Pazarİstanbul'u çizdiler...

İstanbul'u çizdiler...

11.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü Fransız çizer ikilisi Charles Berberian ve Philippe Dupuy'ün 10 gün gezerek oluşturdukları kişisel İstanbul çizimleri kitaplaştırıldı

İstanbulu çizdiler...

Dupuy ve Berberian "Monsieur Jean" ve "Le Journal d'Henriettee" isimli resimli roman serileriyle Fransa'da efsane haline gelmiş; New Yorker, Liberation gibi önemli yayınlar ve reklam kampanyaları için düzenli olarak çizim yapan iki sanatçı. Onları ikna ederek İstanbul'u çalışmalarına yansıtmalarına ön ayak olan sergi küratörleri David Rault ve Vincent Bouvard, "Sergi için ikilinin son 20 yılda ürettiklerinden bir yelpaze yapmaya uğraştık. İstanbul çizimlerinin de orijinallerini sergiledik. Diğer şehirleri küçük Moleskin defterlere çizdikleri için sergilenmediler. Kitapları yapıldı sadece" diyor. Resimli romanlarıyla elde ettikleri başarıların yanı sıra farklı illüstrasyon çalışmalarıyla da adlarından söz ettiren ünlü Fransız çizer ikilisi Philippe Dupuy ve Charles Berberian, New York, Barselona, Lizbon gibi çeşitli kentler üzerine hazırladıkları yolculuk defterleri serisine İstanbul'u da eklediler. Sanatçıların 10 gün boyunca gezdikleri İstanbul'la ilgili kişisel izlenimleri ve 25 yıllık ortaklıklarının ürünü olan orijinal çizimler 2 Mart'a kadar "Dupuy&Berberian İstanbul'da" başlığıyla Fransız Kültür Merkezi'nde sergileniyor. Paristanbul isimli ajansın kreatif direktörlüğünü yapan ve "İstanbul Carnets" isimli kısa filmiyle sanatçıların 10 günlük İstanbul'da çizme sürecini yansıtan David Rault, ikili arasındaki keskin farkların da altını çiziyor: "Philippe ve Charles arasındaki fark şu: Phillipe daha çok mimariyle ilgileniyor. Charles ise insanlarla ilgili. O nedenle Dupuy daha çok camileri, binaları, sokakları çizdi. Berberian ise insanları, kafeleri, restoranları, sokakları ama bütün bunların gündelik hayattaki esprili yerini... Detaylara odaklandı. Bu kadar iki farklı insanın ortak çizim yapabilmesi ve bu ortak çizimde çizgilerinin farkının hissedilmemesi gerçekten çok ilginç." Serginin diğer küratörü, 20 yıldır İstanbul'da yaşayan ve Publicis Consulting'de yöneticilik yapan Vincent Bouvard ise konu çizimden açılmışken Fransız ve Türk karikatür kültürü arasında bir karşılaştırma yapıyor: "Fransa'da dokuzuncu sanat olarak kabul edilen karikatür Türkiye'deki gibi protesto amaçlı değil. Fransız çizerler genelde insan psikolojisi ve günlük hayatı işliyor ve birincil amaçları insanları güldürmek. Dupuy ve Berberian da aynı şekilde ilhamlarını günlük hayat, insanlar ve ilişkilerden alıyor" diyor.Bu açıdan belki de Berberian ve Dupuy'a en yakın Türk çizerlerin Piyale Madra ve Ramize Erer olduğunu belirten Bouvard, ancak Madra ve Erer'i ayrıştıran en önemli özelliğin olaylara kadın gözüyle bakmaları olduğunu belirtiyor. Sonuçta, kendi tarzları ve kişisel süzgeçleriyle İstanbul'u çizgiye döken usta ikili Dupuy ve Berberian'ı daha iyi algılamak için İstanbul defterini görmek gerekiyor. İki farklı İstanbul Charles Berberian: "İstanbul'un egzotik yönlerini çizdik. Starbucks'ı da çizebilirdik ama o her yerde var" Doğru. Babamın babası Archavir Berberian ve ailesi 1921'e kadar İstanbul'da yaşadı. Daha sonra Lübnan'a taşındılar. Buraya ilk gelişimde dedem ve babaannemin Pera'da çekilmiş bir resminin peşinden gittim. Fotoğrafın çekildiği stüdyoyu çok aradım ama yerinde bir banka buldum. Ermeni asıllı bir Fransız olmakla birlikte aile geçmişiniz Türkiye'ye dayanıyor. Hatta İstanbul Defteri bu bağı anlatan ilginç bir hikayeyle başlıyor... "Her yeri çizmemiz imkansızdı" İstanbul'un modern yüzünü fazla ön plana çıkarmadık çünkü bu eğlenceli değildi. Eski mimari eserler ya da camiler çok daha komplike çizgilere sahip. İşi çizmek olan bizler için de bunları ele almak daha eğlenceli. Bizim ilham kaynaklarımız tamamen grafik ve görsel unsurlarla ilgili. Dolayısıyla İstanbul'un başka yerlerde göremeyeceğimiz egzotik yönlerini çizdik. Starbucks'ı da çizebilirdik ama o her yerde var. Ayrıca modern öğelere hiç yer vermedik de denemez. 10 günlük ziyaretimizde İstiklal Caddesi'nin modern taraflarını da çizdik. Şehrin en hip bölgesi Cihangir'i ele aldık. Hatta Leyla'ya (Deniz Türkali'nin kafesi) bile defterimizde direkt yer verdik. İstanbul'u çok kişisel bir bakışla ve sanki göstermek istediğiniz yönleriyle göstermişsiniz. Türbanlı kadınlar var ama mini etekli modern kadınlar yok pek. Yeniden çok eskiye, modernden çok geleneksel yüzüne ışık tutmuşsunuz sanki İstanbul'un. Oysa burası bir tezatlar şehri... Bakın, burada bize birer gezgin olarak bakmanız gerek. Kendilerini çizimle ifade eden gezginler. Bu defter bir sosyolog ya da gazetecinin defteri değil. Biz sadece İstanbul'un belirli noktalarında durup çizim yapmış olan iki adamız. O nedenle defterimizde İstanbul'un eksik, daraltılmış bir versiyonunu görüyorsunuz. Amacımız tam bir portre çizmek değildi.Zaten İstanbul devamlı bir evrim halinde. Çok daha lüks noktaları da var, egzotik yanları da var. Doğusu, batısı her şeyiyle çizmek için burada birkaç yıl kalmamız gerekirdi, 10 gün değil. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir restorana gidip de mönüdeki her şeyi önünüze koymaları ve sizin her şeyi yemeye çalışmanız. Her şeyi yememiz imkansızdı. Her yeri çizmemiz de. Sonuçta bu bir ansiklopedi değil. Biz dar bir alandaki kişisel gözlemlerimizi çizdik sadece. Bir Ortaköy portresi dışında Boğaz'ı bile çizmemişsiniz. O neden?

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler