13.02.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal zeynep.ozkartal@milliyet.com.tr Fotoğraf: GÜLŞAH İLÇE
Bu hafta, okundukça katmer katmer açılacak, çokça tartışılacak, yankısı bol olacak bir kitap çıktı: “Bir Dönem İki Kadın”. Dönem ‘68, kadınlar ise Oya Baydar ve Melek Ulagay. Devrime inanan iki kadın... Bu uğurda bedeller ödeyen iki kadın.
Oya Baydar’ın edebiyatı bugün siyasetinin önünde belki; ama dikkatli gözler için Türk solundaki yeri malum.
Melek Ulagay’ın hayat hikayesi ise bir filmin içine sığamayacak kadar macerayla dolu. Burjuva bir ailenin kolejli kızının “dağa çıkması”, Filistin ve Beyrut’ta silahlı mücadelenin en ateşli militanlarından biri olması...
Ve sonra “hayata” geri dönüşü...
Her şeyi içtenlikle konuşmuşlar, birbirilerinin aynasında kendilerine bakmışlar ve doğru bildiklerini söylemekten çekinmemişler. Kapağında Melek Ulagay’ın eski eşi Orhan Taylan’ın nefis bir deseni olan “Bir Dönem İki Kadın” anlatmakla bitecek bir kitap değil. Dönüp dönüp okumak gerek...
* Kitabı okurken sizden bana en çok geçen duygu heyecandı.
Oya Baydar: O hepimizde vardı. Hangi kanattan olursak olalım, sadece sol kesimde değil hatta sağcı gençlerde de heyecan vardı. Bütün bir kuşak, bizler kendimizi bir misyonla donanmış görürdük. Sadece ülkeyi değil, dünyayı da kurtaracak bir misyon. İnsanın bütün benliğini dolduran bir şeydir bu. Bütün devrimlerin özünde bu vardır: Umut, heyecan ve misyon.
“Melek’in hikayeleri çok renkli. Anlatmasa olmazdı”
* Bugün o heyecan hâlâ var mı?
Melek Ulagay: Delirdin galiba, tabii ki sabah 5’e kadar Tahrir Meydanı’nı seyrediyorum.
Oya B.: Bu güzel mikrobu bir kere aldın mı, bir daha içinden çıkmaz. Bizim kuşaktan birçok arkadaş çok farklı yerlere savruldular. Ama pekçoğu hala yüreğinde bu heyecanı duyuyor. Hatta dönek denilenler bile!
Melek U.: Oğlum Paris’te yaşıyor. Bir gün Paris’te sinemaya gideceğim, bir baktım yürüyüş var. Oturma izni olmayanlar yürüyor. Tabii hemen katıldım, ben de onlarla birlikte slogan atmaya başladım. Oğlum aradı, “Anne neredesin?” diye sordu. “Yürüyüşteyim” dedim. “Tamam anne” dedi, “Yerini bulmuşsun”. “Sizin kadar inatçı bir kuşak hayatımda görmedim” diyor zaten.
* İlk defa bu dönemle ilgili bu kadar içten bir kitap yazılıyor. Sizce neden ikiniz yazdınız bunu?
Melek U.: Kadın olduğumuz için.
Oya B.: Melek kendi hikayelerini anlatmasaydı olmazdı belki. Onun hikayeleri çok renkli çünkü.
Melek U.: Bir de biz bazı şeyleri yırtmış kadınlarız. Muhafazakar değerler bizi pek etkilemez. Olanı olduğu gibi anlatabiliyoruz.
Oya B.: Bu kadar yaşanmışlık, aynı zamanda bir sürü de acı demektir. O kadar badire atlatmışsındır ki, bazı şeyleri artık umursamaz olursun. Bunu yazarsam kim ne deri umursamazsın. Bir yandan da o yaşanmışlıkların sana verdiği dersler vardır.
* Nedir o dersler sizin için?
Oya B.: Bir sürü insan bu kitaba kızacak, “İki tuzu kuru kadın oturmuşlar, dönek dönek konuşuyorlar” diyecekler. Ama biraz da “Bakın bütün bunlar böyleydi, bunlardan süzülerek buralara geldik” deneyimi de var. Bunu söylemek, paylaşmak ihtiyacı...
“Adalet duygusu nedeniyle solcu oldum”
* Ya sizinle aynı dönemde yaşayan iki erkek bu kitabı yazsaydı?
Oya B.: Olmazdı. Bu kitabı iki erkek yazamazdı.
Melek U.: Duygusal alana girmek onlar için bir tabu.
Oya B.: Bunu bir alçalma, bir zaaf olarak görürler. İkincisi, horozluk başlar. Arkadaş bile olsalar, içten içe iktidar mücadelesi girer mutlaka. Ben Melek’in o müthiş hikayelerini teşvik ettim. Ama benim yerimde bir erkek olsaydı, öne çıkar diye korkardı.
Melek U.: Muhafazakar toplum erkekleri de çok sınırlıyor. Politikaya girmiş erkeklerin özel hayatı tabudur. Eğer onu politik pozisyonundan düşürmek istiyorsan, ilk yapacağın bir kadınla macerasını ortaya çıkarmaktır. O adamın insani bir duyguyla bir kadına yaklaşması onun kariyerini bitirir. Erkekler de özgür değil.
“Varlıklı aileleri olanlar sınıfsal ayrıma isyan eder”
* Çok farklı sınıfsal yapılardan geliyorsunuz. Melek hanım daha konforlu bir yaşamdan geliyor ve büyük bir savrulma yaşıyor. Oya hanımın ise büyük savrulmaları yok, daha istikrarlı bir çizgide. Bu farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Melek U.: Benimki gibi varlıklı ailelerden gelenlerin silahlı harekete katılması tesadüf değildir. Çünkü sen burjuva toplumunun içinden geliyorsun, o sınıfsal ayrımların nasıl işlediğini görüyorsun. Ona da bir isyan oluyor içinde.
Oya B.: En önemlisi vicdan. Vicdan temelde nedir? Adalet duygusudur. Ben bu duyguyla solcu oldum. Okulda yaşadıklarımın da solcu olmamda etkisi vardır. Dame de Sion’da, ağırlıklı olarak azınlık ve Türk burjuvazisinin kızları okurdu. O çevrede yarı burslu okuyan, yemekli okul ücreti ödenemediği için sefertasıyla gidip tek başına bir odada yiyen bir çocuksun. O yüzden bir süre sonra yemek yememeye başladım. Bunların hepsinin gideceğin yollarda bir etkisi oluyor.
Melek Ulagay: “Ben silahtan korkmamayı öğrendim, çünkü tanıdım” Oya Baydar: “Benimse hâla silah görünce acayip ödüm kopar”
* Kitapta silahlı harekete ciddi eleştiriler getiriyorsunuz. Ki Melek hanım doğrudan bu hareketin içindeydi.
Melek U.: Silahın olduğu her yerde militarizm vardır.
* Bunu nasıl keşfettiniz?
Melek U.: Filistin’de. Bu süreçte çok net gördüm ki, silah her şeye hükmediyor.
Oya B.: Ve o silah her yere dönebilir.
* Silahla ilgili bu yarılmayı nasıl yaşadınız?
Melek U.: İkili yaşıyorsunuz, bunlar net ayrımlar şeklinde bir iki günde olmuyor. Karşında büyük bir ezici güç var. İnsanlar silah kullanmaya itilmişler. Silahsız olsalar ne olacak sorusuna cevap bulamıyorsunuz. Bu bir çıkmaz.
Oya B.: Bir çeşit PKK meselesi gibi.
Melek U.: Evet. Adam tankla gelip evin içine giriyor. Çoluk çocuk, kim varsa... Bu kadar acımasız bir güç kullanımının karşısında ne bekliyorsun insanlardan?
* Silahla olan ilişkinizi merak ediyorum. Karşımda oturan kadınla silahı yan yana düşünemiyorum çünkü.
Melek U.: Silahla birlikte yaşamaya başladığınız vakit ona alışıyorsunuz. Ben silahtan korkmamayı Filistin’de geçirdiğim kısa dönemde öğrendim, çünkü tanıdım.
Oya B.: Benim hala ödüm kopar.
Melek U.: Benim bir aşinalığım oldu. Kamptaki insanlara niye silah taşıyorsun kadar saçma bir soru sorulamaz. Ama silaha bağımlı olma meselesinden nasıl bir çözüm çıkarılabilir? Bunu içinde yaşarken bu netlikte söyleyemedim.
Oya B.: Burada sorun şu: Silahın ve silahlı mücadelenin hedefe varmak için araç olmaktan çıkıp kendisinin amaç olarak görülmesi ve asıl amacın silinmesi. Kitapta da göreceksiniz, Melek ta 70’lerde Türkiye’de silahlı hareketin olsa olsa Güneydoğu’da olacağını
söylüyor. Nitekim öyle oldu.
“Beşparmak Dağları’nda bir mağaraya yerleştik. Askeri tınmıyoruz”
Oya Baydar: “Biz bütün bunları sansürsüz, açık açık konuşuyoruz ya şimdi; kendini ‘sol’ sayan; solculuğu, devrimciliği yüz yıl öncesinin, kırk yıl öncesinin sloganlarını papağan gibi tekrar etmek sanan; iyi veya kötü, beğenelim beğenmeyelim ama yeni bir dünya kurulmakta olduğunu kabullenemeyen ortodoks çevrelerden kimilerinin neler söyleyeceğini biliyorum: ‘Biri burjuva, öteki küçük burjuva iki tuzu kuru kadın oturmuş dönek dönek konuşuyorlar’ diyecekler.”
Melek Ulagay:“Beşparmak Dağları’nda bir mağaraya yerleştik. Asker geldi, aşağıda mevzilendi. Arada bir megafonla bağırıyorlar, tınmıyoruz. Halil (Berktay) tam bir ciddiyet içinde gündelik program yapmış: Saat beş buçukta kalkış, yarım saat jimnastik, sonra kahvaltı, sonra eğitim, Halil en ciddi haliyle ‘Zhou Enlai yoldaş der ki...’ diye lafa başlıyor. Biz o arada köylülerle melül melül bakışıyoruz. Zhou Enlai ne der, pek umrumuzda değil. Yiyecek ne bulacağız, su nereden buluruz gibi daha yaşamsal sorunlarımız var”.
Melek Ulagay: “Allah kimseye benim gibi bir kadın vermesin”
* Bu kitap sizin için bütün hayatınızı yeniden hatırlamak demek. Bu hatırlayışlar sırasında kendinizle ilgili ne keşfettiniz?
Melek U.: Açık söylemek gerekirse, evlere şenlik! Allah kimseye benim gibi bir kadın vermesin. Birlikte yaşamak için kolay bir insan olmadığımı düşünüyorum. Var olan hiçbir kalıba girmek istemiyorum. Sadece solculukla açıklanamaz, anarşizan bir yanım var. Nerede bir düzen var, hemen çıkıntılık yapıyorum. Beyrut’tan çıktığımda çok büyük bir kırılma yaşamıştım. Hayata dair hiçbir şeyi umursamıyordum.
* Nasıl toparladınız?
Melek U.: Çocuğum olunca. Çocuk kararında Orhan’ın (Taylan) büyük desteği oldu, ben tereddütteydim. Sonra bir yere bağlanabilmek çocukla oldu. Yoksa bunların hepsi kopup gitmişti bende. Beni tutan tek sahici ilişki oydu.
“İyi ki bu yollarda yürüdüm”
* Siz Oya hanım, kendinize dair ne buldunuz?
Oya B.: Sol harekette beni duygularımdan çok aklımın yönlendirdiğini gördüm. Özel hayatım için bunu söyleyemem ama devrim ve sosyalizm meselesine coşkudan çok sorgulayarak yaklaştığımı, adımlarımın akli muhasebesini yaptığımı fark ettim.
* Bunun “iyi ki” diye mi söylüyorsunuz, hayıflanarak mı?
Oya B.: Her ikisi de... Ama bu devrimci sol hareketlerde pek de makbul olmayan bir durumdur. Önemli bir durum olduğunda o anda paniklemem, heyecan hissetmem, yapılması gerekenleri düşünürüm. Mesela, 1980 öncesinde bir gün Aydın (Engin) gazeteden telefon etti, “Polis geldi, beni götürüyorlar, merak etme” dedi. Ben de “Tamam, icabına bakarım” dedim sadece. Hep bunun gibi ama acısı sonra çıkıyor.
* Yaşadıklarınızın muhasebesinden ne çıktı? “Keşke”ler... “İyi ki”ler...
Oya B.: Sol harekette bulunmak, bizleri, beni olumlu olarak değiştirdi. Ana hatlarıyla daha iyi, başkalarının uğradıkları haksızlıklara daha duyarlı insanlar olduk. İyi ki bu yollarda yürümüşüm diye düşünmüşümdür hep. Burada eğittim kendimi.
Melek U.: Ben hasbelkader solcu olmuşum. Olmasaydım herhalde Katmandu’da hippi olacaktım. Natura bu çünkü!