19.08.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz011.jpg Çakmakçı Mustafa'nın, Dr. Suat Arusan'ın uyguladığı sülük tedavisiyle yeniden görmeye başladığını ve artık Bebek Kahve'nin mutfağında çalışıp müşterilere çay-kahve servisi yaptığını duyduğumda ilk tepkim bu olmuştu. Efendim? Doğru mu duyuyorum? Gerçekten mi, hadi ya...Sonra gittim, mutfakta iki çift laf edip hikayesini paylaşsın istedim bizimle. Belki birilerine ışık tutar, ilham verir, hayat değiştirir. Olur ya...Mustafa bugün 35 yaşında... Doğduğu günden beri halk arasında tavuk karası diye bilinen retinitis pigmentosa hastalığıyla boğuşuyor. Anneannesinden ırsi olarak ona geçen bu hastalık yüzünden yıllarca gece körlüğü yaşadıktan sonra gündüz de görememeye başlıyor. Beyne giden sinirler görevini yerine getiremez hale geldiğinde yaşı 25. Evli ve o zaman tek çocukluyken kör kalıyor. En yakın arkadaşım dediği bastonuyla semtten semte dolaşıp çakmak satarken, bir gün tavsiye üzerine Bebek Kahve'ye geliyor. Geliş o geliş... O dut ağacının altında geçimini sağlarken, Bebek Kahve ailesinin de bir parçası haline geliyor. Orada tanıştığı bir "abi"sinin yardımıyla yüzde 35 oranında da olsa tekrar görmeye başlayan Mustafa, ailesinden kopmak bir yana artık Bebek Kahve'nin en sevilen garsonlarından biri olarak kâh Cem Yılmaz'la şakalaşıyor kâh Nurgül Yeşilçay'a utangaç bir şekilde gülümseyerek çayını uzatıyor. Bize de bu "yeniden hayata gözlerini açma" hikayesini size aktarmak düşüyor. Bebek Kahve'nin önündeki dut ağacının altında yıllardır çakmak satıyor "kara gözlük"leriyle... Müdavimlerin göz bebeği "Kör Mustafa" ya da Mustafa Kılıç veya artık gören gözleriyle çay kahve servisi için koşuşturan "şu bizim Mustafa"... Efendim? Gözleri mi açılmış? Nasıl oldu, ne zaman oldu bu ya? Malatya'nın Darende ilçesinin Binali köyünde doğdum. Sekiz kardeşiz. Babam çiftçi. Malatya'da fazla bir geçim kaynağı olmadığından genç yaşta İstanbul'a geldim. Hikayeniz nerede, nasıl başlıyor? Aslında doğuştan böyle rahatsızım. Annemin annesinde de bir görme bozukluğu varmış. Hayatı boyunca yarım görüşle kaldı. Hastalığı sülalede sadece onda ve bende vardı. Tam ismini bilmiyorum, uzun bir isim. Retinas gibi bir şey. Halk dilinde buna tavuk karası deniyor. Başta sadece gece görüşüm yokken sonra gündüz de görmemeye başladım. Renkleri görüyordum ama ayıramıyordum. Sanki gözlerimin önünde bir sis perdesi vardı. Zamanla o da gitti. Daha mutlu bir hayat için İstanbul'a geldiniz ama kör oldunuz... 1997-98'den sonra gündüz de görmemeye başladım. Aşağı yukarı 10 senedir görmüyorum. Tamamen görüşümü kaybettiğimde 25 yaşındaydım. Ama tamamen karanlıkta da değildim. Güneşi, geceyi fark ediyordum. Ama görüntü yoktu. Gölge dışında bir şey görmüyordum. Gündüz görüşünüzü ne zaman kaybettiniz? "Göremediğimi söyleseydim bana sağlam kız vermezlerdi" Ben bu duruma hazırlıklıydım. Doğuştan beri görme problemim vardı zaten. Mesela askere gitmeden önce, 17-18 yaşındayken, bir gün köyde evdekilere çay koyuyordum. Yanlışlıkla bardağa değil de tabağa doldurmuşum. Babam beni uyardı "Oğlum ne yapıyorsun, görmüyor musun?" diye. Tabii onun gerçekten de göremediğimden haberi yoktu. Çünkü o zaman daha gündüz görüşümde bir şey yoktu. Ama ben bile bir hastalığım olduğunu bilmiyordum. Ya bir nezledir ya bir şeydir, gizlice doktora gider hallederim diyordum. 25 yaşına kadar az da olsa görebiliyordunuz. Bir anda görüşünüz gidince neler hissettiniz? Kör olacağınızı biliyor muydunuz? Benden başka hiç kimsenin bu durumumdan haberi yoktu. Herkesin yaptığı işleri ben de yapıyordum. Gece göremediğimi de açıkçası kimseye anlatmak istemiyordum. Çünkü o zaman evlenemezdim. Bana kız vermezlerdi. Evlensem de "bu kör" diye bana sağlam bir kız vermezlerdi. Evleneceğim kız "ya kör ya topal" olurdu. Neden bu gizlilik? Aşık olduğum biri vardı ama babam istemedi. Şu anda evli olduğum kişiyle evlenmemi istedi. Çok şükür "sağlam" bir kızdı en azından. Eşime de durumu evlendikten iki sene sonra söyledim. O sırada aşık olduğunuz biri mi vardı yoksa? Manisa'da Suat Arusan diye bir doktor televizyonlara çıktı. Sülükle körleri tedavi ettiğini söylüyordu. Başta ona inanmasam da şansımı denedim. Çok şükür, cenab-ı Allah bana şifa verdi. Tedaviniz nasıl gerçekleşti? Doktor sülük tedavisi uyguluyor. Şakaklara sülük koyuyor. Buna ek olarak pekmez ve çay gibi kaynar suya karıştırarak içeceğin bazı tozlar veriyor. Sabah-akşam tok karnına içiyorsun bu tozları. Şimdi yüzde 35 oranında görüyorum. Doktor ne yaptı da gözleriniz açıldı? Bir ay sürdü aşağı yukarı. Önce 15 gün durdum. Bir hafta ara verdim, bir 15 gün daha durdum. Çok da faydasını gördüm yani. Ne kadar sürdü bu tedavi? Sülüğün yaptığı şu. Bir damarın içinde kan kuruyor, kan pıhtıları oluşuyor. Sülük o damarın içine salgı bırakıyor. Kan sıvılaşıyor ve sülük onu emiyor. Nasıl görmeye başladınız peki? Bir anda gözleriniz mi açıldı? Yavaş yavaş mı görmeye başladınız? Sülük tam olarak ne yaptı? Oo, çok doktora gittim. Dünya Göz Hastanesi'ne gittim. Uludağ Üniversitesi'nin özel hastanesine gittim. Çapa Hastanesi'ne, Cerrahpaşa'ya, özel hastanelere gittim. Ama hep "Bu işin çaresi yok" dediler. Bir doktor "Senin annen hamileliği sırasında ya karnına ağır bir darbe almış ya da ağır bir yük taşımış. Senin damarların zedelenmiş" dedi. Ama bir çözüm öneremedi. Ben de Suat Arusan'a gittim. Peki bunca sene görmeden yaşadınız, hiç mi doktora gitmediniz? Tedavi sonrası bir akşam yattım, sabah kalktığımda karşımda büyük bir beyazlık gördüm. Başta ne olduğunu anlamadım, sonra perde olduğunu hatırladım. İlk gördüğüm şey odamdaki perde oldu yani. Kafamı çevirince, baktım duvarlar var, televizyon var. Acaba bu rüya mı, gerçek mi derken gözlerimi yine kapadım, açtım ve anladım ki görüyorum. Birden görmeye nasıl başladınız? İlk ne gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? "Gözüm açılınca manyaklaştım, bir hafta ortalığa çıkamadım" Anlatılacak bir his değil. Çok güzel bir duygu. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum, tuhaflaşıyorum. Çocuklarımı görünce ne kadar büyüdüklerini görüp ağladım. Çok şaşırdım. Zaten görmeye başladıktan sonra bir hafta ortalığa çıkamadım. Manyaklaştım. O kadar garip ki körken bastonumla rahat rahat merdiven inip çıkarken, görmeye başlayınca afalladım. Bir süre merdiven inip çıkamadım. Bastona alışmıştım çünkü. İlk gün Bebek Kahve'nin yerini de bulamadım. Körken bastonumla sokakların köşelerini saya saya otomatik olarak bulurdum burayı. Gözlerim açılınca bulamadım. Köşeleri saymayı unutunca, nerede olduğumu şaşırdım. Bilmiyordum çünkü buranın neye benzediğini. O baston benim 10 senelik arkadaşım anlayacağınız. Onu unutamam. 10 sene boyunca hiçbir şey görmeyip bir sabah kalktığında tekrar gördüğünü anlamak... Bu nasıl bir histir? Doğrudur. Ama baston kullanmadığımdan değil. Görüşüm şimdi de tam açık olmadığından. Yüzde 35 oranında açıldı gözlerim. Dört dörtlük değilim daha. O yüzden yürürken biraz sendeliyorum. Hâlâ tam göremiyorum. Dışarıda iyiyim ama karanlıkta hâlâ görme sorunum var. Açık konuşmak lazım. Bu tedavinin gece körlüğüme fazla bir faydası olmadı. Zaten televizyondaki "Objektif" programında Suat Arusan'a şarlatan diyenler oldu, böyle bir tedavi yok dediler. Ben ne bilimi ve doktorları savunuyorum ne de sülükleri... Sadece sülüklerin bir derece de olsa faydasını gördüm diyorum. Şimdi baston kullanmıyorsunuz. Ama yılların alışkanlığından olsa gerek, sanki bir bacağınızı kaybetmiş gibi hafif sendeleyerek yürüyorsunuz. "Kahveye geldiğimde eve, eve gittiğimde işe gitmiş gibi oluyorum" Çok şey değişti. Artık neyin ne olduğunu görüyorum. Çocuklarımla, eşimle görerek konuşuyorum. Servis yaptığım insanları görüyorum. Doğayı, dünyayı, iyiyi, kötüyü, güzelliği görüyorum. Kimle konuştuğumu biliyorum. Gözünüz açılınca hayatınızda neler değişti? Tabii gözlerim kapalı çakmak satarken sesini duyduğum o ünlülerin çoğunun kim olduğunu bile bilmiyordum. Bir kısmını ismen biliyordum. Mesela Nurgül Yeşilçay yanıma gelirdi. Cem Özer ve o benimle çok ilgilenirlerdi, muhabbet ederlerdi. Kahvenin önünde çakmak satarken sesini tanıdığınız ünlüleri şimdi görebilmek nasıl bir his? Hayır. Ben Nurgül'ü sarışın, Cem Özer'i genç sanıyordum. Ama biri esmer güzeli, diğeri yaşlıymış. Cem Yılmaz'ı da hiç tanımazdım. Şimdi kim olduğunu öğrendim. Fotoğraf çektirmek için yanına çay bırakacaktım, kabul etmedi. Kalktı o yanıma geldi. Bu benim için bir şeref. Yüzlerini hiç görmediniz ama... Şimdi gözünüz açılınca onları kafanızda hayal ettiğiniz gibi mi buldunuz? Ben burayı iş olarak görmüyorum ki. Evimde çalışır gibiyim burada. Buraya geldiğim zaman işe gelmiyorum, eve gelmiş gibi oluyorum. Eve gittiğim zaman da işe gitmiş gibi oluyorum. Çok samimi söylüyorum. Burayı evim gibi görüyorum. 10 sene burada olmasaydım, bana yardım eden adamı da tanıyamazdım. Artık Bebek Kahve'de çalışıyor olmak nasıl bir şey sizin için? "Kahve'nin müdavimlerinden biri tedavimi finanse etti" O dut ağacının altında çakmak satarak hayatımı geçirdim diyebilirim. O dut ağacı bütün hayatıma tanık oldu. Orada çalışarak ailemi geçindirdim yıllarca. Kiramı ödedim. Tabii buradaki dostlarımın da yardımı olurdu. Bebek Kahve'nin girişindeki dut ağacının altında yıllarca siyah gözlüklerinizle çakmak sattınız. Şimdi gözünüz açılınca Bebek Kahve'nin mutfağına transfer oldunuz... Üç çocuğum var. 9, 11 ve 13 yaşındalar. İstanbul Bağcılar'da oturuyoruz. Ailenizi geçindirmekten bahsediyorsunuz... Kaç çocuğunuz var? Valla geze geze geldim. Bir ara Beşiktaş'ta çakmak satıyordum. Orada bir abi "Bebek'e git, daha iyi iş yaparsın" dedi. Ben burayı bilmiyordum doğrusunu söylemek gerekirse. Tavsiye üzerine geldim, bir daha da Bebek Kahve'nin oradan ayrılmadım. Kör halinizle ta Bağcılar'dan Bebek Kahvesi'ne gelip çakmak satmak nereden aklınıza geldi? Tabii. Bana hep çok iyi davrandılar. Buraya gelen ablalar ağabeyler de bazen bana ekstra para verirdi. Bir çakmak 5-10 liraysa, bazen bana 50 lira verdikleri olurdu. Yoksa sadece çakmak satarak nasıl aile geçindirirdim. Sülük tedavisi olmam için de her gün buraya gelen bir abi parasal olarak bana yardım etti. Bebek Kahve'nin sahipleriyle, buranın müdavimleriyle tanıştınız. Size çok destek verdiler de mi bir daha buradan ayrılmadınız? Söyleyemem, kimliğini açıklamamı istemiyor. Ama buraya hep takılan bir abi. O olmasa ben bu tedaviyi göremezdim. Öyle bir imkanım yoktu. Kim bu abi? Gözlerim açılınca, Bebek Kahve'den Selahattin abi "Gel benim yanımda çalış" dedi. Az görsem de kahvenin mutfağında çalışmaya başladım. Gelenlere çay kahve getirip götürür oldum. Yapamayacağım işleri de zaten bana vermiyorlar. Artık Bebek Kahve'de çalışıyorsunuz. Bu nasıl oldu?