Pazar “Yalnız kalmayı öğrendim”

“Yalnız kalmayı öğrendim”

15.02.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Yalan Dünya”dan ayrıldıktan sonra iki yıl hiçbir projeyi kabul etmeyen Nihal Yalçın “Beş Kardeş”le ekrana dönüyor. Yalçın: “Bu süre içinde kendimle uğraştım. İlişkimi bitirdim. Yalnız kalmayı, yalnız yaşamayı, yalnız tatile çıkmayı öğrendim”

“Yalnız kalmayı öğrendim”

Röportaj vermeyi sevmeyen ünlülerin bir listesi yapılacaksa onun adı üst sıralarda yer almalı. Soğuk biri olduğundan, sohbet etmeyi sevmediğinden değil. Kendini anlatırken; büyük laflar etmekten, yazıya dökülünce ağızda durduğu gibi durmayacak şeyler söylemekten çekindiğinden... Öyle ki röportajdan hemen önce yapılan fotoğraf çekiminde bir yandan poz veriyor, bir yandan “Röportaj vermeyi çok severiiim, şu anda çok mutluyuuum” diye yalandan kendini motive ediyor, bizi güldürüyor.
Oysa her gün bir Nihal Yalçın röportajı yayımlansa sıkılmayız. Niyemi? Çünkü başarısı çok boyutlu. Hem çeşitli tiplemelerle yer aldığı Okan Bayülgen’in şovu, “Yalan Dünya” dizisi gibi popüler işlerde hemde Zeki Demirkubuz’un, Yeşim Ustaoğlu’nun ödüllü filmlerinde iz bıraktı. Çünkü “Yalan Dünya”da her şey çok yolunda giderken pat diye diziden ayrıldı ve iki yıl hiçbir projeyi kabul etmedi. Çünkü “Beş Kardeş” dizisiyle ekrana dönüyor. Çünkü bir tiyatro oyunu hazırlığında. Sorulacak çok soru var nitekim...

Dizideki gibi büyük bir ev, geniş aile, komşular, mahalle hayatı... Aşina olduğunuz şeyler mi?
Evet, hatta dizideki ev benim büyüdüğüm yere çok yakın. Kartal’da.

Aa sahi mi? Kendi mahallenize gidiyor musunuz çekim aralarında?
Doğup büyüdüğüm evi yıktılar, yerine iki TOKİ binası diktiler. Önünden geçemedim üç-dört sene. Ama 10 dakika mesafedeki ilkokulum, biraz ilerideki ortaokulum, lisem duruyor, gidiyorum arada.

“Yalnız kalmayı öğrendim”
“Sırtını yaslayacağın yaratıktır kardeş”

Nasıldı sizin mahalle hayatınız?
Gece yarılarına kadar top oynardık. Herkes birbirini tanırdı. Birbirine çocuğunu emanet edebilirdin. Pencereye demir taktırma ihtiyacı duymazdık. Dedikoduda, başka arazlarda çıkardı ama kötü bir şey olduğunda da birbirini korurdu insanlar. Annemler bizim ev yıkıldıktan sonra bir apartmana taşındılar. “Kimse kapımızı çalıp hoşgeldin bile demedi” dediler, birden 10 yıl yaşlandılar sanki.

Siz şimdi nerede oturuyorsunuz?
Cihangir’de. Burun kıvırıyorlar ama en “mahalle” yer burası belki... Buralarda oturan biri yazın çok ciddi bir rahatsızlık geçirdi; tanıyan, tanımayan herkes gitti hastaneye. Bu çok kıymetli bir şey.

Yeni rolünüz, Canan nasıl bir kadın?
Hep baskın kadınları oynadım. Belki de ben öyle yaptım onları. Bu kez öyle değil. Herhangi bir kadının “Sen ne diyorsun ulan!” deyip tokat çakacağı yerde sakin kalabilen biri Canan. Bu beni zorluyor biraz.
“Şehirli, ayakları yere basan, güçlü” kadınların beceremeyeceği şeyler yapıyor; sahip çıkıyor aşkına mesela.
O haline hayranım. Ben olsam “Bununla uğraşamayacağım” der, kenarçekilirim.

Bir aşk üçgeni göreceğiz galiba... Üçü de iyi insanlar. Çirkinleşmeden çıkabilecekler mi bu işin içinden?
Çirkinleştikleri yerler oluyor ama kötüleşmiyorlar. İnsanın bir şeyi sevebiliyor olması çok önemli; hayvan olur, bitki olur, annesi olur... Üçü de sevmeyi biliyor. İnsanı kötüleştirmeyen
şey sevmek. O yüzden hemen bir şeyi sevmek lazım.

Siz de kalabalık bir ailede büyümüşsünüz. Kardeş ne ifade eder sizin için?
Beş kardeşiz biz de. Sırtını yaslayacağın, sana asla kazık atmayacak, bile isteye kötülük yapmayacak, ne zaman başın sıkışsa yardım edecek yaratıktır kardeş...

Haberin Devamı

“Galiba bu ara çocuk yapmak istiyorum”

Tiyatro yapacak mısınız?
İstiyordum ama metin bulamıyordum. Sonra Seray Şahiner’in “Antabus”u çıktı karşıma. O arada Erdal Beşikçioğlu’yla kesişti yollarımız. Tatbikat Sahne’yi açıyor burada. “Bir Delinin Hatıra Defteri”yle açacak, sonra ben çıkacağım. 1.5-2 ay sonra...

Çalışmadığınız zamanlarda neler yaparsınız?
Eskiden hemen sokağa atardım kendimi. Artık evde vakit geçiriyorum, yemek yapıyorum.

Havalı yemekler mi?
Yok, bulgur pilavı falan çeker canım. Yaptığım en havalı şey, ızgara yanına salata. Çok salatacıyımdır. Ona da zeytinyağı-limondan başka sos koymam. Sağlıklı beslenirim ama. Yoğurdumu kendim çalarım mesela.

Spor?
İki senedir pilates yapıyorum. Şimdi bir de wingchun yapıyorum.

Instagram’da bir fotoğrafınızın altına “Yıllar geçiyor be anacım” yazmışsınız... 34 yaşındasınız oysa...
Bu ara yaş aldığımı fark ediyorum. Zaman geçtikçe daha güzelleştiğimi, eğer onun adı güzellikse, düşünüyorum. Yüzün oturuyor, bakışın derinleşiyor...

“Genç, şehirli kadını oynamak istiyorum”

45’ten önce yapmayı planladığınız ne var?

Herkesin gelip oyununu oynadığı, müziğini yaptığı, dansını ettiği alternatif bir mekan açma hayalim var. Buradan gidip bir yerlerde bir şeyler ekip biçmek, inek sağmak, buraya da sadece iş olduğunda gelmek bir de... Birde galiba, bu ara çocuk yapmak istiyorum. Sevdiğim arkadaşlarımada söylüyorum; birlikte bir yer alalım, orada birlikte çocuk büyütelim. İyi bir insan yetiştirebilirim diye düşünüyorum.

Proje anlamında ne yapmak istiyorsunuz?
En büyük hayalim müzikal... Yaşım geçmeden, dizkapaklarım, eklemlerim tutuyorken... Televizyon şovu da yapmak isterim. Film yapmayı zaten hep istiyorum. Ama yapamadım bu ara. “Yeraltı”ndan sonra benzer roller geldi. Üç çocuk annesini oynayacak biri pek bulunamıyor. Ben olgun gösteriyorum. Hele makyajsız, 50 yaşına kadar gösterebiliyorum. Ama artık genç, şehirli kadın oynamak istiyorum.

Haberin Devamı

“Yaptığım işe çok ters biçimde göz önünde olmayı sevemiyorum”

Haberin Devamı

Neden iki sene hiçbir projede yer almadınız?
Çok yorulmuştum. “Ne yaptın da yoruldun, terbiyesiz” demesinler ama...

“Yalan Dünya”dan ayrılma kararını nasıl almıştınız?
Ben mutsuz oldum. Bu mesleği mutlu olmak için seçmiştim oysa. Üç sene önce hipertiroidim çıktı. Düzenli uyumam, yediklerime dikkat etmem lazımdı. Set koşulları beni zorluyordu. Sol gözüm büyümüştü. O da beni mutsuz ediyordu. İnsanlar “Zaten şehla, bir de gözü büyümüş” gibi şeyler söylüyordu. Bir de ben yaptığım işe çok ters biçimde göz önünde olmayı sevemiyorum. Beni tanımayan insanların benimle ilgili çok fazla fikrinin olması bana ürkütücü gelir. O durumdan sıkılmıştım. Çok da sabırsızımdır; bir şeyin sonucunu hemen görmek, sonra yeni bir şeye geçmek isterim. Hep aynı şeyi yapmaya başlayınca mutsuz oluyorum. Yoksa oradaki insanlarla bir sıkıntım yoktu. Sadece koşullar zordu. Aksi bir insana dönüşmek istemedim, birine sesime yükselttiğim gece uyuyamam çünkü. Ama hastalığım yüzünden kendimi durduramamaya başlamıştım. “Ekibi zorda bırakıyor muyum?” diye de düşündüm. Öyle bir durum yoktu. Ben olmasam da yürürdü o iş, Gülse (Birsel) anında üç tip yazardı...

Haberin Devamı

“Lükslerim yoktur, parasız nasıl yaşanacağını bilirim”

Ne yaptınız bu sürede?
Kendimle uğraştım. Çok gezdim, çok okudum, çok film seyrettim. Ben ne istiyorum diye sordum kendime. İlişkimi bitirdim. İlk kez tek başıma yaşamaya başladım. Yalnız kalmayı, yalnız yaşamayı, yalnız tatile çıkmayı öğrendim. Başkasının çorabına sinirlenmek gibi şeyler bitti hayatımda. Eskiden sinirli uyanırdım. Şimdi fark ediyorum, ben sabah en az bir-iki saati tek başıma geçirmeliyim.

Nasıl geçindiniz bu sürede?
Bu işe girdiğim andan itibaren bana söylenen kaşelerle çalışmadım ben.
Bir gün istemediğim bir işi yapmak zorunda kalmamak için risk aldım, “Benim kaşem budur” dedim. Bu sayede bir süre çalışmadan geçinebilecek parayı kazanmıştım. Lükslerim yoktur zaten. Parasız nasıl yaşanacağını da bilirim.

Yeniden çalışmaya başlarken endişeleriniz oldu mu?
Biraz oldu. Onur’a (Ünlü) “Senin hep güçlü erkek karakterlerin var, hiç kadın yok, nasıl olacak?” dedim.
O da “İşte o yüzden bu rolü sana teklif ediyorum” dedi. Başka güzel
şeyler de söyledi. İkna oldum. Çalışmayı özlemiştim. Ekipteki diğer oyuncular da Türkiye’nin en başarılı oyuncuları bence. Onur da birlikte çalışmayı çok istediğim bir yönetmendi. Onun, bilmiyorum biraz büyük bir laf mı olur bu ama, sektördeki tavrını kendime benzetiyorum; gönlüne göre işler yapıyor, çok cesur. n