Pazar"Takımda herkes büyük sözü dinler"

"Takımda herkes büyük sözü dinler"

14.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Takımda herkes büyük sözü dinler"

Takımda herkes büyük sözü dinler



Takımda herkes büyük sözü dinler


Rüştü Reçber mecburiyetten olsa gerek herkese Cannes’da olduğunu söylüyormuş. Ama ben onunla Side’de görüştüm. Nerede olduğunu öğrenmeme şaşırdı. Bana bu bilgiyi veren şahsa teşekkürler. Çünkü bu röportajı sahiden çok istiyordum.
Milli takım ve Fenerbahçe’nin efsanevi kalecisi Rüştü özellikle Türklerin pek rağbet etmediği bir tatil köyünü tercih etmiş. Ailece buradalar. Karısı, 27 aylık kızı Tuvana ve Filipinli bakıcısı Elizabeth. Ama bu sefer de Almanlar, İngilizler Rüştü’nün peşini bırakmıyor. Dakka başı bir Alman kız, orta yaşlı bir İngiliz elinde bir milli takım forması imza almaya, fotoğraf çektirmeye geliyor. Özellikle İngilizler "Bu sene geliyorsun bize, değil mi?" diye sormadan da edemiyor. Fenerbahçeliler rahat olsun, Rüştü bir sene daha Fener’de.

Gözlerinizin altındaki o kara kalın çizgiler, o lekeler savaş boyası mıydı, yoksa işlevsel bir şey miydi?
Biz altı arkadaş Kore’de sahaya atılan bir kimyasal nedeniyle gözlerimizden rahatsızlanmıştık. Işık bu yüzden daha fazla rahatsız ediyordu. Işığı kırmak için sürüyordum ama rakipler üzerinde korkutucu bir etkisi de olmuş olabilir.

Televizyonlar artık bize sadece futbol sahalarındaki ıstırabı gösteriyor. Güney Kore maçında oyundan alınmak istediğiniz, ıstırap çektiğiniz yüzünüzden çok belli oluyordu. Ne hissediyordunuz?
Karın kaslarımla kasık kaslarımın birleştiği yerde bir problem söz konusuydu. O maçta artık dayanamaz bir hal almıştı acı, bütün ağrı kesicilere rağmen. Ama Şenol Hoca riske girdi ve beni oyunda tuttu.

Şenol bey riske girmeyi sever mi?
Evet.

"Ben Fenerliyim, karım Fenerli; gitmeyeceğim"
Burnunun dikine giden bir takım oldunuz, değil mi?
Evet çünkü dünya şampiyonu olan bir takıma karşı ilk maçta, bütün dünya medyasının da kabul ettiği gibi, hak etmediğimiz bir yenilgi aldığımızda Türk medyası bizi çok ağır eleştirdi. Ama işte burnumuzun dikine gidince buralara kadar geldik.

Futbol taraftarı tam "iyi gün dostu" değil mi? Mesela şimdi herkes sevgi gösteriyor ama Fenerbahçe’de mesela o meşhur Pendikspor maçından sonra size neler yaptı taraftarlar.
Dirayetli futbolcu kolay kolay yıkılmaz. Ben yıkılmadım. Bana yapılanlar çok çirkindi. Ama ben bunlarla savaştım ve kazandım.

Affettiniz mi peki taraftarı?
Ben Dünya Kupası’nda şunu fark ettim: Türk milleti biz kötü bir sonuçla gelseydik de bizi sevgiyle karşılayacaktı. Bunu gelen mesajlardan anlıyorduk. Keşke işte bunu kulüpler bazında da yapabilsek.

Kulüp taraftarlığı ile milli takım taraftarlığı farklı, değil mi?
Çok farklı.

Milli maç olunca devreye başka ulvi değerler de giriyor, değil mi? Kulüp taraftarlığı daha egoistçe, daha çıplak, daha katışıksız bir şey.
Evet, bu farkı bu Dünya Kupası’nda gördük.

Fenerbahçe’den gitmeyecek misiniz?
Hayır. Bu sene buradayım.

Neden?
Çünkü ben harbi Fenerbahçeliyim. Bir neden bu. Bir diğeri de eşimin Fenerbahçeli olmasıdır. Bu iki şey yeter. Ama bundan sonra gerçekleştirmek istediğim şey de Avrupa’da hedefleri büyük bir takımda oynamak.

Milli takım içinde namaz kılanlar ve kılmayanlar diye bir gruplaşma oldu mu?
Bunu yazanlar bizi yıkmak, parçalamak isteseler de başaramaz. Hepimiz Müslümanız elhamdüllillah. Biz ibadetimizi farklı şekilde yapıyoruz, o arkadaşlarımız bunun daha yükseğine ulaşmak istiyorlar. Ben belki o kadar aşırı değilim ama ben de Allah’a inanıyorum. Elimden geldiği kadarıyla temiz kalpli, iyi bir insan olmaya çalışıyorum. Biz hepimiz sahaya çıkarken yüzlerce dua ederiz.

Milli takım içinde solcu bir futbolcunun da kendini ifade etme şansı oluyor mu?
Siz solcusunuzdur, ben sağcıyımdır. Bunlar çok normal şeylerdir. Ama hiçbir zaman takım içerisinde düzen, disiplin, saygı ve sevgi çizgisinin dışına çıkılmaz. Çıkıldığında gereğinde Hakan, gereğinde Bülent, ben, Tugay tarafından müdahale edilir orada. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz ama takıma zarar verecek şeyler takım içinde halledilir.

Korktum. Ne bu, bir çeşit disiplin kurulu mu?
Bakın, bizim takım içinde herkes büyüğüne karşı saygılı, küçüğüne karşı sevgilidir. Takım içinde herkes büyüklerin sözünü dinler.

Ya genç bir futbolcu "Ben büyüklerin sözünü dinlemeyeceğim" derse?
Onu yapamaz. Onu yapamaz.

Ne yaparsınız?
Onu yapamaz.

Ya yaparsa?
Hâlâ "Ya yaparsa" diyorsunuz. Ya-pa-maz!

Siz MHP’lisiniz değil mi?
Evet.

Disiplin, düzen sizin için çok önemli galiba. Hiç dağıtmak istemez misiniz?
Bence düzen, disiplin insanın kendini bilmesidir. Ben kontrolcüyümdür, sabırlıyımdır, her zaman düzenin olmasını isterim. Tabii özel hayatta her zaman bunlar olmuyor ama. Bunlar her Türk insanının yapısında olması gereken şeylerdir.

Nerelisiniz?
Antalya, Korkuteli. Bizim oradaki törelerimiz tam eski Türk töreleridir. Ta Orta Asya’dan. Ben belki 15-16 yaşına kadar orada büyüdüğüm için böyleyim. Orada bizimkiler hâlâ Orta Asya Türklerinin yaşantısıyla yaşarlar. Göçebe hayatı yaşarlar. Benim milliyetçiliğim, MHP’liliğim kökten gelen bir şeydir. Ailem de böyledir.

"Ronaldo’nun golünde vücudumla ruhum çelişti"
İkinci Brezilya maçında o Rivaldo ile Ronaldo’nun arka arkaya kaleye nişan aldıkları sahnede siz bizden farklı ne gördünüz?
Şimdi orada ne gördüğünle ilgilenmiyorsun. Orada refleks devreye giriyor, vücut. Bu da insanın elinde değil zaten. Vücut yaptırıyor. Ama tabii bunun bir de ön çalışması söz konusu.

Bedenin bağımsız bir hafızası olduğunu mu söylüyorsunuz?
Tabii. Yani bağımsız bir tik hareketi gibi. Vücudun bir hafızası olduğu son derece doğru.

Bedenin hafızası ile ruhun hafızasının çeliştiği zamanlar olmuyor mu?
O zaman da gol oluyor tabii. Mesela aynı maçtaki Ronaldo’nun golü. Ben, yani sizin deyiminizle ruhum Ronaldo’nun öyle ayak ucu goller attığını biliyordu. Ama vücudum biz kalecilerin deyimiyle "adımda yakalandı". Eğer sabit dursaydım o golü yemezdim. Ama vücudum harekete geçmişti bir kere.

Zaman zaman arkadaşlarınız tarafından yalnız bırakıldığınızı hissettiğiniz olur mu? Nasıldır bu duygu? Terk edilmişlik mi? İhanet mi?
Yalnızlık kalecilerin kaderidir. Bir kaleciye yardım pek mümkün değildir. Biz o kalede yalnız birer adam olarak görev yapıyoruz.

Bu yalnızlık, bırakılmışlık duygusu giderek kalecinin bütün hayatına yayılır mı?
Kendine olan özgüvenini artırır. Bu özgüven yüzünden kaleci kazanabilir de kaybedebilir de. Bir kaleci dışarıda da, normal hayatın içinde de hep her şeyi tek başına başaracağını sanır. Bu da tehlikelidir.

"Bir tek ben cinsel perhiz yaptım"
Kımız içtiniz mi hiç?
At sütü mü? Çocukluğumdan biliyorum. Belki içirmişlerdir çocukken ama 7-8 yaşından sonra hatırlamıyorum, hiç denemedim.

Dünya Kupası boyunca bir tek sizin hiç cinsel ilişkiye girmediğiniz, cinsel perhiz yaptığınız doğru mu?
Evet, cinsel ilişkiye girmedim. Şimdi futbolcu için cinsellik gereklidir. Futbolcu haftada bir-iki kez muhakkak rahatlamalıdır. Ama demin dedim benim törelerim olduğunu. Bu törelere, geleneklere uymak zorundayım. Biz niye evlendik? Eşimize, karımıza, çocuğumuza sadık kalmak için evlendik. Ben böyleyim. Eh, eşlerimizle de zaten üç saatlik otobüs yolculuğu mesafelerde kalıyorduk. Hiçbir arkadaşımız da kaçıp gitmedi eşlerini görmek için. Olay o.

Peki, cinsel perhiz performansına zarar vermez mi futbolcunun?
Verir. Ama benim vermedi. Belki de ben kaleci olduğum için.

"Hâlâ Fatih Hoca’nın attığı temel üzerinde yürüyoruz"
Dünya Kupası maçlarında performansınızla takımı resmen hezimetten kurtardığınız da oldu. O zaman arkadaşlarınızın yüzünde minnet duygusunu görüyor muydunuz?
Bizde minnet duygusu olmaz. Her zaman sevgi ve saygı olur. Ona bakarsanız Dünya Kupası’na da Hakan’ın (Şükür) golleri sayesinde geldik. Toplu bir sevgi, toplu bir saygı hepimize yeter, hepimizi tatmin eder. Bu takım 10-11 yıllık bir takım. Bu takımı oluşturan da Sayın Fatih Terim hocamız. Bu uzun süren birliktelik bu sonucu, bu başarıyı getirdi.

Fatih Terim’in etkisi milli takım üzerinde hâlâ bu kadar büyük mü?
"Hâlâ" derken ben şunu anlarım. Milli takım hâlâ Fatih hocanın attığı temel üzerinde yürüyor. Mustafa (Denizli) hoca da, Şenol (Güneş) hoca da bunun üzerinde yürüdü. Devam ettirdiler.

Bu üç teknik direktör de eşit derecede teşekkürü hak ediyor mu?
Bu kamuoyunun bileceği bir şey.

Peki, özgürlüğü, demokrasiyi en çok hangi teknik direktör ile çalışırken hissettiniz?
Üç hocanın yönetiminde de özgürdük, demokratik bir ortamda çalışıyorduk. Son olarak Şenol hocamız bizi daha da rahat bıraktı. Bizi en özgür o bıraktı. Bizi hiç sıkmadı. Her türlü arzu ve isteğimizi yerine getirdi.

Eğer takımın başında Şenol bey değil de Fatih bey olsaydı bu başarı teknik kadroya, oyunculara bu kadar eşitlikçi biçimde dağıtılır mıydı? Bunu geçen hafta menajeriniz Can Çobanoğlu’na da sormuştum.
Çok enteresan bir soru soruyorsunuz. Bunun altında çok başka şeyler de yatıyor. Bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemem.


































KEŞFETYENİ
Ünlü şefi yıkan ölüm! 'Baba yadigarını kaybettik'
Ünlü şefi yıkan ölüm! 'Baba yadigarını kaybettik'

Cadde | 24.05.2025 - 07:42

Şef Mehmet Yalçınkaya, sosyal medyadaki son paylaşımıyla takipçilerini üzdü.

Yazarlar