Pazar‘Kaç anne-baba bu gerçekle yüzleşecek, merak içindeyiz’

‘Kaç anne-baba bu gerçekle yüzleşecek, merak içindeyiz’

01.01.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Altın Portakal Film Festivali’nin en çok konuşulan filmi “Zenne” 13 Ocak’ta vizyona giriyor. Film Ahmet Yıldız cinayetiyle birlikte eşcinsellerin Türkiye’de yaşadıkları sıkıntıları yeniden gündeme getirecek

‘Kaç anne-baba bu gerçekle yüzleşecek, merak içindeyiz’

Hani bazen bir film izlersiniz ve son sahnede içinizde garip bir his oluşur. Üzgünsünüzdür çünkü izlemekten çok zevk aldığınız şey bitmiştir. Aynı zamanda kendinizi biraz da rahatlamış hissedersiniz çünkü izlediğiniz film bir yandan da çok canınızı yakmıştır.
Altın Portakal Film Festivali’nden beş ödülle dönen, tabiri caizse festivalin sürprizi olan “Zenne” filmini izledikten sonra hissettiklerim bunlardı. “Zenne” rengarenk kostümleri ve hareketli dansları ile sizi içine çekiyor bir yandan da kapkaranlık, acımasız ve gerçek bir hikayeyi anlatıyor. 2008 temmuzunda öldürüren Ahmet Yıldız’ı anımsıyorsunuzdur. Yıldız eşcinsel olduğunu öğrenen babası tarafından vurulmuş ve bu, dünya basınında “Türkiye’nin ilk erkek namus cinayeti” olarak yer almıştı.
“Zenne”nin yönetmenleri Caner Alper (41) ve Mehmet Binay da (39) Ahmet Yıldız’ın yakın arkadaşları. Filmlerinde hem Türkiye’deki zennelerin yaşam mücadelesini hem de Ahmet Yıldız’ın hikayesini anlatıyorlar. Filmi izledikten sonra şiş gözlerle soluğu Alper ve Binay’ın evlerinde aldım. Bana Ahmet’i, “Zenne”nin doğuş hikayesini ve hayallerindeki Türkiye’yi anlattılar. Antalya’da SİYAD’ın ödülünü kaldırırken söyledikleri gibi kimliklerini saklamak zorunda kalmayacakları, her bireyin eşit haklara sahip olacağı bir ülke hayal ediyorlar. Çünkü onların deyimiyle “hepimiz aynı tanrının çocuklarıyız”.

Haberin Devamı

* “Zenne” yakında vizyona girecek. Filminiz Altın Portakal’da çok ses getirdi. Sizce gişede de başarılı olacak mı?

Mehmet Binay: Filmin vizyona girecek olması, Ahmet Yıldız cinayeti başta olmak üzere Türkiye’de “öteki” olmanın gerçeğini topluma gösterecek. Gişe anlamında beklentimiz yok. Sadece şunu düşünüyoruz: Kaç anne, kaç baba ya da kaç birey bu gerçekle yüzleşecek ve fark edecek?
Caner Alper: Bu işe “Ne kadar seyredilecek?” sorusuyla başlamamıştık. Vizyona gireceği zaman inşallah 25 salonda yer buluruz diyerek yola çıktık ama şu an 50’ye yakın salon ile anlaşma imzaladık. Anadolu’nun farklı şehirlerine de gideceğiz.

“Sadece Ahmet’i anlatsaydık Elton John yapımcı olabilirdi”

* “Zenne” birçok insan için “marjinal” bir film. Anadolu’daki şehirlerdeki izleyicilerden nasıl bir tepki bekliyorsunuz?

Caner A.: Hiç kestiremiyoruz. Ama Antalya’da ödül aldığımızda “Zenne” Twitter’da popüler başlık olmuştu. Binlerce mesajın arasında bir ya da iki tane nefret söylemi vardı. Zaten sinemaya taş atmak, protesto etmek için giden biri de eğer önce filmi izlerse taşı cebinden çıkaramaz bence.

* Kültür Bakanlığı filminizi desteklememiş. Kırgın mısınız?

Caner A.: Kültür Bakanı’na ya da bakanlığa kırgın değiliz. Zaten onlar da film ödül aldıktan sonra “Bizim önümüze komisyondan çıkan kararlar geliyor, biz de imzalıyoruz” dediler. Gerçekten de böyle. Kültür Bakanlığı’nın sinema destek komisyonu var. 10-12 sinemacıdan oluşuyor.
Mehmet B.: Biz de Hollanda Başkonsolosluğu’ndan destek aldık. Hayatında ilk kez sinema filmi çekmeye soyunmuş iki adama destek verdiler.
Caner A.: İlgimizi çeken şeylerden biri de komisyondan gelen dilekçenin üslubuydu. Herhangi bir komisyondan ret cevabı alabilirsiniz bu gayet normal ama yurtışında size neden destek veremediklerini açıklarken projenin iyi yönlerinden de bahseder ve yol gösterirler. Bize gelen dilekçe ise 5 cümleydi. Özetle “Uygun bulunmadı” yazıyordu. Ama yılmadık yabancı yapımcılarla irtibata geçtik. Çoğu olumlu karşıladı. Bazıları sadece Ahmet’in cinayetini anlatan bir filme dönüştürmemizi teklif ettiler. Hatta kabul etsek David Furnish ve Elton John’un yürütücü yapımcı olarak yer alma ihtimalleri de vardı. Ki öyle bir film dünya çapında ses getirebilirdi ama istemedik. Biz dünyaya “Türkiye’de böyle cinayetler oluyor” diyerek ülkemizi şikayet etmek istemiyoruz. Biz, insanlarımıza “Bakın yanı başınızda neler yaşanıyor?” demek istiyoruz.

* Afişinizde de “Dürüstlük bazen öldürebilir” yazıyor. Ailesine karşı “dürüst” olmuş iki eşcinsel olarak sizce dürüstlük hangi noktada ölümcül olmaya başlıyor?

Caner A.: Ben anneme söylediğimde 30 yaşındaydım. Cevap olarak zaten bildiğini, annelerin böyle şeyleri hissettiğini söyledi. O bunun beni rahatlatacağını düşündü ama tam tersini hissettim. “Madem biliyordun neden birbirimize bile bile yalan söyledik?” diye kızdım. Babamsa doğulu bir aileden gelmesine rağmen beni anlayışlılığı ve açık görüşlülüğü ile etkilemiştir.
Mehmet B.: Ben Caner ile birlikteliğimizi açıklama kararı aldığımız zaman aileme mektup yazdım. Yedi sene önceydi. Bugüne kadar geçtiğim evreleri anlatan bir mektup. Şaşırdılar ve üzüldüler. “Keşke daha önce söyleseydin, yanında olsaydık. Seni bu süreçte yalnız bırakmasaydık” dediler.
Caner A.: Benim ailem Mehmet ile ilişkimin içinde olabilmek adına akrabalarıyla görüşmemeyi göze aldı. Çünkü biliyorlar ki insanların ne dediği önemli değil, önemli olan sizin hissettiğiniz huzur. Tabii ki herkes böyle değil. Zaten filmde de bunun altını çiziyoruz. Tamam, kendinizle yüzleşin. Hayata karşı dürüst olun ama sırlarınızı açıklamadan önce durumu kolaçan edin. Bile bile ölüme gitmeyin.

* Bu filmi izleyen ailelerin daha anlayışlı olacaklarını düşünüyor musunuz?

Mehmet B.: Antalya’da film bittikten sonra koltuktan kalkamayan başı bağlı teyzeler gördüm. İllâ ki bir yerlere dokunuyor. Birebir böyle bir olay yaşamamış olsalar da “Yaşasak ne yapardık” diyorlar. Filmde iki anne var. Birinin derdi oğlunun “kirli” olduğunu ispatlamak, diğerininki ise onu sevip korumak. O teyzeler de kendilerine içlerinde hangi annenin daha baskın olduğunu anlamak istiyorlar.

Haberin Devamı

“Gala gecesi bütün ekip kırmızı giydik”

Haberin Devamı

* “Ferzan Özpetek ve Pedro Almodovar beğendiğimiz yönetmenler. Ferzan yakın arkadaşımız. İşlerini beğeniyoruz, cesur hikayeler anlatan bir savaşçı o. Ama ‘Bu film birebir onlarınkilere benziyor’ demek haksızlık.”
* “Filmde Ahmet’in kırmızı bir tişörtü var, annesi kesiyor ‘Erkek adam renkli giyemez’ diye. Biz de yönelimlere olan saygısızlığı protesto etmek için Antalya Film Festivali’nde
gala kıyafeti olarak kırmızı giydik. Görenler; “Ne bu böyle
lise voleybol takımı gibi” dediler ama filmi izledikten önemini açısından anladılar.
* Kostümler için Tayland’a gittik. 140 kilo malzemeyle döndük. Kostüm tasarımcımız Sertab Erener, Nil Karaibrahimgil gibi sanatçılarla çalışan bir arkadaşımız; Belma Özdemir.

Haberin Devamı

“Pembe rapor mu askerlik mi deseler askerliği tercih ederim”

Haberin Devamı

* Filmin etkileyici sahnelerinden biri de askerliğe gitmemek için pembe rapor alınan sahne... “Az bile anlattık” demişsiniz. Gerçekten neler yaşanıyor?

Caner A.: İnsanlar bunu şehir efsanesi sanıyorlar ama gerçeğin ta kendisi. Pembe rapor alabilmek için anal seks sırasında çekilmiş, yüzünüzün net gözüktüğü fotoğraflarınızın olması gerekiyor.
Mehmet B.: Filmdeki karakter aseksüel ve fotoğraf götürmediği için anal muayeneye girmesi gerekiyor. Ayrıca raporu almaya normal bir şekilde gitmemeniz gerekli. Kadın gibi giyinmeli, kıllarınızı almalısınız ki ikna olsunlar.
Caner A.: Son zamanlarda bu uygulamanın azaldığını duyduk. 500 soruluk psikolojik test yapılıyormuş. Bu, raporların ev adresine postalandığı, anne-babaların bu şekilde oğullarının gey olduğunu öğrendiği bir ülke için önemli bir gelişme.

* Siz askerlik konusunu nasıl hallettiniz?

Mehmet B.: 99 depreminden sonra bedelli gittik. O dönem rapor alma meselesinden haberim yoktu.
Caner A.: Ben de 28 gün askerlik yaptım. “Rapor mu askerlik mi?” dersen tercihim askerlikten yana olurdu benim de. Ama bu raporu tercih edenleri de çok iyi anlıyorum.

“Annelerimiz Ahmet’e ‘Evladım, hiçbir anne çocuğunu silip atamaz’ derlerdi”

* Biraz da Ahmet’ten bahsedelim. Nasıl tanıştınız?

Mehmet B.: Bir arkadaşımızın arkadaşıydı. Aralarında flört geçmişti. Bize “İnanılmaz tatlı, çok meraklı, zeki biri” diyordu Ahmet için.
Caner A.: Sonra Beargi isimli internet dergisi için fotoğraflarının çekilmesi gerekiyordu. Ben de orada yazı yazıyorum, “Çekerim” dedim. Çok samimi biriydi. Annesi peşine dedektif takmıştı. Yalan söyleyerek yaşamak zorundaydı.

* Siz de onu dürüst olma konusunda cesaretlendirmişsiniz. Kendinizi suçlu hissediyor musunuz?

Caner A.: Onu cesaretlendiren sadece biz değildik. Ahmet bize ne yapması gerektiğini soruyordu. Ona “Uzaklaş, yurtdışına git” de diyorduk “Merak etme her şey düzelecek” de.
Mehmet B.: Hatta annelerimiz de konuşuyorlardı. “Evladım hiçbir anne çocuğunu silip atamaz” diyorlardı. Kendileri gibi sanıyorlardı. Böyle olunca da etkileniyordu.
Caner A.: Bizimle birlikte Amerika’ya geldi, oradaki yaşamları gördü. Sekiz aydır bir sevgilisi vardı. Bu da onu cesaretlendirdi. Bir düzen kurmak istiyordu.

“Zenne Can’ı oynayan Kerem Can heteroseksüel. Üstelik daha önce hiç dans etmemişti”

“Zenne için başka bir oyuncu ile çalışıyorduk, ama o, dizi projesinde yer almayı tercih etti. Zor durumda kaldık. Üstelik aldığı ön ödemeyi de geri vermedi. Bu kötü dönemde Kerem Can ile bir araya geldik. Almanya’da yaşayan bir oyuncu. Heteroseksüel ve daha önce hiç dans etmemiş. Diğer oyuncular başaramayacak diye endişelenseler de inanılmaz bir iş çıkardı. Dans ve stüdyo masraflarını karşıladık ama henüz parasını bile ödemedik.”