Bir intiharın anatomisi
Bir intiharın anatomisi
Önce belediyenin aşevine gitti. Çocukları için iki kap yemek aldı. İçine sinmedi. Ziyafet tam olsun istedi. Lükse kaçıp bir de menemen pişirdi. Tepsiyi yere bıraktı, çarşafı çıkardı. Yırttı, yırttı, yırttı... Kendini astı. Yemekler yerde, iki çocuk evde, koca belki de işte. Nuriban, 22 yaşında havayı solumayı reddetti. Yemekleri hazır edip ölüme gitti.
Kızları Zerşin (4) ve Canan (2), saatlerce ağladı. Komşular rahatsız oldu, kızdı. En yakın komşu Sevil Çağdaş, halısını Nuriban'ın balkonuna asmak için kapının önüne geldi. Balkondaki Zerşin, ciğerlerini kopara kopara "Annem gitti..." diyor başka birşey söylemiyordu. Sevil tam dönecekken Zerşin sokak kapısını açtı. Sevil kafasını içeri uzattı. Beden oradaydı ama Nuriban çoktan gitmişti.
Sevil: "Dört yıldır bu evde yaşıyorlardı. Mihriban - komşular adını bile doğru bilmiyorlar - çok sessiz, içine kapanıktı. Melek gibi yüzü vardı. Kendini eve kilitler, yalnızca aşevine gitmek için çıkardı. İşsiz kocasından çekinirdi. Kocası geçen yıl eve bir kadın getirdi. Sonra tutuklanıp hapis yattı. Çocuklarını sever, Diyarbakır'daki ailesini özlerdi. Bir gün fotoğrafları göstermişti. Diyarbakır'daki evleri ne de güzelmiş. İzmit'e niye gelmişler hayret ettim."
Diyarbakır'dan İzmit'e. Doğu'dan, Batı'ya. Umuttan yıkıntıya. İkinci perde böylelikle açıldı.
Umut arayışı
Cenaze sırasında Nuriban'ın ailesi Mehmet'i mezarlıktan kovdu. Saçak ailesine göre sorumlu, eve aş getiremeyen, Nuriban'a sevgi veremeyen, şefkat yerine tokadını esirgemeyen kocaydı.
Nuriban'ın ablası Fatma Teker, "Bir ay önce telefonda konuştuk. `Abla durumum çok kötü. Telefonda anlatamam' dedi. Atladım, gittim. Bir sürü de yemeklik erzak götürdüm. Kocası doğru dürüst iş bulamazdı. Eve bir çöp getirmezdi. Kardeşimin İzmit'teki hayatı kabus gibiydi" dedi.
Devam etti: "Bizim de hayatımız kabus oldu. Anneme bak. Bitki gibi."
Anne, ölüm haberini aldığından beri üç gündür uyanmamış. Bitki gibi hareketsiz uyuyor, yemek yemek için bile uyandırılamıyor.
Nuriban'ı en iyi tanıyan ağabeyi Maaz. O da gurbetçi. Sık sık İzmit'e gidip, ne iş bulursa yapıyor. Boyacılık, inşaat işçiliği, fabrika işçiliği... Gittiğinde kardeşinde kalıyor. Eve para getiriyor.
Maaz, evde konuşmak istemedi. Bizi Nuriban'ın bir gün önce kapanan mezarına götürüp, dertlerini onun yanında anlatmak istedi. Onsuz konuşamadı:
"Gurbet hepimizi mahvetti. Orada para yok, pul yok, hep rezillik var. Bize burada da iş yok, orada da. Kardeşim çok içine kapanıktı. Dertlerini kimseyle paylaşmazdı. Ama intihar ettiğine biz inanmıyoruz. Kocası gözümün önünde defalarca ona bıçak çekmişti. Dava açacağız. Otopsi raporu da çarşambaya çıkacak."
Üçüncü perde Mehmet'in köyü Üçkuyu'da açıldı.
`Karım rahatsızdı'
Mehmet kızlarını köyde bırakıp yine İzmit'e, yine imkansızlığın içine dönmeye kararlı. "Ne yapalım? Ekmek aslanın ağzında" diyor. Böylece üçüncü ve son perde açılıyor.
Gitmek mi kalmak mı?
Fatma: "Gidenler geleneklerini yitiriyor."
Maan: "Erkeklerin çoğu umudu orada arıyor. Burası gün geçtikçe boşalıyor."
Mehmet: "Diyarbakır'da kalamam. Bakılacak kızlarım var."
Nuriban: "..."
Geri de dönülemiyor. İleri de gidilmiyor. Ortalarda bir yerlerde yok olunuyor.
Doğu'dan Batı'ya gitmek mi zor kalmak mı? Cevabını kimse veremiyor. Doğu boşalıyor, Batı şişiyor. Dertlere dert ekleniyor.
Hasret, yoksulluk, Batı'da uyumsuzluk çeken, sessizliği seven, üç çocuklu 22 yaşındaki Nuriban yemek tepsisini hazırlayıp çok sevdiği kızlarının gözü önünde yok olmayı göze alıyor.
Nuriban'ın perdesi kapanıyor. Binlercesi açılmak üzere tetikte bekliyor.