30.05.2021 - 03:15 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya - Nurten Öztürk, öğretmen olarak başladığı meslek hayatını eşi Fikret Öztürk’le kurup büyüttüğü Opet’le zirveye taşımış bir isim. 80’li yıllarda dişi sineğin bile uğramadığı madeni yağ sektörüne adım atarak sektörü dönüştürmekle kalmadı, başta “Temiz Tuvalet Kampanyası” olmak üzere yürüttüğü sayısız sosyal sorumluluk projesiyle de akaryakıt sektörünün çehresini değiştirdi. Bulunduğu her ortama kadın gözüyle ve öğretmen eliyle dokunarak fark yarattı. Opet Yönetim Kurulu Kurucu üyesi ve aynı zamanda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nurten Öztürk’le, en başta kadınlara ilham vermesini dilediği hayat hikayesini konuştuk.
Eşiniz Fikret Öztürk’le birlikte, öğretmenlikten ticarete uzanan bir hikayeniz var. Bize o geçiş dönemini kısaca anlatır mısınız?
Eşimle beraber Mersin’e öğretmen olarak atandığımızda orada bir ticaret denemesi yapmak istedi. Mersin’de Ataş Rafinerisi olduğu için akaryakıt ve madeni yağ işi var. Madeni yağ işine küçük bir dükkanla başladık. Ben öğretmenliğe devam ettim. Sonra doğum yaptım. Tekrar öğretmenliğe dönmek istediğimde eşim, bana yardım edersen daha mutlu olurum dedi. Birlikte çalışmaya başladık. Bir kere ben öğretmen olarak doğmuş bir insanım. Babam da köy öğretmeniydi. Ruhuma işlemiş öğretmenlik. Dolayısıyla tereddüt ettim; hiç bilmediğim alanda ne yapacağım diye. “Kasanın başında otur yeter” dedi eşim. Aslına bakarsanız bunlar çok önemli; bir erkeğin bir kadını iş yaşamına teşvik etmesi, güvenmesi, destek olması günümüzde erkeklere ders olmalı. Beni ticarete sokan eşim oldu. Kasanın yanına bir sandalye koyup oturdum. Bir oda; kocaman bir depo ve bir kasa var. Her iş o odanın içinde oluyor. Bir de tamamen erkek sektörü…
Ve 80’li yıllardan bahsediyoruz. İnsanların yaklaşımı ne oldu?
Giren beni görünce şaşırıyordu tabii. Hatta patronun eşi çalışır mıymış diye kulağımıza geliyordu. Orada bazı şeyler bana ters geldi; müşterilerle pazarlık yaparken bir tarafta ödemenin yapılması, yağ tenekelerinin üzerinde çalışılması, her şey üst üste. İlave iki oda yapalım dedim. Bu arada insanları madeni yağ tenekesi üzerinden masaya taşıdık. Bunlar dağıtım şirketinden gelen satış müdürlerinin hoşuna gitti. Yine gözlemlerimden biri, yağ tenekelerinin hep yeni giren, üzeri temiz olan seçilip alınıyor. Kimse üzeri tozlu bir tenekeyi almıyor. Bütün tenekelerin üzerini sildirdim. Hepsi satılmaya başladı. İnsanlar giderek benimle işlerinin daha kolay hallolabildiğini gördüler. Kadın olduğum için davranışlarına çekidüzen veriyorlar, söylediğim fiyata güveniyorlar. Ben kendime güvendim. İnsanlar beni kabul etti. O zaman eşim de dışarıdaki işleri yürüttü. Böylece dağıtım şirketleriyle ilişkilerimiz güçlendi. Akaryakıt işletmeciliği teklif ettiler. 10 yıl içinde Mersin’de Türkiye’nin en büyük akaryakıt distribütörü olduk. 17 tane akaryakıt istasyonumuz oldu. Sonra İstanbul’da bir akaryakıt istasyonu kiraladık. O kadar büyük kira ücreti verdik ki, diğer dağıtım şirketleri güldüler ama 3 ay içinde kâra geçtik. Çünkü bizim dönemimize kadar araca hizmet anlayışı vardı. Biz insana hizmet etmeye başladık. Hizmet kalitemizi arttırdık, bu da kazanca yansıdı. Ardından neden dağıtım şirketi kurmuyoruz dedik ve 1992’de Opet’i kurduk.
11 yaşına kadar köyde büyüyorsunuz. 13 yıl biyoloji öğretmenliği yapıyorsunuz. Sonra çalışan annelik dönemi. Bütün bu deneyim, iş yaşamınıza nasıl yansıdı?
Ben hep öğretmen kaldım diyorum, o benim yapıma işlemiş. Tabii çok zorlandığım oldu, çocuklarımız olduğu dönemde. Onlara küçük yaşta büyük sorumluluklar vermek zorunda kaldık. Bunların bende iç çektiren zamanları oldu. Onun için üçüncü çocuğumu yaptım, gönlümce büyüteceğim dedim ama evde kaldığım dönem yine hayatımın en zor dönemi oldu. Ev kadınlarını o açıdan takdir etmemiz gerekiyor. 24 saat çalışıyorsunuz ve kimse teşekkür etmiyor. Yaptığınız iş görünür değil. Halbuki bir işe girdiğinizde yaptığınız her şey görünüyor, takdir ediliyor, insan ilişkileri doyuruyor. Onun için kadınlara mutlaka evden çıkın, çalışın, sosyal yaşamın içine girin diyorum.
Bunun için “Kadın Gücü” adlı bir projeniz de oldu. Her istasyona en az 2 kadın çalıştırma şartı getirdiniz. İstasyonda kadınların varlığı neleri değiştirdi?
Kadın Gücü, aslında kızım Filiz Öztürk’ün fikriydi, “Ben yapacağım” dedi. Bayilerimize şart koştuk, en az 2 kadın çalışanınız önde olacak dedik. Başlangıçta çok iyi olur diyen birkaç bayimiz dışında “Olur mu öyle şey, ülkemiz bunu kaldırmaz” gibi tepkiler aldık. Dedik ki , “Hayır, daha iyi olacak göreceksiniz”. Tabii bir işi yukarıdan ne kadar sahiplenirseniz çalışanlarınız da o kadar sahipleniyor. Gerçekten kadınların girdiği istasyonlarımızda satışların arttığını gördüler. Şu an 77 ilimizde istasyonlarımızda çalışan yaklaşık 3000 kadın çalışanımız var. Toplam içindeki oranı yaklaşık yüzde 16. Demek ki olabiliyormuş. Ben kadınlara çok güveniyorum. Girdikleri her alanda da başarılı olduklarını görüyorum. Sadece özgüven eksiklikleri var. O da biraz eğitim eksikliği, biraz toplumsal baskıların getirdiği güvensizlik. Daha cesur olmalılar. Ne yönleri eksik onu görüp yetkinliklerini artırmaları ve pes etmemeleri gerekiyor.
Aynı zamanda TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığı’nı yürütüyorsunuz. Pandemide, kadınların kazanımları tüm dünyada geriye gitti. Siz neler gözlemliyorsunuz, kadınları nasıl bir gelecek bekliyor?
TOBB Kadın Girişimciler Kurulu, 81 ilde 7 bin üyeye sahip çok ciddi bir yapı. O kadar girişimci ruhlu, çalışkan ve başarılılar ki, sadece önlerine çıkan engeller konusunda desteklenmeleri gerekiyor. Göreve başladığımda önüme 81 ilin cinsiyet eşitliği karnesi raporu geldi. Maalesef durum iç açıcı değil. Dünya ölçeğinde bakıldığında, ülkemiz kadın istihdamı açısından en son sıralarda. Pandemiden önce cinsiyet eşitliğinin sağlanması için 100 yıl gerekiyor deniyordu, pandemiden sonra bu 136 yıla çıktı. Pandemi kadınların kazanımlarını çok baltaladı. Dolayısıyla bu konuda çalışmamız gerekiyor. Ben kadınların büyük bir ekonomik güç oluşturduğuna inanıyorum. Modern çağ erkeklerin çağıydı ama postmodern çağ kadınların çağı olacak. Bugün ilişkileri kilometrelerce uzaktan yürütebilecekleri, dijital olanakların çok daha fazla olduğu bir çağdayız. Evet çalışma hayatından kopan kadınlar olacak ama diğer taraftan kendilerini geliştirebilirlerse teknolojik alanlarda başka fırsatlar doğuyor. İşlerini daha çok büyütebilirler. Pandemi koşullarında doğan yeni fırsatları görüp oralara kayabilirler. Cinsiyet eşitliğine inanan biri olarak bu çağın kadınların çağı olacağına inanıyorum.
“Kadın erkek dayanışmasının en güzel örneğiyiz”
Eşiniz Fikret Öztürk’le 50 yıldır birliktesiniz, ki hem aşkta hem işte devam eden bir birliktelik. Sırrınız ne?
Eşimin farklı, benim farklı özelliklerim var. Eksiklerimizi tamamladık ve güzel bir bütün olduk. Bu anlamda biz kadın erkek dayanışmasının en güzel örneğiyiz. Bir işe gireceğimizde her boyutuyla, kıyasıya tartışırız. Güçlü olduğumuz alanlarda birbirimizi serbest bırakır, arkadan destek oluruz. Tabii ki sevgi, saygı, hoşgörü her tür ilişkide gerekiyor. Bu üçlüyü ailenize sokamamışsanız o ailenin devam etmesi çok zor. Hem ikili ilişkilerde hem geniş aile boyutunda, son söylenmesi gereken şeyi söylememeye çalıştık. Birimiz kızıp tepki gösterdiyse diğerimiz sustuk. O yatıştıktan sonra böyle olsa daha iyi olurdu dedik. Birbirimizi ezmeye çalışmadık. Karı koca çalışmak zordur. Herkes başaramaz. Ama bunlar olduğunda o birliktelik güzel şeylerin doğmasını sağlıyor.