Pazar Görsev’den tatlı masallar

Görsev’den tatlı masallar

15.02.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Müziğini “masal” olarak tanımlayan Kerem Görsev’in yeni albümü “Diversion”da şarkı adları tiramisular, pudinglerle dolu

Görsev’den tatlı masallar

Türkiye’de cazın “marka”larından söz etmek mümkünse, başta gelen isimlerden biri Kerem Görsev. Emirgan’daki evinde, sakin bir hayatı var. “Hayatıma değen mucize” dediği eşi Pınar Kapralı, gözleri ışıldayarak söz ettiği kızı Nisan vazgeçilmezleri.
2009’u Kağan Yıldız ve Ferit Odman ile birlikte kaydettiği 12’nci albümü “Diversion” ile karşılayan Kerem Görsev, hayatından ve kariyerinden en memnun olduğu dönemi yaşıyor belli ki.
48 yaşında çelişkilerinden arınmış, iç huzurunu yakalamış bir adamın müziği bu. Dinleyeni de mutlu ediyor, üstelik içinde tiramisular, sakızlı muhallebiler cirit atıyor.

Haberin Devamı

Parçaların isimleriyle başlayalım mı?
“Diversion” nedir... Sözlük anlamı hedef saptırma, ilgiyi, dikkati başka yere çekme... Sonra ben tatlı severim biraz. Bu albümün içinde de iki tane parça var; bir tanesi “Tiramisu”, ötekisi “Mastic Pudding”, yani sakızlı muhallebi. Hakikaten de muhallebi gibi bir parça. “McCoy Steps”, dünyada taptığım gurularımdan biri olan McCoy Tyler için.

“Yumurtlama dönemindeyim, inekten süt geliyor”

Sonra “One Way” var...
Benim hayatta bir duruşum var. “One Way”. Tek yol devrim! Beni başka bir müzik tarzında göremezsiniz. “Back Home” da benim eve dönüşümle noktalanan bir hikaye. “Diversion”dan “Eve Dönüş”e. Albümde iki genç kahraman var, Kağan Yıldız ve Ferit Odman. Bu benim değil, bizim albümümüz.

Kaç saatte kaydettiniz?
Beş. Bakıyorum, “Altı aydır stüdyodayız” diyorlar. Ya nedir, kadın hamile olsa, altı ayda doğuracak neredeyse. Biz evde yapıyoruz provalarımızı. Barbekü yanar bahçede, yemeklerimizi yeriz, konuşuruz, müzik sadece çalmak değildir. O parçaların hikayelerini herkes birbiriyle konuşacak. Bakalım daha ne festivallere gideceğiz. İnanıyorum, çatır çatır her yerde çalarız. Bizim masalımız, dünyanın her yerinde dinlenebilecek bir masal.

Masal diye mi tanımlıyorsunuz müziğinizi?
Evet. Anlatacak bir hikayen olmadığı zaman sahneye çıkmaman lazım. Ben Amerikan caz standartları çaldığım zaman benim masalım değil o. Şimdi yeni altı tane filan parça yazdım. Kafamdaki sorunlardan, paranoyalardan kurtuldum, hiçbir ruhsal sıkıntım yok, yumurtlama dönemindeyim, inekten süt geliyor.

Caz ve klasik müzik dışında neler dinlersiniz?
Neriman Altındağ Tüfekçi öldü, çok üzüldüm mesela. Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald gibi bir şahsiyetti o. Münir Nurettin Selçuk sonra... Dinlediğim müzikte de tutucuyum, elektronik şeyler dinleyemiyorum.

Hiç size dokunan pop parçası var mıdır mesela?
Olmaz mı? “Ben bal arısı gibiydim senden önce...” Özdemir Erdoğan’dan. Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın?”ı... Bir de Türkiye’de bir kız çıktı, Jülide Özçelik diye, Türkçe caz söylüyor. O kızı tebrik etmek istiyorum. Ama o albümde çok gizli bir kahraman var, Cem Tuncer. Hakikaten Türkiye’de bugüne kadar yapılmış Türkçe sözlü en iyi albüm o.

“Müzisyen gibi yaşamıyorum, akşam 9’da yatıyorum”

Albümün kapağındaki resim kızınıza ait...
O Vacicu, benim Nisan’a taktığım isimlerden biri. Biz Nisan’la oturur National Geographic Wild izleriz. Bir gün bana bir resim çizmiş, bu Vacicu dedi ben de onu CD’nin kapağına koydum işte.

Baba olmak neler değiştirdi hayatınızda?
Ben bitiyor artık, o oluyor. Ben zaten hiçbir zaman egoist bir adam olmadım ama. Benim ailem bana öyle bir terbiye vermedi. Egoizm çok kötü bir şey.

Halbuki sanatçı egosundan söz edilir hep...
Valla ben müzisyen gibi yaşayan bir insan değilim, akşamları 9’da yatıyorum. Sigara içki kullanmıyorum, sporuma gidiyorum. Bencil de değilim. Olanı paylaşmak mutluluk verir insana canım, ne olacak?


“Ahu Tuğba ve Seyyal Taner ile çaldım”
Konservatuvarda keman bölümünde mi okudunuz siz?
Piyanoyla başladım, sonra keman. 1967 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı’na girdim. 1972’de Devlet Konservatuvarı açıldı, orada keman bölümüne aldılar beni. Piyanoyu biraz agresif çalıyormuşum. Kaskatısın dediler, daha yumuşak olman lazım, seni viyolaya alacağız. Tamam dedik ama bana sıkıntı geldi. Benim işim değil klasik müzik. Sonunda konservatuvardan ayrıldım.
Önce biraz ticaretle uğraştım. Sonra askere gittim, dönüşte de Türkçe sözlü hafif müzik denen olaylara girdik. Hatırlar mısınız, şarkıcılar vardı, Sevda Karaca, Gülistan Okan, Atilla Atasoy, İskender Doğan, Ersan Erdura, Ahu Tuğba motorsikletle filan çıkıyordu şova, sonra Seyyal Taner, çok iyi arkadaşımdır... Daha da aklıma gelmeyen birçok isimle çalıştım. 1985 ağustos ayıydı, Bursa Fuarı’nda bir gecede ben bu işi yapmayacağım diye karar verdim.

Ve caz başladı...
1986 yılında Alageyik Restoran’a girdim, yemek müziği cazları çalmaya başladım. Kerem Görsev Trio’nun ilk kuruluşu odur. Kulüpler filan derken, 1994’te ilk albüm çıktı. Swissotel’in casino’sunda çalıyordum o sıralar. Oradan kazandığım parayla yaptım albümü.

Görsev’den tatlı masallar



“Hayalim Gökova körfezine yerleşmek”
Gelecek planlarınız neler?
2011 yılında eşim ve kızımla birlikte Amerika’ya gitmek istiyorum birkaç sene.
Sonra da üç-dört ay Amerika’da, üç-dört ay İstanbul’da, onun dışında da güneyde yaşamak istiyorum. Şortumla, Gökova körfezinde küçük bir taş ev yapıp, bir piyano koyup oraya, müzikler yazmak istiyorum.

Kaç yıldır evlisiniz?
Pınar’la 1994’ten beri aynı evi paylaşıyoruz. Dinginliğimi sağlayan kadın benim Pınar’dır hayatta. Keşke dememeyi Pınar öğretti bana. Hata insan hayatında bitmiyor, müzikte de bitmiyor. Ama artık daha az hata yapıp daha az zarar görmeyi öğrendim.