Pazar “Takma isimle yazdım, Özal hemen çakozladı”

“Takma isimle yazdım, Özal hemen çakozladı”

07.02.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Güngör Uras bu hafta çıkacak kitabı “Bak, Ben Sana Anlatayım”da mesleki anılarını anlatıyor. Kitapta bol bol Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştığı yıllar ve dönemin DPT müsteşarı Turgut Özal var

“Takma isimle yazdım, Özal hemen çakozladı”

Memleketin en çok yazı yazan köşe yazarlarından biri. Haftada 12 yazı... 11’i ekonomi, biri yemek... Yani 11 kez Güngör Uras, bir kez Ali Rıza Kardüz. Akademik makaleler, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışırken hazırladığı araştırmalar da cabası. Yazıyor da yazıyor. Duramıyor.
Bu hafta çıkacak kitabı “Bak, Ben Sana Anlatayım”ın kapağını da tam ona göre çizmiş Haslet Soyöz; kağıtlar arasında bir Güngör Uras...
Kitapta mesleki anıları var Uras’ın. DPT yılları, bol bol Turgut Özal, Vehbi Koç, Ankara anıları... Her zamanki gibi eğlenerek yazmış, alt başlığı da “Olaylarla Alaylar” koymuş. Kendisine dair anıları ise şu sıralar hazırlanan nehir söyleşide okuyacağız ancak.
Ortaköy’de şahane bir ofisi var Güngör Uras’ın. Üç katlı, her yan kitaplarla ve biriktirdiği cam objeler ve alemlerle dolu... Kalabalığa rağmen aradığı her şeyi şak diye buluyor, bir dosyadan çıkarıveriyor. Hızlı düşünüyor, hızlı konuşuyor, hızlı hareket ediyor.
“Herhalde çok hareketlisiniz diye bu kadar formdasınız” diyecek oluyorum, “Ben yemek yemem ki” diye cevap veriyor.
Efendim? Ali Rıza Kardüz yemek yemiyor mu?
Cevabı aktarıyorum: “Öğlen yesem uyku bastırıyor, akşam yesem dokunuyor. Yediklerimi değil ki, gittiğim yerleri yazıyorum” ben.

Haberin Devamı

Kitabın kapağında Haslet Soyöz sizi yazılarla çepeçevre çizmiş. Şu anda gazetelerde en çok köşe yazan kişilerden birisiniz. Yedi yazı Milliyet, beş yazı Dünya, haftada toplam 12 yazı. Yazmadan duramıyor musunuz?
Duramıyorum. Olaylar o kadar çok ki, daha fazla yazmak isterim.

Kitapta “Baktım ki beni kimse dinlemiyor, ben de yazıyorum” itirafınız var.
Dinlenebilmek için politikacı olmak lazım. Yazdıklarım işe yarıyor mu bilmiyorum. Ben genelde başkalarının istediği değil de benim ilgimi çeken konuları önce öğreniyorum, sonra da öğrendiklerimi hazmedip başkalarına basitleştirerek anlatmaya çalışıyorum. Basit yazıları insanlar daha iyi anlıyor.

Sizin alametifarikanız ekonomiyi Ayşe Teyze’ye anlatmak. Nereden çıktı basitleştirmek?
1992’de TRT 2’de haftada bir “Konuların İçinden” diye bir program yapıyordum. Her hafta başka bir konuğum oluyordu, konuşmaya başlarken “Bakınız, bunu annem dinliyor, annemin anlayacağı şekilde anlatın. O anlamazsa bu program işe yaramaz” derdim. Bu o kadar tuttu ki, bir gün rahmetli Nejat Eczacıbaşı “Bazı konular var ki bırak anneni, ben de takip edemiyorum. Çok iyi ediyorsun” dedi.

“Karımdan korkudan Ayşe Teyze’ye döndüm”

Siz bu yöntemi nasıl keşfettiniz?
Yıllar önce Turgut Özal Devlet Planlama Teşkilatı’na müsteşar oldu. Ben o sıralarda Planlama’da yabancı sermayeye bakıyorum. Gümrük muafiyeti, yatırım indirimi. O zamanlar her konuda araştırma yapardık, o araştırmaları Planlama bastırırdı. Özal geldi, özel sektöre çok meraklı ya, bütün teşvik ve uygulamaları tek bir çatı altında toplamak istedi. Koordinasyon dairesi başkanı olarak da Ekrem Ceyhun’u atadı. Özal Ceyhun’a demiş ki, “Güngör’ün çalışmaları var, onlara bir bak”. Ekrem Bey’e çalışmalarımı götürdüm. “Evladım” dedi, “Ben bunları okumam. Okusam da anlayamam, konuya yabancıyım. Sen bunlardan bana özet yap”. Onar sayfalık özetler yaptım. Bir daha baktı, “Ya kardeşim ben sana özet yap dedim” dedi, “Sen bunları basitleştir, yani annenin anlayacağı şekle getir, ben de anlarım o zaman”. O zaman öğrendim bunu.

Ayşe Teyze de buradan mı doğdu?
Zehra Hanım Teyze diye annemden söz ediyordum başlarda. Annem vefat edince karımı Nuran Teyze diye yazmaya başladım. Karım da kızdı, “Teyze diye benden mi bahsediyorsun?” dedi. Karımdan korkudan Ayşe Teyze’ye döndüm.


“Semra ve Turgut Özal’la çaça yapardık”
Durumunuz doktorlara benziyor mu, her gören fikir danışıyor mu?
Sokakta tanıyanlar bana iki şey sorar: “Abi döviz ne olacak?” ve “Paramı nereye yatırayım?” Hiç hatır sormazlar.

Herkese cevap veriyor musunuz?
Ben bilmem ki... Hakikaten bilmem. Yararlı olmaya çalışırım da... Ben ne bileyim? Döviz alıp satmam, üzerimde hiç hisse senedi yok. Birkaç deneyimim oldu, hep kaybettim. Hani “Mesleki prensiplerim dolayısıyla kimseye cevap veremem” filan derler ya, o değil. Bende o bilgi yok.

Kötü bir yatırımcı mısınız?
Galiba. Bazı şeyleri fark ediyorum ama onlarda da fırsat kaçıyor. Zamanında karar verip risk almak başka bir yetenek. Palavrayı biz atıyoruz ama o yetenek başka şey. Anladık evladım teori güzel de “action” yok! Kızlarda da aynı şey. Seversin de, eylem yoksa ne işe yarar?

Nuran Hanım’a karşı nasıl eyleme geçtiniz?
Çok uzun bir eylemdir o. Nuran planlamaya 1965’te girdi, biz ‘70’te evlendik. Arada uzun süre birliktelik filan da yoktu bizim zamanımızda.

Flört etmiyor muydunuz?
Kitapta da anlattım, Planlama’da 85 kişi aile gibiydik. İlk yıllarda herkes birbirinin derdini bilirdi, birlikte gezilirdi. Büyük otellerde haftasonları müzik olurdu. Happy Boys Orkestrası, Tanju Okan... Her hafta onları dinlemeye giderdik birlikte. Turgut Özal’la ‘65’ten ‘70’e kadar hemen hemen her haftasonu gittik böyle yerlere. Dans edilirdi oralarda. Dikkatini çekerim, hiç alaturkaya gitmedik.

“Onu ne takunyayla ne de namaz kılarken gördüm”

Nasıl danslar ederdiniz?
Vals, çaça...

Turgut Özal çaça mı yapıyordu?
Tabii. Çok modern bir kimseydi. Sonra farklı imajlarla göründü. Karım da ben de uzun yıllar çalıştık Turgut bey ile. Ben onu ne takunyayla ne de namaz kılarken gördüm.

Nuran Hanım’a dönelim... Nasıl oldu bu evlilik?
İşte böyle danslara, tatillere gidiliyor derken “Haydi evlenelim” oldu. Demek ki varmış öyle bir ilgimiz. Ama evlendikten sonra hemen Planlama’dan ayrıldık. Karı kocanın bir arada çalışması zor.

Bazıları avantaj olduğunu söyler halbuki...
Bana göre hiç değil. Hele bizim zamanımızda... Biz dertli Planlama zamanıydık. Türkiye’nin tek sorunu buğday. Buğday olmazsa ithal edeceksiniz, ama döviz yok. Yağmur yağar da buğday çok olursa Toprak Mahsulleri Ofisi’nin deposu yok, devletin parası yok. Tam Nasreddin Hoca’lık... Biz karı koca uyandığımız zaman ilk iş pencereden bakardık yağmur var mı yok mu diye...


“Az kalsın Milliyet’e genel yayın müdürü olacaktım”
Ali Rıza Kardüz’ün restoran yazıları nasıl başladı?
Sabah’ta yazarken Zafer Mutlu sayesinde... Ben gittiğim yerleri ballandıra ballandıra anlatmaktan hoşlanırım. ‘90’ların başıydı, Şamdan’lar filan yeni açılıyordu. Alışkın değildi insanlar böyle lokantalara. Hilton’un kafeteryası vardı, insanlar oraya girmeye çekinirdi. O yıllarda hayatımda ilk defa Maksim’e gittim. Turgut ve Semra Özal’la beraber... Bülent Ersoy ve İbo’yu seyrettik. Maksim’in alt katında Elma diye bir yer vardı, çıkışta da oraya gidip Muazzez Abacı’yı seyrettik. Bunu anlattım, Zafer “Bunu mutlaka yaz” dedi. Yazdım ve çok ilgi gördü, gittiğim yerleri yazmaya başladım. O sıralar ekonomi yazılarını da Ali Rıza Kardüz imzasıyla yazıyordum, bu yazılar da aynı imzayla çıktı.

Neden mahlas kullanıyordunuz?
Hikaye uzun... Abdi İpekçi zamanında Milliyet’e çok gider gelirdim, yakınlığımız vardı. Abdi İpekçi öldürüldüğünde ben TÜSİAD’ın genel sekreteriydim. Ama ayrılmak istiyorum. Ercüment Karacan beni çağırdı, “Seni burada genel yayın müdürü yapacağım” dedi. O sırada Turhan Aytul vekaleten yürütüyordu bu görevi. Ben de istifa ettim TÜSİAD’dan. Bir hafta sonra Ercüment bey beni tekrar çağırdı, “Gazetenin yüzde 20’sini Aydın Doğan’a satıyorum. Git tanış” dedi. Tanıştık, hatta birlikte gidip gelmeye başladık. Ama git gide herkes hücum etti Aydın beye, yakınlaşmaya çalışanlar filan... Baktım ki orada suyum ısınıyor, öyle biri değilim.
O arada Sabancı’lar bizde çalış dediler.

Yazı yazıyor muydunuz o sırada?
Yazıyordum. Sabancılar’a dedim ki “Yazı yazmaya devam etmek istiyorum”. “Sakıncası yok, sana teminat veriyoruz” dediler, başladım. Sonra bir gün çağırdılar: “Kusura bakma, biz sana böyle dedik ama Turgut Özal ‘Bu Güngör benim aleyhime yazıp duruyor, ben sizi mahvederim’ dedi”. Ben de bunun üzerine Ali Rıza Kardüz diye yazmaya başladım. Bir süre kimse anlamadı ama ilk çakozlayan da yine Turgut Özal oldu.

Ali Rıza Kardüz diye biri var mı?
Var tabii. Annemin babası...


“Takma isimle yazdım, Özal hemen çakozladı”


İşte gerçek Ali Rıza Kardüz
Güngör Uras’ın adını yemek yazılarında imzası olarak kullandığı dedesi Ali Rıza Bey, Kafkas cephesinde askerken bu
fotoğrafı eşine göndermiş.