Ailesi onu bekliyordu
Ender Başkaya korkunç olaydan bir hafta önce ablasına, “Ölüm beni nerede olsa bulacak zaten, o yüzden beni merak etmeyin. Ama size bir sürprizim var. Nisanda emekli olacağım” demişti
Sacide Ender Başkaya için 15 Mart’ın diğer günlerden pek bir farkı yoktu aslında. İş çıkışında arkadaşlarıyla buluşup İslamabad’ın en ünlü İtalyan restoranlarından Luna Caprese’nin bahçesinde hem yemek yemeye hem de yeni projeleri hakkında konuşmaya gitmişti.
Luna Caprese, başkentin gözde restoranı olmasının yanı sıra, yabancıların çok sık gittiği ve içki satışının serbest olduğu bir yerdi. Ölüm, Başkaya’yı hiç ummadığı bir anda buldu. Başkaya o akşam terörist bir saldırıya kurban gitti.
Oysa daha bir hafta önce ablası Eser Ingle’la yaptığı kısa telefon görüşmesinde, “Gel artık Ender, senin için endişeleniyoruz” demesi üzerine “Ölüm beni nerede olsa bulacak zaten, o yüzden beni merak etmeyin. Ama size bir süprizim var. Yanınıza geliyorum. Nisan ayında emekli olacağım. Evraklarımı şimdiden hazırlayın. Ama Ankara’da da durmak yok, bir dernek kurup birlikte çalışırız, ne dersin?” diyerek telefonu kapatmıştı. Annesi Semha Kayı bu haberi duyunca çok sevinmişti. Kızı için hazırlıklar yapmaya başlamıştı ama, kızı ona hayatının en acı sürprizini yaşattı.
İlk tutkusu mültecilerdi
Başkaya, 1 Şubat 1958 Ankara doğumluydu. 3 kız çocuklu bir ailenin ortancasıydı. Ziraat mühendisi olan babasını 4 yaşındayken kaybetmişti.
Öğrenimine Mimar Kemal Lisesi’nde başladı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirip babası gibi ziraat mühendisi oldu.
Üniversiteden sonra Anadolu Kalkınma Vakfı’nda 20 yıl görev yaptı. Başkaya için bu vakıf çok önemli bir basamaktı. Çünkü vakıf; tarım, sağlık, eğitim, doğal afetler, yeniden yapılandırma ve mültecilere yardım gibi konularda projeler yürütüyordu.
Mülteciler en çok ilgilendiği konulardan biriydi. Onların sorunlarıyla ilgilenmek ve haklarının geliştirmek için Hakkâri, Silopi ve Türkiye’nin doğusunda gezmedik yer bırakmamıştı. Annesi Kayı’nın deyişiyle “Kimsenin görev yapmak istemediği, sadece Mehmetçiğin görev aldığı bölgelere” o hep ilk sırada gitmişti.
Türkiye dar geldi
Daha sonra depremzedelerle ilgilenmeye başladı. Türkiye dahil, dünyanın neresinde bir deprem olsa Başkaya oradaydı. 17 Ağustos 1999 depreminde Gölcük’e gitti.
Ardından Sakarya’nın Akyazı ilçesinde 2 yıl kaldı. Burada da depremzedelere yazlık çadır, okul çadırı, katalitik soba, giysi gibi birçok yardımın ulaşmasında yardımcı oldu.
Türkiye sınırları yetmedi ve Başkaya dünyaya da açıldı. 2002’de Afganistan depreminde Nahrin’e gitti. Nahrin’de 8 ay kalan Başkaya, en çok çoçuklarla ilgilendi.
Orada barınaktan sağlığa, yemekten eğitime, depremzedelerin her türlü ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Çocuklara ve kadınlara “Hayat devam ediyor” mesajını vermek için el işinden resme birçok kurs düzenledi. Afganistan’dan sonra yolu İran’a düştü. 2003’te yaklaşık 50 bin kişinin ölümüne sebep olan Bam depremi nedeniyle bölgede 3 yıl görev yaptı. Kargo uçaklarında seyehat yapmak, çadırlarda uyumak onu hiç yıldırmadı.
Son olarak da 2005’te 75 bin kişinin hayatına mal olan depremde Pakistan’a gitti. Burada her zaman hayalini kurduğu şeye imza attı ve arkadaşlarıyla uluslararası bir sivil toplum örgütü olan “Hayat için Destek/Support to Life”ı kurdu. 3 yıl burada yardım organizasyonları düzenledi.
Çocukların Ender annesi
Yanlız yaşamak, ailesinden uzak olmak... Bunlar onu hiç yıpratmadı. Ailesini kısıtlı şartlarda aradığında hep söylediği bir şey vardı:
“Sizleri çok seviyorum, kendinize iyi bakın. Beni hiç merak etmeyin. Mutluyum ben.”
İlk eşini, babasında olduğu gibi bir trafik kazasında kaybetti. Ardından inşaat sektöründe çalışan Ali Başkaya ile evlendi. Çocuğu olmadı ama eşinin oğlu Hüseyin’i kendi oğlu gibi sevdi. Vakit bulup üç-beş gün için geldiği Ankara’da ilk iş olarak Hüseyin’in öğretmenleriyle görüşürdü.
Hüseyin’in velisi Ender Hanım’dı. Başkaya, gittiği ülkelerde kendine birçok aile de buldu. Annesini, babasını kaybetmiş çocuklara annelik yaptı. Onlardan hak ettiği sıfatı da almıştı... Çocuklar onu “Ender Anne” diye çağırıyordu.
Gökyüzünden mesaj var
Başkaya, aslında ismi gibi ender insanlardan biriydi. Arkadaşları da onu hep benzer sözlerle tanımlıyor: “Cesur, hayat dolu, pozitif. En zor koşullarda bile süslenir, takar takıştırır, herkese moral verirdi.”
Cenazede oğlu Hüseyin’le tabutun başında bekleyen Ali Bey, “O ağlamamamızı isterdi” diyerek gökkuşağını gösterdi:
“Ender, yağmurlu havayı hiç sevmezdi. Ama bakın yağmur kesildi ve gökkuşağı çıktı. O bize gökyüzünden mesaj yolluyor. Biz de buradan ona.”
ÇOCUKLARI ÇOK SEVİYORDU
Çocuğu olmayan Ender Başkaya üvey oğlu Hüseyin’i kendi oğlu gibi seviyordu, Türkiye’ye geldiğinde dersleriyle yakından ilgileniyordu. Hüseyin de cenaze töreninde üvey annesinin tabutunun başından ayrılmadı (solda). Başkaya, annesiyle (üstte solda). Luna Caprese adlı restorana düzenlenen bombalı saldırıda Sacide Ender Başkaya ölmüş, 11 kişi de yaralanmıştı. (üstte sağda)