PazarŞarap meraklıları için özel bir gün

Şarap meraklıları için özel bir gün

22.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

4 Haziran Cumartesi günü, Maçka'da şarapseverler için çok özel bir gün olacak. İçlerinde çok nadir yıllanmış Türk şaraplarının da bulunduğu bini aşkın çok özel şarap, açık artırmayla satılacak. Şaraplar arasında neler yok ki...

Şarap meraklıları için özel bir gün

myalcin@turk.net Bu davetin amacı, 4 Haziran Cumartesi günü Antik Palace'ta yapılacak şarap müzayedesinin tanıtımıydı. Bir grup ilgili gazeteciye önce Narince 95, ardından Kavaklıdere Kırmızı 1970, sonra da Château Margaux 1988 ve Kavaklıdere Tatlı-Sert 1970 ikram edildi. Narince yeni bukeler geliştirmiş, ağızda yağlı bir dokuya erişmişti. Kavaklıdere 1970, Kalecik Karası ve Carignan gibi şimdilerde "zayıf" olduğunu düşündüğümüz üzümlerden yapıldıkları halde 35 yılda çökmemiş, pekmez, karamel, kuru erik, hatta çemen gibi ilginç kuru meyve ve baharat bukeleri geliştirerek damaktaki diriliğini korumuştu. 1988 Margaux, bölgesinin tüm zarafetini yansıtıyor, özellikle yoğunluğu ve damaktaki ipeksi dokusuyla içeni büyülüyordu. 1970 Kavaklıdere Tatlı-Sert ise rokforla çok iyi gitti, tatlılığının iç baymayan dengesi, karameli ve güneşte kurutulmuş kayısıyı andıran bukeleriyle beğeni topladı.Tanıtımda Türk şaraplarına ağırlık verilmesindeki amaç, kimi Türk şaraplarının da yıllanmaya uygun olduklarını ortaya koymaktı. Nitekim müzayedede özel bir bölüm Kavaklıdere'nin mahzenine ayrılmış, 20'ye yakın yıllanmış şaraptan 200'ü aşkın şişe ayrıca sınıflandırılmıştı. En iddialısı ise, 1940'ta Kavaklıdere'nin ilk şarap ustası olan Macar Balaş'ın yaptığı "Tatlı-Sert" idi. İnşaatta kalfa olarak çalışırken, bodrumda kendi ihtiyacı için şarap yapan bu usta, cumhuriyetin ilk yıllarında Kavaklıdere'yi kuran Cenap And'la tesadüfen tanışınca, kendisini kısa sürede firmanın şarap ustası olarak bulmuştu. Onun hiç de yabana atılmayacak biri olduğu, şarabının bugün bile içilebilmesiyle kanıtlanıyor. Çok iyi yıllanmış bir Porto şarabı ayarında bir zenginliğe sahip, sarı renkli ünlü Bitlis tütününü andıran ilginç bukeler geliştirmiş bulunan bu şarap, o yıllardaki şişe yokluğundan 65 santilitrelik yassı şişelere konmuş ve Kavaklıdere mahzenlerinde yarım asırdan fazla sürecek bir "güzellik uykusu"na yatırılmıştı. İşte bu şarap da, sadece 6 şişesiyle de olsa böylece günyüzüne çıkıyordu. Firma sahiplerinden Ali Başman, birkaç düzine şişelik 1940 koleksiyonundan bu kadar çıkarabilmişti. "Daha fazlasını satarsam, gelecek kuşaklar beni affetmez!" diyordu.Peki şaraplar nerelerden temin edilmişti, kaliteleri nasıldı? Antik A.Ş.'nin sahibi Turgay Artam, şu cevabı veriyor: "Müzayedeyi duyurunca satış teklifleri gelmeye başladı. Teklif edilen şarapların saklandığı kavları inceledik. İyi koşullarda saklandığını gördüğümüz şarapları, tek tek de muayene ederek bozulma göstergesi olabilecek mantardan sızdırma, şarap seviyesinin aşırı azalması, beyaz şarabın çok esmerleşmesi ya da kırmızının renginin çok açılması gibi kriterlere göre inceledik ve problemli şişeleri ayıkladıktan sonra satışa sunmaya karar verdik. Satılacak şaraplardan bazılarının ön tadımda açılıp beğenilmeleri de, iyi saklanmış olduklarının bir göstergesi."Müzayedenin bir referans kitabı şeklinde hazırlanan kataloğu, ay sonunda çıkacak ve Antik A.Ş. portföyündeki binlerce kişiye dağıtılacak. Kataloğa ulaşamayanlar, internette www.antikas.com sitesinden bilgilere sahip olabilecek. 4 Haziran, şarapseverler için hayli renkli bir gün olacak... Geçen pazartesi akşamı Maçka'daki Antik Palace'ın Hünkâr Salonu, görülmeye değer bir manzara sergiliyordu. Tarihi avizenin altındaki dev bir masada, içlerinde "Double Magnum" denilen 3 litrelik dev şişelerde 1961 Lâfite Rothschild, 1989 Yquem, 1982 La Tour Blanche gibi şarapların da bulunduğu yeryüzünün en değerli şaraplarından bir karma sergileniyor, bir diğer masada da teşhir edilen şaraplardan bazılarının tadımı yapılıyordu. Teşhir masasında Romanee-Conti'ler, La Tâche'lar, Petrus'ler, Mouton-Rothschild'ler, Opus One'lar, asırlık konyaklar ve çok eski Türk şarapları tabir caizse "kuzu gibi" yatarken, diğer masada da Art Nouveau dönemi Fransız şarap aksesuvarları göz kamaştırıyordu. Şık bir buz kovasında, Kavaklıdere'nin en eski Narince'si olan 1995 soğuyordu. Yanında da soğuması değil ama "hafifçe serinlemesi" için bir Tatlı-Sert 1970 buzların üzerine azıcık değdirilmişti. Bir gümüş tepsinin üzerinde Château Margaux 1988 açılıp yine gümüş boyunluklu tarihi bir karafa süzülüyordu. Bir başka tepside de Çorum'dan getirtilen ülkemizin en değerli peynirlerinden kargı tulumu rayihasını yayıyordu. Bini aşkın şişenin yer aldığı koleksiyonda, Bordo bölgesinin tüm "Premier Grand Cru Classe" şatolarının 60'lı, 70'li ve 80'li yıllarından örnekler vardı. Üstelik bunlar ağırlıklı olarak 1975, 82, 90 gibi efsane rekoltelerdi. Arada Richebourg, Bâtard Montrachet, Corton Charlemagne gibi Burgonya'nın en üst düzey Grand Cru'leri de göze çarpıyordu. Ama bunların yüzlerce milyon lirayı bulacak fiyatlarına erişemeyecek olanlar için, çok daha uygun fiyatlı, "Süper ikinciler" denen Bordo'lardan da seçenekler mevcuttu. Nitekim Bordo'dan Lynch Bages, Smith Haut Lafite, Leoville Poyferre, La Conseillante, Ducru Beaucaillou, Pontet Canet, Chasse Spleen, Angelus, La Lagune, Montrose gibi şatoların da şaraplarından hatırı sayılır miktarda bulunuyordu ve büyük partiler halinde değil, bu şarapları keşfetmek isteyenler de düşünülerek ikişer üçer şişelik karma lotlar halinde satılacaktı. Böylece birkaç yüz milyon liralık bir bütçe ile, Bordo şaraplarının farklı şatolardan yıllanmış bir yelpazesini tadabilecekti. Her keseye göre seçenek