09.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fırat Karadeniz - firat.karadeniz@milliyet.com.tr
Eğer “Sinema tarihinin en popüler karakteri kimdir?” diye sorsak, eminiz ki Charlie Chaplin’in hayat verdiği Şarlo, birçoğumuzun aklına gelen ilk isim olur. Bu gayet doğal ve anlaşılabilir. Çünkü Chaplin, sessiz film döneminin “tek avantajı”ndan çok iyi yararlandı ve Şarlo’yu uluslararası bir yıldıza dönüştürdü. Şarlo’nun avantajı sessizliğiydi. Beden dilinin evrenselliği sihrini gösterdi, Şarlo tüm dünyada tanındı.
İlk kez 1914’te izleyicilerle buluşmuştu Şarlo. Kıyafeti alametifarikasıydı. Karakterin ortaya çıkmasını sağlayan da buydu zaten. Charlie Chaplin’in kelimeleriyle: “‘Mabels Strange Predicament’ filmi için bir otelde setteydik. Acilen komik bir makyaj yapmam gerekiyordu. Ben de dolaba gittim; bol bir pantolon, dar bir ceket, büyük ayakkabılar ve küçük bir melon şapkayla bir de baston aldım. Kıyafet çelişkilerin bir karışımı olsun istedim. Biraz eğlenceli olsun diye ifademi etkilemeyecek bir bıyık da ekledim görünüşüme. Kıyafetle birlikte karakterim ruhunu bulmuş oldu.”
Her ne kadar Chaplin, Şarlo’yu “Mabels Strange Predicament” filminin setinde yaratsa da karakter ilk kez bu filmde karşımıza çıkmaz. Bunun nedeni daha sonra çekilen “Kid Auto Races in Venice” adlı filmin, “Mabels Strange Predicament”dan iki gün önce, 9 Şubat 1914’te gösterilmesidir. Chaplin, Şarlo’yu yaratmasının ardından büyük bir başarı yakaladı. Sydney’deki üvey kardeşine yazdığı bir mektup da bunun kanıtıydı: “Artık büyük bir film yıldızıyım. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar popüler olmak harika.”
Chaplin, Şarlo’nun konuşmasını istemedi
Peki, Şarlo’nun başarısının sırrı neydi? İnsanlar Şarlo’yu kendilerine yakın hissediyordu. Çünkü Chaplin, Şarlo’yla kapitalist sistemin kusur ve aşırılıklarını eleştiriyordu. Bir yandan da “Amerikan rüyası” inancını destekliyordu. Bu, insanların Şarlo’yu daha da çok sahiplenmesini sağlayacaktı.
1930’larda Amerika’da Büyük Buhran yaşanıyordu. Chaplin makineleşme, artan işsizlik, ekonomik kriz ve toplumsal koşulları 1936’da çektiği “Modern Zamanlar/Modern Times” ile anlattı. Bu film nedeniyle “Dünya Sinema Tarihi” adlı kitabında yazar Geoffrey Nowel-Smith Şarlo’yu, “Milyonların uğuru ve savunucusu” sözleriyle tanımlayacaktı.
“Modern Zamanlar” Şarlo’nun son filmi olarak da tarihe geçti. Chaplin, Şarlo’nun konuşmasını istemiyordu.
Bu onun evrenselliğini sona erdirecekti.
1940’a gelindiğinde Charlie Chaplin, “Büyük Diktatör/The Great Dictator” ile izleyici karşısına çıktı. Bu filmde Şarlo yoktu ama ona benzer iki karakter vardı. İlki Adolf Hitler’in “parodisi” Adenoid Hynkel’di. İkincisi ise Yahudi Berber. Diktatör Hynkel’de Chaplin, Şarlo’nun karanlık bir ikizini yaratmıştı. Yahudi Berber ise Şarlo’ya daha çok benziyordu. Chaplin daha sonra bu filmi çektiği sırada soykırımdan habersiz olduğunu söyleyecekti: “Eğer bilseydim bu işin şakasını yapmazdım.”
Şarlo Bebeği Oyuncak Müzesi’nde
Şarlo’nun 100’üncü yılında İstanbul Oyuncak Müzesi
bir sürpriz yaparak Charlie Chaplin’in 1920’li yıllarda New York yakınlarındaki Saranac Lake köyüne bir anaokulu yapılması için bağışladığı Şarlo Bebeği’ni bir açık artırmadan alarak koleksiyonuna kattı. Bebek, 6 Mart’tan bu yana müzede sergileniyor.
Müzenin kurucusu Sunay Akın, bu vesileyle Şarlo’ya olan hayranlığını anlattı: “Şarlo’yla yedi yaşındayken tanışmıştım.
O günden beri hayatımın kahramanıdır. Charlie Chaplin de geçtiğimiz yüzyılın en büyük sanatçısı. İngiltere, Amerika ve İsviçre’de Charlie Chaplin’in izini sürdüm sürekli, mezarına pek çok kez çiçek götürdüm. Şarlo ezilenden yanadır.
Bu yüzden yıllar geçse de unutulmayacak, yaşayacaktır.
Chaplin’in kızı bir film çekimi için Anadolu’nun bir köyüne geldiğinde, kendisini bir grup delikanlının takip ettiğini fark eder. Chaplin’in kızı soyulacağını sanırken, herkes önünde Şarlo gibi yürümeye başlar! Nasrettin Hoca’nın torunları Şarlo’yu unutmayacaklardır elbette. Zaten, Charlie Chaplin de 1942’de radyoda katıldığı canlı yayında, Türkiye’ye seslenirken bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatmamış mıdır?”