26.11.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
myalcin@turk.net "Şampanyanın kalbi" denebilecek Reims kentinin Epernay ilçesine, bu üçüncü gelişim. İlkinde 1996'da yine bir grup yeme-içme yazarıyla birlikte şampanyanın "babası" Dom Perignon'un manastırını ziyaret etmiş, bağlarda yağmur altında, çamurlara bata çıka üzüm toplamış, Dom Perignon markasının da sahibi olan en büyük şampanya üreticisi Moet et Chandon'un kurucularının, dostları Napolyon'un şerefine yaptırdığı Trianon sarayında şampanyalar eşliğinde yemek yemiştim. İkinci ziyaretimde bir başka keşişin, Dom Ruinart'ın şampanyalarını keşfetmiştim. Bu kez, 10 yıl sonra yine Dom Perignon'un yaşadığı, Hautvillers manastırındaydım.Ağırlıklı olarak "Şampanya yemekle de iyi gider" mesajının verildiği 10 yıl önceki ziyaretimden bu yana, firma tüketimi arttırmak için yeni konseptler geliştirmişti. Bunların başında, şampanyanın daha kolay, daha protokolsüz içilebilmesi için, 18'lik çeyrek şişelerde satılması geliyordu. Hatta diskolarda ayaküstü bardaksız içilebilmesi için bunlara kamışlar bile konuyordu. Bir başka yenilik, yakın zamana kadar çok zor erişilen bir şampanya olan Dom Perignon'un üretimini arttırmak ve 1,5 litrelik "magnum" şişelerinin yanı sıra, 3 litrelik dev şişelerini de çıkarmışlardı. Bunların tanıtımı için de, fotoğrafçılığı da olan ünlü modacı Karl Lagerfeld'le çalışmışlar, Lagerfeld kendi manken ve modelleriyle yarattığı mizansenleri bizzat fotoğraflamış, reklamlar da bu fotoğraflarla yapılmıştı. Paris'in iki saat kuzeyinde, Almanya ve Belçika sınırlarına yakın, iklimi çok soğuk, göğü gri, aslında sevimsiz bir bölge... Ama bölgenin bir hazinesi var ki; bunları unutturuyor, her bir karış toprağı altın değerine ulaştırıyor: şampanya... Öte yandan Moet et Chandon'un bin yıllık klasik etiketi de değiştirilmiş, daha modern bir hale kavuşmuştu.Şampanyanın lider firmasının yöneticileriyle geçirdiğimiz iki gün boyunca, öncelikle şampanyadaki değişimi gözlemledim. 20'inci yüzyıl başlarında, kabarelerde, gece kulüplerinde, dans partilerinde bolca tüketilen şampany, 20'inci yüzyılın sonlarında tanığı olduğum "yemek içkisi" kalıbına sokulma girişimlerine direnmişti. Bu benim gibi bir yeme-içme tutkunu için üzücüydü ama belli ki geniş kitleler şampanyanın lezzetine odaklanmayı, onu bir sofra içkisi gibi de görmeyi pek benimsememişlerdi. Nitekim Moet et Chandon'un, üç ayrı Grand Cru bağın şampanyalarını hiç harmanlamadan, bağların ismiyle şişelediği "Trioloji" serisi tutmamış, bu enfes şampanyalar üretimden kaldırılmıştı. Şampanyanın gastronomik özelliği yeniden geri plana itilirken, bu kez de şampanya firmaları birer "modaevi" kalıbına girmeye yönelmişlerdi. Yemek içkisi olmaya direndi Moet et Chandon, Veuve Clicquot, Perrier Jouet, Piper Heidsieck, Pommery ve Taittinger gibi lokomotif markalar her yıl değişen "kreasyonlar" üretiyorlar, her sezon yeni ambalajların kılığına giriyorlardı. Kimi ünlü tasarımcıların dizayn ettiği şık kutulara konuyor, kimi şişenin yanında şirin bir pakette küçük bir Lalique parçalı bilezik armağan ediyor, kimi de Moet et Chandon'un son numarasında olduğu gibi magnum şişenin üzerini Swarovski kristallerle beziyordu. Tabii böylece fiyatlar yükseldikçe yükseliyordu! Kristallerle süslenmiş şişeler Bu arada üreticiler "milenyum krizi"ni de atlatmışlar, Uzakdoğu ve Rusya gibi yeni ve zengin pazarlar sayesinde satışlarını katlamışlardı. Fransa ve İngiltere gibi klasik pazarlarda da talep azalmıyor, daha da artıyordu.Hatta tüm bunlar yüzünden şampanyanın apelasyon sınırları genişletilmiş, bağ dikiminin izne tabi olduğu Avrupa Birliği'nden özel izin alınarak yüzde 5 oranında yeni bağ dikimine karar verilmişti. Talep ve satışlar arttı Şampanyanın kalbinden son haberler böyle... Ne yazık ki, yılbaşı arefesinde olan ülkemiz, şampanya ithali serbest olmasına ve Moet et Chandon, Dom Perignon, Bollinger, Taittinger, Cattier ve Mumm gibi şampanyaların bulunmasına rağmen, tüm AB ülkelerinde yaşanan bu keyifleri, yenilikleri yaşayamıyor. Zira bürokrasimiz şampanyanın içenin boğazına dizilmesi gereken bir içki olduğuna karar vermiş ve sanki her gün her yerde şampanyalar birbiri ardına açılıyormuşçasına, dünyanın en yüksek şampanya vergisini -yüzde 300'den fazla- yürürlüğe koymuş durumda.Böylece, AB'de 30 avro civarında olan bir şampanya bizde 200 küsur YTL'ye ancak satın alınabiliyor. Şampanyasını çok sevenler ise, havalimanı gümrüksüz mağazalarından 20-30 avroya sevdiği markaya kavuşuyor, olan yine vergi gelirini kaybeden hazineye oluyor. Hazine bu işten zarar ediyor