24.11.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Güliz Arslan - guliz.arslan@milliyet.com.tr
Maçın son 24 saniyesi. Karşılaşmayı önde götüren Türk Telekom basketbol takımının
baş antrenörü mola alıyor. Top, Türk Telekom’da; gözler rakip takım olan Galatasaray Liv Hospital’ın baş antrenörü Ergin Ataman’da... Herkes Ataman’ın oyuncularına uyarılarda bulunmasını bekliyor. Ataman kollarını bağlamış, öylece oturuyor. Oyunculardan yana
bakmıyor bile... Herkes şaşkın. Çünkü ilk defa bir antrenör maçın ortasında oyuncularına adeta “küsüyor”.
Aradan birkaç gün geçiyor. Ataman, takımının Banvit’le karşılaşmasında da bu kez performansından memnun kalmadığı ilk beşin tamamını pat diye değiştiriyor. Yine herkeste büyük şaşkınlık.
Yurt içinde ve yurt dışında önemli başarılar kazanmış olan Ergin Ataman artık hem sert hem de sıra dışı yöntemler kullanmaktan çekinmeyen bir koç olarak bilinecek. Kriz yönetiminde ne kadar usta olduğunu adının karıştığı iki büyük magazin olayında da kanıtlayan Ataman’la son günlerde yaşadıklarını konuşmak üzere evinde buluştuk.
Sizi sert bir hoca olarak tanıyoruz ama sanki son zamanlarda daha bir gerginsiniz...
Gergin olmamız normal. Çünkü bizden beklenti büyük. Sezona şampiyon takım olarak başladık. Talihsizlikler yaşadık. 25 yıllık antrenörlük hayatımda hiçbir takımda aynı anda bu kadar büyük sakatlık yaşandığını görmedim.
Türk Telekom maçında, son molalarda oyuncularınızla konuşmadınız...
“Duran adam” olduk...
Küstünüz mü hakikaten?
“Duran adam” derken oradaki davranışımın bir politik karşılığı yok tabii. Gezi Parkı olaylarındaki “duran adam” küsmüş müydü? Hayır. Susmak da bir eylemdir. Bazen susarak daha çok şey anlatırsınız.
O benim takımımla iletişimimin bir parçasıydı.
“Sinirden taktik tahtamı kırmışım”
Oyuncularınızdan ne istediniz de yapmadılar?
Eurolig’de çok zor bir maçı son saniyede kazandık. Büyük maç kazandığınızda oyuncularda bir enerji boşalması olur. Onu bir an önce şarj etmek gerekir. Tabii bazı fizyolojik gerçekler de var. Geçmişte lig maçları, Avrupa ligi maçlarından en az iki gün sonra olurdu. Şimdi arada bir gün oluyor. Yorucu bir yolculuk yaptık. Takımın enerjisi bu yüzden düşüktü. Ama ne yapalım, biz profesyoneliz. Şartlar böyleyse, takımın da bunu kaldırabilmesi gerek. O gün enerjiyi ne yaptıysam yükseltemedim. Çok sert bir devre arası geçti soyunma odasında. Yine de bir şey değişmeyince ben de böyle bir metot uyguladım.
Bu bir metottu yani...
Tabii. Bağırmak nasıl bir metotsa hiç konuşmamak da bir metot.
O maçta yapılması gerekeni benim oyuncum zaten biliyor ama yapmıyor çünkü hem fizyolojik hem psikolojik olarak çok aşağıda. Bunu düzeltmek için bir şok yaşatmam gerekiyordu.
“Oyuncularına trip atıyor derler” diye düşünmediniz mi?
Metotlarımı uygularken başkalarının ne diyeceğini düşünmem. Ahlaksız bir davranış, alay, hakaret yok. Sıra dışı bir davranış var sadece. Çok bağırdığım ya da sinirden taktik tahtamı kırdığımda da etraftakiler ne der diye düşünmem. Sadece fırlayan parçaların taraftara gelmemesine dikkat ederim. O maçın devre arasında board’u kırmışım mesela, parmağım kesildi.
“Benim sistemimde sıra dışı metot bitmez”
Acaba hata mı yapıyorum diye geçmedi mi hiç içinizden?
Daha sonra psikolojide böyle bir şey var mı diye araştırdım ve bunun bilimsel bir metot olduğunu gördüm.
Oyuncular şimdi bunun bir metot olduğunu bilecek, etkisini kaybeder mi artık?
Kaybetse bile benim sistemimde sıra dışı metot bitmez.
Şimdi nasıl oyuncularla aranız?
Onlar saha içinde ne kadar sertsem saha dışında da onlarla arkadaş olduğumu bilirler. Maçtan sonra oyuncularımla geç saatlere kadar eğlenirim de... İki gün önce de Banvit’e maç kaybettik. O gün de çok sinirliydim. Ama maçın ertesi günü bir oyuncumuzun doğum günü vardı. Beni davet etmeye çekinmişler. İçlerinden biri “Koç, keşke sen de olsan” dedi, ben de kalktım, gittim.
O maçta da beş oyuncunun beşini de aynı anda değiştirdiniz...
Onu da ilk kez yapmıyorum ama üst üste geldiği için insanlar “Ergin Ataman artık sıra dışı şeylere başladı” gibi yorumluyor.
İş dışında da böyle sıra dışı metotlar uygular mısınız?
Uyguluyorumdur. İlişkide mesela; bir nokta gelir, “Benim artık söyleyecek bir şeyim yok” dersin. Arada gerçek bir ilişki varsa o daha çok koyar karşı tarafa.
“Menajerler benim psikolojimi bozuyor”
Nedir takımınızın son durumu?
Elimizde olmayan sebeplerden sezona gergin başladık ama sonunda sevinen biz olacağız. Geçen sezon çok sıkıntı yaşadık yine de şampiyon olduk,
bu sezon inşallah bu sıkıntıları yaşamadan, şampiyon olur, Avrupa’da Final Four’u hedefleriz diyorduk. Ancak sezon başında ilk beşin dördü çok ağır sakatlıklar geçirdi. İkisi sezonu kapattı. Jawai ölümden döndü. Bir de şu var; bir oyuncunuz sakatlanıyor. Bir saat sonra dünyadaki menajerlerin yarısı “Çok üzüldük ama bizde de şu oyuncu var” mesajı geliyor. Bu da benim psikolojimi bozuyor.
“Kahrolmaya vaktim yok”
Sinirli olmak işinizin bir parçası mı?
Bu iş böyle. Maç sırasında sinirli oluyoruz çünkü maçı yaşıyoruz. Ama öyle çok da sinirli biri değilim ben. Gençliğimde öyleydim.
Ne oldu da değiştiniz?
Tecrübeyle. Çocuklarımın büyümesiyle genç psikolojisinden daha çok anlamaya başladım.
Maç kaybettiğinizde ne yaparsınız?
Hiç konuşmam. Hele elimizde olmayan sebeplerden maç kaybettiğimizde ertesi gün hâlâ onun ağırlığını taşıyor oluyorum. Onu atmak için yürüyüş yapıyorum çünkü hemen şarj olmak zorundayım. Sezonda 80 maç yapıyoruz. Kahrolmaya da sevinmeye de vaktim yok. En fazla 24 saat.
“Politikaya atılmayı çok istiyorum”
Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Yeşilköy’de geçti çocukluğum. Ailemin işi nedeniyle 5 yaşından 10 yaşına kadar İtalya’da bulundum. Döndükten sonra da İtalyan Lisesi’nde okudum. İtalyan kültüründen çok şey aldım; medeni yaşam tarzını, rahatlığı severim.
Ne olmak istiyordunuz küçükken?
Diplomat. İtalya’ya giderken çok mutlu olmuştum bu yüzden. Kendimi diplomat gibi hissediyordum.
Dedeniz Şemi Ergin, Demokrat Parti’nin bakanlarındanmış. Sizin siyasete ilginiz var mı?
Ben de ileride politikaya atılmayı çok istiyorum. Sporda liderlik yapanların politikada da başarılı olacağını düşünüyorum.
Çalışmadığınız zamanlarda ne yaparsınız?
Ailemle vakit geçiririm. Evde oğlum Sarp var, üç yaşında. Kızlarım, Ceren ve Gizem 15 yaşında. Onlar anneleriyle, ilk eşimle kalıyorlar. Biri Eczacıbaşı’nın, diğeri Galatasaray’ın yıldız takımında voleybol oynuyor.
“Domates yemem”
Neden basketbolcu olmadılar?
Ben kızlara voleybolu daha çok yakıştırıyorum. Kız basketbolu da önemli bir alan. Ama ben kızlarımın farklı bir camiada yetişmesini istedim. Ellerine hiç basketbol topu vermedim. Küçükken jimnastik yaptılar, sonra yüzme, sonra da voleybol... Ama Sarp’ın elinde hep basketbol topu var. Oyuncuların hepsinin isimlerini bildiği gibi atış tarzlarını ezberlemiş durumda.
Nasıl eğlenirsiniz?
Dışarıda yemek yemeyi severim. Haftada bir gün daha müzikli bir yere gidip sohbet ederim. Seyahati çok severim. İtalya’ya çok sık gidiyorum.
Giyim kuşama önem verir misiniz?
Göz önünde insanlarız, imaj önemli. 47 yaşındayım ama kendimi daha genç hissediyorum. O yüzden dikkat ederim. Alışverişimi kendim yaparım. Valizimi kendim hazırlarım. Ama öyle ileri derecede estetik bakımlar yaptırmam.
Kilonuzdan memnun musunuz?
Şeyda (Coşkun) Hanım’la yaptığım diyette 17 kilo vermiştim. Onun 7-8 kilosunu geri aldım. Ama yeniden o programa başlamayacağım çünkü çok spekülasyon oluyor. Yöntemi öğrendim. Aldığım kiloları kendim vereceğim.
Patlıcan ve domates yemezmişsiniz. Dalından yeni koparılmış, mis gibi bir köy domatesi olsa bile mi?
Salça olarak ya da sos olarak kaynıyor da çiğ domates mümkün değil. Patlıcanı da hiç yemezdim, o kural biraz delindi. Ama domates kuralı delinmiyor.
“Yemeklerin otele gelmesi insanın hayatını kolaylaştıran bir sistem”
Gazeteyi bir açıyorsunuz, bir yandan başarılarınızla ilgili haberler, öbür yanda magazin haberleri... Ne hissettiriyor bu?
Biliyorsunuz, benim yaşadığım iki olay var. Ben onları bel altından vurma olarak görüyorum. Hukuki süreçler devam ediyor. Kimler tarafından, ne amaçla yapıldığını adalet ortaya çıkaracak. Bunlar beni tabii ki etkiliyor. İmajınızda ciddi bir zedelenme yaratıyor. Son olayda (Basına yansıyan, Şeyda Coşkun’la otel görüntülerini kastediyor) profesyonel bir ilişki söz konusuydu. O diyet programıyla 17 kilo verdim ben. Çünkü çok iyi bir sistemdi. Yemeklerim hazırlanıyor, havalimanında, otelde olsam bile bana ulaştırılıyor. İnsanın hayatını kolaylaştıran bir sistem... Ve bir bedeli var. O kişi de bu işi çok iyi yapıyor ki insanlar
ilgi gösteriyor. Ben de bu sistemden yararlanmak istedim. Hepsi bu. Başıma böyle bir şey gelebileceğini aklıma gelmezdi.
Bir önceki olayda haberler takımı etkilemesin diye istifa etmiştiniz.
Evet ama bu son olayda profesyonel yaşamım bundan etkilenmedi. Sezonun en kritik döneminde yaşanmasına rağmen maç kaybetmedik. Ailece sıkıntı çektik. Tecrübelerine başvurduğum, çok değerli abilerim var. O krizi onların desteğiyle aştık.
Artık daha mı çok dikkat ediyorsunuz?
Belki de daha dikkatli olmam gerekiyor ama ben doğal yaşamayı seviyorum. Magazini sevmiyorsan, neden Bebek’te yürüyorsun diyorlar. Boğaz’ın en güzel yeri orası da ondan. Magazinciler var diye bundan mahrum mu kalalım? Hatıra fotoğrafı çektirmek isteyen bile gelip nazikçe izin alırken magazin basını adı altındaki insanların iznim olmadan deklanşöre basmaları, fotoğrafın altına da imalı şeyler yazmaları beni deli ediyor. Ama onlar orada diye bundan da vazgeçmem.