20.02.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:
Banu Şen banusen@dogangazetecilik.com.tr
Bazen Konak Meydanı’nda, bazen Kemeraltı’nda, bazen Kordon’da, bazen Karşıyaka’da... Dizi setine dönen İzmir caddelerinde siyah kasketi, deri ceketiyle Kadir İnanır’ı görmek pek de şaşırtmıyor. İzmirliler
26 Şubat Cumartesi Star TV’de yayımlanmaya başlanacak “İzmir Çetesi” çekimlerine yoğun ilgi gösteriyor. Zaman zaman bu ilgiden çekimlere ara veriliyor, sessizlik zor sağlanıyor.
Kadir İnanır dizide, hayalini kurduğu evi almak için biriktirdiği parayı Selami (Mustafa Üstündağ) ve Ateş’e (Kenan Ece) kaptıran Cemal karakterini canlandırıyor. Cemal parayı alabilmek için mecburen bu iki dolandırıcıyla birlikte çalışıyor. Bu ekip daha sonra “iyilerin yanında, kötülerin karşısında” bir çete haline geliyor.
Kemeraltı’nın ünlü hanlarından birinin bahçesinde, çekimlere ara verilmesini bekliyoruz. Az sonra motor sesi duruyor. Bu kez de hayranların yoğun ilgisi nedeniyle verilen aranın bitmesini bekliyoruz. İzmir’in bitirim gençleri sırada, “Kadir baba ile bir resmimiz olsun” diye yaklaşıp fotoğraf çektiriyorlar. Fotoğraf çekilirken hemen hemen hepsi elini omzuna koyuyor.
Kadir İnanır ise kimseye hayır demeden aynı pozu tekrar tekrar veriyor.
Sıra bize geliyor, sohbet başlıyor...
* Siz film çekmek için İzmir’e defalarca geldiniz. Sever misiniz İzmir’i?
Türkiye’de sosyal yaşamın doruklarına ulaşan, kendine has özellikleriyle muhteşem bir şehirdi. Fuarın çok aktif olduğu günlerde, sanat ve eğlence adına yapılan etkinliklerin yoğunlaştığı bir yerdi. Bu kadar göç almamıştı. Göçün yoğun kalabalıklar oluşturduğu bir Anadolu şehrine dönüşmüş giderek. Ama yıllarca biriktirdiğimiz anıları, bütün bu yapılanlara rağmen unutmak, göz ardı etmek mümkün değil. Tek tek o anıları hatırladıkça, yaşama dair biriktirdiklerimizin çok güzel bir belgeseli gibi İzmir.
* Cumartesi günü başlayacak yeni diziniz “İzmir Çetesi”ne gelirsek...
İzmir değil de İstanbul Çetesi de olabilirdi; Kütahya, Uşak Çetesi de olabilirdi. Ama senarist İzmir’de geçen bir hikaye düşünmüş ve çok kıvrak bir zeka ile insanları zaman zaman güldüren, düşündüren hatta ağlatan, tamamen bizden, özgün bir senaryo yazmış.
“Gerçek insanların hikayesi yoksa ben o filmde olmam”
* Bir süredir dizilerde oynamaya ara vermiştiniz.
Oyuncusundan yönetmenine, bir filmi oluşturan bütün departmanlara kadar, bu kadar diziyi kaldıracak kapasite yok Türkiye’de. Mecburen giderek hepsi birbirine benziyor. Bazen bakıyorum, izlediğim dizideki blok sahneyi ben beş defa değişik filmlerde oynamışım. Bunları yadırgamıyorum çünkü bu kadar diziyi bu kadar uzun süreli yazmak hiçbir senaristin harcı değil. Bizde bir yanlış var. Gözleri bir bantla bağlanmış binlerce insan savaşın içindeler gibi geliyor bana. O nedenle uzun bir zamandır, iki yıldır dizi çekmiyorum.
* “İzmir Çetesi”nin sizi ikna eden farklı yönü ne oldu?
Filmlerime baktığınız zaman içinde mutlaka yaşayan insanların hikayesini görürsünüz. Bu olmadığı zaman o senaryoyu kabul etmiyorum. İnsanlar oturup hayal dünyalarında başka bir dünya oluşturabilirler, bulutların üzerinde dans ederek coşabilirler. Bunlardan da film yapılabilir. Ama benim sinematografimde böyle filmlerin yeri asla olamaz. Bu senaryoda, görünüşte dünyaları küçük ve farklı görünen ama bana göre çok zengin ve coşkulu insanların yaşadıklarını gördüm. Ezilen, yoksul, böyle güzel insanların dünyasını bir dizi filmle de olsa ortaya çıkarmak benim zaten savunduğum görevlerden biri. Birbirine benzeyen dizilerin arasında çok farklı bir şey yapılacağını düşünerek çalışmaya başladım.
* İzmir’de çekimler nasıl gidiyor?
Biraz zor şartlar altında çalışıyoruz. Setlerimizde yoğun kalabalık oluyor. Bu da zaman açısından geriletiyor. Bir yandan yetiştirmek için gece gündüz çalışırken bir yandan da bizi seven binlerce insanın da gönüllerini kırmamak için uğraşıyoruz. Çok yorucu ve yoğun günler geçiriyorum.
“Komik unsurlar ağırlıkta ama dizide dram da var”
* Çekimler hep İzmir’de mi olacak?
Tabii, adı üstünde, İzmir Çetesi. Ama bu İzmir Çetesi Türkiye’nin hatta dünyanın her yerinde birlikteliklerini sürdürebilir. Robin Hood hikayesine dönecek. Temelde haksız yere elde edilmiş kazançlardan hesap soracağız. Güldürürken, düşündürürken bir yandan da kan emenlerin, insan emeği sömürenlerin üstüne gideceğiz.
* Sizi hep ciddi ve ağır rollerde gördü seyirci. Burada biraz daha farklı mı, komik unsurlar ağırlıkta mı?
Evet ama dram da var. Biraz şaşkınlık olacak izleyicide. Ağır, ağdalı, yarım saatte bir cümle söylenen, durağan dizi filmlerden farklı bir şey göreceğiz.
* Sinema filmi var mı yakın zamanda?
Yazın, genelini tasarladığım film çekilecek. Bir de ayın 27’sinde Amerika’nın ünlü prodüktörlerinden biri geliyor. Daha önce Antalya’da görüşmüştük. Onlarla bir film çekeceğiz.
“Cumartesi diziyi izleyin, nasıl ağlanırmış görün”
* Hıçkıra hıçkıra ağladığınızı duyduğumda çok şaşırmıştım. Sanki siz hiç ağlamazsınız böyle hep sert durursunuz gibi geliyordu.
Cumartesi günü izle bakalım, nasıl ağlanıyormuş görelim. Ben ağlamıyorum diyen adamın insanlığından şüphe ederim.
“Aktif politikayı düşünmedim, işimin içinde yaptım”
* İnternet sitenizde sinemanın dışında sosyoloji, ekonomi ve politikayla ilgilendiğiniz yazıyor... Bu ilginiz yüzünden mi size sürekli “Politikaya atılacak mısınız?” diye soruyorlar?
Ülkede yaşananlarla ilgili söyleyecek bir lafı olmazsa, o sanatçı görevini yapmıyor demektir. Sanatçı yaşadığı dünyada insanların bütün sorunlarına karşı duyarlı olmak zorundadır. Yoksa ben geleyim, sadece filmimi yapayım, güleyim geçeyim... Öyle sanatçı olmaz. Olur ama geçer gider. En iyisini buluncaya kadar her türlü sisteme karşı inatla ayakta duran, onun kavgasını veren gerçek sanatçıdır.
* Düşünüyor musunuz?
Aktif politikayı düşünmedim hiç. Sadece işimin içinde yaptım. Zaten filmlerimin yüzde 60’ı yasaklanmış filmlerdir. Sorunlara değindiğimiz için... En son vizyondaki filmime 18 yaş sınırı getirildi. Bunlar yaptığım işin önünü kesmek gibi gözükse de farkında
olmadan bize karşı saygının artmasına sebep olan yaklaşımlar. Ama bu bir kavgaysa biz her türlü şartlarda hiç şikayetçi olmadan, yılmadan, korkmadan yolumuza devam edeceğiz.
“Kordon’da gezmeye bile vakit yok”
* Türk sinemasını anlattığınız kitap ne zaman bitecek?
Benim hayatımı, bütün yaşadıklarımı göreceksiniz. Bir yıldır yazıyorum, 1987 yılına kadar geldim.
* O zaman daha bitmesine çok var...
Zaten acele etmenin de çok gereği yok. “Ben yazdım oldu” diye bir kitap yazmıyorum.
* Kitap yazmak dışında şu anda uğraştığınız başka şeyler var mı?
Çok kitap okuyorum. Bir de hayatımı anlatan belgesel yapılıyor, onunla ilgili de çalışmalar yoğun.
* Çekimler dışında neler yapıyorsunuz? Kordon’da rakı-balık keyfi?
Zamanımız yok, zamanla yarış ediyoruz. Ama olsa yaparız. Bu periyot bitinceye kadar zor olacak diye düşünüyorum. Yanımda kitaplarım var ama açamadım bile.
Bir yeni İzmir dizisi daha başladı
Fox TV’de haftanın dört günü yayımlanan “Derin Sular” da İzmir’de çekiliyor. Dizinin yapımcısı ve proje koordinatörü Nilgün Sağyaşar neden İzmir’i seçtiklerini şöyle anlatıyor:
“Dizilerin çoğunluğu İstanbul’da çekilmekte hatta bu konuda bir İstanbul saltanatından bile söz etmek mümkün. Bugüne kadar yaptığımız işlerde hep alternatif mekan arayışlarına girdik. ‘Deniz Yıldızı’ ve ‘Unutma Beni’ için Ankara’yı tercih ettik. Bu kentteki oyuncu ve çalışanların ne kadar başarılı olabileceğini tüm Türkiye’ye gösterdik. Bugün sevinerek görüyoruz ki, birçok yapımcı da Ankara’yı değerlendirmeye başladı. İzmir’e gelince... İzmir gerek tarihi, gerek doğası, gerekse modern ve sıcak insanları ile Türkiye’nin gözbebeği şehirlerinden biri. Üstelik iklimi ve mimarisi de dizi çekimlerine çok uygun. Bugüne kadar yeterince değerlendirilemeyen bu potansiyel için İzmir’i seçtik. Seyircilerimizin bir süre sonra bu hikayenin İzmir’e ne kadar yakıştığını göreceklerine inanıyoruz.”