SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Emziren Var Emziremeyen Var

Aslında emzirme konusuna daha sonraki yazılarımdan birinde değinecektim fakat 1-7 Ekim Dünya emzirme haftasına binaen önceliğim bu konu oldu. Hiçbir doğum çok kolay değildir. Her doğumun belli başlı riskleri mutlaka vardır. Az buz değil bir can getiriyorsunuz dünyaya. İster vajinal olsun, ister sezeryan olsun hiç fark etmez. Her anne doğum aşamasından sonra yeniden dünyaya gelmiş demektir.

Doğum oldu bitti rahata erdim diye düşündüm ama hiç de öyle olmadı. Doğum acısından beter bir acı varmış o da meme yaralarıymış. Eczaneden almadığım krem, Nazife yengemden duyma uygulamadığım koca karı ilaçları kalmadı. Tahinin su yüzüne çıkan yağından tutun, ayva çekirdeğinin bilmemnesine kadar. Olmayınca olmuyor arkadaş sakince geçmesini bekleyeceksin ve doğru emzirme pozisyonlarında olduğundan emin olacaksın o kadarcıkmış. Üstelik ilk andan itibaren sütümün gayet geldiğini söyleyen sevimli doktorlarım(!) sayesinse bebeğimin en bereketlisinden sarılığı oldu. Doğru ya süt mevzusu değil bebeği sarılık eden, büyüklerimi dinlemeyip şekerli su vermeyişimdi Beyza'yı sarılık eden! Şimdi içinizden "evet bende verdim sarılık olmadı" diyenler mutlaka vardır. Yapmayın güzel arkadaşlarım şekerin biz büyüklere yararı yok ki dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğe faydası olsun. Sarılık olmasın diye bebeğin üzerine örttüğünüz o süslü sarı bezlerinizin de hiçbir anlamı yok tıp biliminde. Allah aşkına azıcık mantıklı olun. Bunlar sadece eskilerin uydurması ve işe yaramayan şeyler.

Her bebek doğduğunda sarılık oluyor fakat önemli olan değer kısmı. Beyza'nın da kontrolünde kilo kaybı fazlalığı, sarılık değerinin yüksek oluşu sebebiyle doktoru hastanede 1 gece yatış ve fototerapi tedavisi verdi. Zaten hala hormonlar dengesini bulamamışken avuç kadar bebeğimi hastanede yatıracağım diye içim paramparça olmuş ağlıyorum. Bir de ışın cihazını odaya getirdiklerinde hepten bir çöküş yaşadım. Sütüm yetmediği için o gece mama takviyesiyle birlikte emzirmeyede çalışacaktım.

Demiştim ya insan her zaman ilklerden korkuyor diye o gece de bana bitmek bilmedi. Mama zaten her daim insanlara zehirmiş gibi lanse edildiğinden korkunç bir vicdan azabı içindeydim. Doğum yaptığım ve asla bir daha uğramayacağım o hastanede bir de bebek hemşiresi vakasıyla yüz yüze geldim. "Sütünün yetmediğini ne demek anlamıyorsun?" diye hadsizce konuşan, her akşam bebeğime bir doz fototerapi aldırıyormuşum gibi cihazı kullanmayı bilmemi bekleyen, soru sormak için çağırdığımda surat asan bir bebek hemşiresi düşünün. Nasıl olurda ben sütümü getiremem, nasıl olurda ben sütümün yettiğini anlayamam ve bebeğim bu tabut gibi sevimsiz cihazın içine girer? Fototerapi dedikleri bir küvezin içinde ışın tedavisi uygulaması. Bebeğin üzerinde sadece bezi kalıyor ve gözüne ışınlardan zarar gelmemesi için bant takılıyor. Bebek küçük falan ama durmak bilmiyor cihazın içinde oynayıp bandını da düşürüyor. Öyle kolay cihaza bırak yat uyu durumu yok anlayacağınız. Bütün gece gözlerine birşey olmasın diye dua edip bekledik tabiki yanımda sadece her zamanki gibi annem vardı. Ah annelik hakkı elbette ödenmez. Ertesi gün sarılık değerimiz düşünce, işitme testi de tekrarlandıktan sonra evimize döndük. Sarılık kulaklara zarar verebiliyormuş, bu yüzden işitme testi tekrarlandı.

"Mama niye verdiniz, bir kere onun tadını aldı mı bir daha meme emmez bu çocuk" diyerek, sütüm olsun diye her daim boşa kilo aldıracak şeyler yedirilerek ilmek ilmek lohusa depresyonu işleniyordu bilinçaltıma. Bol süt yapan reçete mi istiyorsun al o zaman; seni strese sokan herkesi evden uzaklaştır, ılık bir duş al, rezeneni iç ve bebek uyurken ayaklarını uzatıp dinlenmene bak!

"Yeni nesilde çok kolaycı canım bebeğini emzirmeye üşeniyor. Tık ağzına biberonu olsun bitsin. O mamanın içinde neler neler var. Mamalar hep dış ülkelerin oyunu"bla bla bla. Bir kadın düşünün 9 ay boyunca kocaman karnıyla gezmiş, iki can taşımış tek bir vücutta. Saatlerce doğum sancısı çekmiş ya da karnı kesilerek onca dikişle almış bebeğini kucağına; kolay kolay dik duramıyor, hatta bebeğini rahatça kucağına alamıyor. Bu kadın bebeğini emzirmekten üşenebilir mi? Mama yapmak kolayına gelebilir mi? Üstelik bunun gecesi var, dışarı çıkması var. Memeyi tık ağzına anında sussun. Bundan ala kolaylık mı var?

Emzirmek kadınlara bu dünyada doğurmaktan sonra bahşedilmiş en muhteşem duygu olsa gerek. Hiçbir anne yoktur ki bebeğini emzirmek istememek için geçerli sebepler bulmaya çalışsın(En azından ben böylesiyle henüz karşılaşmadım) Hayır böyleleri de varsa "göğüslerim bozulur emziremem" diyen teknolojiyle beraber tıp da çağ atladı tatlım bir dünya operasyon çeşidi falan var. Senin göğüsler geri gelir ama bebeğinin hayatında alacağı en mucizevi sıvı tekrar gelmez; bunu da hatırla istedim. Bunun dışında herhangi bir hastalık durumundan ötürü bebeğini hiç emziremeyen anneler var. Bebek mamalarına zehirmiş gibi davranmaktan vazgeçin. Bebeğine mama vermek durumunda kalan anneleri vicdan azabına sürüklemeyin. Çoğunluğu mamadan oluşan beslenme düzeni olan bir bebek annesi olsam da emzirmekten asla vazgeçmedim. 1.5 yaşına kadar gelen sütümle emzirmekten ve sütümü çoğaltmak için sağmaktan asla vazgeçmedim. Az ya da çok anne sütü mucizevi bir yaşam sıvısı, tekrarı yok. Bir çay kaşığı dahi olsa bebeğinizin boğazından geçiyorsa ne mutlu bize. Ama bebek doymuyorsa, süt yoksa ya da emzirme durumu yoksa mama en güzel buluş. İlk 6 ay suya bile ihtiyaç gerektirmeyen bu mucizeyle tabiki mamalar kıyas kabul etmez fakat içerisinde onlarca vitamin takviyesi bulunan mamaları kötüleyip emziremeyen anneleri üzmeyin.

Unutmayın; anne iyi olursa bebek iyi olur. Anne mutlu olursa bebek de mutlu olur!

Sevgiyle kalın.

İnstagram:@beyzosunannesi

Yazının devamı...

Evet Canım Bu Dünyadaki İlk Doğuran Kadın Sensin

Hayatımız boyunca yaşadığımız ilkler her zaman heyecan verici olmadı mı? İlk okul deneyimi, ilk iş görüşmesi, ilk iş günü, ilk buluşma, bla bla bla... Bizim için ilk olan fakat karşımızdaki için ilk oluşunu yitirmiş tüm duygular malesef sıradanlaşıyor. Bu yüzden heyecanımızı paylaştığımız insanlardan şu cümleleri sıkça duymuyor muyuz?: "Bu dünyada okula başlayan ilk çocuk sen değilsin, ilk işe giden sen değilsin, ilk evlenen sen değilsin, ilk boşanan sen değilsin, ilk doğuran sen değilsin!".

Hamile biriyle edilen sohbetlerde de "normal mi düşünüyorsun, sezeryan mı?" diye soruluyor ve akabinde normal doğum(sezeryan anormal bir doğum şekli çünkü! vajinal doğum demeyi ne zaman öğreneceğiz kim bilir) yapan annelerden biri "mutlaka normal doğur, sezeryanda ameliyatlı oluyorsun, toparlanması zor olur, normal gibisi var mı bak bana bir saat sürmedi doğurmam" diyor. Sezeryan doğum yapan annelerden biriyle sohbet ediyorsan "normal doğum mu o sancılar çekilir mi, ben de saatlerce sancı çektim sonunda yine sezeryan oldu, o kadar acı çekmeye değmez sen baştan doktorunla anlaş direk gününü al sezeryan ol gitsin" diyor çünkü bu dünyada ilk kez doğuran kadın sen değilsin herkes doğuruyor. Eskiden millet evlerde doğum yapıyordu. Yeni nesil de çok nazlı canım, canları da bir o kadar tatlı.

İkincisini henüz bilmiyorum ama ilk hamilelikte insan inanılmaz acemi oluyor. Doğum yaklaştıkça her sancı da "doğuruyor muyum acaba, doğum başlamış olurda ya ben anlamazsam" diye tedirgin olup duruyorsun. Benim doğum hikayem çok olumlu bir doğum hikayesi değil. Tüm ayrıntılarını anlatıp boşu boşuna kimseyi korkutmak istemem lakin benim yaptığım hataların ve eksiklerin altını çizmek isterim ki sizler de aynı hatalara düşmeyin.

38+3 de sabah saatlerinde belimde sancıyla uyandım. 2 gün önce zaten nişanım gelmişti. Biricik eşimi sancım var diye uyandırmak istedim. Kendisi tam bir Romeo'dur "benimde sırtım ağrıyor" deyip arkasını dönüp yattı. Birkaç saat sonra bebeğin suyuyla da ilgili endişelerim olduğu için doktoruma kontrole gittim. O kadar şanslıyımdır ki doktora giderken sitenin muhteşem asansöründe 15-20 dakika kadar kaldık. Doğum sancısı çeken bendim ama kapalı alanda kalmaya dayanamayan eşimi sakinleştirmek gene bana düştü. Kontrolümde herhangi bir sorun ve doğum belirtisi görmeyen doktorum "senin daha vaktin var" deyip beni eve yolladı. Sancılarım saatler geçtikçe sıklaşmaya başlıyordu fakat evde olduğum için sakince karşılayabiliyordum. Sancılardan uyuyamayacağımı anlayınca daha fazla evde çekmemem gerektiğini düşünüp hastaneye gittim.(Hata 1:Aceleci davranmayın, su ya da kan gelmediği sürece hastaneye gitmek için acele etmeyin ılık duş alıp sakince sancılarınızı evde karşılayın). Nöbetçi doktor doğumun başladığını söyleyip yatışımı yaptı ve hemen suni sancı takviyesine başladı.(Hata 2: Sancılarınız zaten düzenliyse ve ekstra bir durum yoksa erkenden suni sancı verilmesini kabul etmeyin). Suni sancıyı nefeslerimi de doğru teknikle alamadığım için güzel karşılayamadım ve açılma gecikmeye başladı. (Hata 3: Mutlaka nefes eğitimi alın ben bulantılarımdan fırsat bulup alamadım, doğumun belki de en önemli konusu doğru nefes alma tekniğidir.) Sabah doktorum geldiğinde sancılarımın düzenli olduğunu boşu boşuna erkenden suni sancı verildiğini ve doğumun yavaşladığını söyledi. Şartlar elverişli olduğu için prenses doğum dedikleri epidural iğnesinin vurulmasını istedim. Epidural yapıldıktan sonra doğum hızlandı fakat çatı darlığı olduğundan Beyza çok zor doğdu ve doğduğunda da kafası resmen huni gibiydi. Doktora ilk sorum "kafası böyle kalmayacak değil mi?" oldu.(Hata 4: Olmuyorsa olmuyordur ille de vajinal doğum olması için zorlamayın. Bunu ben istemedim fakat doktorum vajinal doğum olması için resmen zorladı. Üstelik epizyotomi yapmadığı için pişman olduğunu ve bu yüzden sayısız dikiş atması gerektiğini bana doğum anında söyleyebilecek kadar bilinçsizdi.)

Hamileliğimin en başından beri "ya doktorum iyi bir doktor olmazsa" diyerek olumsuzluğu o kadar çok çağırmışım ki lohusa depresyonuna girme sebebimin büyük kısmı doktorum oldu.

Hastanenin politikası gereği dışarıdan doğum fotoğrafçısı ile anlaşamıyorduk. Ben de hastane fotoğrafçısıyla anlaştım. Hata 5: Asla ama asla bilmediğiniz bir fotoğrafçıyla anlaşmayın. Sözleşme yaparken bana doğumun ertesi günü çekim yapıldığını söyledikleri halde (ertesi gün pazar olduğundan!) doğum yaptığım gibi çekimi yapmak istediler.Üstelik alelacele baştan savma bir şekilde. Daha sonradan bunu kendilerine söylediğimde neredeyse beni yalancı çıkardılar. Sözleşmede fotoğraflarımın gizli kalmasını istediğimi söylediğim halde hastane albümünde boy boy yayınladılar. Uyarınca benim bulunduğum şubeden albümleri çekip diğer şubeye göndermişler.(Nasılsa ben görmem diye arkadaşım diğer şubede denk gelince haberim oldu) Tekrar tekrar söylememden sonra fotoğraflarım kaldırıldı. Umarım hala bir yerlerde benden izinsiz yayınlamıyorlardır.

Öncelikle şunu kafamıza net bir şekilde yerleştirelim. Tamam bu dünyada ilk doğuran sen değilsin, ama O'nun doğum hikayesiyle,senin doğum hikayen, acı eşiğin bir değil. Bu yüzden senin yaşadıklarını sadece sen bilebilirsin. Senin yaşadıkların sadece sana özel. O yaşamadı diye sende yaşamayacak değilsin, ya da O yaşadı diye sende aynılarını yaşayacak değilsin. İkinci ya da üçüncü çocuğunu doğuruyor olsan bile yaşadıkların aynı olmayabilir. Hepsinin kendine özel, kendine güzel ve kendine zor izleri kalabilir. Özellikle de ilk kez doğum yapacak anne adayları zaten neler yaşayacaklarını kestiremiyorlar. Ne kadar sınanacaklardan bihaberler. Lütfen sizlerde daha fazla bu durumu zorlaştırmayın,onları korkutmayın. Yani tam olarak demek istediğim evet canım bu dünyadaki ilk doğuran kadın sensin. Kendin için sen ve bebeğin herkesten daha özelsiniz!

Sevgiyle kalın

İnstagram:@beyzosunannesi

Yazının devamı...

Hiperemezis Gravidarum Eşittir Hamilelik Nazlanması

Hamile olduğumu öğrendikten sonra mutlu olduğum ilk konulardan biri de iki canlı olacağım için özgürce yemek yiyebileceğim oldu. Hamilelik mucizevi bir şey sonuçta 30 kilo alıyorsun doğumhaneden çıkarken 30 kilonun hepsini vermiş oluyorsun. Allah aşkına bu yalanı kim uydurdu ya da kim kendini bununla kandırdı ve diğerlerini de buna dahil etti? Hamilesin tamam iki canlısın da iki kişilik yemen kuru kilo olarak geri döner sana başka da bir artısı yok. Neyse ben zaten kilolu hamile kalmış bir anne adayı olarak" diye düşünüyordum. Bu düşüncem su içerken bile kustuğum için hayal olarak kaldı.

Hamileliğimin 5.haftasından doğumhaneye gidene kadar devam eden mide bulantılarıma kimseleri inandıramadım. Neden çünkü eskiler hamileyken tarlalara gidip tütün kırarlarmış. Hayır doğma büyüme İstanbul'luyum. Üstelik babam 3 kuşak İstanbul'lu bir köyüm bile yok. Köy yaşamını bırak tütün kırmanın ne demek olduğunu kafamda zor canlandırıyorum. Neden bu işleri bilen, o hayata alışkın insanlarla kıyaslanıyorum anlamış değilim. Benim yaptığım anca hamilelik nazlanması olabilir! Kana kana su içenleri görünce ağlamak( bir yudum içince bile kusuyordum) 5.haftadan itibaren sadece salondaki koltukta yatarak 38+4'e gelmek, tek başına duş alamamak(banyomu annem yaptırıyordu), tuvalete kusmaya dahi tek başına gidememek, restoran tabelalarından bile midemin bulanması... Daha aklıma gelmeyen nice "" diyebileceğiniz her şeyden midem bulanıyor ve istifra ediyordum. Hamilelik nazı dediğin gece yarısı " deyip kocayı en olmadık yere göndermektir benim bildiğim. Bizimkinde de " şeklinde farklı bir nazlanma çeşidi oldu.

İlk gittiğim doktorum evime uzak bir mesafedeydi. İstanbul trafiği de malumunuz elimde poşet boş midemle sürekli istifra etme modundaydım. İlaç kullanmama kesinlikle karşı bir doktordu. Sabah yataktan aç kalkmama, leblebi,çubuk kraker, yağsız yeme, patates haşlaması yiyip, ayran içme önerileri bende hiç işe yaramadı. Ayranın görüntüsü bile midemi bulandırıyordu. Genel olarak bulantılar ilk 3 ayda son buluyor. 3 ay boyunca gün aşırı acile gidip vitamin takviyeli serumlarla beslendim. Bebeğimin beslenmesi ve sağlığı ile ilgili kafamda deli sorular. Meğer bebek zaten benim stoklardan yararlanıyormuş.Öyle de güzel yararlandı ki ilk 3 ayda 11 kilo verince vücudumda keton oluştu ve doktorum yatış verdi. Hamilelerin çok azında görülen hiperemezis gravidarum ile o zaman tanıştık. İki gün boyunca serumla beslendim. Mide bulantılarım hastaneden çıkınca düzelecek ve her şey normale dönecek diye inanmıştım ama olmadı. Sürekli yattığım için elimde telefon soluğu forum sitelerinde aldım. Allah razı olsun forum siteleri de felaket tellallığı konusunda çok iyiler. "gibi bu derece uç şeylerle bile karşılaştım. Hamilelikte zaten hormonların dengesi şaşmış. Beyza'nın ayrıntılı ultrasondaki renkli fotoğrafına bakıp "diyip ağlamışlığım bile var (hayır anne karnında ne yapmasını bekliyorsam) doktor siteleri dışında hiçbir yere bakmamaya karar verdim.

Yatışımı yapan doktorumun tavsiyesiyle kendimi yeşil elmaya vurdum. Yeşil elmanın kabuğunda mide bulantısını önleyici bir madde varmış. Ben de eh işte diyebileceğim kadar etki etti ama olsun. En azından mideme farklı bir şey girer oldu. Evime uzak olan hastaneye en son gidişimde trafikte 1.5 saat kaldığımız için yeni doktor ve hastane arayışlarına girdim. Kadın doğum doktorunun önemi ve ilgisi herhalde sadece çocuk doktoruyla yarışır. Bu konuya belki daha sonra değinirim. Yeni doktorum kendisininde ilk hamileliğinde 6 ay boyunca bulantı sorunu yaşadığını söyledi ve bana ilaç yazdı. İlk 3 ayda son bulan bulantılar oldu mu sana 6 ay. 6.ayda benimki de biter ümidiyle ilaç kullanmaya başlamaya karar verdim. Bu seferde yine çevre etkisi ve kafamda bebeğe zararı olacaktır düşüncesi. O kararsızlık ve bir o kadar da çaresizlik. Tabi ki internette doktor görüşlerine bakar oldum. Kimi kesinlikle kullanılmamalı derken, kimi de hiperemezis teşhislerinde mecburen kullanılmalı düşüncesindeydi. Mide bulantılarının bu kadar uzun sürmesinin sebebi kesin olarak belli değilmiş. Hamilelik tiroidi oluştuğu için iki doktorumda ondan olabileceğini söyledi. Benim şansıma ilaç kullandığımda da ilk zamanlar 2 gün iyi oluyordum. Daha sonraları bu ilaç da bana sadece 1 gün iyi gelmeye başladı ve ben yine her şeyi "ya kusarsam" korkusuyla yemeye devam ettim.

Hamileliğin sonlarına doğru mide bulantıları (normal hamilelerde) tekrar başlayabiliyormuş. Doğumun yaklaştığının sinyallerinden biri de bu deniyor. Benim bulantılarım hiç gitmediği için doğumhanede ebeye " dediğimi hatırlıyorum. Düşünün 38 hafta 4 gün olmuş benim derdim doğumun zorluğu, bebek heyecanı, kavuşma anı falan değil bulantılarım. Nasıl bir hamilelik nazlanması gerisini siz düşünün! Son olarak orada burada yazan her şeye inanıp kafanızda benim gibi felaket senaryoları yazmayın. Çevrenizdeki olumsuzluk saçan akbabalardan sıyrılın ve sadece sizi takip eden doktorunuza kendinizi bırakın. İnanın hepsi geçecek. Yaşarken hiç geçmeyecekmiş gibi geliyor ama inanın geçiyor.

Sevgiyle kalın.

İnstagram:@beyzosunannesi

Yazının devamı...

Benim Adım Anne

Kız çocuklarında anaçlık doğuştan gelen bir duygudur. "" sorusuna çoğumuzun bir dönem ya "" ya da "" diye cevap vermişliği mutlaka vardır. Tabi ki bu düşünce algısının oluşumunda çevrenin etkisi yadsınamaz. Maalesef ki kız çocukları sadece bebeklerle, erkek çocukları da arabalarla oynamalıdır. Oyuncak seçiminde cinsiyet ayrımı neyse ki günümüzde azalmaya başladı fakat bizim nesil kadın erkek ayrımcılığından nasibini fazlasıyla aldı.

Evlendikten sonra karşılaştığın herkes mutlaka en az bir kez "" diye sorar. Annelik bu dünyada bir kadının başına gelebilecek tabi ki en güzel şey. Allah isteyen herkese annelik duygusunu tattırsın bu konuda zaten hemfikiriz. Benim altını çizmek istediğim kısım çevrenin üzerimizdeki baskı kurma durumu. Bebek beklediğini öğrendikleri andan itibaren de sana rahat vermezler çünkü sen artık anne adayısındır. Herkes birer doktor, ebe, aşçı olur çıkar karşına. Sen ne yaparsan yap yaranamazsın, doğruyu yapamıyor olursun. Neden mi? Çünkü sen annesin; en doğru, en iyi ve mükemmel olmalısın. Dünyaya kız olarak geldiğin andan itibaren sana anneliği ilmek ilmek işlerler.

Hayatımın hiçbir döneminde çok çocuk meraklısı olmadım. Hamilelik ve doğuma karşı olan korkularım çocuk sahibi olma merakımın önüne geçti. Zaten bu hayatta korkuları ne kadar çağırırsan o kadar çok üstüne gelir. Benimde öyle oldu. Hamileliğim tam da hayallerimdeki gibi kabus dolu geçti. Şimdilerde ikinci çocuğu ne zaman düşünmeye başlasam ilk aklıma gelen hamileliğimde tam 9 ay çektiğim mide bulantılarım olur. Hamilelik tabi ki kolay olmayacaktı sonuçta içinde bir insan büyütüyorsun. Tüm dengen, hormonların alt üst oluyor fakat doğumhaneye giderken bile miden bulanıyor ve kusma hissin geliyorsa tek çocuk bana yeter demeye başlıyorsun. Tamam tamam filmi başa sarıyoruz. Hamilelik ve doğumda yaşadıklarımı, deneyimlerimi, acı tatlı tecrübelerimi ve Beyza büyürken yaşayacaklarımı yani acemi anneliğe dair her şeyi bundan sonra birlikte paylaşıyor olacağız.

Hani dizilerde olur ya esas kız hamile olduğundan habersizdir. Birden midesi bulanır, başı döner "" der panik olur. Benim hamilelik habercim de aynen bu şekilde oldu. Üstelik hamile olduğumu öğrenmemden tam bir hafta önce mide bulantılarım başladı. Ben kendimi üşütmüş falan sanınca da anneciğim koşuverdi imdadıma. Zavallı kadıncağız nereden bilsin 9 ay boyunca bana yarenlik edeceğini. Beyzoş ile benim hikayemde işte böyle başladı. Eh ne diyelim hikayemizde bize eşlik etmek isteyenler olursa ne mutlu bize.

Büşra Genç

@beyzosunannesi

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.