Majestelerinin zevkleriLONDRANeden bilmem ama 16. yüzyılda yaşamış ve evlilikleriyle hafızama yerleşmiş ünlü İngiliz Kralı VIII. Henry beni hep etkilemiştir. Henry ismini duyduğumda ya da bir kraldan bahsedilse hep aklıma VIII. Henry gelir.
Geçen ay Kral Henry’e ait belgesel bir TV dizisini izlerken de ne kadar heyecanlandığımı tahmin edersiniz herhalde. 6 hafta süren dizi VIII. Henry’nin 6 karısı ile olan ilişkilerini anlatıyor. Tarihçi David Starkey tarafından kaleme alınmış. Seks, zina, ihtiras, ihanet, cinayet... Hepsi var. Ama "Yalan Rüzgarı" değil. Bir Tudor kralının gerçek hayatını anlatan bir belgesel. O zaman "Dallas"a taş çıkartan bu hayret verici olaylar niye? Starkey "Seks ve ölüm birbirleriyle ilintilidir. Özellikle VIII. Henry’nin sarayında" diyor. Gücün bedeli yüksek. Cinayet ve ölümler gerçek. Cesetler sahiden bahçedeki ağacın altına gömülü. Boşanmış, başı kesilmiş, ölmüş, boşanmış, başı kesilmiş, Henry’in ölümü ile kurtulmuş. Bunlar, 6 kadının sıra ile sonları. Katherine Howard hariç bu zevcelerin dış görünüşleri aşağı yukarı biliniyor. Beşinin portreleri mevcut. Henry’nin ne tip kadınlardan hoşlandığı malum. Küçük, diri göğüslü, ince ve masum görünüşlü kadınlar onu heyecanlandırıyor. Anne Boleyn gibi. Anne Boleyn, Henry’nin idealindeki seksi kadın imajına sahip olmakla Henry’yi şehvetin doruğuna çıkarabildiği gibi, içten pazarlıklı hali ve keskin dili ile de onu kızgınlıktan çıldırtabiliyor. Bu duyguların hakimiyeti altında olsa dahi Henry, Boleyn ile evlenebilmek için 22 yıllık karısı İspanyol Aragon’lu Catherine’den boşanmasına izin vermeyen İngiliz katolik kilisesini lağvederek "Protestanlık"ı kuruyor.
VIII. Henry istediği bütün kadınları elde etmiş, biri hariç. Çok arzuladığı, kraliyet ressamı Holbein’ı gönderip yaptırttığı resmini ölümüne kadar baş ucundan ayırmadığı Milano Prensesi Christina bu. Bembeyaz tenli, açık mavi gözlü, kül sarısı saçlı ve küçük çeneli üçüncü karısı Jane Seymour öldükten sonra ona evlenme teklif ediyor. Başı kesilerek öldürülen ikinci eş Anne Boleyn’in feci sonunu bilen Christina "İki başım olsaydı evlenirdim sizinle" diyerek bu teklifi reddediyor.
Bütün gaddarlığına rağmen Henry kadınlarla ilişkilerinde hep sevgiyi aramış. Bunu bulamadığı evliliklerini boşanma ile bitirmek istemiş. Evliliklerinden yalnızca erkek bir varis değil, aşk ve seks beklemiş. Bu yüzden Starkey onun zamanının ötesinde, modern bir kral olarak düşünüyor. Aldatılınca şiddete başvurmuş. Sadık ve itaatkar olmaları kadar, akıllı ve eğitimli olmaları da önemli onun için. Katherine Howard hariç hepsi kuvvetli kişilikleri olan, zeki kadınlar. Howard mücevherler, ziyafetler, eğlence dolu bir hayat için evleniyor onunla. Cinsel gücü azalmakta olan, 50’lerinde bir kralla 17 yaşında bir kız saraya hapsedileceğini bile bile niye evlenir ki?
O yaşta seksle ilgili her oyunu bildiği söylenen bu genç kadın fiziki açıdan tatmin olmayınca saraydaki bütün yakışıklı içoğlanları ile aldatıyor kocasını ve bunun bedelini hayatı ile ödüyor.
Starkey’e göre Henry’nin istediği erkek evladı hiçbir eşi kendisine veremeseydi, İngiltere belki de yabancı bir imparatorluk içinde eriyip gitmiş olacaktı. (Henry’ye tek erkek evladı Jane Seymour verdi) Henry’nin Aragon’lu Catherine’den boşanması ve Roma’dan kopması, Henry’ye canavar damgasını bile vurdu.
Starkey olaylara daha farklı bakıyor. Henry’nin çok modern olduğuna inanıyor ve "Çoğu kral erkek bir veliaht, evleneceği kraliyet mensubu genç kızın da çeyiz olarak bir toprak tapusu getirmesini ister. Henry sadece bunu istemedi, ‘aşk’ istedi. Bugün evlilikte aşk bitti mi çiftler boşanır. İşte Henry’nin davranışı da böyleydi ve bu davranış o zamanlar görülmemiş, olağanüstü bir davranıştı. Eğer tek kadından hem erkek evlat sahibi olmayı hem de gerçek aşkı talep ederseniz ve bunları da elde edemezseniz, işte o zamanki mutsuzluğunuzu ve problemlerinizin çözümünü hiçbir kadında bulamazsınız. Bu sebeple insan Henry’ye acıyor. Bu iki isteği geleneklere uygun olarak bulamazsanız bütün zenginliğin ve saltanatın önüne geçemeyeceği bir mutsuzluk ortamında bulursunuz kendinizi. Bunun için ona sempati duyuyorum. Gaddarlığı ile çelişkili ama sevmek ve sevilmek gibi yumuşak ve insancıl duygulara olan gereksinimi de yönlendirmiş onu o zaman" diyerek savunuyor Henry’yi. Starkey, Henry’nin eşleri için üzüldüğünü de söylüyor ve "Tabii bu kadınlar için üzüldüm. Zaten kişilere karşı bir duyarlılığınız olmazsa tarihiniz de soğuk ve hissiz olur" diyor. Tudor kadınlarından etkilenen tarihçi kendisinin homoseksüel olduğunu da saklamayacak kadar açık yürekli. Ama bir tarihçi için acımak ne kadar doğru?
PAZAR