30.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
ALİ İNANDIM - aliinandim@gmail.com
Ankara’daki Siyah Beyaz Sanat Galerisi 30 yıldır bir istikrar abidesi olarak faaliyetini sürdürüyor. Özellikle mimarların, mühendislerin
ve gazetecilerin sevdiği mekan camiasının bir büyüğü artık. Yaşlanmıyor ama. İlkelerinin, ölçülerinin ve yöntemlerinin özünü bozmadan, yeni nesille buluşmayı da başarıyor. Siyah Beyaz’ı, 30’uncu yaşında sahibi Faruk Sade ve bayrağı devralan kızı Sera Sade anlattı.
Faruk Bey, hevesiniz mi vardı, yoksa bir iş olarak mı kurdunuz Siyah Beyaz’ı?
Mimardım, ODTÜ Mimarlık’ı bitirdim. 1980’de mastır yapmak için Paris’e gitmiştim. Orada, sanatçıların olduğu bir ortama düştüm. Hakkı Anlı, Mübin Orhon, Komet, Nazım’ın eşi Münevver Andaç, oğlu Mehmet Nazım gibi daha pek çok sanatçının olduğu bir ortam. Onların arasında sanat mikrobunu aldık. Münevver Hanım “Sen iyi bir galerici olursun” diye ısrarla ikna etmeye çalışırdı beni. 1982’de Ankara’ya döndüm ve Siyah Beyaz’ı açmaya karar verdim. Paris’ten dönerken proje kafamdaydı zaten. Galerinin bulunduğu Kavaklıdere’deki apartman ailemin, o açıdan çok kolay oldu. Galericilik severek yapılacak bir iş. Sadece para kazanmak için yapmaya kalkarsanız çok zordur. Burayı hiçbir destek almadan yaptım.
İlk kiminle başladınız?
4 Şubat 1984’te Bihrat Mavitan’la açtık ilk sergimizi. İlk müşterilerimiz de mimarlar, gazeteciler, mühendislerdi.
O zaman üç-beş holding, üç-beş işadamı vardı, şimdiki gibi değildi.
Bar kısmı ve müzik de var galerinizde. O zaman pek alışık olunmayan bir uygulama...
Bar kısmını açma nedenimiz var. Galeride çağdaş sanata girmek istiyordum. Ancak çağdaş sanata destek azdı. Sponsor olması için bar işine girdim. Çok da iyi oldu çünkü bar sayesinde daha çok gelen giden oldu. Biz de çağdaş sanatı gösterme, öğretme fırsatı bulmuş olduk.
Müşterilerin ayağı kolay alıştı mı?
Hemen ayak alıştı. Hemen alıştı çünkü 1980’den sonra acayip bir baskı vardı toplumun üzerinde. 1982 gibi biraz hafiflemişti. Konuşacak, beraber oturacak yer arıyordu insanlar. O yüzden çok
talep vardı, iyi başladık yani.
Müzik olarak ne çalıyordunuz?
Hep rock, caz, blues çalıyorduk.
Hâlâ onları çalıyoruz.
Nasıl bir ortamdı, ne konuşulurdu?
İş konuşulmazdı burada; entelektüel, felsefi konuşmalar olurdu. Çok gazeteci geldiği için onlardan haberler alınırdı.
Bir süre sonra herkes tanıdı zaten
birbirini. Burada tanışanlar arasında
bir sürü evlilik oldu.
“Sorunlu müşterilerle muhatap olmadık”
Kimler geliyordu gazetecilerden?
Sedat Ergin, Uğur Mumcu, Ufuk Güldemir, Esen Ünür, Sezai Bayar, Ertuğrul Özkök, Yalçın Doğan, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Can Dündar, Yaşar Sökmensüer ilk anda aklıma gelenler. Bugüne kadar hiçbir sorun yaşamadık gazetecilerle. Bir ara tiyatrocularla sorun yaşamıştık. Sorun yaşayacağımız müşterilerle pek muhatap olmadık, olmamaya çalıştık.
SERA SADE
“Genç sanatçılara daha açık bir galeriye dönüştük”
Sera Hanım galerinin tozunu yuttuğunuz belli de ayrıca bir eğitim aldınız mı?
Bilkent Grafik mezunuyum. Mastır için Londra’ya gittim, dönüşte de galeride işe başladım. Bu ortamın içinde büyüdüm tabii.
Nasıl bir katkınız oldu galerinin yeniden hareketlenmesinde?
Öncelikle tespit ettiğim; 30 yılın verdiği rehavet ve oturmuş düzen vardı galeride. Rahatlık rehavet getiriyor, öyle gidiyordu işler. Babamlar sanatçı olarak kendi kuşaklarıyla yola çıkmışlardı. Orta kuşak sanatçılar diyebiliriz. Kadroya gençlerin girmesi gerekiyordu. Gençlere verdiğimiz ödüller ya da destek yeterli değildi.
Adı bilinen sanatçılarla yan yana olmak gençleri cesaretlendiriyordu. Bu güzeldi. Ben de kendi kuşağımla olgunlaşmak için onlarla yol almak istedim. Gençleri daha fazla kattık işin içine. Babamın kuşağı artık ayda bir çıkıyor dışarı. Bar kısmına benim arkadaşlarım gelmeye başladı. Çoğu babamın arkadaşlarının çocukları. Siyah Beyaz’da çocuklar, büyüklerinin yerini almaya başladı. Genç sanatçılara daha açık bir galeriye dönüştük.
30’uncu yaş için neler tasarladınız?
30’uncu yıl için bir kitap projem vardı. 1984-2014 yılları arasında
Siyah Beyaz’da açılan sergiler üzerinden burada 30 yılını geçirmiş insanları dinledik. 45 kişiyle evlerinde, atölyelerinde söyleşiler yaptık. Eylül ayı gibi Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkacak kitap. Bir de geçen hafta Kavaklıdere Sineması’nda gösterilen bir belgesel yaptık. Ayrıca galeride, söyleşilere katılan 45 kişinin portre sergisi olacak. Amacımız tarihe bir not düşebilmek.
FARUK SADE
“Görünmez kahramanım eşimdir”
Siyah Beyaz, sanatçıların sevdiği bir yer olarak görünmüştür hep.
Sanatçılar aynı zamanda dostumuzdu bizim. Öyle bir ilişki kurduk hep. Tatile beraber gideriz, başka yerde sergi açsalar bile bizde kalırlar. İstanbul’da evim var, orayı sanatçılara açtık, Fransa’dan gelenler üç ay orada kaldı.
Biz de Türkiye’den sanatçıları oraya aynı şekilde yolladık. Turistik hizmet de vermiş olduk.
30 yıl içinde bir çizgi değişikliğiniz oldu mu?
Bir çizgi değişikliğimiz olmadı bugüne kadar. Kimlik değiştirmek yanlıştır. Bu arada çok genç çağdaş sanatçı çıktı. Biz de elimizden geldiğince onları desteklemeye çalıştık, hâlâ çalışıyoruz. Siyah Beyaz değişmez; kriterlerimiz, yöntemlerimiz aynı. İki yıldır emekliyim, kızım Sera’ya danışmanlık hizmeti veriyorum artık. Sera, işi farklı boyutlara taşıyor. Acayip bir enerji geldi, koşturma arttı galeride. O kadar mutluyum ki onun yaptıkları nedeniyle. Keyifli bir 30 sene geçti. Hep güzel günleri hatırlıyorum. Eşim Fulya ile burada tanışıp evlendik.
Biz planlarız, Fulya hallederdi her şeyi. Görünmez kahramanım eşimdir.