31.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
fturkmenoglu@milliyet.com.tr İnsan bu temiz havada yedikçe yiyor. Gariptir, ne bir şişkinlik ne de bir uyuşukluk hali oluyor. Tepeye, Cenevizlilerin inşa ettiği Yoros Kalesi'ne tırmanmakta hiç de zorluk çekmiyorsunuz...14'üncü yüzyılda Osmanlıların gözetleme kulesi olarak kullandığı kale, 1980'lerde halkın ziyaretine açılmış. Manzara mükemmel, bir de insan gözlerini yere indirip çöpleri görmese...Yemek ve yürüyüş sonrası, yine arabayla, Anadolu Feneri'ne gittim. Fenerle caminin görüntüsü muhteşem. İnsan bu karede, İstanbul'u daha çok seviyor, Karadeniz'e hayran kalıyor. Sonra da arabaya atlayıp, hep adını duyduğum ama daha önce hiç gitmediğim Poyrazköy'e yollandım.Poyrazköy'de önce Cenevizliler yaşamış. Daha sonra Bizanslılar yerleşmiş, Osmanlı hakimiyetinin ardından da, Trabzon ve Rize'den göç almış. Eşsiz bir plajı var. Kafeteryasından her türlü yiyecek-içecek temin etmek mümkün. Deniz tertemiz ve insanı dinçleştirecek soğuklukta. Yüzüp güneşlendikten sonra, biraz balıkçılarla sohbet ettim. 1 Eylül'de yasak kalkacak, harıl harıl ağ tamiratı yapıyorlar. Mevsimde bütün Karadeniz'e gidiyorlarmış; kolay iş değil!Sonra da köyde dolaştım. Zevksiz evler, sıvasız duvarlar, çarpık yapılaşma hadi neyse ama pisliğin bir nedeni yok. Öbürüne "Fakirdir, cahildir, barınması lazım" diyorsun da, bütün köyü bir çöplük halinde görünce, diyecek laf bulamadım. Yazık günah. Beykoz Belediyesi bu konuda neden bir çalışma yapmaz ki? Gençler örgütlense, sokaklar temizlense, kirletenler uyarılsa... Bu dünyada en büyük vatanseverlik vatanı temiz tutmak; en dindar kişi de yaşadığı toprağa saygı duyan, onu yeşerten, güldüren kişidir, değil mi? İçim acıdı. Bu güzellik ve bu pislik...Dönüş yolunda, daha kısa olsun diye, bir daha Kavak'a girmeden, direkt Beykoz üzerinden TEM bağlantısını kullandım. Orman yollarına bırakılan inşaat ve piknik artıklarına sürekli söverek kullandım arabayı. Yolda, Akbaba köyünde durdum. Sanki burası farklı; daha temiz ve bakımlı. Harika bir çınar altı kahvesi var: Cafe Barbi. Türk sanat müziği çalıyorlar, çayları da çok lezzetli.Bu geziyi daha sık tekrarlamaya karar verdim. Günün sonunda, damağımda hoş bir lezzet kaldı. Biraz da hüzün. Vapur seferleri ile ulaşmak çok kolay ama ben arabayla gittim. Ormanların arasından, askeri bölgenin yanından, kıvrıla kıvrıla Anadolu Kavağı'na vardım. Anadolu Kavağı nedense biz İstanbulluların bildiği, hep gitmek istediği, ama olası gezi planlarını hep erteledikleri bir bakir köşe. Bir kere balık cenneti. 30'dan fazla balık lokantası var ve fiyatlar çok uygun. Midye tava ve dondurması da çok güzel. Anadolu Kavağı-Rumeli Kavağı-Sarıyer vapur seferleri çok sık yapılıyor. Ayrıca, Sarıyer'den direkt Anadolu Kavağı ve Poyraz ring seferleri var. Saat 09.00 ve 17.00'de kalkıyor. Eminönü'nden kalkan gezi vapurlarıyla da ulaşmak mümkün. Kavak-Poyraz arasında da günde üç tane motor seferi var. Otobüs kullanacaksanız, Kavacık-Anadolu Kavağı hattı 15 numara. Poyraz içinse, Beykoz'dan kalkan 135 F numaralı otobüse binebilirsiniz.Arabayla gidecekseniz, Kavacık'tan Poyrazköy 34 km. Yol dar olmasına rağmen çok keyifli. Biraz uzun sürüyor ama değer. Nasıl gidilir? Yoros Kalesi'ne tırmanın. Manzara muhteşem. Sakın yerlere bakmayın, çöpler insanın moralini bozuyor. Yuşa Hazretleri'nin türbesi ziyaret edilebilir. Türbe tam 17 metre uzunluğunda. Rivayete göre, karşıdaki Telli Baba ile birlikte Boğaz'ı korumuşlar. Anadolu Feneri'nde eşsiz manzarayı seyredin. Poyrazköy'de yüzün, güneşlenin, plaj voleybolu oynayın. Plaj saat 08.00'den 07.30'a kadar açık. Giriş 3 YTL. Duş var ama şampuan kullanmak yasak. Şemsiye de kiralanabiliyor, günlük bedeli 4 YTL. Arabayla gitmişseniz, dönüş yolunda Akbaba köyünde durun, çınar altı kahvede çay için. Ne yapılır? Balık, balık, balık! Poyrazköy de, Anadolu Kavağı da balık lokantaları ile dolu. Fast food gibi olanlarda fiks mönü 10 ile 12 YTL arasında değişiyor. Balığın yanında, midye ve kalamar da getiriyorlar; bir de salata. Leziz. Ayrıca, dondurmacılar çok cazip. Kendinizi tutmanız zor! Ne yenir? Jak Deleon'un anısına, "Boğaziçi Gezi Rehberi"ni bir kez daha karıştırdım. Ne kadar incelikli çalışmış, ne güzel yazmış ve ne kadar erken gitmiş... Duman'ın "Seni Kendime Sakladım" albümünü dinledim. Sanki biraz daha arabesk olmuş ama yol için çok ideal. "Gezdin, tozdun, aman aman" diye bir şarkıları var, bayıldım. YOL // müziği kitabı