26.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi, radyo programı yapımcısı ve sunucusu Teoman Yazgan bir dönemin radyo tarihini, "Önce Radyo Vardı, Bir Halk Üniversitesi Ankara Radyosu ve Diğerleri, 1928-2005" adıyla yayımlanan kitabında kaleme aldı.O yıllarda halkın eğlenmekten çok eğitime ihtiyacı olduğundan tüm programların büyük ilgi gördüğünü söyleyen Yazgan'ın kitabından bazı bölümler şöyle: Türkiye'de önce radyo vardı... 1930'lı yılların, savaşın yaralarını sarmaya çalışan ve bilgiye aç Türkiye'sinin gözü, kulağı, sesi oldu. Evlerin baş köşesine yerleştirildi, dantel örtülerle korundu. Dinleyicileri, "Arkası Yarın" ile ilk kez radyo dizileriyle, "Senfoni Saati"nde caz ve klasik müzikle tanıştı. "Yurttan Sesler" ile türküleri, "haber saatinde" dünyadaki gelişmeleri öğrendi. Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte, Türk halkının senfonik müzikle tanıştırılmasına Ankara Radyosu öncülük yapmıştı. 1940'larda Senfoni Orkestrası, Salon Orkestrası, Yaylı Sazlar Kuarteti, Caz Orkestrası ve Tango Orkestrası gibi bölümler oluşturulmuştu. Senfoni Orkestrası'nın haftada iki gün, birer saat olan programı canlı yayınlanır ve 160 kişilik misafir dinleyicisi olurdu. Bütün bu etkinliklerin dışında Mozart ve Beethoven gibi ünlü sanatçıların doğum ya da ölüm yıldönümleri nedeniyle bazen bir hafta bile süren programlar hazırlanırdı. Bütün bunları o günün Türkiye'si için abartılı ve yersiz bulanlar olabilir. Günümüzün Türkiye'sinde bile gündeme gelmeyen bu düşünceleri 1940'lı yılların Türkiye'si için çok ileri bir adım olarak görmek zorundayız. Senfonik müzik... 1957 seçimlerinden itibaren Adnan Menderes Ankara Radyosu'nu daha fazla kullanma telaşına kapılmıştı. Böylece neredeyse bütün haberleri Can Okan'ın (dönemin haber spikeri) okuması gündeme geldi. Zira Okan'ın kendini Menderes yerine koyarak okuduğu siyasi haberler hem çok etkili oluyor hem de iktidarı fazlasıyla memnun ediyordu. Okan'ın sesi hükümetle özdeşleşti. Ancak, sonunda olanlar oldu, 27 Mayıs İhtilali'nde Okan da bir süre tutuklu kaldı. Menderes'i taklit İbrahim Tatlıses'in ilk albümünü, berber dükkanına kaseti getiren arkadaşım Necati sayesinde dinledim. Ankara'ya gelerek televizyonda şöyle bir görünmesi halinde, büyük sükse yaratacağı görüşünde birleştik. Yoğun bir kampanya başlattık. 1978'in Mart ayı sonunda bir programda bir türkülük görünme şansı çıktı. Ne olduysa o gece oldu. Duyulmadık, alışılmadık bir yorum. Birkaç hafta sonra, sanatçılar lokalindeki buluşmamıza Tatlıses de geldi. O dönemde sarı renkte 75 model Ford Taunus marka bir arabam vardı, Tatlıses bana "Bir gün gelecek bize de böyle bir araba kısmet olacak mı?" diye sordu. Tatlıses'in hayali Bakan "plak takıldı" diye aradı "Bir akşam nöbetçi spikerdim. Telefon çaldı, arayan dönemin bakanlarından biriydi, 'Spikeriniz uyuyor mu, plak takıldı, aynı şeyi tekrarlayıp duruyor' diye çıkıştı. Çalan Ravel'in 'Bolero'suydu. Bilindiği gibi bu eser, aynı melodiyi tekrarlayan biçimde bestelenmişti."