Pazar Kahraman bakire

Kahraman bakire

17.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Jeanne d'Arc'ın kara cüppeli yargıçlarca sorguya çekildiği ev bir zamanlar oturduğum Katedral Sokak 13 numarada mı hâlâ, bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum...

Kahraman bakire

SEYİR DEFTERİ Lorraine asıllıydı, 17 yıl önce o devirde Fransa Krallığı'na dahil olmayan Domremy köyünde doğmuş, Meuse Irmağı boyunca koyun güdüp kendi meşrebince, yani koyu Katolik bir çevrede büyümüştü. Kilisede dua etmediği zamanlarda arkadaşlarıyla köyün hemen yanındaki ormanda oynadığı da oluyordu. Ulu bir ağacın altında toplanıp dans ediyor, şarkı söylüyorlardı. İlk kez o perili ağacın dallarını rüzgar hışırdatırken mi duymuştu sesleri, yoksa başındayken kurtların saldırmaya cesaret edemediği sürüyü güderken mi? Belki de salkım söğütlerin altında saçlarını yıkarken Azize Catherine kulağına bir şeyler fısıldamış, daha sonra Mihail geniş kanatları, som ışığa batmış yüzüyle karşısına dikilivermişti. Le Logis de la Rose (Gül Konukevi), Poitiers'de, yıllar önce üniversite öğrencisiyken oturduğum Katedral Sokak 13 numarada mı hâlâ, bilmiyorum. Ama evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken, oysa bir masal değil anlatmak istediğim, tümüyle gerçek bir öykü, öyleyse kesin tarihini yazmam gerek, evet 1429 ilkbaharında bu evde sorguya çekilmişti Jeanne d'Arc. Ve semanın hakimi İsa Aleisselam'ın buyruğunu iletmişti ona. Fransa'ya gidecek (çünkü Yüzyıl Savaşları'nın Fransa'sı Paris çevresiyle Loire kıyılarından ibaretti), Frank Krallığı'nı İngilizlerin boyunduruğundan kurtaracak, Orleans kuşatmasını kaldırıp Veliaht Prens Charles'a Reims Katedrali'nde tacını giydirdikten sonra gökyüzünde kendisini bekleyen azizelerin arasına karışacaktı.Fazla vakit kaybetmeden yola çıkmış, en yakın kalenin kumandanı Robert de Baudricourt'u Tanrı tarafından görevlendirildiğine ikna etmiş, refakatine verilen seyis ve korumalarla gece gündüz demeden at sürüp veliaht prensi Chinon Şatosu'nda bulmuş, ona büyük sırrını açıklamıştı. Bu esmer güzeli, oğlan giysileri içindeki kısa saçlı kıza önce inanmamıştı Charles ama içine de bir kuşku düşmüştü. Kim bilir belki de doğruydu anlattıkları, o kalabalık şölende kendisini yüzlerce şövalyenin arasında tanıyıp yanına geldiğine göre Tanrı tarafından görevlendirilmiş olabilirdi. Belki de gerçekten duymuştu semadan gelen sesleri, Azize Catherine ve Mihail'le konuşmuştu. Ordunun başına geçip kutsal sancağı açabilir, ülkeyi düşmandan kurtarabilirdi. Onu hakkı olan tahtına oturtabilirdi. Ama bütün bunların gerçekleşebilmesi için sınavdan geçmesi gerekiyordu. Öyle ya, belki de büyücünün biriydi. Avratotuydu ona Mihail'i gösteren, vaat ettiği şeyleri kulağına fısıldayan Tanrı değil İblis'in ta kendisiydi. İddia ettiği gibi bakire de olmayabilirdi. Belki de ormanda, çocukken gövdesine sarılıp hıçkırarak ağladığını söylediği o ulu ağacın altında İblis'le çiftleşmiş, onun buyruğuna girmişti.İşte bu duruma bir açıklık getirmek, zamanın din bilginleri ve yargıçları tarafından sorguya çekilmek üzere Poitiers'ye gönderildi Jeanne. Veliaht ayrıca kendisine Fransa tahtını vaat eden kızın geçmişinin araştırılması için bir soruşturma heyetini de Lorraine bölgesine gönderdi.Kara cüppeli yargıçlar, bilgileri kendilerinden değil kitaplardan menkul alimler, ellerinde asalarıyla eteklerini savurarak ortalıkta dolaşan piskoposlar ve dilenci tarikatlara mensup keşişler Lorraine'li bakireyi haftalarca sorguya çektiler. Okuma yazma bilmediğini söylüyordu ama her şeyden haberdardı. Tanrı'ya inancının da eksiksiz olduğu anlaşılıyordu. Bakireydi, öyleyse İblis'le zina etmemiş, onun iğvasına kapılmamıştı. Peki hangi dilde konuşuyordu sesler, kulağına semadan gelen fısıltılar Fransızca mıydı? Elbette öyleydi, hem yargıçların konuştukları dilden çok daha güzel ve etkileyici bir Fransızca. Haftalarca sorguya çekildi Peki ya Lorraine'e gönderilen heyetin verdiği bilgilere bakılırsa doğumunda öten horozlar, kucağına konup ekmek kırıntılarını didikleyen kuşlar ve sürüye zarar vermeyen kurtlar, onlar da Tanrı iradesiyle mi davranmışlardı yoksa İblis'in buyruğuyla mı? Bir de o ağaç, kalın gövdeli, köklerini toprağın derinliklerine salmış dev yapraklı o ulu ağaç... Gerçekte İsa efendimiz miydi konuşan yoksa ağacın dallarındaki rüzgar mı? Çünkü geceleyin ay buluta girince orman da konuşabilir kargalar da. Ve onların dilinden ancak cadılar anlar. Son bir soru da Tanrı'nın Fransa'yı kurtarmak için silahlı askerlere ihtiyacı olup olmadığıydı. Bu soruya kesin yanıtı anında verdi Jeanne d'Arc. Yiğitlerin dövüşeceğini ve Tanrı'nın inayetiyle zafer kazanacaklarını söyledi.Jeanne d'Arc'ın bu yanıtı Notre-Dame-la-Grande'ın vitraylarının birinin altında yazılı duruyor hâlâ ama sorguya çekildiği ev bir zamanlar oturduğum Katedral Sokak 13 numarada mı, bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Çünkü sonradan zırh giyip kılıç kuşanacak 17'sinde bir kızın, Fransa'yı İngiliz boyunduruğundan kurtarıp veliaht prense tacını giydirdikten sonra kendi soydaşları tarafından düşmana satılan Jeanne d'Arc'ın bu evdekine benzer yargıçlarca yeniden sorguya çekilip ölüme mahkum edildiğini ve doğru yoldan sapan bir cadı gibi Rouen Çarşısı'nda yakıldığını biliyorum. Poitiers aklamıştı Jeanne d'Arc'ı, Sorbonne'lu yargıçlar ve din bilginleri onu ölüme mahkum ettiler. Belki bu nedenle Sorbonne Üniversitesi'nde tamamladığım Fransız edebiyatı öğrenimime Poitiers'de başladığım için memnunum. Bir cadı gibi yakıldı