06.08.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Röportaj mekanımız onun "işyerim" dediği, beraber beş yılda üç albüm çıkardığı prodüktörü Ozan Çolakoğlu'na ait Sarı Ev Prodüksiyon'un bahçesi. Nil Karaibrahimgil beni pijama benzeri bol, mavi bir pantolon, beyaz sabolar ve beyaz bir bluzla karşılıyor. Çok güler yüzlü. "Herkesle arama mesafe koyuyorum" dese de hayli samimi geliyor bana. Boynundaki kolyenin ucunda bir arkadaşının hediye ettiği epey büyükçe imitasyon pırlanta yüzük asılı. Bir süredir bu kolyeyi hiç çıkarmadığını söylüyor. Sonra takısı hakkında yorum yapıyor: "Asıl derdimiz pırlantanın ne kadar büyük olduğu ya, o yüzden bu kolyeyi takıyorum. Hatta bundan kendime emzik mi yapsam diyorum. Çünkü pırlanta yüzük bazen kadınları kandırmak için onlara emzik olarak veriliyor." Evet, gerçekten eğleniyorum. Şarkı yaparken beni o parçayı hazırlamaya iten şey komik bir şey değil, bir huzursuzluk. Ama ben onu eğlenerek dile getiriyorum ve bir anlamda ondan eğlenerek kurtuluyorum. Huzursuzluğumu alt etmiş oluyorum. Derdimi mizahla çözüyorum. Aslında hem kendime hem etrafa anahtar dağıtıyorum. Şarkı sözü yazarken mizahi bir dil kullanıyorsunuz. Şarkı yaparken eğleniyor gibi bir haliniz var. Ben kendimi faks makinesi olarak görüyorum. Şarkılar bana bir kalıp ya da melodili söz halinde geliyor. Ve sonra sayfaların faks makinesinden çıktığı gibi içimden çıkıyor. Bazen tamamının ortaya çıkması beş dakikayı bile bulmuyor. Şebnem Ferah'la yaptığım röportajda "Parçalar içimden hapşırık gibi çıkıyor" demişti. Sizin şarkılarınız nasıl ortaya çıkıyor? Tabii ki. Sözlerin gücünden yararlanıyorum. Orhan Pamuk bir röportajında "Kitap yazarken kimseyi düşünmüyorum. Kendi istediğim kitabı yazıyorum. Bitirdikten sonra o kitabın satması için her şeyi yaparım" demişti. Ben de ona katılıyorum. Albümde "Pırlanta" parçasından daha çok beğendiğim şarkılarım var. Ama eğer güçlü bir slogana sahip ritmik bir parça albümümü aldıracaksa "Hayır" demem. Hem dımtıslı hem mesajlı bir şarkı oldu "Pırlanta". Türkiye'de yaptığın şeyi satmaya çalışmak, onun altını çizmek sanki sanata yakışmazmış gibi geliyor. Ama bu çok demode bir fikir. Dünyadaki tüm sanatçılar eserlerini maksimum sayıda insan görsün ve alsın ister. Mesela ben albüm kapağının rafta dikkat çekip çekmediğini anlamak için neler yaptım bir bilsen. Şarkı sözleriniz slogan haline geliyor. Son albümünüzün adı da ("Tek Taşımı Kendim Aldım") çok konuşuldu. Bunları seçerken sloganlaşan lafları tercih etmeniz bir nevi satış taktiği mi? "Tek Taşımı Kendim Aldım"ın kapağı ilk yapıldığında fotokopisini alıp bir müzik markete gittim. Kağıdı çaktırmadan pop müzik standına koydum. Uzaktan insanların ilgisini çekiyor mu diye gözlem yaptım. Biri görse deli derdi bana. Müzik markete girip tüm günkü satışa falan mı baktınız? "Pop müziğe fikirlerimi enjekte etmeye çalışıyorum" Üniversitede okurken, Türkçe müziği snobe ettiğim yıllarda İngilizce şarkılar yapıyordum. Ama Türkçe parçalar çıkarmaya başlayınca İngilizceyi kullanmaz oldum. Benim Türkiye'de yaptığım, kelimelerle oynayarak onları akılda kalıcı melodilerle birleştirmek. Ozan Çolakoğlu da onu dünya sound'u şeklinde paketliyor. Türkçe şarkılarımdaki ironiyi, kelime oyununu, İngilizcelerinde de yakaladığımda İngilizce albüm çıkaracağım. Şimdi birkaç şarkının denemesini yapıyorum. Ama daha var. Yaşlanmadan bu işi tamamlamak istiyorum çünkü. Yurtdışında benim gibi içinden geleni yapan başarılı oluyor. İngilizce albüm hazırlığına girdiğinizle ilgili duyumlar var. Ciddiye alalım mı? Pop müziğe fikirlerimi enjekte etmeye çalışıyorum. Tavırlı bir pop müzik yapıyorum. Bu da kendimi daha iyi hissetmeme neden oluyor. En iyi bildiğim şey hakkında atıp tutuyorum. O da kadın olmak. Tek taşını kendinin alması ne demek? Alırsak erkekler ne yapacak? Şarkı sözlerimle insanları provoke etmeyi seviyorum kısaca. Müziğinizle yapmaya çalıştığınız şey ne peki? Sadece "Haydi eller havaya" deyip köşenize de çekilmiyorsunuz. "Şarkılarda özel hayatım ayyuka çıkınca utanıyorum" Kendimi 29 değil, 16-17 yaşında hissediyorum. Öyle davranıyorum. Hal böyleyken de evlilik erken geliyor. Evlenmenin ne kadar iyi bir fikir olduğuyla ilgili çok büyük kuşkularım var. Bir kadınla bir erkeğin birbirini ittirmeden duramayacakları en yakın mesafe nedir diye düşünüyorum. Annem de beni anlıyor. Komşunun kızından farklı biri olduğum ortada. "Annem evlenmemi istiyor ama onu atlatıyorum" demiştiniz bir röportajınızda. Bu atlatma ne kadar daha sürecek? Yaşına göre giyinmek ve davranmak kavramını katiyen kabul etmiyorum. Deli saçması. Yalnız şöyle ihtimaller var elbette: Durumu değiştiremeyebilir ve her zaman böyle davranmaya devam edebilirim. Ya da büyümekle ilgili problemli bir dönem geçiririm ve yaşıtlarım gibi olurum. Her iki türlü de beni kötü son bekliyor. Dediğiniz gibi kıyafetleriniz, ses tonunuz, sahnedeki hareketleriniz 16-17 yaşındaki kızlardan farksız. 40 yaşınıza geldiğinizde de ortalıkta böyle mi dolaşacaksınız? Bir soruya cevap versem gerisi gelecek çünkü. Biri var ya da yok bile demek istemiyorum. Özel hayatımın gölgede kalması hoşuma gidiyor. Zaten şarkılarda her şey o kadar ayyuka çıkıyor ki bazen kendimden utanıyorum. Elime gitarımı alıp hiç tanımadığım insanlara canımın nasıl yandığını anlatıyorum. Dinleyicilerime tüm katlarımı ayrı ayrı açıyorum aslında. Neden hiç özel hayatınızdan bahsetmiyorsunuz? "Benim derdim şarkılarımla kadınlara güç vermek" Bir akşam dört yaşında çok şeker bir kız geldi yanıma. "Pırlanta"yı söyledi, dans etti. Sonra annesi ona dedi ki "Kızım abla yanlış yolda. Sen onu dinleme. Sana pırlanta alsınlar". Yaz turnenizden daha yeni döndünüz. Hayranlarınızla ilgili enteresan olaylar geldi mi başınıza? Bu pırlanta yüzük bir sembol aslında. Kimseye "Erkekler size tek taş almasın, kadınlar gidin kendi tek taşınızı alın" demiyorum. Şarkının esas cümlesi "Bir sevgilim yoksa kollarımda, ne yapayım pırlantayı parmağımda"dır. Demek istediğim "Sen bana satın alınabilecek bir şey verme, satın alınamayacakları ver. Çünkü ben öteki kısmını bir şekilde hallederim". "Çocuk da Yaparım Kariyer de"ye, "Bütün Kızlar Toplandık"a ve son şarkıma bakılırsa benim derdim kadınlara şarkılarım aracılığıyla güç vermek. Anlaşılan anneler söylediklerinize karşı kızlarını uyarıyor, "Para önemli" gibi şeyler söylüyor. Yanlış anlaşıldı dediklerim. Henüz kendi kimyamla uyuşacak müzisyenle tanışmadığımı söylemiştim. Hakikaten turnede Duman'la fazla kaynaşamadık. Materyallerimiz farklıydı. Yalın'ın ekibiyle de kaynaşamadım. Ben ekibim içinde çok kapalıyım. Biraz da bu yüzden fırsat doğmadı. Duman'la kıyaslarsak Yalın'la daha yakındık ama. Geçen yıl Duman'la turneye çıkmıştınız. Onlar hakkında "Kimyamız uymadı" demiştiniz. Son turnede Yalın'la kimyanız uyuştu mu? "Feminist değilim deyince bana gıcık oldular" İdeolojileri sevmiyorum. Çünkü onları taşıyabilen bir insan değilim. Fikirlerim çok çabuk değişir. Her konuda soru işaretlerine sahibim. Feminist değilim deyince bana bir grup insan gıcık oluyor. Evet, feministim desem bu sefer başka bir grup gıcık olacak. Bunlar dünyayı ikiye, üçe bölen şeyler. Bu ülkede kadınların kolay bir hayat yaşamadığını kabul ediyorum. Böyle bir ülkede sosyal içerikli mesajlar vermek güzel. Ama bu beni bir şeyin "ist, çı, light"ı yapmak zorunda değil. Kendime söylediklerimin bazılarına "Ben de öyle hissediyorum" diyenler çıkınca hoşuma gidiyor. Size "feminist, light feminist" denmesinden hoşlanmıyorsunuz ama "özgür kız" olarak yola çıktınız ve pek çok genç kızın sizi bu konuda örnek aldığını biliyoruz. Mazhar Alanson ve Biricik Suden'le önce Kuruçeşme'de şimdi de Yeniköy'de komşuyuz. Onlarla çok mutluyum. Onlar nereye ben oraya. Oturduğumuz yer biraz merkeze uzak. Kapımı çalan pek yok. Ben evimde parti falan bile vermedim henüz. Kendimi hep dışarı atıyorum. Akşam yatmak için eve dönüyorum. Pilates yapıyorum iki yıldır. Turnedeyken ara verdim diye kendimi kötü hissettim. Vücuduma iyi bakmam içime de iyi geliyor. Şebnem Ferah, Duman, Mor ve Ötesi, Göksel, Özlem Tekin, Mazhar Alanson gibi kendi müziğini yapan isimleri takip ediyorum. Çok fazla İngilizce kitap okuyorum. Biyografi kitaplarını seviyorum. Fantastik şeyler anlatan Neil Gaiman'ın kitaplarını alıyorum. Peyami Safa'yı yeni keşfettim ne yazık ki. Türkçeyi kullanmasına bayılıyorum. "Mazhar Alanson-Biricik Suden nereye ben oraya"