"Ankara ile aramızda uçurum var..."
"Ankara ile aramızda uçurum var..."
|
Dünya Gazeteler Birliği yöneticileri "Milliyet"e izlenimlerini anlattı
- DGB basın özgürlüğü için nasıl bir mücadele veriyor?- Diğer uluslararası basın örgütleriyle kurduğumuz bir koordinasyon komitesi ve özel bir fonumuz var. Gazetecileri Koruma Komitesi, IPI, Inter - Amerikan Basın Örgütü, Uluslararası Dergi Yayıncıları Örgütü bunun içinde. Yılda iki, üç kez toplanıyoruz. Basın özgürlüğü savaşında da globalizasyon var. Durum 10 - 15 yıl öncesinden farklı. Berlin Duvarı'ndan sonra her şey değişti. Demokrasiler Orta Avrupa'ya, Güney Amerika'ya yayıldı. Çok ülke aydınlığa kavuştu. Bazı ülkeler hala karanlıkta.
- Türkiye nerde?
- Alacakaranlıkta.
- Siz Brezilyalı bir basın patronusunuz. 4 gazete, 18 TV kanalı, 17 radyo istasyonunuz var. Niye bu işe girdiniz?
- Bu organizasyonun başında olmamın sebebi, Brezilya'da dikta yıllarında basına karşı uygulanan baskı. O baskıları birinci elden yaşadım. DGB o yıllarda bizle meşgul olan, yardım eden ender basın örgütlerinden biriydi. Bunun önemini o zaman anladım.
- Brezilya artık demokratik bir ülke mi?
- Açılım '80'de başladı. '85'ten sonra rejim yerleşti. 21 yıllık bir askeri diktadan sonra, "değişimi" topluma yerleştiren basın oldu. Yolsuzluklara karışan başkan Fernando Collor'u, istifaya zorlayan ve iktidardan düşüren basındır. Bir Latin Amerika ülkesinde ilk kez böyle bir şey yaşandı. Zor kullanmadan, darbe yapmadan bu tarz bir iktidar değişikliği oldu. Araştırmacı gazetecilik güç kazandı. Yolsuzlukların soruşturulması ve yenilenmede basın motor rol oynadı. Bunu toplumla diyalog kurarak yaptı.
- Bu deneyim ve gittiğiniz diğer ülkeler ışığında Türkiye'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Burada ciddi basın özgürlükleri sorunları olduğu herkesin malumu. Bu bir veri. DGB olarak biz tabii basın özgürlüklerini sınırlayan yasaları değiştiremeyiz. Ancak yakın geçmişte belli düzenlemelerin değiştirilmesi konusunda verilen bazı sözler vardı. Şimdi artık söz değil eylem zamanı. Amacımız bu konularda duyarlığı artırmak. Bunun mücadelesini veriyoruz.
"Basın özgürlüğü savaşında da globalizasyon var. Durum 10 - 15 yıl öncesinden farklı. Berlin Duvarı'ndan sonra her şey değişti. Demokrasiler yayıldı. Çok ülke aydınlığa kavuştu. Türkiye hala alacakaranlıkta..."
- İzlenimleriniz?
- Düş kırıklığına uğradım.
- Neden?
- Bizim görüşlerimizle, Türk tarafı arasında uçurum var. Bizim ifade özgürlüğü ile anladığımız şeyle, Türk tarafının anladığı şey farklı. Biz herkesin, her konuda, serbestçe görüş ifade etmesinden yanayız. Kürt sorunu dahil. Türk tarafının sınırları var. Hükümet sözcüsü bu sınırı "terör eylemlerinin sözcülüğünü yapmak" olarak tanımladı.
- İngiltere'de "terör sözcülüğü yapmak" suçuyla hapis gazeteci yok mu?
- Ne münasebet. AB ülkelerinin hiçbirinde hapis gazeteci yok.
- Orgeneral Bir'le, Cumhurbaşkanı'nın görüşleri arasında ne fark var?
- Hiçbir fark yok. Yalnız Demirel "PKK terörünü destekleyenlerin ifade özgürlüğünü şehit ailelerine nasıl anlatırız?" gibi duygusal gerekçeleri kullanmaya çalıştı. Orgeneral Bir ise Batı basınından yakındı. Batılı gazeteciler hep olumsuzlukları yazıyor, iyi şeyleri anlatmıyor dedi. En hassas olduğu konu buydu. Ama uluslararası yayın dünyasına brifing vermekten memnundu. Vakit olsa iki - üç saat konuşurdu.
- Bu yaz Sınır Tanımayan Gazeteciler, Uluslararası Basın Enstitüsü IPI ve Gazetecileri Koruma Örgütü temsilcileri geldi. Şimdi de siz. Bu uluslararası trafik sıklaşıyor. Ne faydası var?
- Türkiye'de düzen insan hakları konusunda kalıcı düzenlemelere gidecek mi yoksa hep aynı retorikleri mi dinleyeceğiz? Sorulması gereken bu. Ben son 10 yıl içinde en az 5 kez Türkiye'ye geldim. Maalesef ülkeniz ileri değil, geri gidiyor. 2.5 yıl önce geldiğimde 8. Madde üzerinde dönemin başbakanı Tansu Çiller'le görüşmüştük. Hava daha olumluydu. Çiller "haklısınız" demişti bize, "Düşünce suçlusu çok gazeteci var. Onları serbest bırakmalıyız ama parlamentodaki güç dengesi elvermiyor... "Bu kez Ankara'da böyle bir temel saptama bile yapılamadı.
- İleri dönük vaatlerde bulunulmadı mı?
- Hayır, kesin tek söz söylenmedi. Hiçbir söz alamadık. Geçen yazki ziyaretlerin gerisine düştük. Bahsettiğiniz örgütler yaz aylarındaki gezilerini bize daha olumlu nakletmişlerdi. Biz de dört ay sonra gelerek ilerleme kaydedeceğimizi düşünmüştük. Yanılmışız.
- Buraya gelmeden daha mı iyimserdiniz?
- Evet, çünkü Demirel ve Yılmaz, yıl içinde reformlar konusunda bazı görüşler ifade etmişlerdi. O görüşler Ankara'daki açıklamalara yansımadı.
- İnsan hakları Türkiye ile Avrupa arasında son "duvar" mı?
- Türk tarafı demokratik özgürlükler konusunda Avrupa standartlarını yakalamak için her şeyi yaptığını, Avrupa'nın çıtayı daima daha yükseğe koyduğunu iddia ediyor. Çifte standarttan bahsediliyor.
- Bu doğru değil mi?
- Hayır. Türkiye demokratikleşmede ciddi çaba gösterse, her şey değişir. Biz mesela; AB ve Avrupa Konseyi gibi organizasyonlara danışmanlık yapıyoruz. O kuruluşlara verdiğimiz raporlar hemen değişir. Basın özgürlüklerini kısıtlamakla Türkiye hata yapıyor. Teröre karşı verdiği haklı mücadelede toplayacağı uluslararası destek ve sempatiyi, bu tutumuyla geri çeviriyor.
- AB gündeme geldi mi?
- Biz Türkiye'nin Aralık ortasında yapılacak genişleme toplantısına dahil olmak istediğini düşünüyorduk. Ankara'ya yakın gelecekte bir daha eline böyle bir fırsat geçmeyeceğini; bu sürece girmek istiyorsa radikal değişimlere derhal girişmesi gerektiğini söyledik. Fakat hiç tepki almadık.
- Değişim yapacağına Ankara dışarda kalmayı mı yeğliyor?
- Evet, Türkiye AB'nin bedelini ödemek istemiyor. Yunanistan, İspanya ve Portekiz köklü değişimlerle AB'ye girdi. Kapıda bekleyen Orta Avrupa ülkeleri keza. Orgeneral Bir halbuki bir ara bize çok sinirlendi ve dedi ki: "Dünkü ortak düşmanlarımıza AB kapısını açarken, bize nasıl hayır dersiniz?" Bir defa bugün ortak düşman yok. Bu tarih oldu. Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya hapishanelerinde gazeteci de yok. Basın özgür. Türkiye'de değil. Halbuki "Duvar"dan önce durum tersineydi. Orta Avrupa dönüşüm yaşarken, daha özgür olan Türkiye geri gitti. Ve şimdi zaman çok kıymetli. Türkiye o kıymetli zamanı harcıyor.
"AB adayı Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya'da basın özgür. Türkiye'de değil. `Duvar'dan önce durum tersineydi. Orta Avrupa dönüşüm yaşarken, daha özgür Türkiye geri gitti."
- Ankara'daki havayı nasıl buldunuz?
- Somut bir sonuç alamadık ama almayı da beklemiyorduk. Ama büyük açıklıkla ilettik. Ben bu açıdan temaslarımızı olumlu buluyorum.
- İlettiğiniz mesaj neydi?
- Bir gazeteci olarak şahsen ben Orgeneral Bir'e, basın özgürlükleri engelleri kaldırılmadıkça, Türkiye'nin AB üyeliğine engel olmak için elimden ne gelirse yapacağımı söyledim. Türkiye'nin AB üyeliğinin, Avrupa ifade özgürlüğü standartlarının yakalanmasıyla mümkün olduğunu belirttim. Toplantıda on general ve on gazeteci vardı. Çok açık sözlü bir görüşme yaptık. Tartışma zaman zaman alevlendi. Hatta General Bir bir ara bize bağırdı ve bizi haşladı.
- Neden?
- Orgeneral Bir, Türkiye'nin Avrupa'daki insan hakları kriterlerine uyduğunu iddia ediyordu. Bazı kanun maddeleri okudu. Ve ülke bütünlüğünün korunması konusunda ifade özgürlüklerinin sınırı olduğunu söyledi. Ben de kendisine, bizim de böyle bir sorunumuz olduğunu ve İspanya'da ETA terörüyle yaşadığımızı söyledim. İspanyol yasalarında da "teröre yataklık etmek" ve "silahlı çeteyle işbirliği yapmak" suçtur. Ama bu sorunla baskıcı olmayan yollarla da mücadele etmek pekala mümkündür.
- İspanya'da hapis gazeteci var mı?
- Tabii ki yok.
- Frankizm döneminde var mıydı?
- Tabii vardı. Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü Şükrü Sina Gürel'e nitekim bunu söyledim. Ve Türkiye'deki yasal düzenlemelerin Franco dönemi İspanya'sını hatırlattığını belirttim. Bundan hiç hoşlanmadı. Bunun Türkiye'ye çok büyük bir haksızlık olduğunu belirtti. Ama Türkiye'deki Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Yasası'nın bazı maddeleri gerçekten de bana o dönemi hatırlatıyor.
- Aynı konuları Cumhurbaşkanı ile görüştünüz mü?
- Demirel farklı bir ton kullandı. Türk demokrasisi istikrara dayanmalıdır dedi. Ve demokrasinin üç kez kesintiye uğradığını hatırlattı. İnsan hakları ile istikrar arasında denge sağlanması gerektiğini söyledi. İddia edildiği gibi hapiste 40 küsur gazeteci olmadığını, bu sayının çok daha düşük olduğunu ifade etti. Hapiste olanların terörle ilişkili olduğunu söyledi. Biz de kendisine sayıyla değil, bu konunun ardındaki felsefeyle ilgili olduğumuzu söyledik. Sorun hapiste 40 ya da 20 gazeteci olması değil. "Hapiste fikir suçlusu tek gazeteci olsa da, bu Türkiye'nin AB'ye girmesine engeldir" dedik.
- Sonuç?
- Askerler, görüşlerimizin kendi görüşlerinden ne denli farklı ve uzak olduğunu gördü. Bu açıdan çok faydalı bir görüşmeydi.
"Ankara'da Silahlı Kuvvetler'le yaptığımız toplantıya on general ve on gazeteci katıldı. Açık sözlü bir görüşme yaptık. Tartışma zaman zaman alevlendi. Hatta General Bir bir ara bize bağırdı.