PazarModa’nın Gökhan ağabeyi anlatıyor...

Moda’nın Gökhan ağabeyi anlatıyor...

01.06.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dört yüz konak yok edilmiş!

Moda’nın Gökhan ağabeyi anlatıyor...




Kars’tan Posof’a bir kış, kar yağmış, anlatabiliyor muyum? Kar o kadar yüksek ki, telgraf direklerinin tepeleri görünüyor sadece... Annemle babam, ikisi de atın üzerindeler. Beni ve daha sonra zatürreden ölen kardeşim Orhan’ı, atlara bağladıkları kutuların üzerine bindirmişler. Bir manga asker de bize refakat ediyor. Eksi 30 derece, 40 derece, öyle. Hatırlıyorum üç-dört yaşlarındayım, ağlamaya başlardım, annecim hemen atından döner gelir, elimi yüzümü ovalardı, atkıyı daha sıkı örterdi; böylece Ardahan’a gittik. Ondan sonra işte bir ev tuttuk. Tek katlı, kütükler üst üste yığılarak yapılmış bir evde kaldık, hiç unutmam..."
1927 yılında Tekirdağ’da doğan Gökhan Önce, bir aylıkken İstanbul’a gelir. Subay olan babasının Şark hizmeti nedeniyle Kars’a, oradan da Posof’a çıkar tayinleri... "Bir süre orada yaşadık. Bir gün gene baktım askerler geldi, biz yine yola düştük, nereye? Posof’tan Çıldır’a tayin olduk. Babam o yıllarda bölgedeki isyanları bastırmak için çalışıyordu. Bir gün ata bindi gitti. Gidiş o gidiş. Habur isyanını bastırmaya gitmiş. Köyler basılıyor, silahlar toplanıyor, işte sabıkalı olanlar varsa onları topluyorlardı. Böylece iki- üç sene geçti. Çıldır’dan Erciş’e tayin olduk. Kardeşim Atila doğdu bu arada. Diğer kardeşim Orhan, Mardin’e tayin olduğumuz günlerde zatürreye yakalandı ve öldü. Beş yaşındaydı. Onu hiç unutmam, anam o yüzden gözlerini bile kaybetti desem yeridir."

Onuncu Yıl Marşı
"Mardin’e geldik, Yedinci Seyyar Jandarma Alayı var. Babam zannederim birinci taburun komutanı idi. Bu arada Cumhuriyet’in 10. yılı dolayısıyla, 10. Yıl Marşı yapıldı. O arada babam askerliğin yanı sıra Mardin Lisesi’nde beden eğitimi ve müzik öğretmeni oldu... Marşı valla üç-dört gün kemanla çalıştı, ondan sonra bana da öğretti. Ben kendi okulumda evvela kendi sınıfıma öğrettim, sonra müdür diğer sınıflara götürdü, onlara da öğrettim. İstiklal Marşı’nı da bana babam öğretti. Cuma günleri tatildi, perşembe günleri öğrenciler okulun bahçesinde toplanıp sıraya girerlerdi, ondan sonra bir taraftan bayrak çekilir, bir taraftan bendeniz İstiklal Marşı’nı söylerdim, çocuklar da beni taklit ederlerdi... Yani çocukluğum iyi geçti, becerikliydim ben de babam gibi. İşte kendime tahtadan at yapardım, efendim işte tabanca yapardım. Arkadaşlarımın bir nevi lideriydim. Bir de hiç unutmam, Mardin’de çarşaf yasağı çıktı ben çocukken. Şapka inkılabından sonra annelerimiz şapka giyerlerdi, Avrupalı kadınlar gibi... Ama Mardin’de kadınlar çarşafla, böyle kapalılar, şu kadar aradan bakarlar. Ondan sonra, evvela vilayet megafonla caddelerde dolaşarak ilan etti. Ondan sonra tabii kimse takmıyor. Adamın başında poşu var, asker bir tokat atıyor, alıyor başındakini. Kadının çektiği gibi çarşafını yırtıyor. Millet korkuyor. Mardin’de o zamanlar jandarma var." Babasının tayinleri nedeniyle Gökhan Önce ilkokulu beş-altı ayrı ilde okur. Çocuklarına daha iyi bir eğitim verebilmek için İstanbul’a gelmek isteyen Rauf bey, Maltepe İlkokulu’nu bitiren Gökhan Önce’yi Robert Koleji’ne göndermeye karar verir.

öSoup, please"
"Okul yıllarım güzeldi. Pek çok arkadaşım vardı. Mesela (Bülent) Ecevit’le aynı okuldaydık. O benden iki sınıf yukardaydı. Bir kere yemekler birinci sınıftı. Bir de disiplinli bir okuldu. Derslerden sonra giyinirdik, gömlekler muhakkak kolalı olacak, işte kravatımızı takardık, ondan sonra yemekhaneye inerdik. Kanatlı kapıda hoca dururdu. Biz de onun önünden geçeriz, şöyle bir bakar, beğenmediği bir şey olursa işaret ederdi. Yatakhaneye koşar hatamızı düzeltirdik. Bölümün müdürü gelir, iki elini de cebine koyardı böyle, gayet iyi hatırlıyorum, ondan sonra beş dakika bize düstur çeker, ondan sonra ‘Afiyet olsun, oturun’ der, otururuz da, şimdi ilk zamanlar garsonlar vardı, onlar servis yaparlardı, sonra ikinci sömestrde zaten Türkçe konuşmayı yasakladılar. Garsonlar da çekildi, kaldık mı hocalarla aynı masada. Çorba isterken mutlaka ‘Soup, please’ diyeceksin, daha çok istersen de ‘More please’ dersen biraz daha koyarlardı. Efendim böylece bir de pratik yaptırıyorlardı."

"Baktım, bayrak iniyor"
"Hiç unutmam, 1938 yılı, ben Robert Kolej’deyim. Romanyalı bir çocuk var. Babası Romanya’da çikolata fabrikatörüydü. Onunla böyle yan yana duvarın üzerinde oturuyoruz. O arada zannederim, gündemde Atatürk’ün hastalığı var ve tedirginiz. Efendim, derken bir ara gözüm şeye ilişti, Dolmabahçe Sarayı’nın üstüne, baktım bayrak inmeye başladı. İndi, indi, indi; tam ortada durdu. ‘Atatürk öldü!’ dedim ve fırladım. Hemen okula koştum. Bölüm müdürüne ‘Bayrak aşağıya indi’ dedim. Derken telefonlar, melefonlar... Atatürk’ün vefat ettiği kesinleşti, aman kardeşim bir çığlıklar koptu kolejde. Millet başladı avaz avaz ağlamaya. İki gün sonra Dolmabahçe Sarayı açıldı. Biz de gittik, Atatürk’ün tabutunu görmeye..."
Yatılı olarak okuyan Önce, tatillerini ailesinin yaşadığı Urfa’da geçirir. Yine Urfa’ya gittiği bir tatilin son günü babası okul parasının artık bütçesini zorladığını ve onu evden uzak olduğu günlerde çok özlediklerini söyler. Önce Tarsus Koleji’ne kayıt yaptırmak isterler ama başaramazlar, bir süre sonra tekrar İstanbul’a gelen Gökhan Önce, Beyoğlu Erkek Lisesi’ne girer ve mezun olur. Bu arada babası da istifa edip İstanbul’a gelir. Liseyi bitiren Gökhan bey İstanbul’daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Dahili Süsleme Bölümü’ne kaydolur. "Efendim, sene ‘950-’51 falan. Vedat bey hocamız bir film yapıyor, ‘Barbaros Hayrettin’ diye. ‘İpek Film Stüdyosu’na gel, orada görüşelim’ dedi. Gittik stüdyoya ve çalışmaya başladık. ‘Venedik Taciri’nin, Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan filmlerinin, onda Ayhan Işık da oynuyordu, dekorlarını yaptım. Timur-Yıldırım Beyazıt’ı çevirdiler, orada da çalıştım. Sonra Lütfi Akad’ın da bir filminde dekor yaptım."

Pan Amerikan çantası
Bir ahbaplarının ısrarıyla iç mimar olmaktan vazgeçer Gökhan Önce. Yine ahbaplarının teşviki ve yardımıyla Yeşilköy Havalimanı’nda çalışmaya başlar. 1951-1957 yılları arasında meydan şefliği yapar. "Efendim ben Yeşilköy Hava Meydanı’nda ekip şefiydim. Eşimle de bu dönemde tanıştım. KLM Hava Yolları’nda hostesti. Ondan sonra, gelip giderken tabii birbirimizi selamlıyoruz. Efendim, zannederim bir gün tehir oldu uçak. Restorana gittik, orada Nişantaşılı bir-iki hostes hanım ve Ender falan, oturduk. Sonra aradan bir zaman geçti epey, Ender benim büroma geldi. O zamanlar da malumaliniz Pan Amerikan çantası çok sükse yapıyor. Arkadaşıyla çantalardan istediler. Aksilik bu ya bir tek çanta kalmış dolapta. Önce vermedim ama bir süre sonra paket edip Ender’e verdim." Aralarında başlayan yakınlık bir süre sonra evlilikle sonuçlanır. Ege Makine’da kısa bir staj yapar Gökhan bey: "Daha sonra Olimpic Hava Yolları’nın Ankara bölge müdürü oldum. Yedi sene sonra, Mösyö Onassis öldü. Pasok, Yunan Komünist Partisi iktidara geçti, Olimpic’in yüzde bilmem kaç hissesini satın aldı, bir sürü şeyler olmaya başladı. A, efendim, derken ‘74 Kıbrıs Harekatı oldu. İşe geliyorum, kimseler aramıyor, sormuyor. Arkadaşlarım bile aramıyorlar beni, anlatabiliyor muyum? Kapının önünde de bir sivil polis duruyor, olacak iş değil." 1974 yılında ayrılır buradaki görevinden. 1994 yılında emekliye oluncaya kadar İzmir Kauçuk Sanayi’nin Marmara bölge temsilcisi olarak çalışır. Türkiye Körler, Göz Nurunu Koruma ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı gibi pek çok dernek ve vakfın kurucusu, bir süre de yöneticiliğini yürüten Gökhan bey hâlâ bu çalışmalarını sürdürüyor. Moda Lions Kulübü’nün kuruculuğunu yapan Önce hâlâ büyük bir duyarlılıkla semtinin sorunlarıyla ilgileniyor... n


"Köken olarak Çerkeziz"
"Biz köken olarak Çerkeziz. Annem de Çerkez, babaannem de, dedem de Çerkez, efendim... Aşağı yukarı İstanbul’a bundan 480 yıl evvel gelmişiz. Dedem asker. Hicaz demiryolları yapılıyor fakat Arap kabileleri yolları bozuyorlar. Orayı korumak için bir birlik gönderiliyor, dedemi de o birliğin başına koyuyorlar.
İstanbul’dan Şam’a giderken bir süre Kilis’te konaklamak mecburiyetinde kalıyorlar. Bu arada işte babam dünyaya geliyor. 22 sene Şam’da kalmışız. Babam önce Şam’da Fransız mektebine, sonra da
İstanbul’da halasının yanında, Kuleli’de eğitimine devam etmiş."



1971 yılında, Ankara dönüşünde eşi ve çocuklarıyla Moda’ya yerleşir: "Kadıköylü ve Modalı kendine hastır. Tabii şimdi eski Moda yok. Amerikanvari bu şeyler var ya, hot dog’lar falan fişman, bunlar Modalının kalitesini bozdu. Moda İskelesi vardı, sabahları ta Büyükada’dan kalkıp bu sahili tarayarak gelen Sahilbent, Neveser, Basra ve Bağdat diye dört tane gemi vardı, yandan çarklı, anlatabiliyor muyum? Bunlar tüm bu sahildeki yolcuyu alırlar, doğru Karaköy’e götürür, boşaltırlardı. Efendim birinci mevki veya lüks mevkide herkesin bir yeri vardı ve halk onu bellemişti, tanırdı, katiyen o yerlere oturmazlardı. Vapurlarda üç mevki farkı ne zaman kalktı, her şey o zaman bozuldu işte... Sonra şu karşındaki apartmanlara bakmak yeter, değişimi görmek için. Moda kitabımı yazarken yaptığım tespite göre 400 konak yok edilmiştir. Hâlâ da değişim olumsuz yönde sürüyor. Bu yakınlarda Büyükşehir Belediyesi aleyhine dava açtık. Bir köprü yapmak istiyorlar, yonca yaprağı; mümkün mü, olacak şey mi? Koskoca bir şehrin göbeğinde yonca yaprağı olur mu? Bir-iki tane çay bahçesi kaldı zaten. Eskiden Moda’da revaçta olan çay bahçelerinin çoğu yol oldu. Bu tarafta Zeynep Kamil Çay Bahçesi var, onun ilerisinde bir de Kemal’in Yeri var. Bomonti’de bir şey kalmadı. Şimdi şimdi başladı bilinçlenme, o da bizim dürtüklememizle, işte afişler basıyoruz, efendim toplantılar yapıyoruz. İstanbul’a Anadolu’nun döküntüsü geliyor, vuruyor yatağını sırtına geliyor; heybesini dolduruyor, geliyor. Hem de dönmemek üzere geliyorlar, gitmeye de niyetleri yok."


Tarih Dostu Olun!
İçinizdeki tarihçiyi uyandırmak, bin yılların bilincini paylaşmak, barışa ve karşılıklı anlayışa katkıda bulunmak için tarih dostu olun! www.tarihvakfi.org.tr

•  Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu/ Doç. Dr. Esra Danacıoğlu
•  Proje koordinatörü: Ceren Lordoğlu
•  Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak
•  Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek
•  Görüntü kaydı: Tamer Üstel
•  Görüşme süresi: 5 saat
•  Görüşmeyi yayına hazırlayan: Tuba Çameli


Projeye katkılarınızı bekliyoruz:
Telefon: (0212) 327 86 58
Faks: (0212) 227 37 32
e-posta:mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr

www.tarihvakfi.org.tr