Pazar “Kendi evime zarar verilmiş gibi”

“Kendi evime zarar verilmiş gibi”

05.07.2020 - 03:03 | Son Güncellenme:

Dünya Serbest Dalış Rekortmeni Şahika Ercümen, üç gün önce İstanbul Boğazı’nda gerçekleştirdiği ve plastik atıkların yanı sıra çok sayıda maske, eldiven ve dezenfektan şişesiyle karşılaştığı dalış için “Pek çok canlının yaşamını tehdit etmeye başladık bu atıklarla. Ben sanki kendi evime zarar verilmiş kadar üzülüyorum bu kirliliği gördükçe” diyor

“Kendi evime zarar verilmiş gibi”

Plastik atıklar, tüm dünyada doğa ve insan sağlığına yönelik en büyük tehditlerden biri. Her yıl denizlere karışan ve yüzyıllar boyu yok olmayan yaklaşık 12 milyon ton plastik atık, deniz canlılarının ölümüne yol açmakla kalmıyor, midelerinde mikroplastik halinde taşınarak tabağımıza kadar geliyor. Bu yüzden Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülke plastik kullanımını sınırlayıcı adımlar atıyor ancak dünya, plastik atıklarla mücadelenin henüz başında. Tam da böyle bir dönemde, koronavirüs salgını nedeniyle hayatımıza zorunlu olarak maske ve eldivenler girdi. Ve şimdiden “Kovid-19 atığı” olarak başta deniz ve okyanuslar olmak üzere çevre kirliliği yaratmaya başladı. Bu kirliliği, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı dolayısıyla İstanbul Boğazı’nda gerçekleştirdiği dalışta bizzat gözlemleyen Dünya Serbest Dalış Rekortmeni ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye’nin Sudaki Yaşam Savunucusu Şahika Ercümen’le konuştuk.

Haberin Devamı

“Kendi evime zarar verilmiş gibi”

Ercümen, “Biz mevcut durumu değiştirebilecek son nesiliz. Biz de yapamazsak dünya nefes bile alamayacak hale gelecek. Önlem almazsak 2050 yılına kadar okyanus ve denizlerde balıktan daha fazla plastik atık olacak” diyor.

Daha önce de Boğaz’da dalışlar yaptınız. Bu kez farklı olarak neler gözlemlediniz?

Evet, bunların en önemlilerinden biri Sıfır Atık Mavi projesi için yaptığım açılış dalışıydı. Boğaz’da plastik atık her zaman vardı ama bu kez maske, eldiven ve dezenfektan şişeleri çok fazlaydı. Bu daha önce hiç karşılaşmadığım bir manzaraydı. Birçoğuna çekinerek dokundum zaten, ellerimde özel eldivenler olmasına rağmen. Sonradan görüntüleri izlediğimde nasıl girmişim bu suya diye düşündüm. Ve denizler için çok üzüldüm; çünkü bizim soluduğumuz havayı Amazonlar’dan çok okyanuslar ve denizler temizliyor. Bizse denizlerimizi çöplüğümüz olarak görüyoruz. Sanki o maskeleri, eldivenleri atınca bizden uzaklaşacak, yok olacak zannediyoruz. Halbuki yok olmadıkları gibi deniz canlılarına da zarar veriyorlar. Geçen gün bir martının boynuna takılmıştı mesela. Sualtında da aynı şekilde. Pek çok canlının yaşamını tehdit etmeye başladık bu atıklarla. Ben sanki kendi evime zarar verilmiş kadar üzülüyorum bu kirliliği gördükçe.

Haberin Devamı

Maskeler günlük yaşamımızın bir parçası oldu haliyle ama bu, çevreye karşı “Benim sağlığımdan önemli mi?” gibi bir anlayışı da doğuruyor. Buna nasıl yaklaşmak gerekir?

Bu düşünceyi çok bencilce buluyorum. Kendi sağlığımızı korurken doğayı da koruyabiliriz. Kaldı ki doğayı korumamak uzun ya da kısa vadede kendimize de zarar vermek anlamına geliyor. Çünkü o dönüp dolaşıp yine bizleri vuruyor, tıpkı koronavirüs sürecinde yaşadığımız gibi. “Bana ne” diyerek yaban hayvanlarının yaşam alanlarını tahrip edip pazarlarda satarak, bu virüsleri insanlara ulaştırdık. Veya pek çok enfeksiyonun bu şekilde bize ulaştığını biliyoruz. Bu “Her yerin sahibi benim, benim sağlığımdan önemli mi” bakış açısını kesinlikle değiştirmemiz lazım. Ayrıca öylece ortalığa attığımız maskelerle virüs yayılıyor. O yüzden hem kendimizi hem doğayı korumaya yönelik, daha duyarlı ve bütüncül yaklaşımlara ihtiyacımız var.

Haberin Devamı

Sizin maske kullanma alışkanlığınız nasıl?

Uzmanların önerdiği şekilde, çok dikkatli ve israf etmeden kullanıyorum. Maskeleri daha ekonomik kullanma yolları üzerine düşünebiliriz. Eğer atacaksak da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu tip tıbbi atıklar için özel konteynerler yerleştirmeye başladı ve gitgide yaygınlaştırılıyor. Alışkanlık haline getirip maskeleri bu konteynerlere atmamız gerekiyor.

Greenpeace Akdeniz Türkiye:

“Maskeler tabağımıza kadar gelecek”

Salgın öncesinde de plastik kirliliğinin çoğunluğunun kara kaynaklı plastik tüketimine dayandığını, bunların da büyük oranda tek kullanımlık plastiklerden oluştuğunu biliyoruz. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), plastiklerin her yıl yüz binlerce deniz canlısının ölümünden sorumlu olduğunu tahmin ediyor. Greenpeace Akdeniz olarak Türkiye denizlerinde incelediğimiz 2 balıktan birinin midesinde mikroplastiğe rastladık. Bunların ana kaynağı, çoğu maskenin ve tek kullanımlık ürünlerin üretiminde de kullanılan polimer tipleri. Bu maske ve eldivenler sucul yaşama karıştığında çözünmesi yüzyıllardan da uzun sürecek. Büyük plastik parçaları deniz canlılarını boğarak öldürecek, mikroplastik haline gelen küçük plastik parçaları ise balıkların midesine, oradan da gıda zincirine dahil olup tabaklarımıza kadar gelecek. Bu yüzden kişisel koruyucu ekipmanların en azından denizlere karışmasını engellemeli, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 72 saat genelgesindeki kurallara göre bu atıkları ayrı toplayıp bertaraf ederek çevresel tehdidinin altına imzamızı atmamalıyız.