PazarGerçek dünya siyasetinden sıkılanlara

Gerçek dünya siyasetinden sıkılanlara

20.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Havalar soğuyor, tekrar evlere kapanacağız. İki yıl önce hazırladığımız “meraklısına siyaset dizileri” ikinci sürümüyle karşınızda. Tanıtımlarımız “spoiler” içermemekte, bol bol güçlü kadın karaktere yer vermektedir

Gerçek dünya siyasetinden sıkılanlara

Wolf Hall

Bir kral kolay boşanmıyor
İngiliz yazar Hillary Mantel’a prestijli edebiyat ödülü Booker Prize’ı iki kere kazandıran “Wolf Hall” ve “Bring Up the Bodies” romanlarının konusu işlene işlene artık sakıza dönmüş bir mevzu: İngiltere Kralı 8. Henry’nin boşanması ve Anne Boleyn’le evlenmesi. “Daha kaç kere kitabı yazılacak, filmi ya da dizisi çekilecek” tepkisini hemen bir kenara bırakın. Mantel, Vatikan’dan bağımsız Anglikan Kilisesi’nin kuruluşunu getiren Reformasyon’u, Tudor döneminin bütün şatafatı ve entrikalarını bir ‘bürokratın’ perspektifinden gösteriyor. Sağ kolu olduğu Kral’a istediği iktidar araçlarını sağlayan, başarısına rağmen kelimenin tam anlamıyla “kelle koltukta” yaşayan Thomas Cromwell, kitaplarda ve dizide baş karakterimiz. BBC’nin altı bölümden oluşan uyarlaması iyi bir tarihi dramadan bekleneni ve çok daha fazlasını; detaylardaki titizlik ve ağır temposuna rağmen yükselen gerilimiyle vermeyi başarıyor.

The Good WIfe

Aldatılan eşin yükselişi
Politikada çok klişe ama her seferinde aynı şaşkınlığı yaşatan hadiseler: Seks skandalları. İktidarın peşine düşmüş erkek siyasetçilerin; iktidar kelimesinin öbür anlamını yaşamaya da çalışmasının acı sonuçları... Veziri anında rezil edebilen, siyasetçileri bir anda kameraların önünde süklüm püklüm hallere sokan seks skandalları “The Good Wife”ın çıkış noktası.
Illinois Eyaleti’nin savcılarından Peter Florrick (Chris North) hayat kadınlarıyla ilişkileri ortaya çıkınca dibe çakılır. Basın toplantısında yanındaki eşi Alicia Florrick (Juliana Margulies) tam da böyle zamanlarda bir erkeğin arayacağı kadındır. Mazbut, çocukların fedakar annesi, aldatan eşin sadık karısı, sonsuz bir destek yumağı, geri planda kalmaya yeminli eş...
Dizi, skandalın ertesinde Alicia Florrick’in 12 yıl aradan sonra avukatlık kariyerine geri dönmesiyle başlıyor. Florrick’in omuzlarında rekabetçi iş hayatında bir kadın olmanın getirdiği yüklere ek olarak herkesin gözündeki “boynuzlanan eş” imajı var. Dizi Florrick’in yükselişini, mağdure rolünden sıyrılışını, kendi siyasi kariyerini yaratmasını konu alıyor. Dizi sosyal medya ve internetin siyasete etkisini çok erken kavrayarak hikayeye dahil etmesiyle de övgüleri topladı. New Yorker dergisinin editörlerinden Joshua Rothman’ın “Bir televizyon dizisinin daha iyi olabileceğini sanmıyorum” dediği dizinin bir erkeğin küçük düşürdüğü kadınlara çok iyi bir tavsiyesi var: “O yapabiliyorsa (Hillary Clinton) sen de yaparsın”.

The Amerıcans

Televizyon tarihinin en ilginç evliliği
Uzun lafın kısası: Amerikan televizyonunda şu an yayınlanan en iyi drama dizisi. Ben demiyorum; New York dergisinin kültür-sanat sitesi The Vulture’ın dizi jürisi diyor. 1980’ler Amerika’sında geçen “The Americans” ismiyle dizinin bütün ruhuna sinmiş çelişkiyi, sahte kimlikleri, kandırmacayı en baştan açıklıyor: Baş karakterler Amerikalı değil. Elizabeth Jennings (Keri Russell) ve eşi Philip Jennings (Matthew Rhys) Washington DC’nin banliyösünde iki çocuğuyla yaşayan sıradan Amerikalılar değil. En üst düzey Sovyetler vatandaşı KGB casusları. Evlilikleri de sahte, Soğuk Savaş paranoyasının ortasında kimliklerini gizlemek için kurnazca bir yol. Suikastten dönerken evliliklerinin durumunu konuşan, adam kaçırmanın ortasından kalkıp çocuklarıyla akşam yemeği masasına oturan Jennings çiftinin yalan hayatlarını çocukları, FBI ajanı komşuları Stan Beeman (Noah Emmerich) bile bilmiyor.

Madam Secretary

Oryantalizmin dibine vuruyor
“Madam Secretary”, görevdeki dışişleri bakanının şaibeli bir uçak kazasında ölmesinin ardından kendini bakanlık koltuğunda bulan CIA analisti Elizabeth McCord (Tea Leoni) üzerine inşa edilmiş. Madeleine Albright, Condoleezza Rice ve Hillary Clinton’dan müteşekkil Amerikalı kadın dışişleri bakanı geleneğine, esprili bir bakış açısı getiriyor. Ortalıkta Sun Tzu ve Dante’den alıntılar yaparak gezen ilahiyat profesörü kocası Henry McCord’la (Tim Daly) üç çocuk sahibi McCord çocukların ergenlik buhranlarıyla ayrı, Beyaz Saray’ın döndürdüğü dolaplarla ayrı, selefinin ölümüyle ayrı uğraşıyor. İran’la bir krizi çözmek için bir bölümde Türkiye’ye uçan Bakan McCord, dönüşte çocuğunun veli toplantısına yetişmeyi başarıyor. Fakat Ankara’daki sahnelerde oryantalizm overdose’u yaşanması; bir tek yılan oynatıcısının eksik olması ve Türk kahvesi fincanından çay içildiğinin sanılması cehaleti hiç esprili değil.