Pazar Motosikletli profesör

Motosikletli profesör

30.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yeditepe Üniversitesi'nde Görsel İletişim Tasarımı Bölümü'nün başında olan Emin Doğan Aydın 17-18 yaşından beri hiç motosikletsiz kalmamış. Okula da Harley Davidson'ıyla gidip gelen Aydın: "Benim için 'Deli adam, yağmurda, çamurda motorla işe, okula geliyor' diyorlar"

Motosikletli profesör

Prof. Dr. Emin Doğan Aydın, Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Görsel İletişim Tasarımı Bölümü'nün başkanı. Üç üniversite bitirmiş, İsveç, İngiltere, Almanya'da yaşamış, yurtdışında, yurtiçinde birçok büyük şirkette çalışmış, Amerikan Hava Kuvvetleri'nde kalite kontrol müdürlüğü yapmış, altı-yedi dil bilen bir akademisyen. Yayımlanmış 28 kitabı, 14-15 yaşlarındayken vapurdan atlayan bir kadını kurtarması nedeniyle aldığı bir Dünya İyi Kalplilik Ödülü var. Aydın beş yıldır, kurduğu bu bölümün de başında. Öğrencilerine "çağı yakalatmak için" 8 bin kitaplı bir kütüphane, dünyanın en iyi bilgisayarlarının bulunduğu laboratuvarlar kurmuş. Bir yaz okulu, öğrencilerin Bordo'da şarap içip Avrupa'daki en iyi müzeleri görebileceği bir tur planlamış. "Ben gerçekten gençler sayesinde bu ülkenin kalkınabileceğini düşünüyorum. Bunu onların gözünde görüyorum. Yeter ki onlara çağı yakalatalım. Tek amacım bu. Kendimi bir misyoner gibi görüyorum. Bununla da onur duyuyorum" derken gözleri dolacak kadar idealist. Emin Doğan Aydın, öğrencilerinin hakkında çokça konuştuğu bir profesör. Okula yaz-kış demeden Harley Davidson marka motosikletiyle giden, bir ara kendi katında bir bölümü mutfak haline getirip kendi pilavını kendi yapan bir adam. Ama sanmayın ki çok yumuşak, sakin, tatlı bir öğretmenden bahsediyoruz. Bir kere çok disiplinli. Öğrencilerin kılık kıyafetine karışacak kadar. Bilgisayar odalarını gezerken açık bilgisayarları, su şişelerini görüp sinirleniyor. Ama bir yandan da öğrencileriyle yemeğe çıkıyor, hepsine doğum günlerinde bir kutlama mesajı gönderiyor. Evet, bazı öğrencileri kılık kıyafetleri dolayı azarlıyorum ve bozuluyorlar bana. "Ben sana multimilyarlık bir iş vereceğim ama daha kapıdan girdiğin andaki görünümün, kıyafetin bu işi başaracağın izlenimini vermiyor" diyorum. İnsanlar bunun bile farkında değiller. Kafasında şapka sınıfta oturuyor herif. Çok rahat, çok renkli biri gibi görünüyorsunuz ama öğrencilerin kılık kıyafetlerine kadar karıştığınızı duyduk. Ben bu kıyafetimle rektörün yanına da gidiyorum. Ama benim böyle olduğumu biliyorlar. Ben artık 63 yaşına gelmişim. Kendimi göstermişim. Ya siz? Siz de bölüm başkanısınız ama üzerinizde bir sweatshirt'le dolaşıyorsunuz. Kitapsız deftersiz geldiyse adamı derse almıyorum. Burası gezmeye gelinen bir yer değil. Yalvarıyor bana asistan olsun diye, girdikten sonra da sabah 11'de geliyor. Dört tane asistan attım ben işten. Çünkü ben Almanya'da çalışırken sabah 5 treniyle işe gidiyordum, gece 12'de dönüyordum. bu arada bilgisayar mühendisliği okuyordum. Patronum inanılmaz biriydi. Bana burs falan sağlayan bir adamdı. Aç kaldığımın farkına varınca, benim çay ocağının muhasebesini tutma görevini verip para kazanmamı sağlayan bir adam. Bir gün beni odasına çağırdı. En geç kaldığım zaman 8 dakika. 1 dakika, 2 dakika, hepsini toplamış. Bir saat olmuş. Onu maaşımdan keseceğini, tekrarında beni işten atacağını söyledi. "Gerekirse sabah 3 trenine bin" dedi. İş ayrı, mesai saati ayrı, disiplin ayrı, ilişki ayrı. Ama ben bunu anlatamıyorum zaman zaman burada insanlara. Sizin çok disiplinli olduğunuzu söylüyorlar... "Bilgisayar konusunda Avrupa'da bir numarayız" 8 bin kitabımız var ve bizim kitapların en ucuzu 200 dolar. Neredeyse tamamı yabancı. Pahalı ve büyük bir kütüphane. Bilgisayar olarak da Avrupa'da bir numarayız. Avrupa'da da hiçbir üniversitenin hiçbir bölümünde bizimki kadar Macintosh bilgisayar yok. Hiçbir yerde 90 tane G5 yok. 200'e yakın Mac'imiz var. Ayrıca PC'lerimiz de var. Milliyet'in düzenlediği Cannes Lions Genç Yetenekler Yarışması'na biz ev sahipliği yaptık bu makinelerle. Böyle yarışmaları ve bu yarışmalara katılan gençleri teşvik etmek istiyoruz. Ne kadar çok Türk Avrupa'da bu konuda kendini kanıtlarsa, bu bizim için de bir başarıdır. Dolayısıyla elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz böyle yarışmalara. İyi bir kütüphaneniz, çok iyi bilgisayar laboratuvarlarınız var... Bizim yaz okulumuz artık gezici. Amacı öğrencilerin farklı kültürlerle tanışması, kaynaşması, tatillerini de hem eğitici hem eğlenceli geçirebilmesi. Tabii gezi boyunca öğretim elemanlarıyla da kaynaşma olacak aralarında. Yunanistan, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz, Almanya, Avusturya, Macaristan... Üniversitelere, müzelere gideceğiz, denize gireceğiz, yemek yiyeceğiz, şarap içeceğiz. 32 gün sürecek. Gezi boyunca ders de alacaklar. Mesela evrensel kültür ve sanat, sanat tarihi, fotoğraf... Paralı bir yaz okulu tabii. Bir de Avrupa turuyla karışık yaz okulunuz olacak... Yaklaşık altı-yedi senedir var ama bu bölüm bütün dünyada yeni bir şey. Türkiye'de ne kadar zamandır görsel iletişim tasarım bölümü var? Burayı bitiren basılı medya dediğimiz ortamda çalışabilir; mizanpaj, sayfa düzeni... Görsel iletişimle ilgili her yerde çalışabilir. Sadece tasarım öğretmiyoruz. Mesela erkeklerin yüzde 12'sinin doğuştan renk körü olduğunu öğretiyoruz. Mesela 35 metreden 70 kilometre hızla giden bir otobüsün üzerinde insanların okuyabilecekleri tür karakterlerin, renklerin seçimlerini de anlatıyoruz. Ambalaj anlatıyoruz, üç boyutlu karton tasarımları anlatıyoruz. İnternetteki web sayfaları, sinema jenerikleri, animasyonlar, afişler, billboard'lar... Burada ne öğretiyorsunuz? "Üniversitede okumak diye bir şart yok" Dünyanın her yerinde iki türlü eğitim var. Bir yönetenler bir de yönetilenler için eğitim. Üniversiteler ve meslek okulları yani. Burada öyle değil. Her ülkede herkes üniversiteye gitmiyor, böyle bir şart yok. Türkiye'deki eğitimi, öğrencileriniz nasıl buluyorsunuz? İşte bu yüzden de mesela 130 kişi geliyorsa buraya, bunların arasından 10-20 tanesi esas adam. Diğerleri "adresim belli olsun" diye gelenler, üniversiteye girmiş olmak için gelenler olabiliyor maalesef ve bu beni sıkıntıya sokuyor. Çocuklar üniversiteyi bir meslek okulu gibi görüyor. Ben burada sinekten yağ çıkarabilecek kişiyi yetiştirmek istiyorum. Çocuklar seminerlere girmek zorundalar. Çünkü sınavda o seminerlerden soru geleceğini biliyorlar. nBugün Yeditepe Üniversitesi'nde düzenlenen 4. Uluslararası Etkileşimli Ortam Tasarımı Sempozyumu'nun son günü. Sempozyum, izlemek isteyen herkese açık. Bizde ise şart. "Çok güzel alaturka yemekler yaparım" Kendi işimi kurdum ama mallarım gümrükte bir şekilde tıkanınca iflas ettim. Dedemin Beylerbeyi, Çengelköy'deki köşkleri, arabalarım, teknelerim her şeyim gitti. Şu anda hiçbir şeyim yok, bir tek motosikletim var. Birçok şirkette çok başarılı pozisyonlarda çalışmışsınız. Hiç kendi işinizi kurmayı düşünmediniz mi? Türkçe, İtalyanca, İsveççe, Almanca, İngilizce biliyorum. Dokuz sene Latince, dört sene eski Yunanca okudum. Siz kaç dil biliyorsunuz? İngiltere'de 17-18 yaşlarında ilk motorumu aldım. Vespa'yla başladım. Benim Porsche arabam olduğunda da yanında bir motosikletim mutlaka oldu. Çoğunlukla scooter. Şimdi de bir Harley Davidson'ım var. Okula da onunla geliyorum. Ekşi Sözlük'te (internet sitesi) benim için "Deli adam, yağmurda, çamurda motorla işe geliyor" diye yazılar var. Motosiklet merakınız ne zaman başladı? Dalgıçlık yapıyorum. Balıkadamlığım var. Kayak kayarım. İstanbul Yelken Kulübü'nün üyesiyim aynı zamanda. Yemekle ilgilenirim. Bütün evliliklerimde de ben yaptım yemekleri. Çok güzel alaturka yemekler yaparım. Sucuk bile doldurmuşluğum var. Başka nelerle ilgileniyorsunuz? Evimde şu anda 9 bin kitap var. 15 bindi ama yeni eve çıkarken bir kısmını okula verdim, bir kısmını dağıttım. Tezler de okuyorum. Kitaplarınız? Çok okuduğunuzu biliyorum. Beş kedim, bir köpeğim, bir kuşum var. Kediniz, köpeğiniz var mı? 24 saat yaşıyorum. Az uyuyorum: Üç-dört saat kadar. İşinizden arta kalan zamanda bunlara nasıl vakit buluyorsunuz?