24.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan: axpaz021.jpg Kaybettiği yakın arkadaşı, at yarışlarında onu tamamlayan "ortağı" Hrant Dink'in ardından büyük bir risk alarak Agos'un başına geçme cesaretini gösteren bu kalender adamın, at yarışları üzerinden karakterine ışık tutmaktı amacım. Sanırım başardım. Bir zamanlar Dink'e ait olan ve hiçbir detayını değiştirmeden muhafaza ettiği ofisinde, Dink'in at heykellerini seyrederken, Mahçupyan'ın at yarışları gibi eşitlikçi ruhuna bir kapı araladım. Bugün yapılacak Gazi Koşusu'nu bahane ederek gittim Etyen Mahçupyan'ın yanına. Tamam, o sadece gazete yöneticisi, yazar, senarist, danışman ya da entelektüel değil, aynı zamanda bir sokak çocuğuydu. Riskten, belirsizlikten hoşlanan bir kumarbaz, özellikle de bir at yarışı tutkunuydu. Ama derdim ne henüz bültenlere bakmadığı için tahminlerini söyleyemediği Gazi Koşusu'nun olası sonuçları hakkında ipucu edinmek ne de at yarışlarının ABC'sini öğrenmekti. Net olarak hatırlamıyorum ama 20 yaşlarında başlayan bir merak. Yazın Yeşilköy'de otururduk. Kahvelerde sürekli at yarışı tartışılması beni etkilemiş olabilir. Yakın bir arkadaşımın babası da epey ilgiliydi at yarışıyla. Bir mühendisti. Çok bilimsel bakıyordu olaya. At yarışının bizim gibi insanlar için de oynanabilir olduğunu belki de o modellendirdi kafamızda. Ama 1970 yılından itibaren at yarışıyla ilgili olduğumu biliyorum. At yarışlarına ilginiz nasıl başladı? Tek bir oyundan bahsediyorsak buna cevap vermek mümkün değil. O gün şanslı olmak zorundasınız bir yerde. Ama eğer bilginiz yoksa uzun vadede kazançlı olmanız çok zordur. Ben ders çalışır gibi çalışırım at yarışları için. At yarışlarının ne kadarı şans, ne kadarı akıl oyunu, ne kadarı ders çalışır gibi bülten, TJK TV takibi? Burada ilginç olan bir karar almak ve o kararı sınamak. Şans oyunlarında kazanınca size bir paye düşmüyor, ama at yarışında "Ben kazandım" demenin bir keyfi var. Kaybettiğiniz zaman da "Ben kaybettim"le yüzleşmeniz gerekiyor. Bu açıdan o kontrollülük bir haz veriyor, oyunu kendinizi kamusal alanda sınadığınız herhangi bir şeye dönüştürüyor. Şans kadar insanın kendi tahminleri de büyük rol oynuyor bu oyunda. Zaten "Ben rulet gibi kendi kararlarımı içermeyen" oyunlar oynamam demişsiniz. Belki biraz öyle ama riski çok daha az çünkü kendi kendinize oynuyorsunuz. Yani biraz aslında gazeteye yazı yazmak gibi at yarışları sizin için... "Ben risk hesabı yapan biri değilim" Tabii ki at yarışlarında alınan risk öbürleriyle mukayese edilebilecek bir risk değil. Sadece bir para kaybedebiliyorsunuz. Bu sizi rahatsız etmeyecek bir miktarsa, orada çok büyük bir risk yok aslında. Diğeri çok farklı bir risk türü. Yani, ne olduğunu, ne zaman geleceğini bilmediğiniz, siyaseten sürekli olarak taşıdığınız ama gerçek anlamı hakkında hiçbir fikrinizin de olmadığı bir risk. Siz at yarışından çok daha büyük riskler de alan birisiniz. Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından Agos'un genel yayın yönetmeni olmanız bunların en ağırı. At yarışları size hayatın ağır risklerinden bir kaçış alanı mı sağlıyor? Ben risk hesabı yapan biri değilim. Zaten bu tarz riskler aldığınızda, boyutu o kadar büyük oluyor ki o risk günlük hayatınızda ağırlığını yitirmeye başlayabiliyor. Mesela Hrant kendi hayatıyla ilgili her zaman tedirgindi ama gündelik hayatta her saniye de bunu düşünmüyordu. Hatta öldüğü gün Agos'tan aşağıya, bankaya inmesinden 15 dakika önce konuştuk onunla. Ve at yarışı konuştuk. O andaki bütün konsantrasyonumuz at yarışıydı; atların ve yarışın yorumunu yaptık. 15 dakika sonra bambaşka bir dünyanın parmağı orada onu bekliyordu. Birlikte sık sık at yarışı oynadığınız yakın dostunuz Hrant Dink, şu anda sizin aldığınız ağır riskin kurbanı oldu. Benzer bir sondan, ölmekten korkmuyor musunuz? Böyle doğrudan bir bağlantı kurmak zor ama at yarışlarında oyun kurmaya dair birtakım alışkanlıklar, bakış tarzları, analiz araçları var. Onları işimde de kullanıyorum tabii. At yarışlarındaki tahmincilik Agos'u yönetirken işinize yarıyor mu? Agos, Hrant zamanında cemaatle daha yakın bağları olan, cemaatten dedikoduları daha sıcak taşıyan bir gazeteydi. Ama bu Hrant'dan da kaynaklanan bir özellikti. O muhtar gibi bir adamdı. Benim buna vaktim yok; böyle biri de değilim. Biz cemaati çok daha şeffaf hale getiren, genel toplumla iç içe sokan, dolayısıyla belki daha kırılgan ama daha özgüvenli yapan bir sürecin içindeyiz. Başka azınlıkların problemlerini ortaya koyacakları bir kimlik sayfası da ekliyoruz. Hrant'ın kafasında da böyle bir şey vardı. Agos için nasıl bir oyun kurdunuz? "Hrant hiçbir şeyi unutmazdı, ben at isimlerini bile hatırlamam" Evet, Hrant'la ortak oyunlar oynuyorduk. Ben temel çatıyı söylerdim. Ondan sonra o, o günkü ruhuna göre birtakım ilaveler yapardı. Zaman içinde benim yazdıklarımı değiştirmemeyi öğrendi çünkü öyle birkaç defa para kaybettik. Hrant çok büyük yokluklardan gelen birisi. Büyük zorluklar, parasızlık, açlık, eziyet çekmiş bir aile. Ve şimdi iyi bir haldeydi. Son 5-10 yıldır hakikaten bunun keyfini çıkarıyordu. Zaman zaman gereğinden fazla para vermenin keyfini yaşamaktan da hoşlanırdı. Benim içinse daha çok bir mühendislik işi at yarışları. Ben çok daha mantığımla hareket eden biriyim. O daha duygusal olduğundan hiçbir şeyi unutmayan da bir beyni vardı. Atları da unutmuyordu o yüzden. At yarışlarını Hrant Dink'le ortaklaşa oynarmışsınız. İyi bir ikili miydiniz? Atlar benim aklımda hiçbir şekilde kalmaz. Onlar o sırada benim için belirli kiloda, belirli mesafe koşacak, belirli rakipleri olan bir unsurdur sadece. O yarış da çözülmesi gereken matematiksel bir problemdir benim için. Ama Hrant aylarca evvel yapılmış bir yarıştaki atları hatırlardı. Onun bu yönünün yaptığı katkı yadsınacak bir şey değil. Siz hatırlamaz mısınız at isimlerini? "FB'li Tuncay gibi yenilgiyi kabul etmeyen atları severim" Ben öyle at seçen, at ayıran ve ata bağlanan birisi değilim. Tabii bazı atlarla kazanıyorsunuz. Atlar da insanlar gibi. Çok değişik karakterler var. İş olsun diye koşan, kaybettiği zaman çok da dert etmeyen ya da çok üzülen, yenilgiyi kabullenemeyen, ne zaman kazanacağına kendi karar veren atlar var. Geçenlerde çok önemli bir at uzun bir tedavi süresinden sonra yeniden koştu ve büyük bir yarış kazandı. O zaman sahibine sordular, at koşmaya devam edecek mi diye. "Valla kendisi karar verecek" dedi. Ben bu tür kişilikli atları beğenirim. Bu, birçok Fenerbahçe taraftarının Tuncay'ı sevmesi gibi bir olay. Birçok kişi onun için "İyi bir futbolcu değildir, nereye vurduğu belli olmaz" dese de takımı ateşleyen ve yenilgiye razı olmayan bir karakterdi. Bu çok önemli. Favori atlarınız var mı? Ne çeşit atları seviyorsunuz? Hrant çok isterdi. Ama ben onun külfetiyle uğraşabileceğimi sanmıyorum. Bakımı, tedavisi, yemeği çok zor. Hiç at sahibi olmak istediniz mi? "Bizim için kumar entelektüelliği besleyen bir şeydi" Tabii Baskın Oran bir Ankaralı. Bir Mülkiyeli, iyi yetişmiş bir arkadaşımız. Onun anlam dünyası içinde kumar oynamak bir entelektüele çok yakışır bir şey olmayabilir. Ama biz İstanbul çocuğuyuz ve biraz sokak çocuğuyuz. Bizim için entelektüelliği reddeden değil, aksine besleyen bir şey kumar. At yarışı dünyası Türkiye toplumunu anlamak açısından çok geniş bir malzeme veriyor. Yakın dostunuz Baskın Oran, Hrant Dink'i anlatan bir yazısında şöyle diyordu: "Geçen kış Etyenlerle bizi ziyarete geldiler Bodrum'a. Her gün 16.30'a kadar at yarışı oynuyorlar. TJK TV pürdikkat izleniyor, Lider Form bülteni didik didik ediliyor, saatlerce oturup atların durumu tartışılıyor, sonra İstanbul'a telefon edilip yazdırılıyor. Diyorum ki, millet sizi adamdan sayıp ciddi ciddi dinliyor, takdir ediyor, kızıyor. Bilse kumarbaz olduğunuzu tefe kor." Ne diyorsunuz bu yoruma? At yarışı çok sosyal ve insanları eşitleyen bir oyun. Normalde bir araya gelmesi çok zor olan insanlar bilgi alışverişinde bulunabiliyor. Zengini, fakiri, kadını, erkeği, hepsi yan yanalar. Bu yönüyle at yarışları demokrasiye hizmet ediyor. At yarışı belki de dünyanın en zor oyunu. Zaten bir briç üstadı, kitabının bir bölümünü at yarışına ayırmış. Niçin at yarışı yerine briç oynadığını ise briçte daha garantili bir kâr olmasına bağlamış. Yani, at yarışı briçten daha zor bir zekâ oyunu. Ermeniler sokak çocuğudur, en zengini bile aslında esnaftır. Sokağa yatkınlıkları nedeniyle at yarışları bu topluma cuk oturuyor. Zaten at yarışları Ermeniler arasında çok yaygın bir meraktır, özellikle erkeklerin sosyalleşme biçimidir. "Bu yarışlar demokrasiye hizmet ediyor"