PazarYüzyıl öncesinden bir Nabi...

Yüzyıl öncesinden bir Nabi...

02.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüzyıl öncesinden bir Nabi...

Yüzyıl öncesinden bir Nabi...





Damarlarında savaş dolaşan başkent ısınmıyor. On gündür donma noktasının altında oynayan hava, hayatı yavaş çekim bir parodiye dönüştürdü. Potomac, ölü bir hayvan gibi kakıldı kaldı, akmıyor. Washington ile Virginia arasında nehir değil, bir buz vadisi var artık.
Bizim buralarda, böyle soğuk azdır. Ama çekilmez yaz sıcaklarından deneyimliyiz ya, kaynasak da kakırdasak da, canımızı nereye atacağımı biliriz.
National Gallery of Art (Ulusal Sanat Galerisi) bu sığınakların başında gelir. Hiçbir zaman pişman etmez insanı. Isıtır, serinletir, arıtır.

Yüzyıl öncesinden bir Nabi...
Geçenlerde, iliklerime işleyen soğuktan, yine bu müzenin ezbere gelmez salonlarına sığındım. Ama öyle önünden geçiyordum da, içeri dalıvermedim yani. Dona dona, uzun uzun yürüdüm. Kafama koymuştum, hayatta en tutkun olduğum ressamlardan birini görecektim. Yüzyıl öncesinin Paris’inden bir Nabi ile buluşacaktım. Üşümeye değerdi.
Osmanlıcadan bilirsiniz belki ya, Nabi, aslında İbranice, "peygamber" demek.
Benim, 1800’lerin sonundan 2003’e, Paris’in duvarları, masaları, halıları çiçek çiçek çiçek odalarından, ağaç ağaç ağaç bahçelerinden ta buraya, bırrrrr bırrrr Washington’a ışınlanan peygamberim de, Edouard Vuillard.
Vuillard, meraklılarının çok iyi tanıdığı, kimselere pek benzemeyen bir ressamdır. Fransız meslektaşları ve bir zaman, Paris’te, "28 rue Pigalle" adresindeki ev arkadaşları, kendisinden daha ünlü Pierre Bonnard ve belki biraz daha az bilinen Maurice Dennis, bir de tabii yine meraklısı için çok özel bir yere sahip heykeltıraş Aristide Maillol ile birlikte, 1888’de "Nabiler" adlı grubu kuran, zamanın avant-garde sanatçılarındandır.
"Nabiler" resim ve heykeli mimari ile kaynaştıran bir hareketin öncüleriydiler. Tuvalden ziyade, duvarlara, panellere, panolara ve çoğunlukla da belirli bir mekanı tamamlamak, süslemek, vurgulamak amacıyla yapılan resimlerdi onların tutkusu. Bu yüzden adları illüstrasyon ile, dekorasyon ile özdeşleşti ve yıllarca "dekoratif resim" deyip biraz da aşağılanarak geçiverilen bir tarzın temsilcileri olarak bilindiler.
Postmodernizm sağolsun, her şeyi olduğu gibi, resimdeki kalıpları da tersyüz etti edeli, Vuillard ve tayfası da, Yunan mitolojisinden modernizme, empresyonizmden soyut ekspresyonizme kadar her yöne çıkan yolların kavşağında yeniden tanımlanıyor.
İşte biraz da bu sayede, Vuillard’la Washington’da buluştuk.
Az değil, tam 230 Vouillard gelmiş, National Gallery’e. Ressamın hem ele güne açık, ortalık yerde, kocaman ve kamusal olan yanına hem de küçük, samimi, fiskos mesafesindeki özel alanına girip çıkan, 1868 doğumlu Nabi’nin, büyük bölümünü üreterek geçirdiği 72 yıllık hayatının her dönemini yansıtan bir sergi bu. Nisana kadar Washington’da; sonra sırasıyla Montreal’e, Paris’e, Londra’ya taşınacak.
Resim bu, anlatmaya gelmez. Onun için, dünyayı gezebilen ender şanslılarımızdansanız, bu kentlerden birinde yakalayın Vouillard şölenini derim. Olmadı, internette www.nga.gov adresine uğrayın bir.
Ben en fazla, Vuillard’ın, hayatında çok önemli bir yeri olan, ondan hem resim sipariş eden hem de onu ilk kez sergileyen yayıncı dostları ThadeÇ ve Misia Natanson için yaptığı, onların ve yakınlarının hayatına bakan resimlere tutkunum. Kahverengisi, bordosu, siyahı, sarısı bol, duvarları çiçekli kağıtlarla kaplı, insanları sır küpü ev içleri bunlar. Basit görünürken, her katmanında başka hikaye anlatan katmerli resimler. Bazısı büyük ama bazısı da el kadar birer dünya kapısı.
İnsana, alacakaranlıkta, kentin sokaklarından süzülürken önünden geçtiği evlerin pencerelerine vuran sıcak sarı ışıkların nasıl bir hayatı yaladığını merak ettiği zamanlardaki hissi veren, sizi gözetlemeye davet eden, uzaktan yakalanmış bir perde kenarı, bir ayna, bir kadın siluetinden rüyalar çıkarmanıza yarayan resimler.
Dedim ya, anlatmaya gelmiyor. Ama Vuillard’ın, beni bir-iki saat için olsun, Washington’dan, savaştan ve soğuktan kopardığı kesin.
Size tavsiyem, hayatınızdan usandınız mı bir an, müzeye gidin, resim görün. Yakınınızda müze mi yok, çocuğunuzun resimlerini boydan boya asın evinizin duvarına, karşısına geçin. Çocuğunuz mu yok ya da çok ufak... Büyüdü resim yapmıyor mu henüz... Artık, bir kutu suluboya ya da birkaç renkli kalem ile bir kağıt alın önünüze. Arınacaksınız.
































EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler