PazarTelif haklarının peşinde

Telif haklarının peşinde

18.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Telif haklarının peşinde

Telif haklarının peşinde



Telif haklarının peşinde


Bugünün gençleri Dağhan Baydur’u; Erdal Kızılçay ve Fuat Güner’le birlikte D.E.F. Orkestra olarak yaptıkları "Beatles Alaturka" albümüyle tanıyor. Bir kuşak öncesi ise Eurovision şarkı yarışmasından... Baydur’un Beatles hayranlığı o kadar büyük ki Galatasaray Lisesi’nde okuduğu yıllarda bile The Young Beatles adında ünlü bir grupları varmış. Ekonomi okuyan Baydur’un müzikle ve sanatla bağları hiç kopmadı. Okuldan sonra Füsun Önal ve Neco’yu da üne kavuşturan yerli "Hair" müzikalinde oynadı.
Sonra İngiltere’ye taşındı. Hem Türkiye’de hem de orada faaliyet gösteren Müzikotek adında bir şirket kurdu. Sonunda İngiltere’de 80’lerde yaşanan ekonomik krizin etkisiyle ve Türkiye’deki şirketi artık uzaktan kontrol etmek mümkün olmadığı için Liverpool’lu (Beatles’ın memleketi) eşi ve çocuklarıyla Türkiye’ye döndü. Döndükten sonra Müzikotek’te kendisinin ve diğer bazı sanatçıların "publishing / yayın" haklarını korumak üzere çalışmalara başladı. Ardından 1987’de kurulan MESAM’a katıldı. Zaman içinde MESAM’ın sanatçı haklarını yeterince koruyamadığına inandığından MSG’yi kurdu. Hâlâ MSG’nin yönetim kurulu başkanı. Son dönemde telif haklarıyla ilgili büyük ataklar yaptılar. Artık konser salonları, barlar, restoranlar, kafeler ve hatta mağazalarda çalınan müzikler için bile telif verilmesi gerektiğini biliyor musunuz? Benim gibi "müziğin parayla dağıtılmasına karşı" olan birine sabırla anlattı yaptıkları işi Dağhan Baydur.

Bırakın konser ve programlarında başkalarının parçalarını seslendirecek sanatçıları; otellerden, restoranlardan, hatta müzik çalan mağazalardan bile telif alıyorsunuz. Nasıl oluyor? Yani diyelim bir mağaza gün boyunca birkaç albüm çalıyor. Bu albümde eseri bulunan sanatçıların hepsinin listesini çıkarıp onlar için telif mi ödüyor?
Bizim gibi bir meslek birliği lisans verdiğinde kendisine üye olan sanatçıların bütün eserleri için veriyor. Öyle bir kolaylığı var. Yani bir derlemede 15 parçanın bestecisi ve söz yazarı farklı olabilir. 15 kişi için lisans almak yerine, tek bir örgütle muhattap olup hepsini birden alıyorsunuz.

Peki nereye kadar uzanacak bu?
En uç nokta telefonda bekleme müziği. (Gülüyor) Onu lisanslamayla başladık.

Biraz abartılı değil mi? Mesela ne kadar telif istiyorsunuz bu telefon işi için?
Komik birşey aslında. 10-20 dolar kadar. Ama bunu ülke çapına çapına vurduğunuz zaman televizyon ve radyolardan alınan gelirin 5-6 katına ulaşıyor. Esas gelir bu.

Tabii yurtdışında da bunlardan telif alınıyor...
Evet. Tabii ki. Özellikle de İngiltere’de...

Televizyon ve radyolarla anlaşmanız uzun sürdü. Çatıştınız. Ülke çapında yayın yapan TV’lerden anlaşma imzalayamadığınız var mı?
Star grubu ve ATV ile hâlâ konuşuyoruz. Anlaşma ihtimalimiz var. Diğer gruplar hem telif ödüyor hem de çaldıkları müziğin listelerini iletiyor.

Kanunların bu konuda para cezasına çevrilemeyecek cezalar öngördüğünü söylemiştiniz. Peki neden bu şirketler hala anlaşma imzalamıyor?
Son ana kadar bekliyorlar, nasıl olsa ödeyecekler.

Kimler MSG’ye üye olabiliyor?
Üç tane yayınlanmış bestesi olan sanatçıyı alıyoruz. Batı’da da böyle. Yani evinizde oturup beste yaparsanız bu örgütlerin kapısına yaklaşamazsınız. Çünkü bu meslek birliğinin görevi telif hakkını alıp dağıtmak. Yayınlanan bir eseriniz yoksa telif hakkınız da yoktur.

Siz İngiltere’den Türkiye’ye döndünüz ve bir anda "Ben telif haklarıyla ilgili birşey yapayım" mı dediniz?
(Gülüyor) 1978’te gittim İngiltere’ye. Hem İngiltere’de hem Türkiye’de Müzikotek diye bir şirket kurdum. Böylece hem kendimin hem de başka bestecilerin müziklerini pazarlayıp koruyorum. Bu küçük bir tatmin benim için.

MESAM’dan neden ayrıldınız?
Çünkü orada birlikte çalıştığım arkadaşların yola çıktığımızda belirli bir amaçları vardı. Bazı şeylerin yanlış olduğuna inanıyorduk. Sonra o arkadaşlar fikirlerini değiştirdi ve o şeylerin artık onlara yanlış gelmediğini söyledi. O yüzden koptu ilişkiler. Sonra MSG’nin kuruluşu için çalıştım.

Kaç üyesi var MSG’nin?
Şu anda 550-600 üyesi var ve hepsi zımba gibi ismi bilinen üyeler.

600 üye az değil mi Türkiye için?
Az tabii. Ama İngiltere ve Fransa’da da böyle. Zaten en çok telif hakları parçaları çok kullanılan, popüler sanatçılardan geliyor.

Bu "Beatles Alaturka" albümünü yaparken aklınıza bayağılığa düşme riski gelmedi mi?
Hayır, doğru dürüst bir şey yapınca korkmaya gerek yok. Nasıl olacağını bilmiyorduk ama iyi olacağını tahmin ediyorduk. Bütün bunlar bir yemekte ortaya çıktı. Erdal (Kızılçay) bir demo yapmış, tam kafamıza yatan şeydi. Buradaki bir konserden sonra albümün bir örneğini Liverpool’a gönderdim. Hemen Beatles Festivali’ne davet ettiler. 1999’da biraz korka korka gitttik. Yani biliyorsunuz bu parçaları orada bestelemiş Beatles. 6 milyon kişi yaşıyorsa, herkes tüm parçaları biliyor. Dedik "Acaba bizi sopayla kovalarlar mı?" Yani davul, dümbelekle 25 kişi Beatles çalıyoruz. Ama çok beğenildik.

Kalabalık mıydı?
Başlangıçta yalnızca Liverpool’lu eşimin ailesinden oluşan 10 kişi vardı önümüzde. Sonra arkada 10 bin kişi toplandı valla. BBC radyosu canlı verdi konseri. Sonra konseri izlemiş olan BBC prodüktörleri kraliçenin Jübile’si için tekrar çağırdı bizi İngiltere’ye. Jübile’nin ikinci günü Paul McCartney’li o büyük konser oldu. Biz ondan önceki gün Jübile konserlerini başlattık. Kraliçe meşaleyi yaktı. Biz de Liverpool’dan konsere başladık. Çok güzel oldu ama yağmura yenik düştük. Millet dağıldı.

Kraliçenin size bir teşekkür mektubu yolladığı doğru mu?
Kraliçenin Jübile’sinin açılışında Windsor Sarayı’ndan meşaleyi yakar yakmaz, 18 şehirden 18 orkestra çalmaya başlamıştı. Biz "All You Need Is Love"ı çaldık Liverpool’dan. Bir saat konser verdik. Kraliçe o konseri Londra’dan izledi. Döndükten sonra ben CD yolladım. Sonra bir teşekkür mektubu geldi. "Kraliçe her zaman hediye kabul etmiyor ama bu özel bir sene... Çok teşekkür ederiz. Bu mektubu reklam amacıyla kullanmamanızı rica ederiz" diye çok güzel bir mektup geldi.

Eski Club 33 müdavimlerini bir araya getirecek bir projeniz de var..
Evet 1967’den 1972’ye kadar vardı Club 33. Hilton’un çıkışındaydı. Ben orada DJ’lik yapmıştım. 1967’de açılan bu kulübe Faruk Süren, Neslihan Yargıcı, Cemil İpekçi Hümeyra her gün gelirdi. Yakında bir "reunion / yeniden bir araya gelme partisi" planlıyorum. Santana ve James Taylor’la görüşüyorum. Olursa gelip bu partide çalacaklar.

Türkiye’de telif haklarından en çok kazanan sanatçı kimdir sizce?
Herhalde Kayahan ve Sezen Aksu’dur. Ama ikisi de MESAM üyesi.

Siz sanatçılara daha yüksek bir yüzde veriyorsunuz. Haklarını daha modern yollarla savunduğunuzu söylüyorsunuz. Neden hala MESAM’da kalıyorlar o zaman?
Bir-iki jenerasyon böyle. Bugün Mustafa Sandal, Tarkan, Teoman, Candan Erçetin, Özlem Tekin, Şebnem Ferah... Bütün genç jenerasyon bizde. En çok onlar telif alıyor yeni kuşaktan.

Bir önceki kuşak niye size gelmiyor?
Bununla uğraşmak istemiyorlar sanırım. Öyle diyorlar ama bizim ne kadar doğru bir şey yaptığımızı bildiklerini söylüyorlar. Mesela Timur Selçuk da orada.

Kızmıyor musunuz ona?
Kızıyorum ama ne yapayım. Yalçın Tura abimiz de orada. Üstelik Timur Selçuk’u MESAM’a ben üye yaptım. Sezen Aksu’yu da...

Arabeskçiler üye mi?
Orhan Gencebay tamamen benim yanımda. Ama "MESAM’ı düzeltmeden bırakmam" diyor.

Özellikle MSG’ye üye yapmak istediğiniz biri var mı?
İbrahim Tatlıses. Onun böyle bir örgüte mutlaka üye olması gerek. O kadar çok para kaybediyor ki. Bir de söylemeyi unuttum, Galatarasaray kulübü de bize üye. MSG’nin reklamını yapmak için böyle bir şeye ihtiyacımız vardı. Mehmet Cansun’la konuştum ben. Kabul etti. Hatta çok güzel bir konser bile düzenledik o zaman.
































EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler