19.09.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yollayanı ve yollananı ilgilendirir sadece. Yazılanlar ikisinin arasında kalmalıdır.Ne zaman bir ünlünün (elbette yayımlanmak üzere yazılanlar bir yana) mektuplarını okumaya kalkışsam bunlar geliyor aklıma. Bir ikilemde kalıyorum. Acaba okusam mı, okumasam mı?Ama Kafka yazmış bu mektupları, Nazım yazmış, Van Gogh yazmış... Gel de okuma.Üstelik yayımlanmış bir kere. Dileyen rahat rahat okuyor. Ben okumasam ne fark edecek!Yine de bu iş bir tür "röntgencilik" gibi geliyor bana. Okurken tedirginlik duyuyorum.Neyse, ben ne düşünürsem düşüneyim, önemli değil... Mektup da bir "edebi tür" olarak belirmiş, sıra sıra kitaplar raflarda, tezgahlarda yerlerini almış.* * * Ünlülerin mektuplarını derleyenlerin, yayımlayanların temel gerekçeleri, o kişilerin daha iyi, daha ayrıntılı tanınmalarını sağlamak; gölgede kalmış özelliklerini ortaya çıkarmak; yaşadıkları dönemin bazı olaylarına açıklık getirmek... Mektup çok güzel bir şeydir. Bir bakıma, belki doğru. Pirayeye mektuplarıyla Nazımın, Milenaya mektuplarıyla Kafkanın, Theoya mektuplarıyla Van Goghun "insan özellikleri"ni daha iyi gördüğümüzü, değerlendirdiğimizi söyleyebilirim.Politikacıların, askerlerin mektupları tarihin bazı sayfalarına ışık tutmuştur.* * * Paul Eluard 20nci yüzyıl Fransız şiirinin en önemli adlarından biri. Benim de özel bir sevgiyle okuduğum sanatçılardan. (Bu sevginin kaynağının Orhan Veli-Oktay Rifat-Melih Cevdet üçlüsünün "Batıdan Şiirler" kitabı olduğunu söylemek boynumun borcu.)Ülkemizde şiirle ilgisi olmayanlar bile, onu Zülfü Livanelinin "Özgürlük" şarkısından tanıdılar.1895te doğdu Eluard. 57 yıllık yaşamına I. Dünya Savaşında cephede savaşmayı, Dadaizm ve Gerçeküstücülük hareketlerinin içinde olmayı, Komünist Parti üyeliği serüvenini, II. Dünya Savaşında "direnişçi"liği ve onlarca kitabı sığdırdı."Sonsuza kadar sürecek" bir büyük aşkı da."Galaya Mektuplar" (Çeviren: Kemal Özmen; Yapı Kredi Yayınları) bu aşkın tanıklığını ediyor.* * * Eluard, 17 yaşında İsviçrede Clavadel sanatoryumunda tüberküloz tedavisi görürken, aynı hastalıktan yatan bir Rus kızıyla, Helena Dmitrievna Diakonovayla tanıştı. Gala adını verdi ona. Birbirlerine tutuldular, beş yıl sonra da evlendiler.Ertesi yıl bir kızları, Cecile doğdu. 11 yıl süren evlilikleri, Galanın Salvador Dali ile kurduğu ilişkiyle sona erdi. Eluarddan boşanıp Daliyle evlendi Gala. Eluard da 1934te Maria Benzle evlendi.Ama yazışmaları 1948e kadar sürdü. Aşkları küllenmemişti. Gerçi Eluardın ilk mektuplarındaki son cümlesinin, "Seni sonsuza kadar seveceğim"in yerini "Seni büyük bir şefkatle öpüyorum"lar, "İkinizi de öpüyorum"lar, "Bana yazmalısın"lar, "Seni yeniden görmeyi ne çok isterdim"ler almıştı ama satırlar arasında aşk akıyordu hep.Geçmişe dönmekten nefret eden, anılara sığınmaktan her zaman kaçınan Gala, Eluardın mektuplarını sakladı. 1982de ölümünden sonra Cecile buldu onları."Galaya Mektuplar" derlemesinin önsözünü yazan Jean-Claude Carriere, "Gala, Eluardın ardından 30 yıl daha yaşadı" diyor. "Mektupları tekrar tekrar okuyor muydu? Bilemeyiz. Belki de unutmuştu onları. Yaşam devam ettiği müddetçe kendi kalıntılarını görmezden gelebilir insan. Sözcükleri ağırlaştıran ölümdür. Bugüne bu yokluğun izleri kaldı bir tek, gömülmüş iki bedenden daha kalıcı bu parçalar..."* * * Eluardın mektupları, temelde onun aşkını dile getirse de, birçok sanatçının mektupları gibi, hüzün yüklü. Düş kırıklıklarıyla, gündelik sorunlarla, geçim sıkıntılarıyla örülmüş. "Sana tapıyorum" cümlesini "Moralim bozuk. Cadaquese gelip seni görmeyi ne çok isterdim. Bu arada hiç harcama yapmıyorum. Otobüse biniyorum. Yaşamak için günde 30 frank harcıyorum" izliyor. "Sen benim yaşamımsın"dan sonra "Sana telgraf çekemezsem, bil ki param yoktur" geliyor.Kitap bir dönemin edebiyatçılarını ve ressamlarını da küçük fırça darbeleriyle sergiliyor. Andre Bretondan, Louis Aragondan Man Raya, Pablo Picassoya kadar birçok sanatçı için "ilk elden" bilgiler içeriyor.Ve büyük bir şairin bir Rus kızına aşkının, sonsuza kadar olmasa bile, günümüze kadar sürdüğünü kanıtlıyor.