Pazar “İyi bir yazar olduğuma inansam babamı yazarım”

“İyi bir yazar olduğuma inansam babamı yazarım”

26.07.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin en önemli profesyonel yöneticilerinden Cem Kozlu, alanındaki yedinci kitabını yazdı: “Liderin Takım Çantası”. Ama “ustam, pirim, hocam” dediği babası hakkında yazmak için kendisine güvenemiyor

“İyi bir yazar olduğuma inansam babamı yazarım”

Arkamızı denize verip Kandilli sırtlarına doğru tırmanıyoruz. Dimdik yokuşu çıktıktan sonra Cem Kozlu’nun büyük ve yemyeşil bir bahçe içindeki evine varıyoruz. Kozlu gölgede oturmuş, önündeki masaya bugüne kadar yazdığı yedi kitabı koymuş, bizi bekliyor. Konumuz son kitap: “Liderin Takım Çantası”. Kozlu iş yaşamında başarı için gereken “yönetim aletleri”ni anlatıyor, takım çantasını paylaşıyor kitapta. Ama öyle iş yaşamına boğulmuş bir kitap değil bu, içinde Mevlana da var, Kon-Tiki de, su gibi okunuyor.
Ev yapımı kurabiyeler ve Türk kahveleri ikramının ardından önce uzun uzun sohbet ediyoruz, teyp kapalı... Daldan dala atlayıp “Ne olacak bu Türkiye’nin hali?” temalı konuşuyoruz bir müddet. Teybi açtığımda ise ilk konuşmak istediğim babası oluyor. Henüz 20 yaşındayken kaybettiği ve kitapta da bazen doğrudan bazen de satır aralarında “Ben buradayım” diyen babası... Oğluna yüzmeyi bütün bir kış boyunca hayalinde canlandırarak anlatan, oğlunun “ustam, pirim, hocam” dediği bir baba...

Haberin Devamı

Kitaba babanızla başlıyorsunuz. Ve her sayfada kendini hissettiriyor... Bir yandan çok destekleyici bir baba, bir yandan da çıtası hep yüksek.
Çok iyi bir yazar olduğuma inansam, içim rahat etse, teknik olarak kendime daha fazla güvensem, oturup sırf babamla ilgili bir kitap yazardım. Ama o olgunlukta değil yazarlığım, o yüzden burada yalnızca yansımaları var. Son yıllarda ilişkimiz bir taraftan çok yakın bir taraftan fırtınalıydı.
Aklımda bir örnek vardır. Babamın beni ve kardeşimi eğitme aracı teknemizdi. 6 metre 45 santim, 1910’da İstanbul’a gelmiş bir yelkenli. Biz 1962’de aldık, şimdi Rahmi Koç Müzesi’nde.
O tekneyi her şeyiyle yaşatmak, ondan sonra da tadını çıkarmak ailemizin meşgalesiydi. Onun kelimesiyle her şey “neta” olmalıydı teknede. Mükemmeliyetçilik ama bunun da bir mantığı var; denizde her zaman başına bir şey gelebilir, hazırlıklı olmalısın. Bugün kriz yönetimi deniyor. O zaman bunu eğitim gibi görmedik tabii, zaman zaman tepki gösterdiğimi, babamın da kırıldığını hatırlıyorum. Keşke diyorum, bir tokat atmış olsaydı da bitmiş olsaydı. Ama üzülüp sessiz kaldığını hatırlayınca, hâlâ “Niye üzdüm?” diye hayıflanıyorum.

Yazarlık içimde kaldı

Kaç yaşındaydı babanız öldüğünde?
Çok gençti, 53.

53 yaşınızı bitirdiğinizde ne düşündünüz?
Babam bir kalp rahatsızlığı geçirdi, bende de aynı yaşta aynı rahatsızlık başladı. Teknoloji beni yaşattı, babamı yaşatacak teknoloji o zaman yoktu. Bu tabii insanın şuur üstünde ve altında bir eşik oluyor. O eşiği geçtikten sonra geçen her saate şükrediyorsunuz. Bir de o zamanı boşa geçirmemek istiyorsunuz. Çünkü 53 yaşından sonra geçen her gün bir hediye gibi...

Kısa sürede yedi kitap da bu dürtüyle mi yazıldı?
Üniversiteye başladığımda ABD’de en çok hoşuma giden ders yaratıcı yazarlıktı. Dört sene boyunca kısa hikaye yarışmasına girdim; iki sene birinci, bir sene de ikinci oldum. Amerika’nın en tanımış yazarlarından Eudora Welty ile de bir sömestr çalıştım. Tabii ekonomik olarak imkanım yoktu ama olsa herhalde o yolda devam ederdim. Amiyane tabirle “içimde kaldı”. 

Kurmaca yazmak konusunda niyetiniz var mı?
Kafamda hâlâ böyle birkaç kitap konusu var. Onlardan sonra belki...

Haberin Devamı

“Türkiye’de muhalefet, iktidarın elinde tuttuğu gündeme sığ tepkiler gösteren bir çizgide” 
Şu anki liderleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Takım çantaları teçhizatlı mı?
Salt liderlik unsurlarına bakarsanız Tayyip Erdoğan başarılı bir lider. İletişim, hem takım hem de toplum bazında bir hedef gösterip o doğrultuda insanları seferber edebilme, toplumun beklentilerini yönetebilme gibi konularda başarılı bir liderlik sergiliyor.

Ya Deniz Baykal?
Sayın Baykal’ın, Türkiye’yi heyecanlandıracak bir takım kurduğunu söylemek zor. Şu zorluğu da görüyorum. Komünizmin çökmesi ve Sovyetler’in dağılmasından sonra sosyal demokratlar,  vurucu, farklılık yaratan bir tema, eksen oluşturmakta zorlandılar. Ama zaman içinde Batı Avrupalılar çözüm buldular, kendilerini yenilediler. Türkiye’de bunda başarılı olunmadı. Muhalefeti, daha çok iktidarın elinde tuttuğu gündeme günlük ve sığ tepkiler gösteren bir çizgide görüyorum. 

Atatürk’ten sonra gelen liderler arasında en başarılı gördüğünüz kim?
Ortamlarına göre değerlendirmek lazım. Ben Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na sokulmamasını çok başarılı bir liderlik olarak görüyorum ve İsmet İnönü’yü takdir ediyorum. Ondan sonra da Turgut Özal’ı başarılı bir lider olarak görüyorum. İçine kapalı, devletçi bir sistemi dışarıya açması; daha esnek, liberal bir üslup getirmesi ve halka yakın bir lider olması açısından.

Haberin Devamı

“Kardeşimle ben at arabasında, yağmur altında evimizi taşıdık”
Okul yıllarında aklınızda nasıl bir meslek vardı?
Biri tıp diğeri de işletme-iktisattı. Dedem tıp profesörüydü, babam ben ABD’ye giderken “Oğlum ikisi de olur. Ama tıpta seni cezbeden dedenin o kolalı önlüklü, yanında üç-dört asistanlı, itibarlı, o hoş atmosferse onun bir de kan, acı, ölüm tarafı var. Gerçekçi mi tıp isteğin?” dedi. Hakikaten gider gitmez bir-iki derse girdim, baktım tıp bana göre değil.

17-18 yaşında ABD’ye gitmek korkutmadı mı sizi?
Bugün gençlerin tahayyül etmesi bile zor. İstanbul’da AKM’nin önünden kalkan Bosfor Turizm’le 40 küsur saatte Münih. Oradan trenle Brüksel. Ve İzlanda Havayolları’yla Reykjavik’e uğrayarak New York. Yanımda kuru köfte vardı, konserve barbunya pilaki, peynir. Amaç, minimum masrafla maksimum günü aşabilmekti. 

Hırslı mıydınız? Bir gün THY’nin başına geçmek, Coca-Cola’nın yöneticisi olmak hayali var mıydı?
Yok, öyle bir hırsım yoktu. Bir iddiam varsa, tahsilimi tamamlama iddiasıydı. Babam St. Joseph’e gitmiş, sonra da İstanbul Üniversitesi’ne başlıyor. İkinci yılında babası ölüyor ve 18-19 yaşında İş Bankası’na giriyor. Tahsilini bitiremiyor. Mükemmel Fransızcası vardı, kendisine mükemmel İngilizce de öğretmiş. Bir tarafta sözlük, bir tarafta Readers Digest, bir tarafta da onun Türkçesi Bütün Dünya dergisiyle. Üniversiteyi bitirememek bir üzüntü kaynağıydı onun için. 

Babanız da sizin kadar erken kaybetmişi babasını... Konuşur muydunuz bunu?
İlk kalp krizi geçirdiğinde, Readers Digest’te bir yazı bulmuş, bizi teselli ediyordu. Babasını erken kaybeden çocuklar, hayatta daha başarılı oluyorlar diye bir yazı... 

Haberin Devamı

“İyi bir yazar olduğuma inansam babamı yazarım”


Öyle mi gerçekten?
Bir hakikat payı olabilir. Hayatta başarı çizgisi pürüzsüz bir çizgi değil. En önemlisi başarısızlıkla karşılaştığında pes etmemek.
Babamı kaybettiğimizde Türkiye’ye geldim, bir baktık ki bize ait zannettiğimiz ev el değiştirmiş. Yeni alan adam bize noterden protesto göndermiş, “Şu gün çıkın” demiş. Kardeşimle at arabası üzerinde, yağmur altında evimizi taşıdık. Bunu ikimiz de unutmadık. İnsanın böyle olaylarla genç yaşta karşılaşmasının faydası var. Kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğreniyorsun.

Haberin Devamı

Cem Kozlu kimdir?
1946 yılında İstanbul’da doğdu. Robert Kolej’den sonra üniversite öğrenimi için ABD’ye gitti. 1986-1988 arasında Komili Holding Genel Müdürü olarak görev yaptı. 1991 genel seçimlerine kadar THY Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak hizmet verdi.
1991-1995 arasında ANAP İstanbul milletvekili ve genel başkan yardımcısıydı. 1997-2003 arasında THY Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı sürdürdü. 2006’da Coca-Cola’nın Orta Avrupa, Avrasya ve Ortadoğu Grup Başkanlığı’ndan emekli oldu. Şu anda birçok şirkete danışmanlık yapıyor ve yönetim kurullarında görev alıyor.