PazarTelefonda yazılan kitap

Telefonda yazılan kitap

12.12.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Korkma” adındaki öykü kitabı piyasaya çıkan Ayşegül Dinçkök: “İnsanlar hakkımdaki ‘cemiyet hayatından’ ve ‘varlıklı kadın’ kalıplarına takılarak kitabımı eleştirip öykülerime haksızlık edebilir. Bu konuda ne yapabilirim? Sanırım hiçbir şey”

Telefonda yazılan kitap

“Varlıklı olmak bir şey üretmeye engel mi?”
Eski TÜSİAD başkanlarından, işadamı Ömer Dinçkök’ün eşi Ayşegül Dinçkök ile iki hafta önce çıkan öykü kitabı “Korkma” hakkında konuşmak üzere Mecidiyeköy’de bir araya geldik. Ayşegül Dinçkök basında cemiyet sayfalarında sık rastlanılan bir isim. Ancak “cemiyet hayatından biri” olarak tanınmaktan hoşlanmıyor. Çünkü onun için şık davetlerde boy göstermekten ziyade dergiler için röportajlar yapmak, seyahat yazılarında hiçbir detayı atlamamak için gittiği ülkelerin sokaklarını saatlerce gezmek ve araştırma yapmak daha önemli. Şu sıralar harıl harıl ikinci kitabı üzerinde çalışıyor, bir yandan da TEV’in (Türk Eğitim Vakfı) özel yetenekli çocuklar okulu TEVİTÖL’ün dayanışma grubunda aktif görev yapıyor.

* Yaklaşık iki hafta önce kısa öykülerden oluşan kitabınız “Korkma” çıktı. Onun hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Bu benim ilk kitabım. Hazırlık bir yıl sürdü ama öykülerin kafamda kurgulanması, karakterlerin doğup gelişmesi daha uzun süreler almıştır. “Korkma” kadın karakterlerin ağırlıkta olduğu, kadın dili ile yazılmış ve kadınların hayatta karşılaştıkları durum ve duyguları anlatan bir kitap. Yazım süreci de enteresandı. Dergilerden tanıdığım Sanem Sevinç isimli genç editör arkadaşımla birlikte çalıştık. Ben öyküleri telefonda yazdım ve Sanem’e bazen elektronik posta bazen de mesaj olarak yolladım. O da bunları bir araya getirdi. Bu süreçte o kadar çok şey paylaştık ki kitabın girişinde Sanem ile mesajlaşmalarımızdan oluşan bir bölüm ekledim.

* Kitabı telefonda yazmayı tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Batıl inançları olan biriyim. İlk öyküm aklıma geldiğinde yanımda bilgisayar yoktu. Telefonda karalama şeklinde notlar aldım. Sonra da bu işe telefonla devam etmem gerektiğine inandım. Sanem’e parça parça notlar yollamaya başladım. Bu kimi zaman bir paragraf, kimi zaman da iki cümle oluyordu. Sanem’in de çok emeği var tabii ki. Bu süreçte onunla çok şey paylaştık. Birbirimizi hiç görmemiş olmamıza rağmen yakın dost olduk. Son öykü tamamlandıktan sonra da Bebek’te buluşmaya karar verdik. Heyecanlı ve komikti. Ben ona “Seni nasıl tanıyacağım?” dedim, o da bana “Yakama karanfil takarım” dedi. Neyse, bir araya geldiğimiz anda kafamda kurduğum samimiyetle karşılaşınca da çok sevindim. Bundan sonraki projelerimde de onunla çalışmak istiyorum.

* Çeşitli dergilerde seyahat yazıları yazdınız, söyleşiler yaptınız. Yazı yazmaya nasıl başladınız?
Yazı yazmak içimde hep vardı. Çocukken günlük tutarsınız ya, ben o günlüklerde yaptıklarımı değil de yapmayı hayal ettiklerimi yazardım. Yani hep kurgular, hikayeler yaratırdım. Bu merakım çevremde bilinirdi. Profesyonel yazarlığa da Marie Claire ve Madame Figaro dergilerinde başladım. O dönem İnci Aksoy’a aitlerdi. İnci yakın arkadaşımdır. Bir gün Dice Kayek defilesine davetli olduğumu öğrendiğinde “Bizim dergi için birkaç fotoğraf çeker misin?” dedi, ardından da “Bir şeyler de yaz istersen” diye ekledi. Bu ilk işimdi. İnci arkadaşım olmasına rağmen sert bir patrondu. Fazlasıyla disiplinliydi. Bu yüzden yazılarımı geciktirmez, çok dikkat eder ve sayfalar hazırlanırken de başında dururdum. Öyle arkadaşı için iş yapma durumu yoktu yani. Şimdi size anlatırken fark ettim ki özlemişim. Dergilerde yazı yazdığım zamanlar en mutlu olduğum dönemimdi. Şimdi fırsat olsa yeniden yazmak çok isterim.

* Seyahat ettiğiniz ülkeler arasında en çok hangisinden etkilendiniz?
Beni çok etkileyen yer daha geçen sene gittiğim Panama’daki San Blas Adaları oldu. Okyanusun üzerine gelişigüzel serpiştirilmiş adalar, ilkel yaşam ve primitif insanlar çok enteresandı.

“Benim de herkes gibi korkularım var”
“Kitabımın isminin ‘Korkma’ olduğunu duyunca arkadaşlarım “Ayşegül sen hiçbir şeyden korkmazsın” diyerek itiraz etti. Oysa benim de herkes gibi korkularım var, farkım onların üzerine gitmem. Öykülerimde de bunu anlatmak istedim. Korku hayatın gerçeklerinden biri. Tabii ki korkacaksınız, önemli olan üzerine gidebilmek. Çünkü ne kadar korkarsanız korkun hayat devam ediyor.”

“Öykülerimde sevdiğini kaybeden, aldatan, aldatılan birçok kadın var. Etrafımda olup bitenleri öykülerimde bulabilirsiniz. Ama isimler, olaylar, mekanlar ve cinsiyetler muhakkak değişir”

* Kitapta 25 kısa öykü var. Otobiyografik olanlar var mı? Yaşadığınız olaylardan ya da etrafınızda yaşananlardan etkilendiniz mi?
Evet, sevdiklerini kaybeden, aldatılan, aldatan, kararsız kalan bir sürü kadın var kitapta. Hiçbir öyküde birebir yaşadıklarımı anlatmadım ama tabii ki kendi hayatımdan yola çıktığım anlar oldu. Etrafımdaki olayları da öykülerimde bulabilirsiniz ama asla aynı şekilde değil. Mesela bir karakter gerçekte erkekse benim öykülerimde kadına dönüşür, olaylar, isimler ve mekanlar muhakkak değişir. İlk başta söylediğim gibi kurgulamayı, hayaller kurup onları anlatmayı o kadar seviyorum ki.
Bu arada kitabımı sadece kadınların okumasını istiyormuşum gibi algılanmak da istemem. Bence bu öyküler erkekleri de kadınlar kadar ilgilendiriyor. Karakterlerin cinsiyeti bir noktadan sonra çok da fark etmiyor. Etrafımdan aldığım tepkilerden yola çıkarak söylüyorum bunu. Eşim birkaç öyküyü çok beğendi, kendini bulduğunu söyledi. Erkek dostlarım da böyle yorumlar yaptılar. Hatta Hürriyet gazetesinden Cengiz Semercioğlu da satır aralarını çok iyi anlamış. Hoşuma gitti.

* Basında kitabınız tanıtılırken “Türkiye’nin en varlıklı kadınlarından, cemiyet hayatının ünlü siması kitap yazdı” şeklinde cümleler geçiyor. Bu kalıp sizi rahatsız etmiyor mu?
“Cemiyet hayatından” lafı hoşuma gitmiyor. Ya da şöyle söyleyeyim, nedensiz bir şekilde dergi ve gazetelerde fotoğraflarımın yayımlanmasını anlamıyorum. Bir kalıba sokulmak herkesi rahatsız eder sanırım. Kitap yazmak benim için cesur bir karardı. Bu konuda ilk önce yakın çevremdeki dostlarım tarafından uyarıldım. “Gelecek eleştirilere hazırlıklı ol, kalbin kırılmasın” dediler. Haklıydılar da. İnsanlar “cemiyet hayatından” ve “varlıklı kadın” kalıplarına takılarak kitabımı eleştiriyor ve öykülerime haksızlık ediyor olabilirler. Bu konuda ne yapabilirim? Sanırım hiçbir şey. Okumadan eleştirmemelerini dileyebilirim sadece. Varlıklı olmak bir şey üretmeye engel mi? Ayrıca kitabımı tüm yazar adayları gibi dosya haline getirip Doğan Kitap’a yolladım ve stres içinde cevaplarını bekledim. Kendi kendime bastırmadım.
Şu an çok mutluyum. Bu kitap benim hayalimdi ve bunu gerçekleştirdim. Artık gazetelerde, dergilerde resimlerimin altında “Cemiyet hayatının simalarından” gibi anlamsız cümleler yerine “Korkma’ adında bir kitabı olan” yazabilirler. En sonunda benim de bir kartvizitim var.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler