Pazar“Huzurlu yalnızlık testinden geçmek gerek”

“Huzurlu yalnızlık testinden geçmek gerek”

14.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bugün her yerde el ele çiftler, kalpler, çiçekler, hediyeler... Sevgilisi, eşi olmayan; yeni ayrılmış ya da bir süredir yalnız olanların ise vay haline... Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Levent Mete bu konuda “Huzurlu yalnızlık testinden geçemeyen kişi iç barışı olmayan biridir. Kendini sevmeyen başkalarını da sevemez” diyor

“Huzurlu yalnızlık testinden geçmek gerek”

Sevgilisiyle göz göze, diz dize çiftler; eşiyle çocuğuyla birlikte güle oynaya dolaşan aileler... Sevgililer Günü’nün gelmesiyle birlikte bu manzara daha da ön planda. Madalyonun öteki yüzünde ise sevgilisi, eşi olmayan; bir süredir yalnız ya da yeni ayrılmış olanlar var. Psikiyatri alanında çalışan ve kitaplarıyla da tanıdığımız Doç. Dr. Levent Mete aşk, ilişkiler, yalnızlık ve psikolojiye etkileri üzerine sorularımızı yanıtladı.

Haberin Devamı

- Yalnızlık insan psikolojisini nasıl etkiliyor?

Sevgili ya da eş ihtiyacı duyan kişi öncelikle yetişme tarzına, imkanlarına, dünya görüşüne göre bir arama yolu seçiyor. Kimi evlenecek uygun bir eş için çevreden yardım istiyor, kimi gözüne kestirdiği kişiyle flört ediyor. Bu arada herkes güzellik, akıl, zenginlik gibi şartlar taşıyor kafasında. İşler istendiği gibi gitmezse bu şartları biraz gevşetiyor. Her şeye rağmen bir eş bulunamazsa, “Eş olsun da çamurdan olsun” aşamasına geçiyor kimileri, bazıları bu aşamada yalnızlığı tercih ediyor. Bunlar olurken işi yolunda gidenlere özenebilir insan, morali bozulabilir, onlara bakıp “Niye benim sevgilim, eşim yok?” diye depresif düşüncelere kapılabilir. Burada çevre koşullarından çok, ruhsal eğilimler ve kişilik yapısı rol oynuyor. Hayatını başka uğraşlarla doldurmayı seçenler var mesela, yalnızlığın iyi yanlarını görüp mutlu olabilen insanlar var. Karamsarlığa yatkın olanlar da depresif düşüncelere yöneliyor.

Haberin Devamı

- “Yalnızken kendiyle mutlu olamayan insanlar biriyle birlikteyken de ilişkilerinde sorunlar yaşayabiliyor” diye yaygın bir kanı vardır. Yalnızlığı beceremiyor muyuz, kendimizle mutlu olmadığımız için mi yalnızlığa tahammülsüzüz?

Yalnızlığı iyi ve düzgün yaşayabilmek için kişinin önce kendinden memnun olması gerekir. Kendinden memnun olmayan kişi yalnız kaldığında, kalabalıklar içinde onu oyalayan, iç hesaplaşmalar arasında boğulmaktan koruyan eğlenceliklerden mahrum kaldığı için kendiyle kavga etmeye başlar, huzur içinde yalnızlığı beceremez. Dolayısıyla huzurlu yalnızlık testinden geçemeyen kişi iç barışı olmayan biridir. Kendini sevmeyen başkalarını da sevemez.

- Yalnız olma durumu verilmesi gereken bir sınav mı? Gelişme, olgunlaşma açısından kişiye katkılarını sayabilir miyiz?

Yalnızlığa dayanma gücü olgun insanın yapı taşları arasında yer alır. Küçük çocuk annesinin görüş alanından çıkmasına paniğe kapılmadan dayanabildiğinde önemli bir eşiği aşmış olur. Olgunlaşma maceramızın her aşaması bireyin kendine yetme ve kendi ayakları üzerinde durabilme yetisindeki bir gelişmeye karşılık gelir. Ancak yalnızlığa katlanabilme gücünün gelişmesi içe dönük ve toplumdan kopuk bir hayatı seçme anlamına gelmez. Sağlıklı birey ortak yaşamın melodisini dinlemeyi ve ondan zevk almayı olduğu kadar, aradaki uzun sessizlik dönemlerinde endişeye kapılmadan beklemeyi de başarabilen kişidir.

Haberin Devamı

“Sevgililer Günü kişiyi olumsuz etkilemez”

- Günümüzde ilişki bulmak için uygulamalar, internet siteleri, sosyal medya ortamları çok arttı. Çok fazla seçenek oluşu, bir partner bulmanın, tanışmanın bir tıkla gerçekleşebilmesi bu kavramları değersizleştiriyor ya da güven ilişkisini zedeliyor olabilir mi?

Sevgili bulmanın ve tanışmanın kolaylaşması bu kavramları değersizleştirmez. Evet, mahrumiyet koşulları sayesinde ayakta duran ilişkiler başkalarına ulaşma imkanlarının artmasından zarar görebilir. Sevgiye dayalı ilişki uygun bir eşleşme ve emek üzerinde duran değerli bir ruhsal yatırımdır, dolayısıyla rekabet koşullarından olumsuz etkilenmez. Hatta rakiplerin ortaya çıkması bağları sıkılaştırıp ilişkinin gücünü artırabilir. Tarafları mutlu eden güçlü bir bağlanma, çaresizlikten ve seçenek yokluğundan sığınılan ‘kötünün iyisi’ bir ilişki değil, arzulu ve bilinçli bir tercihtir.

Haberin Devamı

- Sevgililer Günü yalnız olan kişilerde bir psikolojik baskı yaratıyor mu? Sırf “Bugün geçsin, öyle ayrılayım” diye bekleyenleri, yalnız geçirmeyeyim diye sevgili arayanları duyuyoruz...

Yalnızlık hayat dönemine ve tercihlere bağlıysa, bir yıkım ya da çaresizlik olarak yaşanmıyorsa, Sevgililer Günü kişiyi olumsuz etkilemez. Sağlıklı insan özerk bir ruha sahiptir. Çevrede olup bitene duyarsız değildir, onu izler, ondan etkilenir ancak ona kapılıp gitmez. “Bugün geçsin öyle ayrılalım” diye bekleyen, yalnız geçirmeyeyim diye sevgili arayan birileri varsa ve bunu bir oyun gibi değil de içtenlikle bu şekilde yaşıyorlarsa sorun Sevgililer Günü’nde değil, onların varoluş güçsüzlüklerinde ve dünyayla kurdukları ilişkinin zayıflığındadır.

“Aşk büyülü bir hikaye”

Haberin Devamı

- “Aşk Hastalığı” kitabınızda da geçen aşk bağımlılığı konusunda şu an için yorumunuz nedir? Nasıl tanımlarsınız bu bağımlılığı?

Aşk herkese nasip olmayan, özel bir ilişki biçimi. Hepimiz asıl olarak çocukluğumuzdaki ilk aşkımızı arıyoruz. Psikanalizin diliyle söylersek, erkekler annelerine, kadınlar babalarına benzer bir hayalin peşindeler. Genellikle bazı kısmi benzerlikler üzerinden ilişkiler ayakta duruyor. Günün birinde özel bir denk gelme hali oluşup anahtar kilide uyduğunda ruhumuzun derinliklerinde gizlenen çocuksu kimliğimiz çocukluk aşkını yeniden yaşamak üzere dünyaya dönüyor. Çocuksu olduğu için saf, aşırı duygulu ve erişkin hayatın acemisi bir kimlik bu. Böyle olduğu için de olağan koşullarda yaşanamayacak çok şiddetli doyumlar ve duygusal altüst oluşlar yaşarken toplumsal kuralları hiçe sayıyor. Dışarıdan bakan erişkin akla hastalıklı bir bağımlılık olarak görünmesinin nedeni de bu, ‘aşk’ bugüne ait değil, unutulmuş mutlu zamanlardan çıkıp gelen büyülü bir hikaye.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler