16.02.2020 - 07:05 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
Trafiğin yoğun olduğu sabah saatlerinde neredeyse iki saati bulan bir yolculukla başlıyor günüm. Kozyatağı’nda bir AVM’nin tiyatro sahnesine gidiyorum. Salona doğru ilerlerken, acaba doğru yerde miyim düşüncesi kaplıyor içimi. Sonra birden kahkaha sesleri işitiyorum. “Acaba onlar mı, yok değillerdir” diyorum içimden... Ve kapıyı açtığım an, kalıyorum öylece... Karşımda parıl parıl parlayan 30’u aşkın kişi... Bir yandan gülüyor, bir yandan koreografi çalışıyor. Neden mi bahsediyorum? Parlak Şapkalılar dans grubundan.
Parlak Şapkalılar, yaşları 60 ile 85 arasında değişen bir dans grubu. Erken yaşta hayat enerjisinden kendisini yoksun hissedenlerin her geçen gün çoğaldığı bir dönemde, enerjileri ve neşeleriyle kendilerine hayran bırakan bu grubun kurucusu, dans eğitmeni Zerrin Gün. 67 yaşında olan Gün, dansa daha çocuk yaşlarda merak sarmış: “Dans, aerobik, vücut anatomisi üzerine eğitimler aldım. Müsabakalara katıldım. Zamanla özel kurumlarda eğitimler verdim. Düğün dansları yaptırdım. Yıllardır da gönüllü olarak halk eğitim merkezlerinde dans dersleri veriyorum.”
20 yıl önce hayalini kuruyordu
“Neredeyse stadyumlarda dans edecek kadar büyük bir dans grubu olmalı” diyerek 20 yıl önceki hayallerini gerçekleştirmek için yola çıkan Gün, Kadıköy Belediyesi Sosyal Yaşam Evleri’ndeki derslerine katılanlarla geçtiğimiz mayıs ayında kuruyor grubunu. İsmini de kendisi belirliyor: “İçimizdeki parlaklığı yansıtmak istediğimiz için Parlak Şapkalılar adını aldık. Hepsinin gözünde görüyorum o ışıltıyı. Gönüllü yapıyorum bu işi. Onların bakışları beni bu işi yapmaya yöneltiyor. İnsanların emekli oldu diye evde oturmaları doğru değil. 60 yaşında da 84 yaşında da dans edebilirler. İnsanı sınırlandıran yaşları değil koşulları, düşünceleridir. O sınırları da kendimize vereceğimiz enerjiyle kaldırabiliriz. Televizyon karşısında oturup, çocuklarının telefonunu beklememeli kimse. Sürekli birilerinden bir şey talep etmek yerine talep edilen olmak gerek. Mutluluk başkasından gelmez, içimizden çıkar. O yüzden içimizle hep açık olmalıyız.”
“Ekibimin ruhunu beslemeye çalışıyorum”
Cha cha, bachata, salsa gibi Latin dansları çalışan grup, 33 kişiden oluşuyor. Koreografiyi evinde hazırlayan Zerrin Hoca, öğrencilerinin yaşlarını düşünerek onları çok yormayacak figürler ortaya çıkardığını söylüyor: “Koreografileri onları çok yormayacak şekilde hazırlıyorum. Robot gibi dans edilmesini sevmiyorum ve bizler öyle değiliz. Aslında en ufak figürde bile çok coşkuluyuzdur. Herkesin gülmeye ihtiyacı var ve bizim grubumuz her zaman gülerek dans ediyor. Ben sadece onları çok zorlamamaya çalışıyorum. Ayağını şöyle yap, böyle tut diye. Zaten tekrarlarla oturuyor. Onlara, ‘Keyif almak için buradasınız. Olduğunuz gibi dans edin, ruhunuza izin verin’ diyorum. Burası bir dans kursu değil. Burası keyif alınmak için kurulan bir grup. Bendeki mesele, onların ruhunu beslemek.”
Ekibin çoğu gruba katıldığı ilk zamanlar, dans ettiklerini gizliyormuş. İnsanların dans etmeyi hâlâ yadırgıyor olmasını şaşkınlıkla karşıladığını anlatan Zerrin hoca, müziğin ve dansın evrensel olduğunu söylüyor: “Bizim ülkemizde dans etmek, grup kurmak hâlâ yadırganıyor. Oysa dünyada insanlar sadece bir saat dans için yola çıkıyor. Bizde nedense ayıp geliyor. Neden sadece Ankara havasında oynayalım? Benim grubum Elvis Presley’in ‘It’s Now or Never’ şarkısında da çok güzel dans ediyor. Aynı zamanda Demet Sağıroğlu ve Tarkan’ın şarkılarıyla da damat havasıyla da dans ediyor. Sonuçta müzik evrenseldir. Dansın da genci yaşlısı yoktur. Sadece vücudunuzun elverdiği boyutu vardır. Biz de zaten sahnede ortalama 15 dakika kalıyoruz. Arkadaşlarım da insanlar kınar diye başta söylememiş ama öğrenip, yaptıkça şimdi gururla ‘dans ediyorum’ diyorlar.”
“Keşke erkekler daha çok ilgi gösterse”
Huzurevlerinde dans gösterileriyle yaşıtlarının karşısına çıkan ekip bir süre sonra onları da ayağa kaldırıyor: “Bizler sokakta, vapurda her yerde dans ediyoruz. Bunu kaç kişi yapabilir ki? O müziği hissetme, kendini ona uydurma çok önemli. Bütün arkadaşlarım o özgüveni kazandı. Erkekler çok az ilgi gösteriyor. Ekibimizde, çoğun hanımı eşi kapıya kadar getirip, gidiyor. Keşke erkekler de daha çok ilgi gösterse. Şu an bu ekibe katılmayı bekleyen dört sınıfım daha var.”
“Kanserin ardından dansa başladım”
60 yaşındaki emekli hemşire Leman Atlı, Zerrin Hoca’nın yardımcılığını üstleniyor. Atlı için dans etmek hayatının dönüm noktası olmuş: “Emekliliğime yakın meme kanseriyle tanıştım. Tedavinin ardından tangoya başladım. Bugün de dansla yaşıyorum. Yüzümden gülme hiç eksik olmaz. Ben sinirlerimi dansta bıraktım. Sokakta bile gülerek yürürüm, çünkü mutluyum.”
“İyi hissettiriyor”
67 yaşındaki Hüsnü Öztekin eşini kaybettikten sonra duyduğu yalnızlıktan uzaklaşmak için dansa başlamış. Eskiden figüratif danslar yaptığını söyleyen Öztekin, “Eşimle de beraber folklore gittiğimiz zamanlar olmuştu. Burada kendimi iyi hissediyorum. Enerji doluyorum” diyor.
“Dans etmek terapi gibi”
Emekli eczacı Fahire Atıl Seçkiner, 2012 yılında beyin kanaması geçiren eşini tedaviye götürdüğü esnada tanıştığı Zerrin Gün sayesinde dansa başladığını söylüyor. Lise yıllarında batı müziğiyle dans ettiğini ifade eden Seçkiner, o günleri hatırlayarak mutlu olduğunu anlatıyor: “Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunuyum ve batı müziği hep aklımda. Lisedeyken dans ediyorduk. Ama şimdi eşim de hastalanınca bana bir terapi gibi oldu bu grup.”
Grubun en enerjik ‘yaşlısı’
80 yaşındaki emekli öğretmen Nursel Konuralp, şu an grupta aktif olarak dans eden en yaşlı üye. Dans eğitimlerine başlamasının ardından çalışmalara yürüyerek gelmeye başladığını söyleyen Konuralp, kendisine kattığı enerji için Zerrin Gün’e büyük hayranlık duyuyor. Konuralp dans etmeye başlamasının ardından kendisini daha çok sevdiğini ve hayata bakışında büyük farklılıklar oluştuğunu söylüyor.
Eşiyle birlikte katılıyor
69 yaşındaki Sıddık Bozdemir ise sağlık alanında çalıştıktan sonra emekli olmuş. Grupta eşiyle dans eden tek üye olan Bozdemir, İstanbul’a iki yıl önce taşındığını ve eşiyle sosyalleşmek için bu gruba dahil olduklarını söylüyor: “Talebeliğimizde de ara ara dans ederdik ama iş hayatımız çok yoğun geçtiği için hobilerimize vakit ayıramadık. Dans etmenin fiziksel olarak katkısı olduğu aşikar. Eskiden bir kilometre yürüyüp bir yere otururken, şimdi 5 kilometre hiç durmadan gidebiliyorum. Aynı zamanda kendinize olan inancınızı da tazeliyor.”