Pazar Hocasız, cinsiz korku filmi çekti

Hocasız, cinsiz korku filmi çekti

01.11.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Amerika’nın en köklü korku filmleri festivali Screamfest’te bu yıl bir Türk filmi de jüri karşısına çıktı. “Naciye” adlı filmin genç yönetmeni Lütfü Emre Çiçek “Türkiye’de korku denince akla hemen in cin geliyor ama benim filmimde gerçek hayat gerilimi mevcut” diyor

Hocasız, cinsiz korku filmi çekti

Lütfü Emre Çiçek 30 yaşında. Amerika’da ekonomi okurken her şeyden vazgeçip New York Film Akademisi’nde eğitim almaya karar verdi. Annesinin ve kuzeninin hayata erken veda etmesi Çiçek’in hayatını sorgulamasına ve yapmak istediği işe yönelmesine sebep oldu. Ve çocukluğundan beri sevdalısı olduğu sinemayı seçti. Türkiye’ye döndükten sonra ise “Naciye” adlı ilk uzun metrajlı filmini Büyükada’da çekti. Başrolünü Derya Alabora’nın oynadığı film iki hafta önce Amerika’nın en eski korku filmi festivali olarak bilinen Scraemfest’in ana yarışma kategorisinde prömiyer yaptı. Festivalden ödül kazanamasa da “best-horror-movies.com” adlı site tarafından festivalin en iyi filmi seçildi. Geçtiğimiz cuma günü ise İtalya’da düzenlenen Ravenna Nightmare Film Festivali’nde gösterildi. Genç yönetmenle bir araya geldik “Naciye” filmini ve Türkiye’deki korku filmi algısını konuştuk.

Haberin Devamı

-Kısa filmlerinizin de bir çoğu korku içerikli? Neden korku?

Babamın küçüklükten aşıladığı garip bir korku filmi merakı var bende. Ben uyurken Alfred Hitchcock’un filmlerini videoya kaydederdi, ertesi gün okuldan geldiğimde izlerdim. Ben çocukken Suriye’de bir adamın kafası kesilmişti ve televizyonlar günlerce o sahneyi göstermişti. O gece babam bana oturup tüm idam metotlarını anlatmıştı mesela.

“Film bir gecede geçiyor”

-Hal böyle olunca korkuyu seçmeniz çok normal tabii...

Evet, aslında okuldayken çektiğim kısa filmlerin içeriğinde daha kötü efektler, kanlı sahneler filan vardı. Onların hepsine korku diyebiliriz ama uzun filmim “Naciye” onlar kadar değil.

- Neden değil?

Çünkü Türkiye’de korku filmi algısı başka bir yönde işliyor. Mesela arkadaşlarıma bir korku filmi senaryosu üzerinde çalıştığımı söyleyince, “Hoca mı olacaksın, cin mi çarpıyor?” gibi sorular soruyorlar. O yüzden benim filmim gerçek dünya gerilimi. İn cin, işkence sahnesi ya da abartılı kanlı sahneler yok. Benim için önemli olan filmde hikayenin kuvvetli olmasaydı. Kan revanı geride tutup gerilimi ön plana çıkardım. Bir de asıl hedefim filmi yurt dışına pazarlamaktı ve bu anlamda Amerikan özentisi olmaması gerekiyordu. Ben de melodrama kaydırdım filmi.

Haberin Devamı

-Senaryodan bahsedebilir misiniz?

Ana hikayede problemli bir çift var. Kadının hamileliği boyunca şehir dışında bir ev tutuyorlar. Eve girdiklerinde daha önce orada yaşayan ailenin hikayesini öğreniyorlar ve tedirgin oluyorlar. Ertesi gün gitmeye karar verdiklerinde ise Naciye kapıya dayanıyor ve bütün film bir gecede geçiyor.

-Naciye karakterini de Derya Alabora oynuyor. Tanışıyor muydunuz?

Hayır. Derya hanım senaryoyu okudu ve filmde oynamayı kabul etti. Esin Harvey ve Görkem Mertsöz de filmdeki problemli çifti canlandırıyor. Filmin bir sahnesinde de babamı oynattım.

Hocasız, cinsiz korku filmi çekti

Filmde Naciye karakterini Derya Alabora canlandırıyor.

“Oyunculuk hevesim vardı ama sarmadı”

-Sinemayla yolunuz nasıl kesişti? Eğitimini mi almıştınız?

İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Robert Kolej’de okudum. Okuldayken hep tiyatroda oynardım. Oyunculuk hevesim vardı ama sonradan o pek sarmadı. Daha sonra Amerika’ya Columbia Üniversitesi’ne ekonomi okumaya gittim. İlk iki yıl kolaydı ama üçüncü senesi çok zordu. Soğumaya başlamıştım. O sırada anneme kanser teşhisi kondu. Ben de okula ara verdim ve Türkiye’ye gelip birkaç yerde staj yaptım. Okula tekrar döndüğüm sırada da annem vefat etti. Tam okulun bürokratik işleriyle uğraşıyordum ki bu defa kuzenimi trafik kazasında kaybettim. Çok depresif bir hale girdim ve hayatı sorgulamaya başladım. Babamla konuşup New York Film Akademisi’ne gitmek istediğimi söyledim. Öyle de oldu. Orayı bitirdim. Kısa metraj filmlerimi de oradayken çekmeye başladım.

Haberin Devamı

“Kendimizi yaptığımız işe saygı duyulan bir ortamda bulduk”

-Screamfest festivaline göndermeye nasıl karar verdiniz?

2016’ya hazırlayacaktık filmi aslında ama bittikten sonra dayanamadım birkaç festivale yolladım. Bunlardan biri de Screamfest oldu. Jüriye müziksiz, rengi bitmemiş bir film gönderdik. Kabul edilince de toparlayıp yeniden yolladık.

Haberin Devamı

-Oradaki festival ortamını burayla kıyaslayarsanız farklı olan nedir?

Bu deneyimde benim en çok hoşuma giden festivaldeki diğer katılımcıların filme karşı, kendi projeleri ile kıyaslama yapmadan gösterdikleri samimiyet ve merak oldu. Kendimizi yaptığımız işe saygı duyulan bir ortamda bulduk.

-Tanıştığınız ünlü bir yönetmen ya da oyuncu oldu mu? Amerika’nın en köklü korku film festivaline katılmak nasıl bir duygu, size ne hissettirdi?

Açılış gecesi “Tales of Halloween” (10 tane ünlü korku filmi yönetmeninin kısa filmlerinden oluşan bir derleme filmi) vizyona girmeden Screamfest kapsamında prömiyer yaptı. Çevrede bilinen Lin Shaye, Barbara Crompton gibi aktörler ile birlikte yönetmenlerden birçoğu açılışa katıldılar. Onlarla aynı festivalde gösterim yapmak ve arka arkaya halıdan yürüyüp muhabirlerle konuşmak benim için hem sürreal hem inanılmaz gurur verici bir duygu. Umuyorum ki Screamfest, filmimizin sadece Türkiye’de değil uluslararası platformlarda hak ettiği seyirciyi bulması adına atılan ilk adım olur.

Haberin Devamı

“Kısa film çekmek özgürlük”

-Sevdiğiniz ve takip ettiğiniz yönetmenler kimler?

Roman Polanski, Pedro Almodovar ve David Cronenberg diyebilirim. Türk yönetmenlerden ise tabii ki Nuri Bilge Ceylan’ı beğeniyorum. O da filmlerini önce yurt dışında tanıttı. Ve Ferzan Özpetek’i beğenirim. O da yıllardır yurtdışında iş yapıyor ve yaşıyor.

-Tekrar kısa film çekecek misiniz?

Çok ünlü bir yönetmen bile olsam kısa film çekmeye devam ederim. O bir özgürlük. Sansür ya da vizyona girme sıkıntısı yaşamadığın için uçabiliyorsun.