08.06.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
MURAT BEŞER
Geç olsun da güç olmasın derler. Ancak Ayben için hem geç hem de güç oldu “Sensin O” adını verdiği ilk albümünü piyasaya çıkarması. Dört yıl önce kendisini ilk kez kapağa çıkararak söyleşide bulunan (yayın hayatına bir e-zine olarak internette başlayıp basılı dergiciliğe geçen, sonra yine internete dönen) Basatap dergisi, onu “Merhaba, ben Ceza’nın kız kardeşiyim” başlığıyla, geleceğe yönelik bir keşif olarak sunma cesareti göstermiş ve ilk albümün yakında çıkacağı bilgisini kendisinden almıştı.
Ayben’i, Ceza’nın Fuchs ile kurduğu Nefret’in ilk albümü “Meclis-i Ala”da ilk kez duymuş; ardından birkaç büyük konserde, abisine eşlik ederken görmüştük. Hip-hop dünyasının genç insanları, bu minyon, ele avuca sığmaz temiz yüzlü kızı yakından tanımak istiyor, çıkaracağı ilk albümü merakla bekliyorlardı. Popçularla söyleşilerinde arasına mesafe koyan ifadelerin sahibi Ayben, uzun süre albüm yapamıyor ama Sertab’ından Nil’ine kadar bir dizi isme eşlik etmekten de kendini alamıyordu. Ayben’in 2001’den bu yana yazdığı şarkıları bir araya getiren ilk çalışması “Sensin O”, nihayet 2008’i ortaladığımız bugünlerde geç ve güç bir sürecin ürünü olarak piyasaya sürüldü.
İki Ayben karşı karşıya
Bu albüm, ülkemizde daha önce ayak basılmamış bir alana ait cesaretin belgesi. Çünkü, içinde reel politik hiçbir şey olmamasına karşın, “mahalle baskısına” aldırış etmeden erkekler dünyasının sert ilişkiler yumağına, kavgacı karakteri, bebek yüzüyle ve gözü kara ruhuyla balıklama atlayan Üsküdarlı bir genç kızı hayata geçiriyor Ayben.
Karamsar ve umutlu, sinirli ve duygusal olmak üzere tüm tezatlarıyla iki Ayben var burada. Birincisi, gözünü budaktan sakınmayan, erkek dünyasında lafazan bir Erkek Fatma olarak rakibine acı biberini yediren, rap’çi Zeyna karakteri. İkincisi, sıklıkla diyalog gibi monologlarla karşımıza iç sesten bize yansıyan Ayben’in alter-egosu. İçine attığı sıkıntıları tahvil ettiği şarkılardaki ilk Ayben’le ilk bakışta nefret gibi görünen diss’ler, aslında ikinci Ayben’in yaratıcı dışavurumcu ifadelerle, alttan alta sevgi ve itidal kokan dürtülerle dengeleniyor.
Misafirperver bir çalışma
Kemiksiz diliyle içerden dışarıya doğru meydan okuyor; “Benim o kimseden korkmayan aynen, benim o her yerde korkulan Ayben” diyen satırlarla. Paylaşımcı karakterini de yansıtmaktan geri kalmadan, konuklarıyla birlikte. Reggae ritimleri, sert rock riff’leri ve arabesk nağmeler arasından geçen geniş yelpazesinde rock’çısını, otantiğini, yerlisini, yabancısını büyük bir misafirperverlikle ağırlıyor.
“Raptiye Rap Rap”, bestecisi Cem Karaca’nın oğlu Emrah’ı, “Will We Ever Learn” Philadelphia’lı bayan rap’çi Ursula Rucker’i usturuplu bir biçimde ağırlarken, müzikleri eşlikçi Mercan Dede tarafından yapılan iki parça, albüme zamkla yapıştırılmış gibi duruyor.
Sound’u sağlam sesiyle bulunduğu her yeri yükselten Fuat’ın katıldığı “Çıkmaz Sokak” ve Tarkan Gözübüyük tarafından bestelenen “Vakit Yok”, albümün en iyilerinden.
Kızlar arasından sıkça kullanılan bir hakaret ifadesini, albümüne manidarca isim yapan, içine kapanık ve biraz da kısa bir süre sonra yaşama veda edecek hasta annesine bakmaktan karamsarlaşmış bir genç kızın bakış açısı, yıllar içinde milim oynamamış.
Dört yıl önceki aynı söyleşide, abisiyle arasındaki farka bakarak gülmelerini istemediğine dikkat çekmişti Ayben. Açılıp geliştirilmeye müsait yönleriyle umut veriyor Ayben ilk albümüyle ancak verili durumda Michael Jackson ile Janet Jackson arasında ne kadar fark varsa, Ceza ile Ayben arasında da o kadar fark var. Biliyoruz, zaman bu farkı kapatacak...
Eski ruha yeni tatlar
Gitar virtüözü Joe Satriani, komik isimli bir albüm çıkardı: “Professor Satchafunkilus and the Musterion of Rock”. İsim komik olsa da, içindeki müzikler ciddi. Satriani yine virtüöz tekniği ve melodik cümleleriyle büyülüyor. Eski günlerin ruhunu arayan haline eşlik eden farklı yeni tat arayışları var; senfonik dokunuşlar, funk tınlamalar, İspanyol esintiler, Peter Frampton’dan hatırlayacağımız talkbox numaraları gibi. Uzun zamandır birlikte çalıştığı davulcu Jeff Campitelli ve basçı Matt Bissonette’nin yanı sıra, oğlu ZZ Satriani saksofonuyla katılıyor albüme.
Bir de bizim için ilginç bir parça var ki; o da “Asik Vaysel”. Buradaki konserde rehberinin dinletmesiyle hayran olduğu ozana adadığı parçada, gitarı bağlama sesine yakın çalma denemesinde bulunmuş Satriani.
Denizdeki ceviz kabuğu
Kayıtları kemiksiz üç yıla patlayan “Life in Leipzig” adlı CD, 40 yıldır kuzey cazının çıkış ve yükselişinde önemli roller sırtlamış ikiliye ilginç bir konum sağlıyor. Klasikten gelme piyanist Ketil Björnstad ile köklerini rock’a salmış gitarcı Terje Rypdal ortada buluşuyor, buram buram Norveç kokan atmosferde.
Dalgalı denizlerde ceviz kabuğuna dönmüş bir gemiyi andırıyor bu albümdeki müzik. Acımasız dalgalar eşit periyotlarla üzerimize geliyor, karanlık notalar eşliğinde. İki usta seslerini iç içe geçirerek göğüs geriyor dalgalara. Dokunaklı piyano tınılarına martı çığlıklarına benzer gitarlar karışırken, Björnstad’ın romantizmi, Rypdal’in dağ havasını içine çekiyor. Albümün sorunu, gereğinden fazla mükemmel oluşu.
Vakit Balkan müziği vakti
Vakit Balkan müziği vakti diye düşünenlerden biri Fatima Spar and The Freedom Fries. Vokal, trompet, saksofon, akordeon, davul ve bas kombinasyonuyla bir araya gelen dünya vatandaşı topluluğun ilk albümü “Zirzop”. Eğlenceyi kültürle, folku cazla buluşturan albümde swing’den bossa’ya, Türkçeden Almancaya uzanan, bazen hüzünlü, çoğu kez dinamik şarkılara karakterini veren şey, elindeki megafonu ve heyecanlı okuyuş tarzıyla Türk asıllı şarkıcı Fatima Spar’ın dinamizmi.
Birkaç yıldır İstanbul’un bazı mekanlarında konser vererek, bu tarzın sevilmesinde rol oynayan topluluğun yurtdışında basılan albümü şimdi dükkanların raflarını süslüyor. Tango etkili “Bosa Noga”, ve tuhaf bir ruh halli “Kibirli Ceviz” ve “Kızılcıklar Oldu mu”nun yorumuna dikkat. Vakit Balkan
müziği vakti.