SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Coronavirüsten sonra her şey eskisi gibi olur mu?

Coronavirüs ya da tüm dünyanın bildiği adıyla Covid-19 hepimizin hayatına geldi, gitmek bilmeyen sevmediğimiz bir misafir gibi oturdu. Sürekli de çay istiyor.
Peki gittiğinde evi toplayabilecek miyiz?

Ben hep “bırak dağınık kalsıncı” tarafındayım hayatın. Hayat da böyle bir şey değil mi zaten? Bir şeyler oluyor ve bitiyor, sonra yenileri geliyor… Böyle böyle neler atlattık. Bunu da atlatacağız.

Şimdi böyle diyorum ama bazen derin bir umutsuzluk içinde bir sonraki günü bir önceki günden ayırt etmeye çalışıyorum, bu doğru. Sadece günler değil, saatler bile birbirine giriyor. Bazen yemek yemek bile zor geliyor, bazen de ne yiyeceğime karar veremeyip her şeyi yiyorum. Fakat tüm bunlar olurken kendimi hiç yadırgamıyorum.

Daha önce hiç yaşamadığımız bir şeyle karşı karşıyayız. Bütün bunların fiziki olduğu kadar psikolojik etkileri de var. Hatta belki de hiçbirimiz aynı anda aynı yerde hiç bu kadar aynı şeyleri hissetmemişizdir şimdiye kadar.

Bu yüzden kendi söylediklerimize de duyduklarımız kadar kulak vermek önemli. Durduk yere çıkan tartışmalardan kolay sıyrılmanın yolu bu. Kendimize olduğu kadar başkasına da anlayış göstermek.

Yaşadıklarımız, normalimizde olan şeyler değil. Ve biz normal davranmak zorunda değiliz ama kesinlikle adapte olmak olmak zorundayız.

Her şey eskiye döner mi? Her şeyin eskisi gibi olması bir yılı alır mı?

Hayır. HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK.

Zaten neden olsun ki?

Eskiye dönersek nasıl ileri gidebiliriz?

Bu yıpratıcı bir süreç. Bunu kabul edip başta kendimizi inşa edeceğiz.

Sonra su akıp yolunu bulacak.

Bugüne kadar olduğu gibi.

Yol biraz karanlık. Ama ışık biziz.

Yazının devamı...

Gezgin Ayşe Teyze: Kadın Evde Oturup Kendini Görünmez İplerle Bağlamamalı

Gezgin Ayşe Teyze'yi biz otostop çektiği araçta unuttuğu fotoğraf makinesi sayesinde tanıdık. Ayder Yaylası’nda ayağı burkulduğu için otostop çeken Gezgin Ayşe Teyze, Tülin ve Emre Öztemel çiftinin aracına bindi. Fakat maalesef araçtan inerken fotoğraf makinesini arabada unuttu.

Yurtdışı gezilerinde çektirdiği bütün fotoğraflarının kayıtlı olduğu fotoğraf makinesini kaybeden Gezgin Ayşe Teyze için çok kötü biten Ayder Yaylası gezisi Tülin ve Emre Öztemel çifti sayesinde bitmek yerine, harika bir hikayenin başlangıcı oldu.

Tülin ve Emre Öztemel çifti 5 ay boyunca fotoğraf makinesini Gezgin Ayşe Teyze’ye ulaştırmak için uğraştı ve sonunda amacına ulaştı. Böylece Gezgin bir ruhun sınır tanımadığını biz de öğrenme fırsatı yakaladık.

Gezgin Ayşe Teyze, babasının şehitlik maaşı ile geçinen, 3 çocuk sahibi güçlü bir kadın. Eşinin kıskançlığı sebebiyle çok uzun bir süre evden dışarı bile çıkamamış ve her şey aslında böyle başlamış. Boşandıktan sonra kendi imparatorluğunu kurduğunu dile getiren Ayşe Teyze kendine "hür kız" diyor.

8 Mart Dünya Kadınlar gününde Gezgin Ayşe Teyze ile hayallerini ve özgürlüğünü konuştuk.

1. Dünyayı dolaşmak hep hayaliniz miydi? Nasıl karar verdiniz?

Evet, çocukluk hayalimdi gezmek. O zamanlar bile hep hayalini kurardım başka ülkelere gitmenin, başka başka kültürleri tanımanın. Yaş ilerledikçe, evde oturdukça çok sıkılmaya başladım, zamanım hep kendi kendime düşünmekle geçiyordu. Düşündükçe de kendimi yargılıyordum, suçluyordum geçmişteki hatalardan ötürü filan. Kendi kendimi mutsuz ediyordum yani. Sonra dedim ki bu böyle gitmez, dünya dönüyor, zaman geçiyor. İmkanım olduğu sürece gezmeyi kafama koydum.

2. Kaç yaşında dünyayı gezmeye başladınız? Geç kalmış hissediyor musunuz?

Altmış yaşında başladım. Aslında geç kaldığımı düşünüyordum ama gezdikçe böyle olmadığını gördüm. Bir sürü yaşlı insan dünyayı geziyor, diğer ülkelerin turistleri genelde yaşlı insanlar. Ama yine de sağlığım biraz daha yerinde olsa iyi olurdu.

3. Dünyayı dolaşmaya karar verdiğinizde, birtakım zorluklarla karşılaştınız mı? Bu zorluklarla nasıl baş ettiniz?

İlk başta maddi zorluklar vardı. Gelirim öyle uzak ülkelere gitmeye pek yetmiyordu. Sonra tur şirketlerine yolcu ayarladıkça seyahatlerim çok ucuza gelmeye başladı. Bazen de bedavaya gidiyordum indirimlerden ötürü. Etrafımdakiler ilk önce bunu zor kabul ettiler, biraz da endişelendiler yaşımdan ötürü. Bizim ülkemizde evde oturan kadına, torun bakan neneye alışmış herkes, haliyle öyle şey olur mu diye düsündüler. Eleştirenler çok oldu ama vazgeçip evde oturmayı tercih etmedim. Bana gelen eleştirilerden bir şeyler çıkarıp kendimi geliştirmeye çalıştım. Bir zaman sonra da herkes alıştı, sevdi.

4. Yakın çevreniz bunu nasıl karşıladı, cesaretinizi kırmak isteyenler oldu mu? Onlara karşı tutumunuz ne oldu?

Oldu tabii fakat cesaret ettim yine de, yola çıktım her şeye rağmen. Olumsuz bir tutumum olmadı onlara karşı, zamanla da herkes alıştı zaten. Sevdi, saygı duydu, tebrik etti.

5. Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz? Bu kaç senenizi aldı?

25 ülkeyi gezdim. Bunların arasında Avrupa’dan Arap ülkelerine kadar çok değişik ülkeler var. On yıl sürdü bu gezilerim.

6. Ülkeleri seçerken neye göre karar verdiniz

İlk önce Hacca gitmeyi çok istedim bir Müslüman olarak. Kutsal yerleri görmeyi, orada ibadet etmeyi, Hac borcumu ödemeyi istiyordum ölmeden önce. Yakınlarımın sahibi olduğu tur şirketi aracılığıyla ilk oraya gittim. Oradan sonra da durmadım, 25 ülke gezdim. Suudi Arabistan’dan Fransa’ya kadar çok çeşitli ülkeleri gezdim. Hem Avrupa hem Balkanlar hem Arap ülkeleri, hepsini gezdim.

7. Gezdiğiniz ülkelerde dil problemini nasıl aştınız? İletişimde zorluk çektiniz mi?

Ben tur şirketleriyle gidiyorum hep, bu yüzden dil sorunu yaşamadım hiç. Orada birlikte gezdiğimiz arkadaşlarım oluyor, onlar da biliyorlarsa yardımcı oluyorlar. Hep birlikte gezince hiç sorun olmuyor. Ama yine de bir yere gittiğimde otele giden yolları aklımda tutarım, kaybolursam otelime kadar gidebilirim o dili bilmesem de.

8. Bir sonraki gezi planınız nedir?

İspanya’ya gitmeyi düşünüyorum. Oradaki Arap, Endülüs kültürü beni çok etkiliyor. Çok istiyorum oraları görmeyi de.

9. “Gezgin Teyze”ye şu anda yaklaşımlar nasıl, bu durum hayatınızı nasıl etkiledi?

Çok güzel, çok iyi. İnsanlar beni sevdi, ben de onları çok sevdim. Farklı insanlarla diyalog kurmak, birlikte bir şeyler yapmak, öğrenmek çok güzel bir şey. Çevrem çok genişledi, çok mutlu etti bu beni. Eğlendim, gezdim, farklı kültürlerin insanlarını tanıdım, onlar da beni tanıdı ve tanıdıkça tüm ayrımlar, farklılıklar yok oldu. Dil, din, ırk, kültür farkı olsa da insanlar aslında eşit. Gezilerimde bunu gördükçe çok mutlu olmaya başladım. Bu gezilerimin insanlara bir şeyler öğretmesi, cesaretlendirmesi de beni çok gururlandırdı. İnsanlara, kadınlara örnek olduysam ne mutlu bana.

10. Kadınların özgürlüğü hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz? Sizce bir kadın özgür ve başarılı olmak için ne yapmalı?

Özgür kadın cesaret demek. Aklına koyduğunu yapan, kararlı, cesur kadın demek. Kendine güvenmeli, kendini sevmeli. Cesur olmalı. Evde oturup kendini görünmez iplerle bağlamamalı. Hayata bir kere geldiğini bilmeli.

12. Başarmak istediği işlerde, yetenekli olduğu konularda sırf kadın olduğu için engellenen kadınlara ve gençlere bir öneriniz var mı?

Korkmasınlar hiç. Yılmadan, yorulmadan üstüne gitsinler. İşlerini iyi yapsınlar ve tembellik etmesinler, pasif olmasınlar. Bir zaman sonra istedikleri her şeye kavuşurlar böylece.

13. Sizce kadın olmak ne demek?

Bence kadın olmak cesur olmak demek.

instagram.com/_busrakoksal

Yazının devamı...

Değişimden Korkuyor musunuz?

Değişimden korkuyor musunuz?

Ben korkuyordum. Damak tadımı değiştirmek, attığım adımları değiştirmek, verdiğim tepkileri değiştirmek, her zaman kullandığım bir kelimenin yerini değiştirmek, hatta telefonumun ekran görüntüsünü değiştirmek bile, benim için çok önemli bir karardı. Sanki zincirin bir halkısını es geçsem bütün düzenim bozulcakmış gibi geliyordu.

Düzenimi çok mu seviyordum?

Yoo, hiç değil. Ama bir sebepten bildiğim bir ormanda kaybolmanın, bilmediğim bir şehir sokağına girmekten daha iyi olduğuna inanıyordum.

Sonra o bildiğim orman, bitti. Yerimde saymaya başladım.

Olduğunuz gibi kalamazsınız

Bebeklik fotoğraflarınıza bakın, annenize bakın, babanıza bakın, 5 sene önce aldığınız montunuza bakın, hayatınızdaki insanlara bakın, bir zamanlar çok sevdiğiniz insanlara bakın, ve sonra en yakınınzdaki aynaya koşun; gözlerinize bakın.

Siz isteseniz de istemeseniz de her şey değişiyor. Bırakın değişsinler zaten,

olması gereken bu.

Bu yüzden

Yeni kararlar alın, kırmızı çizgilerinizi pembeye boyayın ve üzerinde dans etmeyi öğrenin.

Hayatınızda güzel şeyler olduğu kadar, saçma sapan şeyler olmasına da izin verin, hiç olmayacak yollara da sapın.

Çünkü ancak bu şekilde yollarınız genişliyor.

Daha önemlisi, ancak bu şekilde varmanız gereken yerlere ulaşabiliyorsunuz.

Peki ben ulaşabildim mi?

Henüz değil.

Fakat köklü değişimler bir anda olmaz. Adım adım gelir.

Bu yüzden kilit nokta, adımlarınızı değiştirmekte.

En azından doğru yolda olduğumu biliyorum.

Benimle misiniz?

Büşra Köksal

İletişim:

Instagram: instagram.com/_busrakoksal/

Yazının devamı...

Peki Ya Hayvanlar?

Dünya sadece insanların mı?

Hiç sanmıyorum.

Ama bir sebepten, biz insanlar; en güçlü ve en harika ve en muhteşem ve en en en en… en her şey olduğumuza öyle bir inanıyoruz ki geri kalan tüm canlıların varlığını yok sayarak, işimize yaradığı gibi kullanıyoruz.

Evet, başka canları tıpkı bir kalem ya da kaban ya da makyaj malzemesi gibi kullanıyoruz.

Neden?

Çünkü itiraf edelim, böylesi daha basit.

İyi düşünün, gerçekten çok mu zor gerçek kürk ya da gerçek deri olmayan kabanlar giymek? Çok mu zor makyaj malzemeleri için yapılan testlerde hayvanlar üzerinde deney yapmamak?

Gerçekten çok mu zor, sokakta karşılaştığınız bir hayvanın başını okşayarak yürüyüp gitmek?

Değil değil değil değil.

Et tüketmemekten bahsetmiyorum. Biyolojik sebeplerden dolayı vücudun hayvansal gıdalara ihtiyaç duyması, yaşamanız için bu besinleri tüketmeye ihtiyaç duyduğunuz anlamına geliyor.

Fakat insanlığın ilk çağlarında yaşamadığımız için giyeceklerimizde gerçek hayvan derisi kullanılmadığında, buna ihtiyaç duymuyorsunuz. Ya da aldığınız makyaj malzemeleri hayvanlar üzerinde test edilmediğinde onları daha kötü ürünler haline getirmiyor.

Yapmanız gereken tek şey, daha dikkatli ürün seçmek.

Yanlışlıkla çarptığınız dizinizin, gözünüze kaçan kolonyanın, ekmek keserken bir anlık dalgınlıkla kestiğiniz elinizin ya da ocakta birden parlayan alevin yaktığı kolunuzun acısı, kalbi olan her canlı için aynı olduğunu hatırlayın.

Yurtdışında Cruelty Free International isimli bir dernek var, hayvan deneylerine ihtiyaç duymadan yaşayabilmeyi amaçlıyor ve bu yolda büyük büyük adımlar atmaya çalışıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde The Body Shop ile birlikte New York'ta dünyada ilk defa köpeklerin katıldığı bir organizasyon gerçekleştirdi ve hayvan deneyleri için imza kampanyasına başladı.

Eğer bu organizasyon ile birlikte toplanan imzalar 8 milyona ulaşırsa, bu uygulama Birleşmiş Milletler'de onaya sunulacak.

Her şey küçük bir adım ile başlıyor ve ben, hiçbir canlıya zarar vermeden yaşamanın mümkün olduğuna inanıyorum.

Ya siz?

Büşra Köksal

instagram.com/_busrakoksal

Yazının devamı...

21 Gün Kuralı Nedir?

Beni en motive eden şey, bir çikolata dilimi. Koca bir çikolata dilimi ama. Ya da birçok kaşık çikolata kreması. Ya da en yakın fast food restoranından gelen kocaman bir menü… Daha fazla patates kızartması… Yemek yemek… Daha çok yemek yemek…

Yani, 21 Gün Kuralı'nı denemeden önceye kadar böyleydi en azından

İşte 21 Gün Kuralı ile şekersiz beslenme serüvenine böyle başladım. Çünkü bu mutlu olmak için yemek yemek, aslında kendimi kandırmaktan başka bir şey değilmiş. İradeli ve güçlü bir insan olmak, sahte dopamin salgılamaktan daha mutlu edici. Şimdi şimdi fark ediyorum.

Bugün 19. günüm. Peki 19 gün önce ne oldu da 21 Gün Kuralı'na başvurdum?

2018 için yeni kararlar almaya başlarken, dünyanın en sıkıcı insanı olmayı kabul ederek, diyet yapmayı listemin birinci sırasına koydum. Sonra bunu bir doz yukarı çıkartıp daha da sıkıcı bir insan olmayı göze alarak, şeker detoksu diye bir şeye başladım.

Adı bile ne kadar manasızdı benim için aslında tahmin edemezsiniz. Fakat ince belli çay bardakları için 5 (evet BEŞ) kesme şeker kullanıyordum desem, belki hesaplayabilirsiniz durumun benim için olan boyutunu.

Şimdi ise kaldı 2 gün. 21. günümü tamamlarken, şeker toleransımın düşmesini cebime atmakla kalmayıp, hayatımda fazla olan 4 kilograma da elveda demiş bulunuyorum. Öncelikle asla yapamam dediğim bir şeyi başarabilecek gücü keşfettiğim için, sonra da hayatımı istediğim gibi şekillendirebileceğimi kendime kanıtladığım için çok mutlu hissediyorum.

21 gün kuralı ile bir hayat değişir mi?

Aslında gerçekten hayatınızı değiştirmek istiyorsanız, 21 gün fazla bile. Doğru bir “üç saniye” sıradan hayatınızı değiştirmek için yeterli.

Önemli olan beyninizi buna hazırlamak ve karar vermek.

Siz bir şeye karar verdiğinizde vücudunuz da buna göre tepkiler veriyor ve şekilleniyor.

Bu yüzden lütfen,

kelimesini hayatınızdan çıkarın. Yapabilirsiniz. Tek yapmanız gereken vücudunuzun verdiğiniz kararlara adapte olmasına izin vermek. Bunun bilimsel süresi ise 21 gün. Bu yüzden 21 Gün Kuralı deniyor.

Aman ne işe yarayacak, ben alışkanlıklarımdan vazgeçmem diyorsanız, üzgünüm ama sadece dikbaşlılık ediyorsunuz. Vücudunuzun kimyası 21 günde istediğiniz şeye alışmanızı sağlıyor. İkna etmeniz gereken tek şey, beyniniz.

Bu yüzden lütfen,

güzel kararlar verin hayatınız için. Kendinize gerçek mutluluk sebepleri yaratın ve yemek yemek bunlardan biri olmasın.

Sizin de kendinizden beklemediğiniz kararları uyguladığınız anılarınız var mı? Ya da asla yapamam dediğiniz şeyler neler?

Mail adresimden bana ulaşabilirsiniz.

Büşra Köksal

Instagram/_busrakoksal

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.