Dönerci, inşaatçı, ormancı Metz Türkleri
Dönerci, inşaatçı, ormancı Metz Türkleri
|
Gani Müjde Leeds’ten yolladığı ilk yazısında Yalçın Doğan’ın kendisini aradığını ve Duygu Asena, Güneri Civaoğlu, Hasan Cemal, Zeki Çol ile birlikte Leeds’e gideceğini bildirdiğini anlattıktan sonra, şöyle yazıyordu; “Ertesi gün baktım Duygu Asena ilanlarda yok. Paris’teymiş ve vizesi yetişmiyormuş dediler. Bal gibi yalan. Duygu Asena’nın Paris’te maça gönderilme korkusu ile Yalçın Doğan’dan kaçarak Türkiye Büyükelçiliği’ne sığındığını bilmeyen yok.." Ah Gani ah... Nasıl üzüldüm sizlerle oralara gelemediğime bir bilsen. Ama kabahat tamamen benim, bir gazetecinin şu yüz karası vizeleri hep aklında ve dolayısıyla pasaportunda hazır tutması gerekir... Neyse... Ben o günlerde Paris’te değil ama Fransa’daydım... Metz’i biliyor musunuz, Almanya’nın yanıbaşında hani, işte orada.
Türkiye’den çıktım, Almanya’ya vardım, Lüksenburg’u geçerek Fransa’ya geldim. Yani bir gün içinde dört ülke ve onlarca şehir... Hepsi dipdibe, sınır mınır kalmamış zaten.
Metz’de Türkler’le birlikte olduk, söyleştik... 150 bin kişilik kentde 15 bin Türk yaşıyor. Bakın nasıl yaşıyor...
Metz’de ezan sesi
Bütün Metz ezan sesiyle de dolabilirmiş. Eğer camilere minare yapılmasına izin verilseymiş... 15 bin Türk nüfuslu Metz’de beş tane cami var. Bu camiler Diyanet, Milli Görüş, Kaplancılar, Süleymancılar, Fettullahçılar arasında paylaşılmış. MHP’nin de hem dernek, hem cami görevi gören bir yeri var.
Lorainne bölgesinde yaşayan Türkler ya inşaatçılık ya da ormancılık yapıyorlarmış. Bilse de bilmese de “biliyoruz" diye atılıyor ve işi alıyorlarmış. Ama bir tarihi inşaat restoranında tarihi binayı oradan buradan kesip biçip mahveden bir Türk, bu yüzden iki yıl hapis yatmış... Paris’te ise tam 40 bin Türk terzi varmış.
Bizden 40 yıl gerideler
Fransa’da liselerde öğrenciler üç yabancı dil seçmek zorunda. Sonunda Türkçe de yabancı dil olarak seçmeli dersler arasına girmiş. Ancak kimse Türkiye’den gelen öğretmenlerden memnun değil. “Bırakın Fransızca bilmeyi, Türkçeyi bile doğru konuşamayanlar var" diyorlar. Zaten çoğu vaktini camilerde geçiriyor ek iş olarak bakkal dükkanı açıyorlarmış. Türkçe öğretmenlerinin Fransa’da yaşayan Türkler arasından, nitelik sınavı açılarak tayin edilmesini daha yararlı görüyorlar.
Başkentiniz Afyon mu?
İhsan’ın anlattığı bir komik şey de şu; “Türkler’in oynadığı bir futbol maçında kavga çıkıyor, birisi gazeteyi arıyor ve haberi veriyor; “abi, Afyonlular’la Türkler arasında çatışma çıktı..." Fransız Polisi bir gün İhsan’a soruyor, “Türkiye’nin başkenti Ankara mı Afyon mu?"
Dolaştığım bu bölgede bir de nükleer enerji santral var. Cattenom santralının bulunduğu yöredeki evlere belediye iyot tabletleri dağıtıyor, bir aksilik olduğunda kullansınlar diye.
İnsan şöyle düşünüyor; göçmenler bulundukları yabancı ülkede kendi iyi geleneklerini, değerlerini korurken, bulundukları ülkenin güzel taraflarını benimseyerek kaliteli bir yaşama kavuşabilirler... Ne gezer... Randevuya saatinde gelmeyi bile öğrenmemişler.
Direnerek, en küçük bir gelişmeyi bile inkar ederek yaşayanlar için hayat çok zor... Ama değişmeye hiç niyetleri yok. O yüzden “ithal gelinölere bir çift sözüm var... Yabancı diyardaki yabancıları istemeyen, ancak orada doğmuş Türk kızlarına bile kötü gözle bakan genç Türk erkekleri ve ebeveynleri gidip Türkiye’den kız alıyorlar... Bu kızlar da koşa koşa gelip korkunç bir mutsuzluğun ortasında kendilerini buluyor. Yaşadığı yerden bin beter bir dedikodu ortamı, korkunç kısıtlamalar, komşun ne der mantığı, inanılmaz bir sevgisizlik içinde üstelik o dili de konuşamadan yaşamaya koşuyorlar. O gelinleri aşk meşk, sevgi olmadan paket edip getiren delikanlılar istedikleri hayatı da özgürce yaşayıp, kızları evlere hapsediyor hala... Kızlar biraz düşünmeli...
Bir avuç gençlik de olmasa!
Rengarenk bit pazarı
İntihar köprüsü
*Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder
(Medeni Kanun Tasarısı Madde 188)