28.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Öğretmenin yüzündeki o hayal kırıklığı... Bir de şaşkınlık tabii. Böyle bir fırsat tepilir mi? Evlilik uğruna hem de. Çok saçma değil mi?Kız şöyle diyor: "Siz bana neyi istersem onu seçmekte özgür olduğumu söylemiştiniz. Ben de bunu seçtim."Ve çok aşık görünüyor. İyi görünüyor Çok mutlu görünüyor.* * *"Mona Lisa Gülüşü"nden bir sahne bu.Bazen sırf doğrusunun bu olduğuna inandığı / inandırıldığı için, gerçekten istediği şeyden vazgeçiyor insanlar. Asıl istediklerinin ne olduğunu bile anlamaya fırsat bulamadan... Oysa herkesin doğrusu kendi içinde bir yerlerde gizli. Özgürlük o doğruyu bulup çıkarmamıza izin verilmesi olsa gerek. Soruyorlar ya nikahlarda: Hiçbir etki altında kalmadan... Kendi kararımızı verme şansımız olması demek.Yoksa... Gerçekten istediğiniz o değilse eğer, o şeyin kralını verseler de bir yanınız eksik, yarım, illa ki mutsuz kalıyor. Üniversiteler bitirmek, bir işe girmenizden başka bir işe yaramıyor.Sadece evlenmek için evlendiğinizde, evlilik mutluluk getirmiyor.Tüm hayatınızı paraya sattığınızda; paranız oluyor belki ama yaşayacak bir hayatınız kalmıyor. 1950li yıllar. İdealist öğretmen, sınıfındaki kızların üniversiteye gitmesini istiyor. Evlenip bir erkeğe bağımlı olacaklarına, kendi paralarını kazansınlar, özgür olsunlar diye. Kızlardan biri hukuk okumaya hevesli. Öğretmen onun adına başvuru yapıyor. Kabul geliyor. Ama sonra kız hukuk okumak yerine evlenmeyi tercih ediyor. Hıncal Uluç, Ayşe Armanın sevgilisinin peşinden Dubaiye taşınmasıyla ilgili olarak sordu: Siz olsaydınız ne yapardınız? Gider miydiniz, kalır mıydınız?Bir de Duygu Asena "yalnız ve özgür uyku hakkı"ndan bahsetti, arada sırada karı- kocanın ayrı yataklarda yatması gerektiğini yazdı. Haşmet Babaoğlu da "Birlikte uyumayı sevmek birbirini çok sevmektir" diye kendi köşesinden cevap verdi.Birbiriyle çok alakasız iki mevzu gibi dursa da... Şöyle sanki: Seçme özgürlüğüm olsun isterdim. Sonuçlarına katlanacağım kararlarda söz sahibi olmak isterdim.Sevgilim hep yanı başımda horlasın diye onun peşinden bir başka ülkeye ya da horlamasını hiç duymayayım diye bir başka yatağa gitmeyi... Canım hangisini istiyorsa, hiç kimseye hesap vermeden, kendimi suçlu falan da hissetmeden, sadece öyle istediğim için öyle yapabilmeyi isterdim. "Ne verilecek hesabım var / Ne sorulacak günahım." Hesap soracaksanız... "Artık ben beni bilemez oldum / Çizdim, oynamıyorummmmm!" demek isterim.Çünkü eğer ben seçmemişsem, bu karara zorlanmışsam; gitmek de, kalmak da, dışarıdan özgürlük gibi görünse bile, esaret olabilir.Tüm sesleri susturup kendi iç sesimi duyabilmeyi, kendi doğrumu bulabilmeyi isterim.Çok basit, değil mi?Ah duyamıyorum ne yazık ki cevabınızı...Çok gürültü var! Artık ben beni bilemez oldum Her kadının topuk boyu kendine özel. Miş. Londra Fizik Enstitüsü formülü açıkladı: h= [p x (y + 9)] / [(t + 1) x (A + 1) x (y + 10) x (L + 20 m)] x (12 + 3s / 8).Ayakkabı numaranız, ayakkabının ne kadar beğeni topladığı, kaç yıldır topuklu ayakkabı giydiğiniz, ayakkabının fiyatı, kalitesi, modelinin kaç yıldır moda olduğu... Bu değerleri formüle yerleştirip ideal topuk boyunuzu hesaplayabilirsiniz.Bilim adamları horlayan sevgilinin yanında mı kalacaksınız, yoksa başka bir yatağa gidip orada mı uyuyacaksınız mevzuunda da bir gitme-kalma formülü bulurlar herhalde pek yakında.Kaç yıldır birliktesiniz, horlama şiddeti (desibel cinsinden), birlikte uyuduğunuz yatağın rahatlık katsayısı (0-1 arası bir değer), gideceğiniz yatağın rahatlık katsayısı, sevgilinizin o akşam tükettiği alkol miktarı, sizin o akşam tükettiğiniz alkol miktarı, hava sıcaklığı...Tamam, kararı siz verin ama sizi en mutlu edecek kararı verebilmek için bu size özel değişkenleri de formüle koymayı unutmayın yani. Bilim, aşkta da işe yarar. Gitme-kalma formülü Simin 10 yıl önce bir Almana aşık olup Almanyaya yerleşmeye karar verdiğinde "Almancı mı olacaksın?" dedik. "Seni mühendis bile kabul etmeyen bir ülkede ne yapacaksın? Aşk, her şeyi halleder mi?"Geçen hafta aradığında söyledi: Çalıştığı fabrikada şef olmuş. Hem kadın hem Türk ve işte yine de bir otomobil fabrikasında, Fordda, üstelik üretim hattında ("sahada" diyor onlar), altında 300 kişi çalıştıran bir şef-mühendis olmuş.Aşk elbette hiçbir şeyi halletmiyor. Ama aşkın yanı sıra ne istediğinizi de bilirseniz, size mani de olmuyor. Aşk mani değil Ya biliyorum, çok saçma ama, son gece kremim, beni öyle gençleştirdi ki, ergenliğe döndüm adeta. Yıllar sonra bir dolu sivilcem oldu. Şimdi manik mi olmalıyım, yoksa depresif mi? manik depresif köşe Telefon çaldı. "Dinle" dedi. Biri şarkı söylüyor. İngilizce sanki. Meğerse Eurovisionda Almanyayı temsil edecek olan Maximilian Mutzkeyi dinletiyormuş Simin bana. Zira hem Maxe hem şarkıya bayılmış. "22 yaşında, çok şirin, şarkı da çok güzel... Nolur yaz da, Türkler ona oy versin" dedi. Halkoylamasında bulunduğunuz ülkeye oy veremiyorsunuz ya... Almanyaya oy verin diye benim üzerimden propaganda yapıyor.Maxin hikayesini de anlattı. Şöyle: Efendim Almanyada, bizim Okan Bayülgen gibi bir televizyon programcısı, bu popstar yarışmalarıyla dalga geçmek için, yani sırf komiklik olsun diye, kendi programında bir yarışma başlatır. Fakat bu yarışmaların asıllarına başvuranlardan bile daha hoş, daha yetenekli insanlar başvurur programa. Yarışma da bir zaman sonra ciddiye döner.İşte Max bu dalga amaçlı yarışmanın birincisi. Şimdi Eurovisionda Almanyayı temsil ediyor.Bu arada birinci ilan edildikten hemen sonra açıklamış: "Benim Türklere borcum var." Efendim Alanyaya tatile gelmiş, borç takmış bir otele. Öyle kaçıp gitmemiş ama. Parası yetmemiş. Otel sahibi de sağ olsun, rehin falan tutmak yerine ülkesine göndermiş onu. Max "Yarışma için İstanbula gittiğimde ilk iş o borcumu ödeyeceğim" demiş.İşte böyle.Abidin diye biri vardı sanki. İsmi size bir şey ifade ediyor mu? Kimdi? tubakyol@yahoo.com "Popstar" yarışmasıyla dalga geçerken pop star oldu