Aşk, kadının her şeyi erkeğinse bir parçası
Aşk, kadının her şeyi erkeğinse bir parçası
Alman filozof Nietszche ve Fransız düşünür Simone de Beauvoir, aşk konusunda erkeği bir kalemde harcıyorlar! Her ikisi de aşk duygusunu, derin duyarlıklara sahip kadın ruhuna daha çok yakıştırıyor olsalar gerek, aşk acısıyla kıvranan erkekleri pek de ciddiye almıyorlar. İki düşünürün iddiası şu: Kadın âşık olarak tanrılaştırdığı erkeğe kendini sunmak, erkek ise âşık olduğu kadına sahip olmak istiyor. Yani kadın ve erkek, âşık olduklarında farklı duygu ve davranışlar sergiliyorlar.
"Anna Karenina", "Savaş ve Barış" gibi büyük aşk romanlarını yazan Tolstoy, güncesine "Aşkın ne olduğunu bilmiyorum" yazıyorsa, kim bilebilir aşkın ne olduğunu? Tolstoy bile bilmiyorsa, kim bilebilir erkeklerin gerçekten âşık olup olmadığını diye sorulabilir belki de.
Bu soru kadınlar için, "aşk hakkında bilmeyeceklerimiz" kategorisinde kalacak belki de sonsuza dek...
Peki, bu iki düşünür neye dayanarak erkeklerin âşık olmadıklarını söylüyor?
Aşkı farklı yaşıyorlar
Kadın ve erkeğin aşkı algılayışının, yaşayışının birbirinden çok farklı olduğunu öne süren Beauvoir bu konuda şunları söylüyor:
"Diz çökmüş, ermiş kadınla, yataktaki sevdalı kadının ağzından aynı sözler dökülür: ‘Tanrım, taptığım, efendim’. Aşkla acı, kuşkusuz erkekler için de birbirine bağlıdır. Ancak onların çektikleri ya kısa sürelidir ya da çok şiddetli değildir. Benjamin Konstant, Juliette Recamier’nin aşkından ölmeye kalktı ama bir yılda kendine geldi. Stendhal, yıllarca Mathilde’in ardından pişmanlık duydu, ancak bu pişmanlık hayatını yok etmeden, ona renk katan bir pişmanlıktı. Oysa seven bir kadın kendisini, Andersen’in masalındaki aşk uğruna kuyruğunu bacakla değiştiren ve sonra ömrü boyunca kızgın korlarla iğneler üstünde yürümeye mahkum olduğunu gören ünlü denizkızına benzetir. Erkeğin tutkusu zorba olduğu kadar gelip geçicidir de, doyurulur doyurulmaz söner. Oysa kadın genellikle aşktan sonra âşkın tutsağı olur."
Erkek için yan unsur
"Saçını süpürge eden kadın" deyişi yalnız fedakâr Türk kadınları için değilmiş meğerse. Tüm kadınların doğasında varmış bu. Nietszche, "Şen Bilim" adlı eserinde kadın ve erkeğin aşkı için şöyle yazıyor:
"Kadının aşktan ne anladığı açıktır. Bu yalnız bağlılık değil, başka hiçbir şeyi düşünmeden, hiçbir şeyi saklamadan bir insanının bedeniyle ruhunu bütün olarak vermesidir. Erkeğe gelince, sevgililerinin önünde diz çöktükleri zaman bile ona sahip olmak istemektedirler ve hayatları boyunca hakim kalırlar. Sevilen kadın, birçok değerler arasında bir değerdir, erkekler bu değeri varlıklarına katmak isterler, yoksa varlıklarını onun için harcamayı değil. Kadın için sevme, tam tersine bir efendi uğruna her şeyden vazgeçmedir."
Byron ise bu konuya son noktayı şu sözüyle koyuyor: "Aşk erkeğin hayatının yalnız bir parçası, kadının ise bütün varlığıdır."
Nesrin T. (35 yaşında, Muhasebeci):
‘Kocamın üç yıldır bir metresi olduğunu öğrendiğimde yıkılmıştım. Benden başka herkes biliyordu. Sonunda ben de duydum. Herkese, ailesine, arkadaşlarına anlattım, onu rezil edeceğimi düşünüyordum. Ekonomik durumumuz çok iyi olmamasına rağmen, ona resmen bakıyordu. Üstelik 5 aylık hamileydim. Olayın ortaya çıkmasından sonra metresinden ayrıldı. Ama tuhaflaştı. Eskisinden daha fazla içki içmeye, sık sık hastalanmaya, işine özen göstermemeye başladı. Depresyonda gibiydi. Kızımız doğunca kendini biraz toparladı. ‘Âşık olsa beni terk ederdi, ama o bütün erkekler gibi hem karısını hem sevgilisini istedi’ diyordum.
‘Sevgilimle evlendim’
Zamanla iyice uzaklaştık. Bu böyle 2 yıl sürdü. Çocuk için mesleğime ara vermiştim. Tekrar iş hayatına döndüm. Ve orada hayatımın aşkıyla tanıştım. Bana ilgi gösteriyor, sorunlarımla ilgileniyor, dinliyor, beni heyecanlandırıyordu. Kocama işten arkadaşlarla çıkacağımızı söyleyip bir iki saatimi onunla geçiriyordum. O bekârdı. Buna rağmen beni istedi. Ve kendimi uzak akraba ziyaretlerinde bulmaya başladım. Kocam şüphelenmedi. Ama içimde o kadar öfke vardı ki, bir gece ona bir başka sevgilim olduğunu ve ona yalan söyleyerek sevgilimle şehirdışına çıktığımı söyledim. Tepki vermedi ve zaten en büyük acıyı sevgilisinden ayrıldığında yaşadığını, hiçbir şeyin umurunda olmadığını söyledi. O kadına gerçekten âşık olduğunu ancak o zaman anladım. Çocuğu öne sürmüş, kendimi acındırmış ve beni tercih etmeye zorlamıştım. Çok tuhaf ama, onu sevgilisinden ayırdığım için üzüldüm. Boşandık. Ben sevgilimle evlendim. Oysa eski sevgilisiyle bir araya gelemedi ne yazık ki."
Cengiz S. (23 yaşında, üniversite öğrencisi):
‘Hep erkeklerin kadınlara değer vermedikleri söylenir, ama ben aynını kadınların da yaptığına inanıyorum. Çok güvendiğim, iki yıl beraber olduğum kız arkadaşımla yaşadıklarım böyle düşünmeme neden oldu. Bir gece, Taksim’de bir barda eğlendikten sonra, kankam diyebileceğim kadar yakın olan bir arkadaşımın evine gittik. Orada da içmeye devam ettik ve sabaha karşı yattık. Salondaki kanepelerde uyuyorduk. Bir ara uyandığımda sevgilimin odada olmadığını fark ettim. Biraz bekledim, gelmeyince merak ederek kalktım. Arkadaşımın yatağında, ona sarılmış uyuduğunu gördüm. Kıyamet koptu. Bana sarhoş olduğunu, uyku sersemliğiyle oraya yatmış olabileceğini, hatırlamadığını söyledi. Giyinikti, üzerinde kot pantolonu, kazağı vardı. Ve sadece uyuyorlardı. Ona inandım. Başka çarem yoktu.
‘İkinci kez yapınca...’
Birkaç gün içinde aramızdaki soğukluk geçti. Ama ara ara kıskançlık nöbetleri geçirmeye başladım. Aralarında bir ilişki olduğundan şüpheleniyor, sık sık kavga çıkarıyordum. Bunu o kadar çok takmıştım ki, denemeye karar verdim. Yine bir bahane uydurup, arkadaşımın evinde kaldık. Gece boyunca uyumayarak, neler olacağını görmek istiyordum. Sonunda benim uyuduğumu düşündüğü sırada kalktı ve gitti. Elim ayağım titriyordu. Görmeye cesaretim olmadığı için dönmesini bekledim. Bir süre sonra geldi ve yine yerine yattı. Sabah ikisine aşklarına saygı duyduğumu ama bana bunu yapamayacaklarını söyledim. Sevgilimi de, arkadaşımı da terk ettim. Yine inkar ettiler. İçimde hep acaba sorusu kaldı, ama yine de pişman değilim. Bu şekilde sürdüremezdim."
Tarih 11 Aralık 1936; radyolarının başında oturan milyonlaca kişi, İngiltere Kralı 8. Edward’ın deli gibi âşık olduğu Amerikalı Wallis Simpson ile evlenmek için tahttan indiğini heyecanla dinledi. İki kez evlenip boşanmış bir kadınla beraber olabilmek için krallığı bırakan Edward, 20. yüzyılda da aşk için tahtın bırakılabileceğini gösterdi.
Arjantin’in eski Devlet Başkanı Albay Juan Peron, kendisinden 25 yaş küçük oyuncu Eva Duarte ile tanışınca hayatı değişti. Birbirlerine çılgınca âşık oldular ama Peron’un ünü ve politik başarısı bir oyuncuyla evli olduğu için zedelendi. Genç yaşta kansere yakalanan Eva Peron öldü, ama tutkulu aşk kitaplara ve filmlere konu oldu.
Padişah 4. Mehmet’in en küçük kızı, güzeller güzeli Kaya, daha gencecik bir kızken Şeker Ahmet Paşa ile evlendirildi. Rüyalarının sahibini bekleyen Kaya, karşısında gür sakallı bir ihtiyar görünce çılgına döndü ve tam 7 yıl kendisini Paşa’ya teslim etmedi. Yedi yıl gecikmeyle gelen birleşme Kaya’nın ruhunda fırtınalar kopardı ve kocası Şeker Ahmet Paşa’ya çılgınca âşık oldu.
BİTTİ