"Çarkıfelek" biterken "Memedali Bey" bir muammadır:Kalabalıklar krallardan zalimdir!"Kahpe Bizans" filminde ona imparator rolü tesadüfen mi verildi? Yoksa o halkının gücünü ardına almış, ortalamanın desteğiyle karşı çıkılmaz hale gelmiş bir imparator mu hakikaten? "Feleğin çarkından" başka umarı kalmamış bir ülkenin hiç değilse şansla eşitlenen bahtsız insanlarının imparatoru!Bir "ahlaki gevşeme" önderi mi? "Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine; deli ol,
dünya senin kahrını çeksin" düsturunun vücuda gelmiş hali mi? Yakın temas konusunda aşağılanma/aşağılama ilişkisinden başka pek de deneyim sahibi olmayan halkımın ruhunun merkezini gıdıklayan bir sosyopsikoloji uzmanı mı? Hiçbir yerde eşitlenemeyen halkımın hiç değilse şansla eşit hale geldiği ve bu bakımdan sosyal patlamaya karşı bir emniyet sübabı işlevi gören "Çarkıfelek" in ufak çaplı tanrısı mı? Göründüğü kadar mı yoksa ondan içre bir başka "Memedali Bey" var mı?
Ya da... "El hareketlerini" erkeklik gururuna bir hakaret olarak algılayan memleketimin kelli felli adamları Memet Ali Bey kendilerini tartaklayınca niye hiç sinirlenmeyip bilakis pek bir neşeleniyorlar? Kadir İnanır’ın uzaktan "motivasyonlarının" kahramanca üzerine giden yazarlarımız, Mehmet Ali Bey’in üstelik çoluk çocuk sahibi Seda Hanım’a "elle müdahalesi" karşısında niye aynı kahramanlığı gösteremiyorlar? Homoseksüel şarkıcılar başkasının yapmayacağı imalı şakaları "Memedali bey" yapınca niye müstehzi bir gülümsemeyle yetiniyorlar?
Mehmet Ali Erbil, hakiki bir muammadır. Türkiye kadar büyük ve derin bir muamma...
"Hep daha fazlası..."Yüksek kültürümüzün mümtaz şahsiyetleri, "basit bir soytarı" sanabilir onu. Ama nihayetinde zalim bir kraldan daha zalim olan halkın korumasına mazhar olmak için elbette eğlendirmekten başka maharetleri, zekası ve yetenekleri olmalı bir "soytarının" bile. Diğer yandan ne hiperaktifliği ne de "Bakalım bu sefer ne yapacak" merakıdır onu izleten. Onu izleten... Erbil, kalabalıkların aslında kendisinin çekindiği "pervasızlığın" sınırlarını hep merak ettiğini bilmekte ve her gece onların bu merakını doyurarak, ama tadını damağında bırakarak sahneden çekilmektedir.
O, ekranda bir ruh halinin nabzını tutmaktadır. Bayağılaşmanın sınırlarını merak eden, ama kaldırabileceğinden bir nebze fazlasını görürse, üzerine atlayıp onu parça parça edecek bir kalabalığı eğlendirmektedir Erbil. Onların "ortalama" isteklerinin "bıçaklı ölçüm aracını" şahdamarında hissetmektedir.
O, her gece popüler dünyanın "aslanlarıyla" Çarkıfelek arenasında "oynamakta", tam en pervasız esprisini yapmadan önce sanki kılıcını aslanların böğrüne dayayıp "Daha fazlasını istiyorsunuz değil mi? Hep daha fazlasını..." der gibi gözleriyle izleyicilere sormaktadır. Onun "başarısının" da, sadece görünenden ibaret bir Mehmet Ali Erbil olmamasının da nedeni
o bakıştır. "Hep daha fazlasını isteyen" ama merakının ve beklentisinin nerede nefrete dönüşeceği hiç belli olmayan kalabalığın, ruhunu ve aklını okumak zorundadır o. Ünlü konuklarına "ayy çok ayıp" imaları yaparken kalabalığın ruhunun ilikli yerlerine gizlediği meraklardan başka bir şey çıkıverse ağzından... Kalabalıklar, krallardan daha zalimdir her zaman!
"Bunlar sizin paranız!"İçinde psikososyal bir barometreyi içgüdüsel olarak taşıyor o. Tam da herkes gelir dağılımı eşitsizliği nedeniyle yazılar yazıp tartışırken, yılbaşı gecesi gazino patronunun cebindeki paraları havalara saçıp bir yandan da bağırıyor:
"Alın alın! Bu paralar sizin!"
Patronda tedirgin bir gülümseme. Canı biraz sıkılıyor ama "Bizim deli oğlan işte" halini de bırakmıyor. Çünkü o da, herkes gibi biliyor ki, "Kahpe Bizans" filmindeki imparator rolü tesadüf değildi! O hakikaten kalabalıkların en derinindeki "ahlaki gevşeme" arzusuyla jonglör gibi oynayan bir imparator! Bu ruh gıdıklanmasının hep sürmesini isteyen halkın imparatoru o!
Bir hikayesi vardır...
Magazin röportajlarının zekasız sorularıyla ortaya çıkması mümkün olmayan, ona bu işi "Alem bu kadar berbatsa kral benim" hıncıyla, sanki hayattan intikam alır gibi yaptıran bir hikayesi vardır mutlaka... "Küheylan" gibi bir tiyatro başarısından sonra kalabalıkların arenasına atlamayı seçmesinin/ mecbur kalmasının bir hikayesi; kalabalıkların anlayamayacağı bir hikaye...
Ama işte bu hikayelerle oynamak çok tehlikelidir. Çünkü nihayetinde bu dünyada
son kararı, kalabalıkların beğenileri, seçimleri, verir. O kalabalıkların yücelttiği insanlarla ilgili "ileri geri" konuşmak güç iştir. Çünkü kalabalığın sevgilisi, bir tek işaretiyle tüm nefreti üzerinize salabilir. Ve o sevgililer, bu "korunmanın" bedelini tıpkı kralların akılı soytarılarının yaptığı gibi her gün "kalabalığın beğendiği gibi" adlı o çok ince
ipe, altında bir ağ olmadan tırmanarak ödemektedir. Bu "ağsızlık" duygusundan
mütevellit, herkesten çok Mehmet Ali Erbil bilir:
Kalabalıklar krallardan daha zalimdir!
PAZAR