Pazar“Sevdalanmış bir adamın farkı olur”

“Sevdalanmış bir adamın farkı olur”

30.08.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Geçmiş zamanın ünlü Çakır’ı Oktay Kaynarca mafya babası Hızır Çakırbeyli olarak karşımıza çıkacak şimdi. “Çakır lezzetinde bir adam. Ama bu karakterin kadınlarla macerası birinci planda. Bir sevda adamı o” diyor. Kendisini de öyle görüyor: “Gerçekten sevdalanmış, aşktan bahsedebilen insan çok az. Sevdalanmış bir adamın da farkı olur”

“Sevdalanmış bir adamın farkı olur”

On bir yıl önce... Ortalık nasıl kaynıyor. Çakır ölmüş... Meğer bu Çakır, “Kurtlar Vadisi” dizisindeki mafya üyelerinden Süleyman Çakır’mış. Cenazesi kaldırılan, arkasından dualar okunan tek dizi kahramanı. Çakır’ı Çakır yapan ise Oktay Kaynarca. Herkes onun peşinde, röportaj için. Ben de... Telefonuna mesaj bıraktım, “Ben sizi ‘Yengeç Sepeti’nden bilirim” dedim, “Ne tatlı adamdınız, ne iyi oyuncu... Neler olmuş, mafya babası olmuşsunuz, fenomen... Ben ‘Kurtlar Vadisi’ bilmem. Çakır’ı tanımam. Ben o iyi oyuncu Oktay’la konuşmak istiyorum. Hem ben de Çakır’ım.” 15 dakika sonra aradı.
“İki Çakır” buluştuk. Yıldız Parkı’nda. Garsonların hepsi el pençe divan, abileri gelmiş. Onu gören hizaya giriyor. O da farkında durumun çok.
O gün o mevzuyu kapattık. Bu arada o televizyonda “Adanalı” gibi yeni fenomenler yarattı. Bir ara magazin basınıyla sıkı kavga etti, öyle gördüm. “Aa evlenmiş” dedim, sonra boşandı. Sonra bir komedide, Nuri olarak karşıma çıktı.

Haberin Devamı

Ve haber geldi. Yine bir mafya dizisiyle dönüyordu: “Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz”. Hem de eski ekiple, yapımcı ve senarist Raci Şaşmaz ve senarist Bahadır Özdener’le... Adı da Hızır Çakırbeyli. Bu sefer e-posta attım: “Sen evlendin, ben çocuk yaptım, 10-11 yıl geçti, Çakırbeyli oldun, ben yine Çakır, buluşsak mı?” Buluştuk. Çakır öldüğünde tanışmıştık, Çakırbeyli doğduğunda arayı kapatmaya çalıştık. Bu sefer Swissotel’in tepesinde, Gaja’nın terasında İstanbul’a karşı oturduk. Beni görünce “Kız büyümüşsün” dedi. O mu? Valla büyümemiş pek. Görünüş aynı, hatta daha iyi bile. Ruhu, kafası eskisine göre daha da heyecanlı, romantik bir genç gibi... “Herkes birbirine sorgusuz sualsiz sarılsın” diyor, “Kimse ölmesin” diyor, “Didişmeyelim, oyuna gelmeyelim” diyor. “Sevda gibisi var mı” diyor. Keşke her şey öyle olsa, kolay olsa, güzel olsa.

Haberin Devamı

-Çakır öldü, 11 yıl sonra Hızır Çakırbeyli geldi.

Evet, Hızır Çakırbeyli bizim geçmişte bildiğimiz Çakır lezzetinde bir adam. Onun seyirciye geçirdiği o samimi, güven veren ama aynı zamanda tehlikeli, ele avuca sığmaz hali yine var. Yine zeki, ailesine çok düşkün birini göreceğiz.
O dönemde anlatırken şunu diyordum; herkesin evinde görmek istediği, Türk ailelerinin bildiği türden bir adam.

-Tabii mafya babası olmasa...

Aslında o kendisini işadamı olarak görüyor. Ama bunların hepsi ikinci planda. Birinci planda olan Hızır’ın kadınlarla olan macerası çünkü Hızır’ın bir karısı var, bir sevgilisi var...

-Gerçekten de hep evimizin içinde görmek istediğimiz cinsten bir adam!

Hah ha. Tipik Karadenizli, çok şeker bir annesi var. Bir tek ondan çekiniyor hayatında. Kızı var. Kendi tabiriyle “Kaldım kadınların arasına” diyor.

“Çakır’dan başka bir şey olamadı diyenleri cahillikle suçlarım”

-Çakır’dan farkı ne? Bir kere o 39-40’tı, bu 50 yaşında.

Evet, doğru. 50 gibi durmasa da...

-Ya evet. 11 yıl önce görüştük. Maşallah değişiklik yok. Ayrıca ekranda daha kocaman suratlı, kilolu, adam adam görünüyorsunuz.

Kilo aldım ama...

-Daha ne diyeyim? Neyse, özlemiş misiniz?

Haberin Devamı

Evet. Çok iyi biliyorum karakteri. Çok bana göre de yazılıyor. Çakır döneminde de aramızda böyle bir iletişim vardı. Yazanlar da belli bir yere kadar getirip benim onu sağacağımı bilerek kucağıma bırakıyorlar senaryoyu.

-Eski Çakır hayranları hortladı mı?

Galiba ya. Herkes çok merak ediyor, “Eski lezzeti bulacak mıyız?” diye.
Emin olabilirsiniz ki ben, Bahadır (Özdener) ve Raci’nin (Şaşmaz) yazdıkları şeylerin ustalık işi olduğuna inanıyorum. Onlar o kadar detaylı ve lezzetli yazıyorlar ki, okurken benim ağzımın suyu akıyor, dişlerim uzuyor.

-Hiç endişe duymadınız mı? Kimi izleyici de sizin için “Çakır’dan başka doğru dürüst bir şeyi olmayan adam” diyor.

Bir kere böyle bir eleştiriyle yaklaşan herkesi cahillikle suçlarım. Benim iki tane Altın Portakal’ım var ayıptır söylemesi. Tiyatroda ödüllerim var. “Adanalı” gibi bir fenomen çıkardık ortaya. Nuri gibi komik bir karakteri oynadım. Kim böyle bir şey iddia edebilir ki. Onları altyapısı eksik eleştiriler olarak görüyorum.

-Sevda adamı diyorsunuz Hızır için...

Haberin Devamı

Hakikaten öyle. Seyirci, özellikle kadınlar ona küfür mü edecek, yoksa sevecek mi bilmiyorum.

“Aynı anda iki kadına hiç âşık olmadım”

-Hem karısı hem sevgilisi var diye mi? Bir insan aynı anda iki kişiyi sever mi? Sevebilir...

Vay. Yaşasın

-Canım görüyoruz örneklerini diye söylüyorum.

Evet, böyle yaşayan insanlar var ama böyle yaşamak çok büyük bir azap. İki kadına âşık olmak çok zor, tehlikeli, yıpratıcı bir şey. Evet, olabilen bir sürü insan var. Ama ben aynı anda iki kadına âşık olmadım mesela.

-Hiç?

Hayır, hiç. Aşk zaten bana göre öyle bir şey. Bir kadına âşıksan başka bir şey düşünmezsin.

-Deniz Çakır karınız rolünde. Onu nasıl buluyorsunuz?

Deniz Çakır benim çok beğendiğim bir oyuncuydu. İtiraf etmem gerekir ki onun o rolde olması için ben bir ikna sürecine girdim. Sonra o kadar güzel giydi ki rolü, o kadın olarak giriyor sete. İki deli bunlar aslında. O ikisinin macerası başlı başına bir dizi olabilir. Tarık Ünlüoğlu gibi diziye çok şey katan usta bir oyuncu var. Annemi oynayan yılların oyuncusu Sabina Toziya da harika. Bu tecrübeli oyuncuların yanında dizideki genç oyuncular da çok başarılı. Sevgilim rolündeki Müjde (Uzman) de çok iyi. Daha önce onunla çalışmamıştım.
O naifliğini ama dikbaşlılığını, şehirli
kızı çok güzel kurdu.

Haberin Devamı

“Kadınların yüzde 80’i böyle bir adama dört elle sarılır”

-O Hızır’a “Sana ne!” diyebilecek...

Ufak ufak dik duruşları var ama “sana ne” denilebilecek bir adam değil Hızır.

-Sorun da bu değil mi? Bu güya güçlü, “sana ne” denilemeyecek adamlara olan hayranlık...

Ama var böyle bir şey. Kabul edin etmeyin, bu söylediğim profile kadınların yüzde 80’i dört elle sarılır ve böyle bir adam beklerler. Yani bir adam gelse de her şeyi organize etse. Hafif çekineyim... Gidip ona sığınayım. Güç, iktidar seksi bir şeydir ya. Bu daha sonra da aşka, sevdaya dönüşüyor, vazgeçilmez oluyor.

-Sonra cızırdama başlıyor. “Bana her gün seni seviyorum” demiyor. “Çok sert davranıyor”. Der mi canım öyle bir adam aşkım, canım; öyle mıç mıç...

Demez tabii. O kadar derse de kıymeti kalmaz zaten ya. Sürekli seni seviyorum... Var yapabilenler ama ben de öyle bir adam değilim.

-Karizmatik de derler o adamlara. Bir de “aslında duygusal” bulurlar. Sanki adam mafya değil, öldürtmüyor, çalmıyor ya da rüşvet vermiyor...

Senin söylediğin gerçek. Bizimki sanal. Yaptığın işin sonunda insan ölüyorsa, o işi nasıl meşru gösterebiliriz? Ama bazı anti kahramanlar sevilir. Zaten sanat hep iyiyi, erdemliyi göstermek zorunda değil. Bu adamı sevilebilir hale getirebiliyorsak bu sanatın gücüdür. Yoksa tasvip ettiğimiz bir adam değil. Ben de ailemden birinin Hızır gibi birisiyle evlenmesini istemem.

“Çocuk çok istiyorum. Kaç tane olursa olsun hep kız olsun”

-Niye romantik filmlerde yoksunuz? Sinemada sorun ne?

Önyargıların etkisi oldu galiba sinemada. Kendim çekmek istedim, yazdığımız iki tane senaryo var öyle... Bir de bizim konuştuklarımızı da anlatan bir senaryo var kafamda. Meseleye çok şovenist bakan bir adamın ufacık bir kız çocuğuyla
“Aa, Allah kahretsin ya, ömrümüz geçmiş, yalanmış hepsi” dedirten ilişkisi. Ama o filmi seyreden herkes “Allah cezamızı versin” diyecek.

-Kız çocuk iyiymiş...

Kız çocuk deyince duruyorum. Kızın varsa...

-Çoluk çocuk durumunuz ne olacak hakikaten?

Ya çok istiyorum çocuk yapmak. Benim beş tane kızım olsun... Kız çocuğu görünce gözlerim doluyor. Erkeğin 5 yaşında çükü aklına geldiği andan itibaren sen yoksun. Kız çocuk ölene kadar evladın.

-Türkü söylüyorsunuz, oyunculuk, sevda adamı... Başka neye düşkünsünüz?

Araba severim. Bir ara yarışlara falan katıldım. Sonra baktım ki gerçekten mesai isteyen bir şey. Sürekli yarış kovalamak, antrenman yapmak lazım. O acayip enteresan bir iş. O süre içinde hiçbir şey düşünemez hale geliyorsun, acayip bir adrenalin.

- Bir de tiyatro oyununuz var...

Evet, “Guguk Kuşu”. Geçen sezon 10 küsur turne yaptık, hep kapalı gişe oynadık. Dizi çekimlerinin yoğunluğunu hesap ederek bu sezon ayda iki oyun oynayacağız. İlki de 7 Eylül’de Harbiye Açık Hava’da.

“Karşımda olsa edemeyecek o küfürü”

-Sosyal medyada sizinle çok kavga eden var. Canınız sıkılmıyor mu?

Ortadan bir şey söylüyorum. Çok net, içinden geldiği gibi bir şey. O gelen cevaplar, Allah’ım... Bu kadar mı tahammülsüzsünüz, kinlisiniz? Adam büyük bir egoyla, direkt seninle muhatap olacağını bile bile, ana avrat küfrediyor. Karşında olsam edemeyeceksin o küfürü, biliyorum. Ne bu klavye kahramanlığı oturduğun yerden.

-Aslında neler neler olmuş... En son gördüğüm, PKK yandaşı olduğunu söyleyen birileri Twitter hesabınızı hack’lemişti. Siz de geri alınca “An itibarı ile şerefsiz teröristlerin hack’lediği hesabımı geri aldım” demişsiniz. Korkmuyor musunuz?

Niye korkayım? Bir tane canımız var işte.

-Niçin PKK yanlısı olduğunu söyleyen biri, bir grup sizin hesabı hack’liyor?

Vallahi bilmiyorum, meselenin o kadar derin olduğunu da düşünmüyorum. Üç-dört tane geri zekalı...

-Öyle korkunç tweet’leriniz de yok. Barış olsun falan...

Yok. Zaten kim olursa olsun birinin hesabını çalarak, hırsızlık yapıp, bunu da deklare edip bunun üzerinden de ne olduğunu söylemek şerefsizliktir, haysiyetsizliktir. Kaldı ki çok ilginç, Twitter hesabımı bir ülkücü grup da hack’lemeye çalıştı. Bunların da üstüne siyasi bir kimlik koyuyorlar. Hangi görüşe hizmet ediyorsa ona da ihanet etmiş oluyor.

-Niçin bu öfke?

Çünkü öfkeli bir topluluk yetiştirildi son dönemde. Öfke unsuru sadece siyasi değil, ekonomiden de kaynaklanıyor. Ülkedeki ekonomik unsurlar o kadar uçlarda ki... Bizi kurtaracak olan tek şey herkesin birbirine sarılmasıdır. Benim bir projem var biliyor musun? Herkesin bir sabah kalkıp, sorgusuz sualsiz gidip birbirine sarılmasından bahsediyorum. Bu dünyaya yayılacak bir hareket olabilir. Ne kadar korkunç fikir, dünyayı mahvetmeye yönelik plan varsa hepsi suya düşer. Düşünsene, sarıldığın insana bir şey yapamazsın ki... Özellikle bizim ülkemizde tam bunu yapma zamanı. Bu memleket üzerindeki bu kadar renkliliğin farkına varıp “Allah’a bin şükür, ne şanslıyız” demeliyiz. Geçen gün Twitter’da yazdım, “Allah aşkına söyleyin, kaç kişi biliyor şu anki Kürt-Türk çatışmasının nedenini” dedim.

“İnsanların canı gerçekten yanmış ve bunun farkındayız”

-Çok ezilen oldu.

Herkes şunu bilsin, artık geçmişte yapılan hataların farkındayız. Hakikaten korkunç hatalar yapılmış, insanların canı yanmış. Gerçekten çok kötü şeyler yaşatmışız insanlara, yaşatmışız diyorum çünkü sesimiz çıkmamış.

-Utanç verici...

Ama diyorum ki farkındayız ve buna dair politika geliştirmek lazım. Silahla olmaz. Ne
sen beni öldürdükçe ben biteceğim, ne ben seni öldürdükçe sen biteceksin. İkimiz birlikte biteceğiz. Biz memleket olarak nasıl böyle bir aptallığın içindeyiz. Yan komşumuz Kürtken, birlikte kahve içip sohbet ederken,
kız verip alırken... Ne oldu yani, anlamadım ki... “Biz bu oyunu bozarız” demeliyiz. Bunun
için de yapılması gereken tek
şey silahlar bırakılacak.

-Devlet de tabii...

Tabii. Şimdi sana karşı tek bir mermi bile atmayacak, karşına gelecek, ben demokratik haklarımı istiyorum, bunun için mücadele edeceğim anayasal haklarım dahilinde diyecek...
Ve de bu becerildi.

-Anca...

Çok da güzel oldu. Demokratik yolla çözüldüğünü gördük meselenin. Hepimiz umutlandık açıkçası. Sonra birden ortalık birbirine girdi. Sonuç olarak bunların hepsini sarılma çözecek.

“Kurgulanmış saçma sapan bir oyunun figüranlarıyız”

-Ay ne romantiksin. 50 yaşındaki bir insanın bunların sarılarak çözüleceğine inanması fazla idealist, çocukça gelecektir çoğu kişiye. Ama doğru da...

Kız alıp vermişiz, akraba olmuşuz. Nasıl bunun ötesinde bakabiliriz ki meseleye.

-Ne güzel diyorsunuz ama biliyorsunuz, komşusuyla kahve içer, sohbette de “Benim de Kürt, Ermeni komşularım var” der marifet gibi ama kızını, oğlunu pek vermek istemez. Böyle insanlar da çok var. “Affedersiniz Ermeni” lafını ben efsane sanıyordum, vallahi diyen varmış. Kendini bir-iki mertebe üstte gördükten sonra aramız iyi olsun demek kolay oluyor.

Bu da doğru ama genç bir nüfusumuz var ve ben o gençlerin vicdanına inanıyorum. Vicdan duygusu bulaşıcıdır. Kim olursa olsun, ölümlerden mutlu olabilmek kadar travmatik bir şey var mı? Hep Demirtaş ortaya çıkıp niye “Biz silahlı hiç kimseyi tanımıyoruz” diyemiyor diye düşünüyordum. Nihayet geçenlerde dedi, “PKK silahı bırakmak zorundadır”. Helal olsun dedim. Ama maalesef örgütle demokrasi arasına sıkıştılar. Yine de silahsız çözümle bir çıkış yolu bulacaklarına inanıyorum. Yukarıdan baktığın zaman saçma sapan, kurgulanmış bir oyunun figüranları olduğumuzu görüyoruz. İnsanlar birbirini öldürüyor? Niye kardeşim, derdin ne?

-Size hiç siyaset teklifi gelmiyor mu?

Geliyor arada bir. Ama ben işimi seviyorum ya, işimi yapayım.

“50 olmak süper. Öyle mutluyum ki”

-50 ne hissettiriyor?

Süper. Hayatımda bu kadar iyi hissettiğim bir yaşım olmamıştı.
O kadar mutluyum ki. O kadar her şeyin farkındayım ki... Anlayacaksın 50’ye gelince dedikleri buymuş.

-Bize 40 diyorlar galiba.

Kadın ama zaten önceden... Kadının 35 ile 45 arası tadından yenmez.

-50 ile birlikte planlarınız değişti mi? Şöyle, şurada yaşayacağım...

Vallahi ben hayatım boyunca şuna inandım; Allah’ı güldürmek istiyorsan planlarından bahset. Ne planı? Ama ne kadar hercai yaşasan da şansın, fırsatın sana dokunduğu anda da hazırlıklı olmalısın. Akıl tarafını sağlam tutacaksın.

“Âşık olunca başka bir şey yaşayamaz hale gelirsin”

-Siz de dizideki Hızır gibi sevda adamı mısınız?

Öyle düşünüyorum. Sevda çok önemli bir şey. Sevdadan söz edebilen, gerçekten başına gelmiş insan sayısı çok az.

-Nedir bu sevda? Nasıl yaşanıyor, ne hissettiriyor?

Başka bir şey yaşayamaz hale geliyorsun. Etrafındaki her şey saçma geliyor sana. O zamana dek düşündüğün, planladığın ne varsa hepsi yalan. Sadece öbürü var hayatında. Bu senin planladığın gibi gitmeyebilir ama yaşasın ki başıma geldi. Hak ettiğimiz şeyleri yaşıyoruz. Özellikle duygusal anlamda söylüyorum.

-Âşık olup da kapılıp koyvermeye niyetli adam onu yaşıyor diyorsunuz.

Evet. Şimdi çok kontrollü yaşayan bir kadın ya da erkek, kendini de kodlamışsa “Benim yaşamam gereken şu, benim standartlarımdaki kadın şu, beni mutlu edecek olan bana öğretilendir” diyen biri o aşkı yaşayamaz. Böyle düşünen insan çok. Ama sevdalanmış adamın, öğretilmiş duygularla yaşayandan da farkı oluyor.

-10 yıl önce konuştuğumuzda “Vıcık vıcık romantik değilim ama bir anda iki dize mesaj atarım, sürprizler yaparım” demiştiniz. Dizelere devam mı?

Tabii. Bu hâlâ yaşadığım anlamına geliyor. Sürprize kafam çok çalışır. Çok şaşırtırım. Ama bana sürpriz yapılmasından pek hoşlanmıyorum. Hediye verilmesini de hiç sevmiyorum.
O bana yük oluyor nedense. Kimse bana bir şey almasın, ben alayım.

KEŞFETYENİ
Cannes'da bebek müjdesi! Kırmızı halıda açıkladı
Cannes'da bebek müjdesi! Kırmızı halıda açıkladı

Cadde | 24.05.2025 - 10:56

Başak Gümülcinelioğlu, Cannes Film Festivali'nde hamile olduğunu duyurdu.

Yazarlar