04.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Sibel Kalaycı bir gazeteci. Yaptığı haberler arasında, kanser hastalarının SSK'dan ilaç alma konusunda yaşadığı sıkıntılar da var. Kalaycı bu durumu iyi biliyor çünkü kendisi de iki yıldır bu hastalıkla yaşıyor ve ilaç kuyruğuna o da giriyor.
Serap Kalaycı bir doktor. Ablası Sibel kansere yakalandığında tıp son sınıf öğrencisiydi. Tıpta Uzmanlık Sınavı'na (TUS) girmeye hazırlanıyordu, gönlünde psikiyatri uzmanlığı vardı. Ama bundan vazgeçti ve ablasının tedavisine destek olmak için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi'ni kazandı.
Sibel Kalaycı'ya bir destek de erkek arkadaşı Şahin Doğan'dan geldi. Kalaycı'nın hastalığını bilen Doğan ona evlenme teklif etti, yaklaşık bir yıl önce nikah masasına oturdular. Şimdi Sibel Kalaycı sevdikleriyle beraber hayata bağlanıyor.
Hastane korkusu yüzünden doktora gitmeyi erteledi
2,5 yıl önce yaz tatili için memleketi Trabzon'a giden Kalaycı, göğsünde daha sonraları yumruk büyüklüğüne erişecek kütleyi fark etti. Beş-altı yıl önce de göğsünde bir kütle saptanan Kalaycı'nın vücudundaki değişiklik bununla sınırlı değildi. Hızla zayıflıyor ve kendini çok yorgun hissediyordu, iştahsızdı. Doktordan defalarca randevu almıştı ama hastane anksiyetesi (endişe) yüzünden sürekli erteliyordu. Bu işi memleketi Trabzon'da yapmaya karar verdi. Ancak gittiğinde annesini bel fıtığı olmuş, kardeşini ise bir yandan annesiyle ilgilenip bir yandan TUS'a hazırlanırken buldu. Daha fazla yük olmamak için konuyu açmadı. İstanbul'a döndüğünde kardeşini arayarak durumu anlattı, sonrasında doktora başvurdu. Ancak doktora gitme kararı aldığında kütle neredeyse tüm göğsünü kaplamıştı.
Ankara Haber Ajansı A.Ş. (ANKA) sağlık muhabiri Kalaycı, teşhis konulma aşamasını şöyle anlatıyor: "O zamanlar İstanbul'da tek başıma yaşıyordum. Hastanelere röportaja gittiğimde bile bir an evvel bitse de buradan çıksam derdim. Bu nedenle kötü bir şeyler olduğunu hissettiğim halde doktora gidemedim. Serap'a telefonda söylediğimde 'Ya doktora gideceksin ya da ben İstanbul'a geleceğim' dedi. Gitmeye karar verdim ama o sırada 11 Eylül saldırıları oldu. Yoğun iş temposu nedeniyle gidemedim. En sonunda Serap'ın baskısıyla kanser derneğine gittim. Anksiyetimi yenmek için saatlerce sokaklarda dolaştım.
Doktora gitmeden önce internette meme kanseri sitelerine giriyordum. Kanser olduğumu düşünüyordum ve hastalığın kaçıncı aşamada olduğunu merak ediyordum. Hatta derideki belirtileri başladığı için üçüncü aşamada olduğunu tahmin ediyordum. Ultrason, dopler derken biyopsi sonunda doktorum kanser olduğumu söyledi. Ağlama hissi vardı içimde ama neden ağlayacağımı bilmiyordum. Ajansta boş bir oda vardı, oraya gidip ağladım. Sonra ilk aklıma gelen şey 'Saçlarım dökülecek mi?' oldu.
Bir süre 1 Nisan şakası gibi geldi. Hayatım neden değişmişti, neden herkes sürekli moralini yüksek tut diyordu, neden işe gitmiyordum, neden annem benim odamda yatıyordu vs... Sanki bir süre sonra her şey normale dönecekti. Daha sonra kemoterapiye başladım. Beni en çok zorlayan süreç o oldu. Dört kür kemoterapi aldım. Bir de iğne fobim vardı."
"Şahin bir kanser hastasıyla evlenecek kadar cesurdu"
"Bu arada erkek arkadaşım Şahin'le evlenmeye karar verdik. Ona hastalığımın tekrar edebileceğini söyledim. Kanser olmam beni rahatsız ediyordu. Bir kanser hastasıyla evlenmeye cesaret edemezdim ama Şahin o cesareti gösterdi. Hastalığımı umursamadı bile. Kanserle elde edilen bir kazanç var aslında. Her şeyi doya doya yaşamak gerektiğini hatırlatıyor."
"Hasta olan benim ama en büyük sıkıntıyı Serap çekti"
Kardeşinin TUS'ta onkolojiyi tercih etmesini beklemediğini anlatan Kalaycı, "Ama Cerrahpaşa radyasyon onkolojisini kazanınca kendimi daha güvende hissettim" diyor.
Serap'ın gece yarısı bile hastalarının telefonlarına cevap verip onlara yardımcı olmaya çalışan bir doktor olduğunu söylüyor Kalaycı: "İlk başlarda benden bir şeyler saklayacağını düşünüyordum. Ama her lafın başında hasta haklarını hatırlattığım için Serap'ın benden bir şey saklaması mümkün değil. Serap'ın hekimliğine çok güveniyorum. Her şeyi çok rahat, çekinmeden söyleyip yanıtını alabileceğim bir doktor. Hastalığımla yürüttüğümüz savaşta içimizde en çok sıkıntıyı yaşayan o oldu."
Serap Kalaycı ablasını "güçlü, iyi ve uyumlu bir hasta" olarak tanımlıyor. Uzmanlık seçiminde ablası uğruna yaptığı değişikliği ise şöyle anlatıyor: "Onkolojinin insanlara çok yararlı olunacak bir branş olduğuna inanıyorum. Hasta-doktor ilişkisi çok önemli. İnsanların psikolojisini anlamayı gerektiriyor ve bizi de etkiliyor. Sibel'den sonra hastalara karşı toleransım arttı. Onları daha iyi anlayabiliyorum. Nelerden endişeleniyor, korkuları neler, geleceğiyle ilgili neler düşünüyor; biliyorum. Zaten empati yapmak önemli."
Aslında uyumlu bir abla-kardeş olmadıklarını, hastalıkla birlikte pek çok şeyin değiştiğini anlatan Serap Kalaycı, şöyle devam ediyor:
"Sibel her zaman pozitiftir. Karamsardım, onun sayesinde yaşama daha olumlu bakmayı öğrendim. Sonuçta herkesin yaşam süresi kısıtlı, ister hasta ister sağlıklı olsun. Önemli olan yaşadığımız zamanı değerlendirip yaşam kalitesini artırmak. Amacım TUS'u kazanıp iyi bir doktor olmaktı. Bu amaç devam ediyor ama hayatımı daha iyi ve daha mutlu yaşamayı öğrendim."