PazarSeyirci dizilerde bilmece çözmek istemiyor

Seyirci dizilerde bilmece çözmek istemiyor

09.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Deneyimli senaristler Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon bu hafta başlayacak “Kara Para Aşk”taki polisiye temasını azalttıklarını söylüyor: “Polisiye yükselen ama tutmayan bir trend. Seyirci bilmece çözmek istemiyor bu aralar. Daha çok televizyon başında hoşça vakit geçirmek istiyor”

Seyirci dizilerde bilmece çözmek istemiyor

Gümüş”, “Sıla”, “Lale Devri”, “Karadayı”... Şimdi de merakla beklenen “Kara Para Aşk”. Türkiye’nin çok izlenen ve uzun soluklu birçok dizisi Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon’un elinden çıkıyor. Peki üniversite yıllarında tanışmış ve 15 senedir hiç ayrılmamış bu iki kadının kaleminden nasıl çıkıyor bu hikayeler, fikirler? Onlar da
bu sorunun cevabını bilmiyor. Tek bildikleri, çok çalışmak gerektiği. Gerçekten de çok yoğunlar. Çünkü bir yandan “Karadayı”nın Mahir’ini, Feride’sini, yeni dizilerinin Ömer’ini Elif’ini yaşatırken bir yandan da çocuklarıyla ilgileniyorlar. Canpolat’ın bir, Ergenekon’un üç çocuğu var. Gece yarılarına kadar ofiste çalışmış olsalar da çocuklarını görmek için sabah 7’de mutlaka ayakta oluyorlar. Onları
en çok zorlayan dizilerin destansı uzunluğu elbette. “Pastadan bir oturuşta üç dilim yersen miden bulanabilir ama bir dilim yersen ertesi gün yine canın çeker” diyor Ergenekon: “Sektör bu uzun dizi süreleriyle kendi kendini baltalıyor.”
Senarist olup bu başarılı ve tatlı iki kadınla aynı ekipte yer almak isteyenler için bir ipucu: Öncelikle sevebilecekleri insanlarla çalışmak istiyorlar.

Üniversitede tanıştınız değil mi?

Eylem C.: Evet. Tanışmamız da mucizevi bir şeydir aslında. Sınıf arkadaşı değildik. Bir ders için oyun hazırladığımız sırada tanıştık. Ben pek hoşlanmıyordum Sema’dan...

Haberin Devamı

Neden?

Eylem C.: Başta Sema’ya dair bir yanılsama olur insanlarda hep; sert görünümlü, soğuk gibi... Benim ev arkadaşımın ailesinin yaşadığımız eve gelmesi gerekince ben evsiz kaldım. Bir gün üniversitede ağlıyordum, Sema yanıma geldi, “Bana gel ama sadece bir aylığına” dedi. Sonra bu hikayemizi “Melekler Korusun”da kullandık hatta.
Sema E.: Bu arada benim dördüncü senem, geldiğimden beri ev arkadaşı değiştiriyorum, sürekli ev taşıyorum... Sonunda kendime göre küçük bir ev bulmuştum tek başına kalabileceğim. O yüzden Eylem’e “Sadece bir ay kalabilirsin” dedim. O bir ay 15 yıl oldu. Evlendikten sonra da altlı üstlü oturduk. Şimdi de evlerimizin arası üç dakika yürüyerek. Ayrılamıyoruz.

Haberin Devamı

Bu kadar uzun süre bu kadar iç içe olunca sorunlar elbette çıkıyordur.....

Sema E.: Eskiden daha çok çıkıyordu. Son zamanlarda kavga ettiğimizi hatırlamıyorum.
Eylem C.: Artık ikimiz de birbirimizin sınırını çok iyi biliyoruz. Çok çıkarsız bir sevgi var. Birlikte mücadele edip hedefe koşuruyoruz. Birlikte çalışmak hele böyle egosantrik bir işte çok zor. İnsanlar çok mülkiyetçi oluyor. Benim fikrim, benim hikayem, benim param... Bizde öyle bir şey yoktur.

Fikir ayrılığına düştüğünüz zaman ne yapıyorsunuz? Mesela birinizden biri “Mahir öyle şey demez” derse?

Eylem C.: Eskiden kapılar çarpılıyordu. Yıllar geçtikçe, belki de anne olunca olgunlaştık sanırım.
Sema E.: Birbirimize “Bu çok salakça bir fikir oldu, kabul et” diyebiliyoruz. Alınma, kırılma yok.

“Türleri karıştırdık bu dizide; polisiye, aşk... ”

Fikirler nasıl çıkıyor burada?

Sema E.: Onu gelip izlemeniz lazım, anlatmak çok zor.
Eylem C.: Nelerden besleniyoruz, o fikirler nereden çıkıyor sorusunu cevaplayamıyorum ben. Bazen çok sıkıştığımız anlar oluyor. Sadece birbirimize baktığımız günler oluyor: “Ee şimdi ne olacak?” Sonra öyle bir şey oluyor ki kahve koymaya mutfağa gidip buldum diye dönüyoruz. O an bu işin en güzel kısmı herhalde. Birbirimize sarılıyoruz işte bu diye.

Yeni diziniz “Kara Para Aşk” nasıl bir dizi olacak?

Sema E.: Bu dizide biraz türleri karıştırdık; biraz polisiye, biraz aşk, biraz aile draması... Bizim yazmaktan keyif aldığımız güzel bir iş ama bakalım seyirci sevecek mi? Her gece kalbimizin sıkıştığı bir durumdayız.

Haberin Devamı

Nasıl bir hikayesi var?

Eylem C.: Bir Elif’imiz bir Ömer’imiz var. İkisinin de hayatları biraz talihsiz. Birbirlerini tanımıyorlar ama bir anda hayatları kördüğümle birbirine bağlanıyor.
Eylem C.: Ömer nişanlı, çok başarılı bir komiser. Bir gecede hayatı değişiyor ve Elif’le tanışıyor.
Sema E.: Kızımız Roma’da takı tasarımcısı, İstanbul’a doğum gününü kutlamak için geliyor. Onun da hayatı aynı olaydan darmaduman oluyor. Çok büyük bir sır var çözmeleri gereken, işin polisiye kısmı da var.

Polisiye televizyonda yükselen bir trend diyebilir miyiz bu aralar?

Sema E.: Yükselen ama tutmayan bir şey. Yapımcılar ve senaristler
için de yükseliyor ama seyircide karşılığı pek olmuyor.
Eylem C.: İlk bölümü yazdığımızda daha farklıydı. Şunu fark ettik ki seyirci bu aralar bilmece çözmek istemiyor. Belki de ülkede şu aralar çok fazla bilmece olduğu için... Daha çok televizyon başında hoşça vakit geçirmek istiyor. Bu bizi biraz ürküttü.
Sema E.: Biz de polisiye kısmını biraz seyrelttik şimdi. Bakalım ne olacak, her işin risk payı var tabii.

Haberin Devamı

“Kıvanç ‘Kıro görünür müyüm?’ diye düşünmedi”

“Gümüş” dizisi Kıvanç Tatlıtuğ’un yıldızlaşmaya başladığı yer. Şimdi herkes övgüyle söz ediyor ondan...

Eylem C.: Çok gurur duyuyoruz. “Kuzey Güney”i izlerken o kadar heyecanlandık ki... Muhteşem oynuyordu. Kıvanç’ın başladığı nokta ile geldiği nokta arasında dağlar kadar fark var.
Sema E.: “Gümüş”ün birinci bölümüyle 100’üncü bölümü arasında da Kıvanç’ta fark vardı. Her bölümde kendini geliştirip taş üstüne taş koydu. Her projede yaptı bunu. “Kuzey Güney”de de farklı renkleri olan bir adamdı, taklitler yapıyordu. Kıro görünür müyüm diye düşünmedi.

Dizi başlamadan önce yaptığınız, uğruna inandığınız bir ritüeliniz var mı?

Sema E.: Toplantılarda hep aynı yere oturmak isterim ben.
Eylem C.: İlk bölümleri birlikte el ele izliyoruz. Birbirimizin elini sıkarak, ter içinde...
Sema E.: Arada ağlayarak.

Haberin Devamı

“Ülkede pek aşk yaşanmadığından galiba en çok aşk izleniyor”

“İzleyici Kenan’ın Mahir olmasını seviyor” demişsiniz. Bu âşık olunacak adamları nasıl yaratıyorsunuz?

Eylem C.: Şöyle bir anımı anlatmak istiyorum. Biz Sema’yla “Gümüş”te Mehmet’i yazdık, “Sıla”da Boran’ı yazdık. Babam bir gün dedi ki:
“Siz galiba hayalinizdeki adamları yazıyorsunuz. Ama böyle bir adam yok Eylem.” Bazı anlamlarda idealize edebiliyoruz ki Mahir bunun geldiği son nokta bence. Duyarlılık, incelik...

Genelde karakterlerin gerçekçi olmasına mı uğraşıyorsunuz yoksa idealize ediyor musunuz?

Sema E.: Aslında gerçekçi olması onu daha lezzetli yapar. Karakterin bir zaafının olması seyircinin daha kolay empati kurmasını sağlar. Ama Türk seyircisi tarafından çok kolay kabul edilmiyor o zaaflar. Biraz istediğimiz için değil de öyle istendiği için yapıyoruz bunu.
Eylem C.: Yeni dizimizdeki karakterler biraz daha zaaflı.

Seyircinin beklentisi ile sizin istediğiniz nasıl dengeleniyor?

Eylem C.: Seyircinin her beklentisi bizimkiyle örtüşmüyor. Mesela Mahir’le Feride evlensin istiyorlar. Ben bu kadar yıllık deneyimimden biliyorum ki evlenseler, çocukları olsa izlemezler. Sıkıcı ve sıradan olur. Anne-babalarımıza dönüşürler. Oysa onların mücadelesi aralarındaki tutkuyu besliyor. Onu çektiğimiz zaman anne-babalarımızın hayatı gibi olacak: “Gelirken ekmek almayı unutma”, “Bu yemek çok tuzlu olmuş”... Seyircinin her beklentisini karşılamıyoruz o anlamda.

Seyircinin genel olarak dizilerinizde beklentisi oluyor?

Eylem C.: Aşk. Bu da beni üzüyor, bu ülkede pek aşk yaşanmıyor duygusuna geliyorum.

Eşleriniz de mutlaka izliyordur dizilerinizi. Yazdığınız aşklardan, erkek karakterlerden ders çıkarıyorlar mıdır kendilerine?

Sema E.: Hiç sanmıyorum çünkü onlar erkek! Kadın olsa burada bana bir mesaj var mı der ama hiçbir erkeğin mesaj var mı diye düşüneceğini zannetmiyorum, sadece benim ve onun kocası değil.