Pazar “Hep şarjdayım; deşarj olmam lazım, olamıyorum”

“Hep şarjdayım; deşarj olmam lazım, olamıyorum”

30.05.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Ajda Pekkan’ın yeni albümü o son iki şarkıyı da kaydettikten sonra piyasaya çıkmaya hazır. Bir yandan 4 Haziran’daki Carte d’Or Açıkhava konserine hazırlanıyor. Canın sıkan şey ise memleketin gündemi. “Geceleri gazetedeki haberleri, ölen madencileri okuyunca uyumak için ilaç alıyorum” diyor

“Hep şarjdayım; deşarj olmam lazım, olamıyorum”

Ajda Pekkan Arnavutköy’deki evinin salonunda masanın ucunda yeni albümündeki şarkılarını anlatıyor. iPhone’unun kulaklığını uzatıyor
ve şarkılarını dinlememi istiyor. Benim için
şahane bir an.
Ortamızda duran iki havuçlu kekten birini yememi söylüyor. “Beraber yiyelim” diyorum. Formunu kormak için böyle şeyler yemediğini tahmin etmek zor değil. Saat dörde geliyor. Yeni kalktı. Duşunu aldı. Önceki geceki konserin yorgunluğunu atması lazım. Kekten küçücük bir parça alıyor. Arkadan “Salatanız hazır” sesi geliyor. Önünde duran bardağa bir vitamin atıp erimesini izliyor.

Nasıl hazırlanıyorsunuz bir albüme?
Değişiyor. Mesela bu albüm için önceden bir konsept belirlemedik. Şarkılar hazırladık, zamanla albüme dönüştü.

Söylerken hangi şarkının hit olacağını anlıyor musunuz? Formülü var mıdır?
O şarkıyı taşıyabiliyorsam benimle bütünleşiyorsa hit oluyor.

Sizin sırrınız nedir? Sizin kadar batılı tarzda bir imaj çizen ama bütün memleketin kabul ettiği başka sanatçı yok gibi.
Batılı olmakla doğulu olmak arasında bir denge yakalamakla ilgili herhalde. Ben böyle biriyim zaten. Bunun için uğraşmam gerekmiyor. Kendi hislerimle hareket ettiğimde bu gerçekleşiyor. Mesela yeni albümde Şehrazat’ın “Aşklayalım”ı tam bir Ajda Pekkan şarkısı “Bambaşka Biri” tarzında. Sizin batılı dediğiniz şey. Serdar ile de (Ortaç) uyumum geçen yıl “Resim” ile başladı. Eğer kısmet olursa o da benimle güzel bestelerini paylaşmak istediği takdirde çalışmalarımız sürecek. Fakat ben o kadar geniş bir yelpazede müzik seviyorum ki. Bunlar şu andaki ortamın şarkıları.

Siz ne dinliyorsunuz?
Genelde ben caz ve klasik dinliyorum dinlenmek için. Kafamı ancak öyle dinlendirebiliyorum. Haftanın en az
bir-iki gün konser vererek bu şarkılardan bıkmamak, kendimden bıkmamak için bunu yapmam gerekiyor. Bir de Türk Sanat Müziği çok seviyorum. Bir fasıl albümü yapmaya karar verdik bir süre önce. Şimdi bu patırtı bitsin Ramazan’da oturup fasıl albümünü bitireceğim.

Klasikleri mi söyleyeceksiniz?
Herkesin çok sevdiği, hani insanın böyle akşam olduğu zaman önüne bir kadeh içkisini aldığı, ailesiyle beraber bir yerde yemek yerken dinleyeceği şarkılar. Eskiden biz bu müziği radyolarda evde yemek yerken dinlerdik. Şimdi ben bu albümle daha meyhane havasında, topluca dinlesin istiyorum. Biraz da nostaljik olacak tabii.

“Müzikte her şey dımtıs dımtıs oldu”

Nostaljik biri misiniz?
Hatıraların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hatıralar olmadıkça insanların yaşamasının bir anlamı yok. Ben hatıralarımla yaşamayı çok seviyorum. Hep o zaman ailelerimizin dinlediği müzik olarak görüyorum sanat müziğini.

Evde çalınan müzik mi?
Aynen öyle. Çünkü şimdi müzik çok farklı bir yere gitti.

Nereye gitti?
Şöyle anlatmaya çalışayım. Yunanistan’a gittim yakın zamanda. Ne kadar istedim orijinal Yunan müziği dinlemeyi. Sonunda bir gece Anna Vissi’ye gittik. Ama o gece Anna Vissi dahil bütün çıkanlar rock müzik yaptı. Amerikanvari hepsi. Hep o trende girmişler. Saatlerce rock müzik dinlemekten nasıl kafam şişti anlatamam. Orijinal müzik bulamadım.

Türkiye’de olan şey de bu mu sizce?
Türkiye’de bizim Türk Sanat Müziği’nin peşine düşmemiz lazım. Klasik assolistlerin arkasında olmak onları desteklemek gerekiyor. Türk Sanat Müziği sadece TRT olarak biliniyor. Böyle kalmaması lazım. Bugün büyük solistleri gazinolarda dinleyemediğimiz için o tarz şarkıları söyleyen arkadaşlarımızı dinlemeye gidiyoruz. Cenk Eren mesela. Yarın Ümit Besen’e de gidebilirim. Bunlar artık kalmadı. Şimdi her şey dımtıs dımtıs oldu.

“Artık albüm, satmak için değil sadece gündemde kalmak için yapılıyor”

Müzik dünyasının durumu hakkında karamsar mısınız?
Şu anda bütün dünyada bir çöküş yaşanıyor. Özellikle bizim gibi ülkelerde... Şarkılarınızı internetten indiriyorlar, bütün emeğiniz bir günde yok oluyor. Bütün gün o şölene hazırlanırsınız sonra bir anda yemekler yenir ve her şey biter. Bulaşık kalır. Demek istediğim artık bu hale geldi her şey. Ve sizin var olmanız satsın satmasın bir albüm yapmanıza bağlı oldu. Güncel kalmanız, popülerliğinizi muhafaza etmeniz eskiden satışla eşdeğerdi. Şimdi albümü yapmanızla eşdeğer.

Sizin de albüme ihtiyacınız var mı gündemde kalmak için?
Benim bir farkım var. Eskiden “Ajda Pekkan ne yapmaya çalışıyor?” derlerdi. Bu tarz bir pop müziği yoktu. Etnik müzikler vardı veya Barış Manço, Ersen ve Dadaşlar, Moğollar vardı. Ben onların arasından böyle bir anda “İki Yabancı” ile falan çıktım. Sonra pop müziğinin bir anlamda başlangıcı oldum. İnsanlara cesaret verdiğimi düşünüyorum. Önce çok kritike edildim tabii ki. Ve bu yüzden farklı bir yerde olduğumu düşünüyorum.

“O kadar alkıştan sonra eve gelip tek başıma kedimle, köpeğimle oynuyorum”

Çok klasik ama sormak isterim. “Süperstar Ajda Pekkan” ile gerçek hayattaki Ajda arasında çok fark var mı?
İnsanın kendini tanımlaması çok zor. Ajda Pekkan acaba nasıl bir şey diye sen sorunca düşünmeye başladım. Nasılım acaba?

Sizinle tanışan insanlardan bu konuda ipuçları almıyor musunuz?
Acaba nasıl görünüyorum? Gerçekten bilmiyorum. Ama tanıştıktan sonra insanların hakkımdaki önyargılarını kırdığımı biliyorum. Hayatta hep pozitif olmak üzerine yola çıkmış biriyim.

Fazlaca titiz gibisiniz. Doğru mu?
Çok titizim ve disiplinliyim. Evet doğru. Bir taraftan da bunların hepsine karşıyım. Kendime çok izin de veririm kafamı toparlayayım diye.

Ne yapıyorsunuz, tatile mi çıkıyorsunuz?
Yok canım ne tatili. İki dakika sonra “onu aramam gerekiyordu, ah nasıl unuttuk şu vardı” falan...

En son ne zaman tatile çıktınız?
Çıkamıyorum. Çıktım mı tatil bana yaramıyor. Hiçbir şey yapmadan durmak çok istiyorum. Şarjdayım hep, deşarj olmam lazım ama yapamıyorum.

Neden?
Vallahi sürmenaj olacağım sonunda. Gece uyanıyorum mesela. Geceleri okuyorum ben gazeteleri. Gündüz ne var ne yok diye bakıyorum gece içeriğini okuyorum. Gözüme takılanlar en çok olup biten facialar. Madende ölen adamlar, eziyet edilen hayvanlar aklıma geliyor falan ve böyle felaket zinciri gibi. O yüzden ilaç alıyorum uyumak için her gece. Her gün sekiz saat uyumam lazım bu yorgunluğa.

Issız bir adaya gideyim kurtulayım her şeyden, dinleneyim diye düşünmüyor musunuz hiç?
Ne yapacağım ıssız adada tek başıma? Zaten “Issız Adam”ı oynuyorum yani... Bu kadar alkıştan sonra eve gelip tek başıma kedimle köpeğimle oturuyorum: Issız kadın (kahkahalar).

Bu durum değişmeyecek mi peki sizce?
Değişmesi için bir fenomen olması lazım hayatımda. Deli olmadığıma ve yalnız yaşamak istemediğime göre. Ama şaka bir yana hayatımda kimse yok, olması için çabam da yok. Hayatımdan memnunum.


“Bir dönem deli gibi marka giydim, artık giymiyorum”

Ne giyseniz dikkat çekiyor konuşuluyor neye bağlıyorsunuz bunu?
Bir şeye bağlamıyorum. Takip edilmek çok hoş bir şey fakat moda diye bir şey olmadığına inanıyorum. Tamam, yaratıcılık var. Çok güzel şeyler üretiyorlar ama şimdi moda farklı.

Nedir fark?
Şunu düşünüyorum: Annem bahar olunca tayyör giyerdi. Mevsimler de bitti. Eskiden dört mevsim vardı, şimdi iki buçuk. Şimdi kadınlar rahata alıştılar. Bol giysiler... Herkes kusurlarını kapamayı öğrendi ve çirkin kadın kalmadı. Ama insanın modası kendi olmalı. Kendinizi nasıl bir bütün haline getiriyorsanız beyninizde giyim de öyle.

Çok alışveriş ediyor musunuz?
İlk önce belli yaşlarda çok alışveriş ediliyor. Kendini ispat etmek için. Marka giymek istiyor insan. Halbuki markadan kaçmak lazım. Ben de deli gibi marka giydim. Artık giymiyorum. Daha yalın giyiniyorum. İlla ki pahalı şeyler almak değil alışveriş. Migros’ta, Makro’da pazarda bile çok keyif alıyorum. Bir şeylere dokunmak hoşuma gidiyor. Uzak yaşıyorum çünkü bunlardan.

Yeni şarkılara dair ilk izlenimler...
Ben iki şarkıyı çok beğendim. Diğerleri sürpriz olsun. Biri “Aşklayalım”. Gerçekten ikinci bir “Bambaşka Biri” olabilir. Bunu çok sevdiği belli. Şarkı Şehrazat’a ait. “Benim hem yakın arkadaşım hem de tasarımcı gibi insanın üstüne göre kıyafet dikmeyi biliyor” diyor.
Favorim bir “slow”. Yazın slow şarkı hit olur mu bilmem. Ama bu bir Serge Gainsbourg şarkısı gibi, Ajda Pekkan’a çok yakışmış. Adı “Bense Hiç Korkmadım”. Bestesi Ayça Zeynep Aydın’a ait. Kendisini tanımamakla birlikte iyi bir başlangıç yaptığının kesin olduğunu söyleyebilirim.
Ajda Pekkan, Yüksek Sadakat’in kendisi için yazdığı bir rock parça olan “Ucuz Roman”ı da bu albüme almış. Onları çok sevmiş. Şarkı da gerçekten Ajda Pekkan için yeni bir tarz olmuş. Sannede de birlikte çalacaklar.
Albümün prodüktörü Volga Tamöz’ün bestesi “Rest” albüme son gelen şarkılardan. “Şimdi gençlik bu tarz şarkıları seviyor. Türk müzikleri ve etnik motifler de olacak altında” diyor Ajda Pekkan.
Hem Enbe orkestrasıyla hem kendi orkestrası ile çalışacak. Behzat Gerçeker Enbe’de olduğu gibi onun kendi orkestrasında da yer alacak.
Albümün adı daha belli değil. Pek önemi de yok zaten. Onun albümlerüstü bir statüsü var.

“U2 ile birlikte şarkı söylemem teklif edilmişti”

Siz dünyada tanınan birisiniz yabancı isimlerle düet yapmayı düşünmüyor musunuz?
Neden yapayım ki? Herkes bu tip şeyleri kanıksadı, eskiden zordu. Bana ancak iyi hazırlanmış bir proje geldiğinde, bunun üzerine uğraşan birileri olduğunda ilgilenebiliyorum.

U2 geliyor mesela U2 ile düet yapmak ister miydiniz?
Ben U2’yu çok kötü kaçırdım 20 yıl önce. Bana teklif getirdiler. Onlarla bir projede şarkı söylememi istediler. İngiltere’de menajerleriyle birlikte yemek yedik. Semiramis, eşi Lulu Galvani, ben ve Zubin Mehda da vardı. O gün bayağı konuştuk. “U2 ile çalışmak ister misiniz, birlikte bir şeyler yapmak ister misiniz?” diye sodular.

Neden olmadı peki?
O kadar önemsizdi ki benim için bütün bunlar o zaman. Ben zaten yurtdışından kaçıp geldim ülkeye. Oralarda var olmanın zorluklarını gördüm. Daha doğrusu ben bunları bu şekilde yaşadım. Belki şimdi daha kolay yapılıyor bu tür işler.
“Eğer Ahmet Ertegün işi biraz yokuşa sürmeseydi o dönem Amerika’ya yerleşebilirdim”

Orada var olmakla burada var olmak arasında ne fark var?
Ben şanssız bir dönemde oradaydım. Türkiye açık değildi. Bir tek Ahmet Ertegün vardı ortalıkta. Onun da dediği her zaman: “Ajdacığım senin ailen sen 18 yaşındayken Amerika’ya göç etmiş olsaydı şu anda mutlaka bir dünya starıydın. Ama bu saatten sonra çok zor.” 28 yaşındaydım.

Geç miydi sizce de?
Bilmiyorum. Ama sanki o da biraz yokuşa sürdü olayı. Çünkü ben o dönem yurtdışında kalmak istiyordum. Biraz karşıydım buraya.

Neden?
İnsan bir çelişir ya kendiyle zaman zaman. Hayatımı yurtdışında yaşayayım, hem orada olayım hem burada olayım gibi bir şey. Ama istediğim şeyleri bulamayınca ve yalnız kaldığımı görünce dönmeye karar verdim. Burayı, ailemi çok özledim bir kere.

Hiç tereddüt etmediniz mi?
Nereye gidiyorum ben, ne yapıyorum bu insanlarla diye düşündüm. Şartlar da farklıydı. Yani insanların Türkiye’ye göre çok marjinal olduklarını gördüm. Biz Türkiye’de aile hayatından çıkmış insanlarız.

Ne açıdan marjinal?
Yaşam tarzları açısından. Yani “drug” (İngilizce uyuşturucu) diyeyim açık açık. Ve bunlar bana uymayan şeyler.

Yurtdışında bir yere gelebilmek için bütün bunların içine mi girmek gerekiyor?
Oranın Ajda Pekkan’ı olsaydım bütün bunlardan etkilenmezdim. Ama buradan oraya gidip başarıya ulaşıncaya kadar bütün bu yollardan geçeceğim, kaldı ki Türkiye’de bir numaralı starım ama orada tekrar sıfırdan başlamak zorundayım. Bu ağırıma gitti belki de. Tek başına bir kadın. Her gece giyin kuşan ayrı bir yemek. İkide bir kendini anlatmaya çalış. Türkiye’de bir şeysin, orada hiçbir şey. İkisinin arasını yakalayamadım yani.


“Sahneye çıkmadan boyut atlamam lazım”
Ulaşılması zor biri misiniz?
Öyle mi diyorlar? Ulaşılmaz mıymışım?

Hayır. Ama öyle olabilir mi?
Tabii ki mecburen öyle olmak durumundasınız. Sanatçı dediğiniz biraz ulaşılmaz olmalı çünkü. Giz olmadan sanatçı olunmaz ki. O zaman illüzyonu kalmaz. Ben sahneye çıkmadan önce mesela kendi içimde boyut atlamam lazım ki o insanlarla iletişim kurayım. Aksi takdirde buradaki “ben” ile çıkarsam sahneye bir şey yapamam.

Gerçekten o kadar farklı mı?
Gerçekten öyle. Ben başka bir şeye girmek mecburiyetinde kalıyorum. Ama bunun için kulise girip de “Ben şarkıcıyım, ben şarkıcıyım, ben şarkıcıyım” demiyorum. Kendi içimde bir meditasyon yapıyorum. Bir şeyler oluyor. Şimdi Açıkhava’ya öyle hazırlanıyorum (Carte d’Or Açıkhava Konserleri kapsamında 4 Haziran’da Enbe Orkestrası eşliğinde sahneye çıkacak). İnsanları etkilemeliyim, etkileyemezsem ben de havaya giremiyorum.

Sahneden inince?
Kendi vasıflarımla yaşamayı, kendi kalıplarım içinde olmayı tercih ediyorum. Hiçbir zaman bir artist, bir sanatçı, süperstar falan gibi bir hava yaratmadım hayatımda. Ne arabamla, ne evimle, ne yaşam tarzımla ne dostlarımla ne de giyim tarzımla. Bunlar sadece sahnede var.

“Milletin ‘Evet, biri daha var’ demesi psikolojik açıdan önemli”
Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geldi, ne düşünüyorsunuz?
Ben basın mensubu değilim. Öyle Twitter’daki gibi tak tak da söyleyemem fikirlerimi. Bazı değerlendirmeleri kendi içimde yapmam gerektiğini düşünüyorum. Ama şunu söyleyebilirim: Bu milletin psikolojik açıdan “Evet, biri daha var” diyebilmesi çok önemlidir.