SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Zona Bulaşıcı mıdır?

Virüs yoluyla bulaşan bir hastalık olan Zona konusunda Türk Dermatoloji Derneği yönetim kurulu üyesi Dr. Sema Karaoğlu açıklamalar yaptı.

Zona Nedir ?

Zona, virüslerle bulaşan bir infeksiyon hastalığıdır. Halk arasında gece yanığı/ kuşak hastalığı olarak da bilinir.

Zona nerelerde görülür?

Vücudumuzun sağ ya da sol tarafında yalnızca bir tarafta daha çok gövde ve baş kısmında olmak üzere her alanda görülebilir.

Zona nasıl başlar?

Hastalığın oluşacağı bölgede önce hafif batma, yanma hissi ve ağrı ile başlar. Ardından kızarık bir zeminde içi sıvı dolu kabarcıklar halinde devam eder. Zona lezyonları bir ip üzerine dizilmiş gibidir.

Hastalık nereden bulaşır?

Kişinin Zona olabilmesi için çocukluğunda suçiçeği geçirmiş olması gereklidir. Zona ile suçiçeğini yapan mikrop aynı mikroptur. Çocukluk çağında suçiçeği geçirildikten sonra virüsler omurgamızın sağ ve sol iki tarafında yer alan sinir köklerimize yerleşir orada uykuya yatarlar. İleride bir zamanda vücut direncimiz düştüğünde, tekrar hastalık oluşturmak için sinir kökünün birinden uyanıp derinin yüzeyine kadar, sinir boyunca, siniri de tahriş ederek deriye kadar ulaşırlar. Hasta, o sinirin dağılım alanında, önce ağrı hissetmeye başlar. Daha sonra deride kızarıklık ve sulu yaralar görülür. Bu dönem hastalığın rahatça tanı konulabildiği dönemdir.

Zona hangi yaşlarda daha sık görülür?

Zona özellikle yaşlı ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde görülmekle beraber, her yaşta görülebilir. Gebeliğin son 3 ayında su çiçeği geçiren annelerin çocuklarında Zona olabilir veya bebekken su çiçeği geçirenler 10 yaş öncesinde Zona olabilirler.

Zona'ya zemin hazırlayan sebepler nelerdir?

Üzüntü, sıkıntı, aşırı stres, bedensel yorgunluklar, ateşli hastalıklar, güneş yanıkları, travma, ameliyatlar, vücut direncini düşüren başka hastalıklar

(HIV, lösemi, lenfoma ve bazı kanserler vs), vücut direncini düşüren ilaçların kullanımı zonayı hazırlayabilir.

Zona bulaşıcı mıdır?

Hayır değildir. Zona lezyonları sulu halde iken zona lezyonları ile temas eden ve suçiçeği çıkarmamış kişilere suçiçeği bulaşabilir. Kişi eğer suçiçeği geçirmemişse suçiçeği hastalığı bulaşmış olur.

Klinik belirtileri nelerdir?

Zona, sinir kökünden çıkıp siniri tahrip ederek deriye ulaştığı için, o sinirin duyarlandırdığı alanda ağrı yapar. Hastalık deri lezyonlarının görülmesinden yaklaşık bir hafta önce kuşak tarzında ağrı ile başlar. Çocuklarda bu dönem çok görülmez. Ağrı bazen yanma ve batma şeklinde, bazen kaşıntı, karıncalanma şeklinde, bazen çok şiddetli ağrı şeklindedir. Daha sonra döküntüler başlar, hatta bazen, o bölgeye ağrı kesici süren hastalar döküntüler çıkınca kremin allerji yaptığını düşünüp doktora allerji şikayeti ile başvururlar. Döküntüler hafif kızarık bir deri üzerinde sulu sulu tanecikler şeklinde başlar ve sinirin dağılım alanını izler, 10 gün içinde de kuruyup siyahlaşarak iyileşir, bazen iz bırakır. Ağrı bazen, özellikle yaşlı ve/veya bağışıklık sistemi düşük hastalarda çok şiddetlidir. Çok sık olmamakla beraber bu ağrılar zona iyileştikten sonra da devam edebilir, bazen bir yıla kadar uzayan ağrılı dönemler olur.

Zonalı hastaya klinik yaklaşım nasıl olmalı?

Zonalı hastaya tanı konulduktan sonra, hızla tedaviye başlanır. Hastada mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığı araştırılır.

Zona tedavisi nasıldır?

Zona tedavi edilse de edilmese de lezyonların ortalama 3 haftada geçtiği bir viral hastalıktır. Ancak tedavide ilk 2-3 gün çok değerlidir. Virüslere karşı yapılan tedaviler bu dönemde etkilidir. Daha sonra yapılan tedaviler hastalığın normal seyrini etkilemez. Tanı konulur konulmaz tedaviye başlanması hastanın hem daha rahatlamasını, hem daha çabuk iyileşmesini, hem de komplikasyonlardan korunmasını sağlar. Tedavide virüslere karşı ilaçlar, B vitaminleri, lokal pansumanlar, kremler ve ağrı kesiciler kullanılır.

Yazının devamı...

Aşırı Terlemeye Botoks Çözümü

Vücut için doğal bir süreç olan terleme, bazı kişiler için mevsim farketmeksizin iş ve sosyal hayatı olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşabiliyor. Bölgesel aşırı terleme, hastaların kıyafetlerinde iz bırakması sebebiyle açık renk giyinmelerine hatta tokalaşmalarına bile engel olabiliyor. aşırı terleme ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler vererek botoks uygulaması hakkında aydınlatıyor.

Bölgesel terleme kişiyi sosyal yaşamdan soyutlayabiliyor

Bölgesel ya da yaygın olabilen aşırı terleme; diyabetli hastalarda, tiroid bezi aşırı çalışan kişilerde ve kanser hastalarında sıklıkla oluşabilmektedir. Ayrıca koltuk altı, el ve ayaklarda duygusal faktörlere bağlı olduğu düşünülen bölgesel aşırı terleme görülebilmektedir. Bölgesel terlemede sinirsel uyarım sonucu terleme bezlerinin normalden fazla çalışmasının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Aşırı terleme (hiperhidroz) hastanın iş ve sosyal hayatını olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır. Örneğin; koltuk altı terlemesi kıyafetlerde ıslaklık ve iz oluşturarak hastayı sosyal ortamlarda utandıracak hoş olmayan durumlara yol açabilmektedir. Ayrıca, derinin tahriş olması ve kötü bir koku oluşması da hastanın sosyal yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların yanı sıra, ellerdeki terlemeye bağlı olarak tokalaşma sırasında yaşanan olumsuzluklar ise kişinin iş yaşamında zorluk yaratabilmektedir. Bölgesel terleme kişinin hayatını tehdit etmese de yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltan bir rahatsızlıktır ve mutlaka tedavi edilmelidir.

Bölgesel aşırı terleme için tedavi alternatifleri olarak; ağızdan alınan ilaçlar, metal tozların bölgesel olarak kullanımı, iyontoforez yöntemi, cerrahi tedavi yöntemleri ve Botoks (botulinium toksini A) uygulamaları yapılmaktadır

Aşırı terleme tedavisinde botoks en etkili ve kolay yöntem olarak öne çıkıyor

Bölgesel aşırı terlemenin tedavisinde alternatif yöntemler kullanılmasına rağmen günümüzde rahatsızlığın tedavisi için en etkili ve kolay işlem botoks uygulamasıdır. Aşırı terleme (hiperhidroz) tedavisinde kullanılan A tipi botulinium toksini (BTX-A), besin zehirlenmelerinden sorumlu olan botulinium bakterisinden elde edilen bir toksindir. Botoks tedavisi öncesinde, A tipi botulinium toksini uygulanacak bölge iyot testi ile belirlenmektedir. İyot uygulanan bölgelerde terleme varsa deri rengi siyahlaşmaktadır. A tipi botulinium toksini sulandırıldıktan sonra 2cm’i geçmeyen aralıklarla deri içine enjekte edilmektedir. El ve ayaklardaki uygulama ağrılı olabileceği için tedavi öncesinde bölgesel anestezi yapılmaktadır. Koltuk altında uygulama daha ağrısız olduğu için, lidokain içeren kremlerin işlem saatinden bir saat önce terleme bölgesine sürülmesi yeterli olmaktadır. İşlemden birkaç gün sonra A tipi botulinium toksinin terlemeyi azaltıcı etkisi belirgin olmaya başlamaktadır. Tedavinin etkisi 4 ile 6 ay arası devam etmektedir. Bu nedenle yılda iki ya da üç defa tekrarlanması gerekmektedir.

Botoks işleminin hemen sonrasında hastalar şikayetlerinden kurtuluyor

Aşırı terleme tedavisinde botoks işlemi; gebelik ve emzirme döneminde, miyastenia gravis adlı kas hastalığı olanlarda ve bazı antibiyotikleri kullanan kişilerde kesinlikle uygulanmamalıdır. Tedavinin yan etkileri çok az olmakla birlikte enjeksiyon bölgesindeki küçük kaslarda zayıflığa sebep olabilmektedir. Bazı durumlarda da uygulama yapılmayan yerlerde uygulama yapılan yerlere oranla terleme artması görülebilmektedir. Uygulaması son derece kolay olan işlem sonrasında hastalar, iş ya da günlük yaşamlarına hemen dönebilmektedirler.

Yazının devamı...

Yaz tatili ve cilt hastalıkları

Yaz tatili ve cilt hastalıkları

Yaz aylarında deniz veya havuzda geçirilen sürenin uzaması ve güneşin etkisiyle bazı cilt hastalıklarının ortaya çıkma riski artıyor. Bu dönemde sıklıkla rastlanan mantar, pişik, böcek sokması, güneş alerjisi ve yanık gibi rahatsızlıklardan korunmak için alınacak önlemleri Türk Dermatoloji Derneği yönetim kurulu üyesi Doç. Dr. Emel Erdal Çalıkoğlu açıkladı.

Islak mayo ve terliksiz dolaşmak mantar hastalıkları nedeni

Tatilde serinlemek için uzun süre sudan çıkmamak, vücudun nemli kalmasına bağlı olarak ortaya çıkan cilt hastalıklarına neden olabilmektedir. Deniz veya havuzdan çıktıktan sonra özellikle vücuttaki kıvrım yerlerinin iyice kurulanmaması ciddi mantar hastalıklarına yol açabilir. Ayrıca ortak kullanıma açık havuzlarda ve plajlardaki zeminlerden de mantar bulaşabilmektedir. Mantar hastalıklarından korunmak için vücuttaki kıvrımlı bölgeleri çok iyi kurulanmalıdır. Sudan çıktıktan sonra ıslak mayo kurusuyla değiştirilmelidir. Havuz kenarlarındaki ıslak zeminlerde ve plajda yürürken mutlaka terlik giyilmelidir.

Deniz suyu ve güneş cildi kurutuyor

Deniz suyu ve güneşin etkisiyle yaz mevsiminde ciltte kuruluk oluşması da sık görülen bir durumdur. Denizden çıktıktan sonra vücutta kalan tuz güneşin etkisiyle birlikte ciltte pullanmaya ve kuruluğa neden olur. Bunu önlemek için denizden çıkar çıkmaz duş alarak vücut tuzdan arındırılmalı ve nemlendirilmelidir. Birçok güneş kreminin nemlendirici özelliği de bulunmaktadır. Denizden çıktıktan sonra duş alıp güneş kremini yenilemek hem güneşten korunmaya hem de cildi nemlendirmeye yardımcıdır.

Çocukluk çağı güneş yanıkları cilt kanseri riskini arttırıyor

Yaz mevsiminde en sık görülen bir diğer cilt hastalığı güneş alerjileri ve yanıklarıdır. Bu nedenle güneş alerjisi olan kişilerin yaz tatiline çıkmadan önce bir dermatoloji uzmanına danışması tavsiye edilmektedir. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için özellikle 11.00-16.00 saatleri arasında güneş koruyucu kullanmadan kesinlikle güneşe çıkılmamalıdır. D vitamini sentezi için sabah saat 10.00’dan önce yaklaşık 15 dakika boyunca güneş koruyucu kullanmadan güneşe çıkmak yeterlidir. Bunun dışındaki zamanlarda koruyucu kullanmadan güneş ışınları ile temas, cilt kanseri riskini arttırmaktadır. Güneş yanıklarından korunmak için geniş kenarlı şapka ve gözlükler kullanılmalıdır. Uzun kollu, şile bezi gibi ince kumaştan, açık renkli kıyafetler tercih edilmelidir. Yaz boyunca çocukların güneşten korunmasına iki kat daha fazla özen gösterilmelidir. Çocukluk çağında yaşanan güneş yanıkları ileride cilt kanseri görülme riskini ciddi oranda arttırmaktadır. Bu nedenle çocuklar her suya girip çıktıklarında güneş koruyucuları yenilenmelidir. Alınan önlemlere rağmen güneş yanığı oluşması durumunda yanık bölgesine kesinlikle diş macunu, yoğurt vb. şeyler sürülmemelidir ve en yakındaki sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

“Güzel kokayım” derken lekelenmeyin!

Terlemeye bağlı olarak ortaya çıkan isilikler, yaz mevsiminde daha sık görülmektedir. Özellikle çocukların ciltlerinin kuru tutulması isiliklerin oluşmaması açısından önemlidir. Bez kullanan çocuklarda “ara bezi dermatiti” denilen pişikler yaz aylarında daha sık ortaya çıkmaktadır. Bunun önüne geçebilmek için belli aralıklarla çocuğun altını açarak bu bölgeyi kurulamak ve havalandırmak gerekir. Bu isilikler bazen kolaylıkla iyileşirken de bazen de çok şiddetli reaksiyonlara yol açarak iltihaplanabilmektedir. İsilikler kısa sürede geçmezse dermatoloğa başvurulmalıdır.

Terlemenin neden olduğu kötü kokuyu ortadan kaldırmak için kullanılan deodorant ve parfüm gibi spreyler, güneşe çıkmadan hemen önce kullanılırsa lekelenmeye neden olmaktadır. Bu nedenle deodorant ve parfüm sıkılan bölgeler güneşe maruz bırakılmamalıdır.

Sinek kovucu ilaç ve spreyler alerjik etki yapabilir

Tatil yerlerinde sık görülen sinek ve böcek sokmaları çok ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Özellikle açık pencerelerden giren sinek ve böcekler riski arttırmaktadır. Cam ve kapılarda sineklik kullanmak, böcek sokması riskini azaltmak açısından faydalı olabilir. Cilde sürülen sinek kovucu ilaç ve spreylerin de ciltte alerjik reaksiyonlara neden olabileceği unutulmamalıdır. Bu tarz ürünler kullanmadan önce doktora danışılmalıdır. Sinek ve böcek sokması sonrasında karın ağrısı, ishal, nefes darlığı, dilde şişme gibi belirtiler ortaya çıkarsa mutlaka en yakındaki sağlık kuruluşuna başvurmak gerekmektedir.

Yazının devamı...

Erkeklerde saç dökülmesi

Erkeklerde saç dökülmesi

Türk Dermatoloji Derneği yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Nilgün Şentürk erkeklerde görülen 'erkek tipi saç dökülmesi' sorunu ile ilgili olarak tıbbi kavramları ve tedavi yöntemlerini anlattı.

Genellikle kalıtımsal

Erkek tipi saç dökülmesi (Androgenetik Alopesi) erkeklerdeki en yaygın saç dökülmesi tipidir. Erkek tipi saç dökülmesinde saç çizgisi geriye doğru çekilmiştir, şakaklarda ve başın üst bölümde dökülen saçların yerine daha ince saç tellerinin gelmesi ile kademeli olarak saç dökülmesi ve seyrelme gözlemlenir. Daha sonra başın tepe kısmı ve açılan şakak kısmı birleşerek sadece başın ön bölgesinde bir miktar saç kalır. Başın yan ve arka taraflarındaki saçlar bu dökülmeden etkilenmezler.

Erkek tipi saç dökülmesi genellikle kalıtımsaldır ve birçok erkek için gerçek bir endişe kaynağıdır. Bu bölgedeki kılların dihidrotestesteron hormonunun etkilerine hassasiyeti sonucu gelişir. Dihidrotestesteron saçın anagen dediğimiz gelişme safhasını kısaltır ve kıl köklerinin küçülmesine neden olur ve saçlar giderek incelir.

20'li yaşlarda dökülme görülür

DHT hormonunun, ergenlik çağında erkeklerde sesin kalınlaşması, sakalların çıkması, sperm üretimi ve kas gelişimi gibi başka görevleri de bulunmaktadır. O nedenle DHT’nin tamamen yok olması demek vücuttaki birçok faaliyetin de durması anlamına gelmektedir. Erkek tipi saç dökülmesi 20’li yaşlardan itibaren görülmeye başlar. Erkeklerin %25’i, 25 yaşına kadar, %40’ı da 40 yaşına kadar erkek tipi saç dökülmesi ile karşılaşmaktadır. Toplamda erkeklerin %60’ın da saç dökülmesi problemi bulunmaktadır.

Tedavisi var

Erkek tipi saç dökülmesinin tedavisinde tıbbi ve kozmetik tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Her iki tedavi yöntemini uzman hekimler uygulamalıdır. Tıbbi tedavi yöntemleri dermatoloji uzmanın tarafından takip ve tedavi edilmesi gereken uzun süreli tedavilerdir. Günümüzde bu alanda Minoksidil solüsyon, Finasterid tablet (Tip II alfa redüktaz inhibitörü) sıklıkla kullanılmaktadır. Kozmetik tedavi yöntemleri içinde bilimsel araştırmalarla da desteklenen PRP iyi bir tedavi alternatifidir. PRP’de hastadan alınan kan bazı işlemlerden geçirilerek trombosit denilen hücreler ayrıştırılmakta ve hastaya enjeksiyonla yeniden verilmektedir. Trombositler burada değişik büyüme faktörlerini salgılayarak kıl köklerini canlandırmaktadır. Bir diğer tedavi yöntemi ise saç mezoterapisidir. Mezoterapide ise kıl kökünün büyümesi için gerekli olan Biotin, Sistin, Pantenol gibi vitamin ve elementler injeksiyon yolu ile hastaya verilmektedir. PRP ve mezoterapi ile kıl folliküllerinin canlandırılması sağlanmakta yeni ince kılların çıkması sağlanırken var olanlarında kalınlaşması mümkün olmaktadır. Erkeklerde geniş lanı kaplayan ya da hiç kıl olmayan alanlarda ise saç ekimi ciddi bir tedavi seçeneği olarak önerilmektedir.

Yazının devamı...

Kadınlarda saç dökülmesi

Kadınlarda saç dökülmesi

Sık görülmesi açısından daha çok erkeklerin sorunu olarak kabul edilen saç dökülmesinin kadınlarda da görüldüğünün altını çizen Türk Dermatoloji Derneği yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Nilgün Şentürk konuyla ilgili şu bilgileri verdi.

Sosyal ve psikolojik sorunların kaynağı

Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de kadınlarda sosyal ve psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Saç telleri farklı büyüme evrelerinden geçer. Aktif büyüme dönemi genellikle 6-8 yıl kadardır ve ömrünü tamamlayan saç teli dinlenme evresine geçerek 2-3 ay içinde dökülür. Her gün belli miktarda saçın dökülmesi doğaldır. Bunlar doğal yaşam sürelerini tamamlamış ve dökülmeleri gereken saçlardır. Çeşitli kaynaklara göre değişkenlik gösterse de günde 100 adete kadar saç kaybı normal kabul edilir. Mevsim geçişlerinde özellikle ilkbahar-yaz aylarında gün ışığına maruz kalma süresi arttıkça dökülen saç sayısı artış gösterebilir. Dökülen saçların yerine kıl kökleri yeni saç üretir ve tekrar büyümeye başlar. Saç dökülmelerinin kadın ve erkeklerde farklı nedenleri vardır, bunların dışında her yaşta ve her iki cinste de saçlarda dökülme ile seyreden hastalıklar bulunmaktadır.

Kadın tipi saç dökülmesi

Kadınlarda saç dökülmesinin en sık nedenleri “telogen effluvium” dediğimiz saçların aniden dökülmesinin hızlanması ve genetik faktörlerle ortaya çıkan “kadın tipi saç dökülmesi” dediğimiz erkeklerdeki kelliğe benzer saç dökülmesidir.

Kadınlarda “telogen effluvium” tipinde saç dökülmesine; gebeliğin sona ermesi ve doğum kontrol hapları gibi hormonal tedavilerin kullanılması ya da kullanılan tedavilerin bırakılması, tiroid bezinin çok fazla ya da gereğinden az çalışmasıyla ilgili yaşanan hormon bozukluğu, yüksek ateş ve ağır geçirilen bir hastalık, Demir eksikliği anemisi, yada demir depolarının boşalması, bilinçsiz yapılan diyetler, tek yönlü beslenme, proteinden fakir diyetler, aşırı kilo kaybı, kanser kemoterapisinde kullanılan yada metabolizmayı etkileyen ilaçların alınması gibi faktörler neden olabilir. Genellikle bu tip olaylardan 3-6 ay sonrasında şiddetli saç dökülmesi yaşanır ve olay devam etmiyorsa saç dökülmesi durur.

Genetik faktörler

Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi saç dökülmesinde genetik faktörler rol oynamakla birlikte dökülme erkeklerdeki gibi kelliğe neden olacak kadar şiddetli değildir. “Kadın tipi saç dökülmesi” olarak adlandırılan bu form androjen hormonlarının etkisi ile ortaya çıksa da androjen hormon seviyeleri genellikle normaldir ve erkeklere göre daha ileri yaşta başlar. Kadınlarda genellikle, erkeklerdekinin aksine saçlı derinin tamamında saçlar incelir veya seyrekleşir. Aslında bu tip saç dökülmesinde hastalar saçlarında ani dökülmeyi hissetmezler, ömrünü tamamlayan saç dökülünce yerine daha ince saç gelir. Her saç döngüsünde bu olay tekrarlandığı için yıllar içinde saçların özellikle tepe bölgesinde seyreldiği gözlenir, tam saç dökülmesi nadirdir. Ancak menopoz sonrasında veya androjenlerin kanda belirgin yükseldiği durumlarda, erkekte olduğu gibi alın ve tepedeki açılma belirginleşebilir. Erkek tipi saç dökülmesini kabullenmek kadınlar için daha zordur. Bu tip dökülmelerin ağızdan alınan ya da saça dışarıdan uygulanan bazı ilaçlarla erken dönemde tedavisi mümkündür. Bu tedavilerle hastalarda iyi yanıtlar alınmaktadır.

Dökülme durdurulabilir

Kadınlarda görülen saç dökülmesinin tedavisi için birçok etken göz önünde bulundurulur. Kadınlarda saç dökülmesinde tanı için saçın sıklığı, saç çapı ve saçın dökülme tipine bakılır ve sistemik kan tahlilleri ile saç dökülmesinin nedeni araştırılır. Kadınların saç dökülmesini engellemek için önerilen tedaviler saçlı deriye lokal uygulanan ilaç, vitamin ve büyüme faktörleri ve ağızdan alınan besin takviyeleridir. Saç dökülmesi, sadece dökülmeye sebep olan etkeni bilip ona karşı bir önlem alındığında durdurulabilir.

Yazının devamı...

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar artıyor

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar artıyor

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir halk sağlığı problemidir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada şu ana dek 340 milyon cinsel yolla bulaşan hastalık bildirilmiştir. Bunlara her yıl 20 milyon yeni hasta eklenmektedir. Artışın nedenleri ilgili olarak Türk Dermatoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Bilal Doğan merak edilen soruları cevapladı.

Bu hastalıklar için kime/nereye başvurmalıyım ?

Deri ve Zührevi Hastalıklar uzmanları, uzmanlık eğitimi sırasında venerolojik (cinsel yolla bulaşan) hastalıkların tanı ve tedavileri konularında da eğitim almaktadır. Bu hastalıklarla ilgili en yeterli branş deri ve zührevi hastalıklar uzmanlarıdır.

Bu hastalıklardan korunmak neden önemlidir ?

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ülkemizde de büyük bir toplum sağlığı sorunudur. Bu problem çok büyük oranda toplum tarafından bilinmemektedir ve ülkemizde bu hastalıklardaki artışın en büyük nedeni hastalık nedeniyle damgalanma korkusu ve cinsel konuların tartışılabilmesindeki genel rahatsızlık gibi görünmektedir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar nasıl önlenebilir?

Bu tür hastalıkların oluşmasını önlemek, üreme sağlığının korunması yönüyle birincil amaçtır. Büyük oranda önlenebilir olmalarına rağmen, gerekli önlemler alınmadığında, yıkıcı, yıpratıcı, maliyetli olabilmekte ve ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bu tür hastalıklar, diğer hastalıklardan farklı olarak bulaşıcı olmaları yönüyle eşler veya partnerler arasında cinsel uyumu azaltmalarının yanında güvensizlik yaratması yönüyle de çok önemlidir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar neden artmaktadır ?

Son 20 yıl içinde dünyadaki değişimlere bağlı gelişen nüfus hareketliliği ve zaman içerisinde değişen cinsel davranışlar nedeniyle artış gösteren cinsel yolla bulaşan hastalıklara konusunda toplumun bilinçlendirilmesi çok önemli bir konudur. Bu hastalıklar ciddi bir toplum sağlığı problemi haline gelmektedir.

Cinsel Yolla bulaşan hastalıklar nelerdir?

Cinsel aktiviteyle bulaşan 25’den fazla hastalık vardır ve en sık görülenler arasında genital herpes, genital siğil, gonore, sifiliz (frengi), Hepatit B, trikomanyazis, bakteriyel vaginosis ve HIV enfeksiyonu/AIDS sayılabilir.

Genital herpes nasıl bir hastalıktır?

Genital herpes; daha çok Herpes tip 2 virus ile genital bölgede önce içi sıvı dolu küçük kabarcıklarla ortaya çıkar. Sonra bu kabarcıklar kabuklanır ve iz bırakmadan iyileşir. Hemen her zaman cinsel temasla bulaşır. Tanı konması için yaklaşık bir hafta süren bu dönemde hastanın dermatolog tarafından muayene edilmesi gerekmektedir.

Genital herpes neden önemlidir?

Bu hastalık cinsel temasla geçer ve ancak hastalık belirtileri olmasa da bulaşma riski vardır. Bu hastalık tüm dünyada eşler arasındaki cinsel uyumsuzluğunun en önemli nedeni olan hastalıktır.

Genital siğil nedir?

Genital bölgede ortaya çıkan ve cinsel temasla geçen bir virus (HPV-İnsan papilloma virusu) ile oluşan görülme sıklığı giderek artan bir hastalıktır. Hastalık küçük, deri renginde veya kahverenkli bir kabarıklık olarak başlar ve sonra karnabahar görünümünü alır.

Genital siğil neden önemlidir?

Genital siğile neden olan virusların bazıları kadınlarda rahim ağzı kanserine neden olabilmektedirler. Bu hastalık, her cinsel temasta % 50 oranında karşı cinse bulaşabilmektedir bu nedenle korunma çok önemlidir.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ne tür istenmeyen yan etkilere (komplikasyon) yol açabilir?

Her yaş, her cinsel eğilim ve her sosyoekonomik seviye bu hastalıklardan etkilenir. Bu hastalıklardan dolayı oluşan komplikasyonlardan en çok kadınlar etkilenir. Genital siğile bağlı oluşan rahim ağzı kanseri kadınlarda sık görülen kanserlerdendir. Genital siğil ya da Genital herpes gibi birçok olguya genellikle hastaların çekinerek doktora başvurmamasından ya da uygun hekime başvurulmadığından dolayı tanı konulamamakta ve bu da hastalıkların kontrolsüz yayılmasına neden olmaktadır. Hastalar; cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili bir şüphede mümkünse en kısa sürede bir deri ve zührevi hastalıklar uzmanına başvurmalıdır.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda ne yapabiliriz ve nasıl korunabiliriz?

Bu hastalıklardan korunmak öncelikle hastalığın farkına varmak, eşe veya partnere, etkili tedavileri uygulamak ve etkin bir korunma yöntemini seçmekten geçer. Tüm cinsel yolla bulaşan hastalıklarda en etkin korunma yöntemi kondom kullanmaktır. Ancak bu bile bulaşmaya engel olamayabilir.

Yazının devamı...

Vitiligodan kurtulmak mümkün

Vitiligodan kurtulmak mümkün

Halk arasında ala olarak bilinen vitiligonun yaz aylarında daha fazla belirgin hale gelmektedir. Toplumumuzda yaygın olarak konuşulan Ala hastalığının tedavisinin olmadığı biçimindeki inanış yanlıştır ve bu hastalıktan kurtulmak mümkündür. Hastalığı tanımak tedavinin ilk adımıdır. Bu yüzden önemli gördüğümüz soruların cevapları ile hastalığı tanıyalım.

Vitiligo nasıl bir hastalıktır ?

Vitiligo, halk arasında bilinen adıyla Ala hastalığı, vücudun hemen her yerinde ortaya çıkabilen beyaz renkli yama tarzı ile gözüken bir deri hastalığıdır.

Vitiligo neden ortaya çıkar ?

Ala hastalığı; deriye rengini veren melanosit dediğimiz hücrelerin melanin adı verilen boya maddesini üretememesinden kaynaklanır. Burada, melanositlerin pigment üretememe nedenleri genetik anormallikler, vücudun bağışıklık sisteminin melanositleri parçalaması, anormal fonksiyon gösteren sinir hücrelerinin melanositleri yıkabilecek maddeler salgılaması ve melanositlerin kendini yıkmasıdır.

Vitiligo nerede görülür?

En sık yüz, el, kol, bacak ve genital alanlarda görülür. Ala hastalığı; çocukluk veya ergenlik döneminde başlayabileceği gibi daha sonraki yaşlarda da ortaya çıkabilir.

Vitiligo başka hastalıklarla da beraber olabilir mi?

Hastaların, %30’unda yakın akrabalarında da vitiligo bulunurken hastanın kendisinde veya akrabalarında Diabet, troid hastalığı olan kişilerde vitiligo daha sık görülür.

Vitiligo neden yaz aylarında daha belirgin hale gelir?

Özellikle yaz aylarında derimizin güneş etkisiyle bronzlaşarak koyu bir renk alması, Ala hastalığının daha belirgin hale gelmesine neden olur.

Vitiligo insan psikolojisini nasıl etkiler?

Ala ismi verilen vitiligo derinin beyaz görünümünden dolayı hastaları ileri derecede rahatsız eder. Hastanın toplum içinde kendisini “damgalanmış” hissetmesine neden olur. Hastaya hastalığı ile ilgili sorulan sorular, soru sormadan yapılan anlamlı bakışlar hastayı sosyal anlamda toplumdan izole eder. Özellikle ergenlik döneminde Ala hastalığına yakalanan kişilerde ilerleyen zamanlarda ciddi kişilik sorunları ortaya çıkabilir.

Vitiligo iç organlarla ilgili bir hastalık mıdır?

Ala hastalığı, herhangi bir iç organ hastalığının yansıması değildir. Bulaşıcı değildir ve tüketilen yiyecekler bu hastalığı etkilemez.

Vitiligo tedavisi var mıdır?

Vitiligo (Ala Hastalığı) tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bu tedavi; hastanın yaşına, Ala hastalığının bulunduğu bölgeye, hastalığın süresine bağlı değişebilir. Tedavinin hangi yöntem olursa olsun en az 3 ay devam etmesi gerekmektedir. Tedavide sınırlı alanlarda bulunan hastalıkta bazı kortizonlu kremler, yaygın olan hastalarda fototerapi (ışık) tedavileri, sürülecek güneşe karşı duyarlandırıcı ilaçlar, hücre transferi ve greftleme yöntemi ile yapılan tedaviler vardır. Tedavileri dermatologunuz belirlediği sürelerde kullanmak çok önemlidir. Her hastanın tedavisi mevsimsel değişiklikler gösterecek şekilde dermatolog tarafından planlanır. Bu tedavilerde yanıt alınmaya başlandığında hastalığın olduğu beyaz alanın kenarında veya ortasında kahverengi noktalanmalar 1-2 ay içinde ortaya çıkmaya başlar. Tedavide ana sorun tedavinin en az 3 ay gibi bir süre uygulanmayıp kısa sürede kesilmesidir. Hastaların bu konuda sabırlı davranarak etkin bir şekilde tedavilerini uygulamaları etkili sonuç almalarını sağlayacaktır.

Bugün, Ala hastalığındaki tedavisinde bir sorun bulunmamaktadır. Toplumumuzda yaygın olarak konuşulan Ala hastalığının tedavisinin olmadığı biçimindeki inanış yanlıştır. Bugün vitiligodaki sorun hastalığın tedavi edilmesi değil ilerleyen zamanlarda az sayıda hastada görülebilen ve hastanın değişebilen psikososyal durumu nedeniyle tedavi olan alanlarda nükslerin görülmesidir. Ancak bu durumda yapılacak yakın takip ve ivedi yapılacak tedavilerle kontrol edilebilir.

Yazının devamı...

Kortizon kullanma korkusu

Kortizon kullanma korkusu

Kortikofobi; kortizon içeren ve kortikosteroid olarak isimlendirilen ilaçların kullanımına bağlı oluşan korkudur. Kortizonlu ilaçlar, insanda böbreküstü bezlerinden salınan kortizol adlı hormonun sentetik olarak üretilmesi ile elde edilirler. Tıpta birçok hastalıkta uzman hekimlerin önerdiği doz ve sürede kullanıldıklarında hastalıkların çok büyük kısmında tam düzelmeler sağlanabilmektedir.

Kortikosteroidler yine hekimlerin önerdiği biçimde idame(devam) tedavilerinde de kullanılmaktadır.

Normalde her gün 3-5 miligram kortizol hormonu böbreküstü bezlerinden salgılanır. Bu hormon vücudumuzun tüm fonksiyonlarının düzenli olarak gerçekleşmesindeki ana hormonlardandır. Birçok deri hastalığında gerekli testler yapıldıktan sonra hekimlerin önerdikleri doz ve sürelerde kortizonlu ilaçlar kullanılabilir. Hatta bazı deri hastalıklarında sürekli düşük doz (günde 7,5 mg dan az) ağızdan veya enjeksiyon biçiminde kortizonlu haplar veya iğnelerin kullanımı önerilmektedir.

Deri hastalıklarında, deriye doğrudan sürülen kortizonlu kremler ise birçok deri hastalığında kullanılagelen türde ilaçlardır. Bu ilaçlar dermatologlar tarafından tarif edildikleri biçimde kullanıldıklarında oldukça güvenli ilaçlardır. Deri hastalıkları için kullanılan kortizonlu ilaçlar; krem, pomad, losyon veya solusyon biçimindedir. Genelde bu ilaçların kullanım süreleri, deri hastalığına bağlı olmakla beraber kısa sürelidir. Kortizonlu kremler hekim tarafından günde 1 veya 2 kez olmal üzere 7-15 gün süreyle kullanılacak şekilde önerilir. Uzun süreli kullanımlarda ise aralıklı kullanım biçimleri önerilir. Bu kullanım şekilleri 5 gün kullanım, 2 gün ara ya da 2 hafta kullanıp bir hafta ara gibi periodları içerir. Sedef hastalığı, Ala (Vitiligo) hastalığı gibi bazı deri hastalıklarında daha uzun süreler kullanılması gerekebilir. Bu süreyi dermatologunuz belirleyecektir.

Kortizonlu kremler hastalara miktar olarak bir parmak ucunu kaplayan alan ile (ki yaklaşık 0,5 gram kadardır) tarif edilerek önerilir. Yani sürülecek miktar, tedavi edilecek alana göre bir ya da birkaç parmak ucu ünitesi kadar olabilir. Bu kullanım şekli hastalığa, hastanın yaşına, hastalığın bulunduğu vücut bölgesine göre dermatolog tarafından tarif edilecektir. Kortizonlu kremlerin dermatolog tarafından önerildiği şeklin dışında bilinçsiz şekilde kullanılması sonucunda öncelikle deride yanma hissi, kaşıntı, kuruluk, kızarıklık, damarlanma, deride incelme hissi, morluk ve bazen kıllanma artışı ortaya çıkabilir.

Kortizonlu kremler, dermatologlar tarafından özellikle çocuklarda daha da dikkatli kullanılmaktadır. Çocukların belirli bölgeleri ilaç kullanımı için özellik göstermektedir. Bu alanlar; yüz, boyun bölgesi, dirsek iç kısmı, diz arka kısmı ve genital bölgedir. Bu alanlar için önerilen kortizonlu kremler en fazla 7 gün kullanılmalı eğer hastalıkta düzelme olmaz ise hekime tekrar başvurulmalıdır.

Günümüzde tıbbi bilgilerin elde edilmesinde internet kullanımı giderek artmaktadır ancak bu oranda artan başka bir konu ise yanlış, tıbbi olmayan bilgilere ulaşılmasıdır. Bu konuda ulaşılması gereken kaynaklar hekimlerin yazdığı veya kontrol ettiği, güncel tıbbi bilgileri sunan siteler olabilir. Diğer bilgi kaynakları sağlığınız açısından yanlış bilgiler içermektedir uzak kalınmasında fayda vardır.

Özetle; dermatologların önerdiği şeklide kortizonlu krem, pomad veya losyon gibi ilaçları belirtilen sürelerde kullanmak son derece güvenlidir. Tarif edilen kullanım şekli ve süresi dışında ilaç kullanmamak gerekir. Bu ilaçların oluşabilecek yan etkileri, hekim kontrolu dışında hastaların veya hasta yakınlarının kendileri tarafından yapılan uygulamalar ile olmaktadır..

Türk Dermatoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Osman Köse

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.