SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Babalık ve ilkyardım eğitimlerinin önemi

Bebeğinizin doğumundan önce yapılan hazırlıklarda yalnızca annelere değil aynı zamanda biz babalara da düşen görevler bulunuyor. Eşinizin kendi annelik içgüdüleri, hamilelik ve doğum süreci ile alakalı öğrendikleri ve etrafında diğer annelerde aldığı tavsiyelerin yanında baba olarak siz de bu süreçte varolmak istiyorsanız babalık eğitimi bu anlamda önemli bir fırsat olabilir.

Doğum süreci ve sonrasında bebeğinizle en iyi iletişim kurmanın bir yolu da bebeğin ihtiyaçlarını karşılamaktan geçiyor. Bebeğin yıkanmasından masajına, bezinin değiştirilmesinden gazının çıkartılmasına kadar temel konularda söz hakkınızın olması için babalık eğitimleri de size oldukça yol gösterici olabilir.

Gördüğüm kadarıyla artık babalık eğitimini birçok hastane ya da kurum ücretsiz düzenliyor, internetten yapacağınız kısa bir araştırma ile bu eğitimleri takip edebilirsiniz. Kendimde bu eğitime katılmış bir baba olarak öğrendiğim bilgileri birkaç ana başlıkta özetlersem;

Anne – Baba Psikolojisi

Bebek ve Çocuk Gelişimi

Bebek Yıkama

Gaz Çıkarma

Bebek Bezi Değiştirilmesi

Bebek Masajı

gibi uygulamalı içeriklerden de oluştuğunu söyleyebilirim. Bebeğinin bakımı ile ilgilenmek isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen babalar için babalık eğitimindeki bu temel konular oldukça yardımcı olacaktır.

Babalık eğitimi yanında hazırlıklı olunması gereken konulardan birisi de ne kadar istemesek de ev kazalarına karşı hazırlık olabilmek. Hem kendi hayatımız hem de bebek ve çocuklarımıza doğru müdahalede bulunmak için ilkyardım eğitimini almak çok önemli diye düşünüyorum. Elbette kaza dediğimizde en kötü senaryoları aklımıza getirmemek lazım. Basit ev kazaları günlük hayatımız içerisinde sürekli olabiliyor, bu noktada doğru ilkyardım teknikleri ile basit kazaların daha da büyümesini engelleyebiliriz. Ayrıca, yalnız babaların değil özellikle çocuklarla daha çok vakit geçiren annelerin de ilkyardım eğitimi alması bu noktada oldukça önemli.

Bir diğer durum ise; kesinlikle düşüncesi bile rahatsız etse de muhtemel önemli bir kaza durumunda çaresiz bir halde kalmaktansa doğru müdahale yöntemlerini uygulayarak sevdiklerimizin hayatını kurtaracağımız gibi doktorlara da doğru ve hızlı müdahale şansı da tanımış oluruz. Ayrıca kaza anında yapılması gerekenlerin yanında esas yapılmaması gerekenleri öğrenmek adına da ilkyardım eğitimi almanın bir başka önemi bulunuyor.

İlkyardım eğitimi ile birlikte müdahale konularını özetlersem;

Temel Yaşam Desteği

Tam tıkanma – kısmi tıkanma

Kanamalarda müdahale

Yanık, Sıcak çarpması ve donma

Yaralanmalar

Kırık, çıkık ve burkulmalar

Bilinç kaybı

Zehirlenmeler

Hayvan ısırmaları

Göz, Kulak ve Buruna yabancı cisim kaçması

Hasta / Yaralı taşıma

gibi konulardan oluşmaktadır. Bu noktada; hem sevdiklerimizin hem de herhangi bir kaza anında diğer insanların hayatını kurtarabileceğimiz düşüncesiyle ve kazalara karşı hazırlık olmak adına ilkyardım eğitimini almamız önemlidir.

Bilgili Baba

Blog: http://bilgilibaba.com

Instagram: https://www.instagram.com/bilgilibaba

Facebook: https://www.facebook.com/bilgilibirbaba

Yazının devamı...

Bebek Doğdu

Eşimin ilk bebeğimize olan hamileliğinde, doğrum süreci normal seyrinde giderken 25.hafta itibariyle işler bir anda rayından çıkmaya başladı. O günün koşullarında anlam veremediğimiz birçok etken nedeniyle erken doğum riskinin yüksek olduğunu öğrenmemizle artık bizim için farklı bir yol olacağını anlamıştık. Doktorumuz, konusunda uzman ve yetkin biri olduğu halde erken doğum ile birçok riskin olabileceğini fark etmiştik.İtiraf edeyim hayatımın hiçbir döneminde bu kadar endişelenmedim.

Günler ve haftalar geçip artık 34. haftaya geldiğimizde rutin kontroller haftada 3’e çıkmış durumdaydı. Hiç unutmuyorum bir cuma günü kontrole gittiğimizde doktorumuz bize “hazırlanabilirsiniz, yarın doğumu gerçekleştireceğiz, artık daha fazla risk alamayız.” demesiyle önce eşim itiraz etmiş olsa da sürecin başlaması gerektiğini o da kabul etti. Bununla yüzleşmek pek kolay değildi açıkçası.

Erken doğum riskini bildiğimiz için tüm hazırlıklarımızı çok öncesinden tamamlamıştık ama o gün telaş içinde unuttuğumuz birkaç şeyi daha aldık. Zaten doğum olayında ne kadar hazırlık yaparsanız yapın mutlaka bir şeyler eksik kalıyor :) O akşam ne ben, ne de eşim doğru düzgün uyuyamadı ve ne kadar birbirimize fark ettirmesek de sabah endişe ve kaygılar içinde hastaneye gittik..

Doğum gerçekleşti…

Biz tüm aile, eşimden ve bebekten gelecek haberleri beklerken artık heyecandan ve stresten yerimde duramaz hale gelmiştim ve gerçekten o filmlerde gördüğünüz gibi sürekli koridorun bir ucundan diğer ucuna yürüyordum. Bu esnada hemşirenin biri, bir bebekle hızla önümden geçti ve ben acaba bizim bebeğimiz mi diye bakarken hemşire bana dönüp “sağlıklı bir bebek oldu merak etmeyin” dediğini hatırlıyorum ve ağladığımı…

Daha sonra eşimi odaya getirdiklerinde ve halen narkozun etkisindeyken bana “lütfen doğruyu söyle bebeğimiz nasıl sağlıklı mı?” diye sordu ve elini tutup “merak etme bebeğimiz sağlıklı doğdu.” dememle o zaman kadar uyumakta direnen eşim kendini bıraktı ve derin bir uykuya geçti.

Biz odada eşimin başında beklerken ne kadar süre geçti inanın hatırlamıyorum. O an sadece bebekten gelecek güzel haberleri beklerken bir anda kalabalık bir heyet kapıda belirdi ve doktorun biri bana bebek doğdu mu? diye sordu, evet dememle bir anda kalabalık odaya dolarken “bu kalabalık iyiye işaret değil.” diye düşündüm. Belli ki ortada mühim bir mesele vardı.

Daha sonra yoğun bakım doktoru olduğunu öğrendiğim beyefendi anlatmaya başladı: “Biliyorsunuz bebeğiniz erken doğum sonucu dünyaya gelmiş bulunuyor. Kendisine gereken tüm müdahalelerde bulunduk, şu an yoğun bakım ünitemizde gerekli her türlü desteği vermekle birlikte, bebeğinizin karnından açtığımız delik ile beslenmesini sağlıyoruz. Tabiki büyümesi ve gelişmesi için bunlar gereklidir. Bebeğinizi haftada bir kez olmak kaydıyla belirli zamanlarda cam bölme arkasından görebileceksiniz. Dün de konuştuğumuz üzere bugün sizlere daha detaylı bilgileri paylaşmaya geldim.” İnsan hayatında bu cümleleri her zaman duymuyor ve özellikle mevzu bahis bebeğiniz ise bu cümleleri duyunca dizlerinizin bağı çözülebiliyormuş.

İlginçtir odada tek narkoz almış olan eşimin “biz dün görüşmedik ama” demesine rağmen sanırım herkes o an akıl tutulması yaşamış olacak ki eşimin söylediklerini kimse dikkate almadı. Bense o esnada “Demek bizim doğumu gerçekleştiren doktor ile bu doktor kendi aralarından görüştü, o yüzden dolaylı olarak bizim de kendisiyle görüştüğümüzü söylüyor” diye düşünüyordum. Meğer ne zor ihtimallerde geziyormuşum :)

Eşim ile göz göze geldik ve sadece “bebeğimiz her şeye rağmen sağlıklıymış” diyebildim..

Doktor ve arkasındaki heyet çıktıktan sonra odadaki oluşan sessizliği ablam bozdu.”Bu işte bir yanlışık var, ne karından beslenmesi neden bahsediyorlar ben anlamadım bir sormak istiyorum” dedi ve dışarıya fırladı, tabiki hemen arkasından ben.

Ablam, o an koridorda gördüğü ilk hemşireye, doktorun az önce bize söylediklerini anlatı ve bu durumda bir hata olup olmadığını öğrenmek istediğini söyledi. Hemşire ablamı dinledikten sonra eğilip elindeki dosyalara baktı ve kafasını kaldırıp “Size verilen bilgiler 27.haftada doğum yapan başka bir bebeğin bilgileri, sizin bebeğiniz hiç yoğun bakıma girmedi.” demesiyle ben artık bayılacak noktaya geldim..Ablam, doktorun bir an önce yeniden gelip yanlış olan neyse düzeltilmesini ve doğru olan bilgilerin anlatılmasını istedi.

Tüm aile odada beklerken daha önce gelen o kalabalık güruh ile doktor odaya yeniden girdi ve doktor son derece sinirli bir şekilde bana bakarak “beyefendi ben ilk odaya girdiğimde size bebek doğdu mu diye sordum siz de bana evet diye cevap verdiniz” dedi.. bu anlamsız kızgınlığın karşısında “evet ne dememi bekliyorsunuz tabiki bebek doğdu diyeceğim” dedim. Meğer doktor bebeğin soyadını kastederek bana bebek “Doğdu” nun ailesi olup olmadığımızı soruyormuş…

Meğer bebeklere doğumdan sonra adlarıyla değil (muhtemelen henüz adı olmayacağı düşünülerek ya da muhtemel karışıklıkları önlemek için) soyadları ile hitap edilip, kaydediliyormuş. 27 haftalık doğumu gerçekleşen "Doğdu" ailesinin bebeklerine ait bilgilerin bu nedenle bizim bebeğimizin bilgileri ile karışmış. Yani onca dert ve sıkıntı yaşayıp üstüne bu olay da bizi delirtmediyse başka bir şey bizi delirtemez sanırım. :)

Yaşadığımız tam bir Karadeniz fıkrası sonrası bebeğimizin 2 kilogramın biraz üzerinde doğduğunu, son derece sağlıklı olduğunu hatta hiç solunum desteği bile verilmediğini söylediler. Üstelik birazdan yanımızda olup annesinin emzirmeye başlayabileceğini bile öğrendik..O anki yaşadığımız huzur ve mutluluk paha biçilemezdi.

Bebek Doğdu’dan ise sonrasında haber alamadık umarım Doğdu bebek sağlıklı ve ailesiyle mutlu bir şekilde hayatına devam etmiştir...umarım bir gün yolumuz tekrar kesişir..

Bilgili Baba

Blog: http://bilgilibaba.com

Instagram: https://www.instagram.com/bilgilibaba

Facebook: https://www.facebook.com/bilgilibirbaba

Twitter: https://twitter.com/bilgilibaba

Yazının devamı...

Bebekle Yalnız Bir Gün

Bir baba olarak bir bebeğin sorumluluğunu eşim olmadan tek başıma alabileceğimi hiç düşünmemiştim..O gün gelene kadar :)

Baba olarak bebeklerin dünyasına gerçek giriş hikayem de böyle başladı zaten. Henüz 8 aylık kızıma tek başıma bakmaya başladığımda bazı gerçekleri fark edebilmiştim. Bir bebeğin ihtiyaçlarını karşılarken, oyun oynarken, uyuturken gerçek bir iletişim kurduğumda, bunun aslında ne kadar değerli olduğunu o zaman anladım.

Ancak hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil. Bebekle tek başıma kalmadan önce hep eşimin desteği ile altını değiştirebiliyor ya da mamasını verebiliyordum ve eşim yanımdayken bunları yapmayı basit bile buluyordum. Nasıl olsa bir problem olduğunda eşim yanımdaydı ancak tek başıma kalıp bebeğe bakmaya başladığımda kolay dediğim şeylerin aslında tek başımayken ne kadar zor olduğunu anlamam da çok uzun sürmedi :)

Eşimin daha önce doğum yüzünden yarım bıraktığı yüksek lisansını bitirme kararını almamızla birlikte 3-4 ay kadar hafta sonları bebeğimize benim bakacağım bir model üzerinde anlaşma sağladık. (Eşimin mezuniyet töreninde oğlumuza hamile olduğunu öğreneceğimizden henüz o zamanlar bu kararımızın ne kadar önemli olduğunu bilmiyorduk:))

İlk ders günü gelene kadar sürekli bir stres halindeydim. Cidden kızımıza tek başıma bakacak olma duygusu beni tüketmiş ve ağır bir sorumluluk omuzlarıma binmişti. Bu işin üstesinden gelip gelemeyeceğime dair şüphelerim vardı.

O sabahı hiç unutmam. Soğuk bir cumartesi sabahı eşim bizimle vedalaşıp kapıyı kapattığında, korkularımla yüzleştim. Ama her ne olduysa o an bunu başarabileceğime inandım. İnanmak başarmanın yarısı diye boşuna dememişler :)

Kızım henüz kahvaltısını yapmadığı için eşimin bana daha önceden söylediği gibi bulamaç türündeki kahvaltısını hazırlayıp yedirdim. Yedirdim diyorum ama yarısı önlükte kaldı diyebilirim ? Kahvaltıyı atlatabildiğim için kendimi şanslı hissettim.

Sonrasında kızımla bir süre oyun oynadık, eğlendik derken saate baktığımda öğle uykusu geldiğini gördüm. Büyük hevesle yatağına götürüp uyutmaya çalıştım ama nafile ancak yarım saat uyudu.

Yarım saatin sonunda tekrar oyun oynamaya başladık ama zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Saate bakıyorum ama eşimin henüz gelmesine 7 saat var. Bari biraz daha vakit geçsin diye bu seferde öğle yemeğini yedireyim dedim ama yok kızım öğle yemeğini de yemedi.

Bu kadar başarısız durum karşısında gerçekten kendimi çok kötü hissetmeye başlamıştım. O yetersizlik ve başaramama duyguları içimde harman olduğu anda basit bir mantık kurdum; Bu çocuk daha düne kadar sadece devam sütü içmiyor muydu? Eee o zaman şimdi de içebilirdi. Böylece hem günü kurtarmış olurdum hem de kızım aç kalmazdı. Bu muhteşem kolaycı çözümümle birlikte gün içinde birkaç kez daha devam sütünü içirdim ve zaten öğlen uykusunu uyumadığı için de bebeğimizi akşam erkenden uyuttum :)

Sonuçta zafer benimdi. Çocuk böyle bakılırdı. Bir de abartmıyorlar mıydı? Ne vardı ki bebek bakmakta. Bak karnı tok mışıl mışıl uyuyordu. Ben kendimi Süpermen kıyafetleri için pelerinimle hayal ederken eşim eve geldi ve günümüzün nasıl geçtiğini sormasıyla işler bir anda değişti sonrasında rüzgârdan esen pelerinimi toplamak oldukça güç oldu :)

Bebeğin katı gıdaya geçtiği bir dönemde benim aç kalmasın diye bulduğum müthiş çözüme eşim oldukça içerlemişti ama her ne olursa olsun ben bu işin üstesinden gelmiştim.

O ilk günün acı tecrübelerinden sonra benzer hataları daha sonra yapmadım elbette. Bugün ise, eşim çok rahat bir şekilde henüz yemek yemedikleri halde iken bana bırakıp dışarı çıkabiliyor ve döndüğünde uyumuş halde bulabiliyor.

Bugün geldiğim nokta bence bir başarı değil. Hiçbir zaman öyle görmedim. Bebeklerin ve çocukların dünyasını çözen her baba aslında benim yaptığımın fazlasını yapabilir.

Kendi tecrübelerimden yola çıkarak; bir babanın evde tek başına çocuğa bakacaksa dikkat etmesi gereken konuları şu şekilde özetleyebilirim.

Evdeki mama, yemek durumu nedir?

Bezi yeteri kadar var mı?

Yedek kıyafetleri hazır mı?

Banyo malzemeleri tam mı?

Bilgili Baba

Blog: http://bilgilibaba.com

Facebook: https://www.facebook.com/bilgilibirbaba

Instagram: https://www.instagram.com/bilgilibaba

Yazının devamı...

3T - Telefon, Tablet, Televizyon

3T (Telefon, Tablet, Televizyon) ile ilgili olarak uzmanların “cep telefonu kullanmamalı, asla şu yaştan önce televizyon izlememeli” gibi tavsiye ve önerilerinin pekte uygulanamadığını düşünüyorum. Günümüz ebeveynleri üzerinde gündelik yaşam sıkıntıları, geçim derdi ve stres gibi nedenlerle ebeveynler bazen birkaç dakika bir şey düşünmeden hiçbir şeyle ilgilenmeden dinlenmek veya kafasını dağıtmak istiyor. Dolayısıyla bu kısa süreli dinlenme araları için çocuklara verilen cep telefonu ya da televizyonda açılan bir çizgi film aileler için kurtarıcı olarak görülebiliyor. Bu konuda bir problem olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Hayat o kadar mükemmel değil dolayısıyla hiçbir anne baba bu konuda kendini üzmemeli.

Ancak cep telefonu, tablet ve televizyonlar için dikkat edilmesi gereken şey kolaycılık adına kullanılmaması gerektiğidir. Örneğin çocuk yalnızca çizgi film izlerken yemek yiyorsa (ki muhtemelen bu duruma ebeveynler alıştırmıştır.) ve bu durumda anne baba bu durumu bir kurtarıcı olarak görüp her yemekte çizgi film açıyorsa bunun adı kolaycılıktır. Biz ebeveynlerin en önemli görevlerinden birisi çocuklarımızın gelişiminde kolaycılıktan uzak durarak problemli bir konuda emek vermeye çalışmak ve çözüm yolları aramaktır. Her yemekte açılan çizgi film eşliğinde yenen yemek sonucunda çocuklar yemek yeme zevkinden mahrum kaldıkları gibi sadece çocuğun karnının bir şeylerle dolması gereken bir durum haline gelmiş olacaktır. Oysaki sağlıklı beslenme için sadece sağlıklı yiyecekler tüketilmesi değil sağlıklı bir şekilde bilinçli olarak yemek yenmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Bir başka konu ise 3T’nin bir ödül veya ceza aracı olarak da kullanılmaması gerekiyor. Anne ya da babanın “Bak uslu durursan sana oyun açarım.” gibi yaklaşımlar sergilemesi çocuk ile ebeveynler arasındaki ilişki biçiminde bir koşul oluşturmaktadır. Bu durumda iki tarafında yeter ki mutlu olalım sonucuna bağlandığı bir kazan-kazan üzerine kurulu bir dünya oluşmuş olur.

Kendi hayatımızdan da bir örnek verecek olursam; Kızımın 2 yaş sendromunun en yüksek seviyelerini yaşadığı bir dönem ailece tatile girmeye karar verdik. (Bu kararın aslında ne kadar hatalı olduğunu tatil bittiğinde öğrenecektik.) Gittiğimiz tatil bize tamamen zehir oldu ve 3-4 günlük tatilden hiçbir şey anlamadan evimize geri dönmek zorunda kaldık. Tatilin ilk birkaç saati çok güzel geçti diyebilirim ancak akşam restorana girdiğimiz anda o güzel mutlu aile tablosu yerini kızımın krizleriyle baş etmek zorunda kaldığımız sahnelere bıraktı.

Bugüne kadar eşimle gerçekten hiç öyle bir sahne görmediğimizi söyleyebilirim. Çocuk olan her masada ya cep telefonu ya da mutlaka bir tablet açıktı ve bütün aileler çocuklarına bu şekilde yemek yediriyordu. Tabi bu durumu gören kızım da aynı şekilde bizim de telefon açmamızı istediği için işler çığırından çıktı. Biz cep telefonu açmadıkça kızım kriz geçirdi. Kızım kriz geçirdikçe insanlar rahatsız olmaya başladı (hoş hiç umurumuzda olmadı ) Üstüne üstlük doğru olan diğer ailelermiş gibi masamıza kadar gelip kızımızın bir problemi olup olmadığını soranlar bile oldu. Tabi buradaki problem anne ve babalar, kapatın o telefonları diyemedik. Ailelerin kendi hayatlarına telefon veya tabletleri bu kadar yoğun sokmaları nedeniyle aslında anormal olan bir durumun ne kadar normalleştiğini görmek bizim açımızdan da çok şaşırtıcıydı.

Bu noktada telefona yüklenen anlam gereğinden fazla olduğu durumlarda çocuklar da ister istemez etkileniyorlar. Bizim yaşadığımız örnekte olduğu gibi cep telefonu ve tabletin aslında bir eğlence aracı olmaktan çıkıp hayatın bir parçasına geldiği bu durumlarda çocuklar gelişimleri konusunda bence ciddi etkileri bulunuyor. Dolayısıyla bu anlamda cep telefonu, tablet ve televizyon kullanımında evimizden başlayarak bazı düzenlemeleri yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bence eve girildiği anda telefonu ortadan kaldırıp (eğer uzaya fırlatılacak bir füze sisteminde yetkili olarak onay verecekseniz telefonunuzu kaldırmayın tabi.) çocuklarla oyun oynamak ve birlikte vakit geçirmek en güzeli. Ancak her durumda bu konuda çaba sarf ediyor yine de başarısız olduğunuzu düşünüyorsanız 3T kullanımında en azından bazı konularda daha dikkatli ve özenli davranarak bu süreci daha iyi yönetebilirsiniz.

Öncelikle televizyon izlenirken dikkat edilmesi gerekenleri özetlersem;

Telefon ve tablet kullanımı için de dikkat edilmesi gereken konular bulunuyor;

Son olarak biz kendi hayatımızda neler yapıyoruz? Nelere dikkat ediyoruz?

Telefon, tablet ve televizyon ile ilgili uzmanların da yazılarını okumalı, takip etmeli ve tavsiyelerine mümkün olduğunca uymalıyız. Ancak bir de yaşadığımız gerçekler karşısında neler yapılabileceğine ilişkin bilgiler paylaşmak istedim. Özet olarak yazımın genelinde söylemeye çalıştığım tek şey aslında; çocuklarımıza 3T açıyorsak bunun kontrollü ve takip edilmesi şartıyla olması gerektiğini belirtiyorum.

Bilgili Baba

Blog: http://bilgilibaba.com

Facebook: https://www.facebook.com/bilgilibirbaba

Instagram: https://www.instagram.com/bilgilibaba

Yazının devamı...

Ebeveynler Arasında Dengeleme

Bazen çocukların bitmeyen ağlamaları, ısrarcı olmaları veya sürekli mızmızlanma gibi davranışları sonucunda anne baba olarak bizlerin de çileden çıktığı ya da sinirlendiği zamanlar oluyor değil mi?

Uzmanlar, çocukların bu ve benzeri davranışlarının altında mutlaka bir sebep olduğunu söylüyor ve probleme neden olan bu sebeplerin ortadan kaldırılması gerektiğini belirtiyorlar. Ancak bazen bu sebepleri bulup ortadan kaldırmakta zamanımızı alıyor ve dolayısıyla zaman zaman tahammüllerimiz de azalabiliyor.

Peki biraz empati ve yardımlaşma ile tahammüllerimizin azaldığı bu anları daha rahat atlatabilmenin bir yolu olduğunu söylesem :)

Bu çözüme ebeveynlerin birbirini regüle etmesi deniliyor. Regüle etmek kelime anlamıyla düzenlemek anlamına gelse de esasen anne babanın birbirini dengelemesi olarak kullanmak daha doğru.

Eğer ebeveynlerden biri o gün çocuğa karşı daha az tahammül gösteriyorsa, diğer yetişkinin bir dengeleme yapması gerekiyor. Örneğin baba ile çocuk arasında bir gerginlik başlamış ve bu gerginliği başlatan taraf baba ise; anne duruma müdahale etmeli ve babanın sakinleşmesini söylemelidir hatta gerekirse bir süre ortamdan uzaklaşmasını isteyerek çocukla kendisinin ilgileneceğini de söyleyebilir. Böylece zamanında yapılan bu müdahalenin hem daha sağlıklı hem de uygulanabilir bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

Tabi bu esnada çocuğa anne baba arasında bir problem varmış gibi de göstermemek lazım. Çocuğun bulunduğu ortamda regüle etme gerekçesiyle başka gerginlikler oluşturmamak gerekiyor. :) Sonuçta yetişkinlerin parmak sallayarak birbirlerini uyardıkları bir yöntem değil. Dolayısıyla bu anlarda olaya müdahale eden tarafın sakin ve telkin edici olması önemli diye düşünüyorum.

Ben bu yöntemi ilk kez bir seminerde öğrenmiş ve eşimle uygulama kararı almıştık. Dolayısıyla bizim tecrübe ettiğimiz bir konu olduğu için rahatlıkla söyleyebilirim ki kesinlikle bu yöntem işe yarıyor.

Kendi hayatımızdan bir örnek verecek olursam; son zamanlarda kızımın uyku düzeninde ciddi değişimler oldu ve normal uyku saatinden daha geç uyumaya başladı. Birkaç gün sürmesini beklediğimiz süreç neredeyse 15 gündür devam ediyor. Olabilir, bu süreci aşmaya çalışıyoruz ancak her akşam çocukların odasında en az 2 saat karanlıkta oturmaktan artık benim devreler yandı :) ve bir akşam söylenmeye başladım. Eşim de o esnada odada olduğundan, bana önce sakin olmamı eğer uzatacaksam odadan çıkmamı istedi. İlk başta eşimi dinlemedim ve kızımla inatlaşmayı sürdürdüm. Eşim baktı ki olacak gibi değil yanıma gelip elimi tutarak “Sen artık içeriye gidebilirsin ben uyuturum” dedi. İşte o an bana bir rahatlama geldi ve odadan çıktım. Ancak bir süre sonra pişmanlık ile karışık duygular yaşamaya başladım. Rahatlama duygusunu yaşamanın sebebi sanki o an bir yükten kurtulduğumu hissetmiş olmamdı. Pişmanlığım ise sakin kalmamın gerektiğini bildiğim halde duygularıma yenik düşmüş olmamdan kaynaklanıyordu. Ben kendi duygularımı adlandırmaya durayım sonuçta eşim kriz daha da büyümeden müdahale etmiş ve durumu kontrol altına almıştı.

Peki bu yöntem nasıl uygulanmamalı;

Eğer anne bir sebepten dolayı çocuğuna bağırmaya başlamışsa baba salonda oturduğu yerden “bağırma çocuğa” diye seslenmemelidir veya baba çocuk ile inatlaşmaya başlamışsa, annenin “hep böyle yapıyorsun ” diyerek çocuğu başka bir odaya götürmemesi gerekiyor. Dengeleme dediğimiz şey aslında o anda patlak veren olayın içinde bulunarak diğer yetişkinin bir şekilde sakinleşmesini sağlamaya çalışmaktır. Çocuk yerine yetişkinin kontrol altına alındığı bir süreçtir özetle.

Bu yazı boyunca açıklamaya çalıştığım şey aslında öfke kontrolü de değildir. Eğer bir evde anne ya da babada öfke problemi varsa ve bu sebepten dolayı sürekli çocuğa bağırılıp, kızılıyorsa benim bahsettiğim yöntemin konuyla hiçbir alakası olmadığını belirtmeliyim. Sorun çocukta değil öfke problemi yaşayan yetişkindedir. Bu sorunun çözümünü de başka yerlerde aramak gerekiyor.

Sonuç olarak; Bir yetişkinin çocukla problem yaşadığı durumlarda diğer tarafın ortamı kontrol altına alması sonucunda hem çocuk ile olan iletişim sağlıklı devam edecek hem de yetişkinlerin sakinleşmesini sağlayacak harika bir yöntem olarak görüyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.