SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Obezite ve Gebelik – Olması da Zor, Olduğunda da Zor

Obezite günümüzde tüm dünyada gittikçe daha da artan bir sorun haline gelmektedir. Bugün gelişmiş ülkelerde ki kadınların ortalama üçte biri fazla kilolu yada obezite sınırları içinde yer alıyor. Dolayısıyla bu kilolarla gebe kalmaya çalışan, bunu başaran ve başaramayan birçok kadın mevcut. Bugün bu kadınları konuşacağız.

Obezite:

Obezite söz konusu olunca artık herkes gibi siz de bunun yol açacağı ana sorunları ezbere biliyorsunuzdur. Klasik olarak şişman bir kişinin daha yüksek kalp krizi geçirme riskinin olduğunu, ya da bel fıtığı ve diz problemlerine aday olabileceği hatta ve hatta obezitenin olmazsa olmazı olarak neredeyse şişman herkesin ciddi oranda şeker hastalığına aday olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bugün obezitenin sizin de çok aklınıza gelmemiş olabilecek başka bir yanınından bahsetmek istiyoruz:

Fazla kilolarınız hamile kalmanıza engel oluyor olabilir!

Sevgili hanımlar yalnız sizin için söylemiyorum bunu; eşlerinizin de fazla kiloları erkek kısırlığına yol açabilmektedir. Bu yazıyı lütfen eşlerinizle birlikte okuyun!

Kadın obezitesi, elbette hamile kalan ve bebeğin hayatından sorumlu olan anne olduğu için çok çok önemlidir. Günümüzde doğurma çağındaki kadınlarda obezite oranı geçmiş yılların çok üzerindedir ve emin olun büyük bir hızla da artmaya devam etmektedir. Bu nedenle obezitesi olan hanımlarda gebelik üzerine çalışan hekimlerin bu konunun gerektirdiği bilgi ve donanıma sahip olması hem gebeliğin gerçekleşebilmesi ve hem de sağlıklı bir doğumla neticelenmesi açısından hayati önem arz etmektedir.

Gebelikte obezitenin neden olabileceği başlıca komplikasyonlar arasında
Gestasyonel Diyabet (yani hamilelik şekeri),
Eklampsi/Preeklampsi (Hamileliğin Hipertansiyonu),
Pıhtılaşma sorunları sayılabilir.

Obezitenin doğum sürecine olan olumsuz etkileri ise,
Kasılmaların gecikmesi yada tam oluşmaması (bu nedenle ilaçlarla uyarılmasının gerekmesi),
Erken zar yırtılması,
Sefalopelvik disproporsiyon (bebeğin başının annenin doğum kanalından büyük olması ve bebeğin kanala girememesi),
Sezeryan olasılığının artması,
Doğum esnasında bebeğin ve annenin hayati tehlikesinin daha yüksek olması sayılabilir.

Annenin Obezitesinin bebeğe olan olumsuz etkileri ise;
Makrozomi (İri Bebek),
Omuz Distosisi (bebeğin iriliğinden dolayı omuzunun annenin kemiklerine takılması),
Gestasyonel Yaşa Göre Büyüme Geriliği,
Geç Bebek Ölümü,
Doğumsal Anomali Riskinde Artış (özellikle Nöral Tüp Defektleri gibi omurilik sorunları)

Obezite Gebeliği Nasıl Etkiler?

1. Obezite hormonlarınızın dengesini bozar!

Vücut ağırlığınız fala kilolu kategorisine girmeye başladıkça (VKI 25–29.9 kg/m2) vücudunuzda hormonal değişiklikler olmaya başlar. Hormonlarınızın doğal dengesi bozulunca, gebeliğin oluşması zorlaşır.

2. Obezite İnsülin Direncine neden olur.

Obezite ile birlikte hormonal dengenin bozulması insülin direncine neden olur. Bu şeker hastalığına giden yolda en önemli risk faktörüdür - ama aynı zamanda adet düzeninizi bozarak gebeliği zorlaştırır hatta engelleyebilir. İnsülin direnci “anovulasyon” oluşturur yani vücudunuz yumurta üretemez hale gelir.

3. Obezite hem doğal yolla hem de tıbbi olarak gebe kalmayı zorlaştırır.

Obezite hamile kalmayı çok zorlaştırır. Bunun doğal yolla yada invitro fertilizasyon (IVF) dediğimiz yapay döllenme ile olması da fark etmez. Yani obezitesi olanlar için IVF daha akıllıca yada Pratik gibi bir önerme pek de doğru değildir. Obezite aynı zamanda düşük riskini de arttırır. Bu durum vücudunuzun bozulan hormonal dengesi dolayısıyla, düşük kaliteli yumurta üretmesiyle alakalı bir sorundur.

4. Obezite erkeklerin üretkenliğini de bozar.

Her ne kadar infertilite ağırlıklı olarak kadın cinsiyetin bir kusuruymuş gibi bir algı olsa da, aslında erkeklerde obezite birçok farklı nedenle kaliteli döllemeyi olanaksızlaştırır. Erkeklerde fazla yağ dokusu birikimi, testesteron hormonunu azaltır. Ayrıca obezitenin boyutu arttıkça hem gömük erkeklik organı hem de sertleşme güçlüğüne neden olarak sağlıklı bir cinsel bileşmeyi engeller.

5. Kalıcı ve Etkin Kilo Kaybı bu anlatılanların hepsini tam olarak düzeltir.

Hiç merek etmeyin. Obezitenin tedavisiyle yukarıda anlattığımız herşey, tamamen düzelir. Kilo vermeye başladıkça hormonal düzensizlikler ve obeziteye bağlı ortaya çıkan sorunlar tek tek düzelmeye başlar. Tabii bunun en temel yolu yaşam şeklinizi düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile değiştirmenizin olduğunu unutmamanız gerekir. Eğer obeziteniz var ve anllattığımız sorunları yaşıyorsanız, profesyonel bir yardım için bir uzman hekime danışmanızda fayda olacaktır.

Obezite ve Hamilelik ile ilgili Söylentiler ve Gerçekler?

Birçok fazla kilolu kadında vitamin eksikliği görülür.

DOĞRU!

Şişman kadınların %40’ında demir eksikliği, %24’ünde folik asit eksikliği ve %4’ünde B12 eksikliği görülür. Bu önemli çünkü özellikle Folik Asit başta olmak üzere belirli vitaminler, yenidoğanlarda omurga sorunları ve kalp hastalıklarının oluşmasını engeller. Kalsiyum ve demir gibi diğer mineraller, gebelik boyunca fetüsün gelişmesi için gereklidir.

Unutmayın ki vitamin eksiklikleri yemeğin miktarı ile değil, kalitesi ile alakalıdır. Obezitesi olan insanlar sebze, meyve ve kompleks karbonhidratlardan ziyade, hamurişleri, tatlılar ve rafine gıdalar gibi kalorisi yüksek ama besinsel değeri düşük yiyecekler ile beslenme eğilimindedirler.

Kilolu kadınlar hamileliklerinde daha fazla kilo almalıdırlar.

Bu Bir Yanlış İnanıştır!

Uluslararası saygın bir toplum sağlığı araştırma kuruluşu olan Institude of Health (IOM), “Hamilelikte Kilo Alımı” konusundaki kılavuzunu 2009 yılında yeniden düzenleyerek yayınladı. Bu kılavuzda gebelik esnasında alınması gereken kilo miktarının 7-10 kg arasında olması önerisi, 4,5-5 kg düzeyini aşmaması olarak yeniden güncellendi.

Geçmiş araştırmalarda, obezite varken hamile kalan ve gebelik süresince aşırı kilo alan annelerin çok yüksek komplikasyon oranlarına sahip oldukları anlaşılmıştır. Bunların başlıcaları olarak erken doğum tıbbi gereksinimi, sezeryan doğum ihtiyacı, doğum kasışmalarının gecikmesi ve ilaçlarla uyarılmak zorunda kalınması, gebelik yaşına göre iri bebekler ve bebekte hipoglisemi sayılabilir.

Eğer bir anne adayı obezitesi ile hamile kalmış ise, daha ilk muayeneden itibaren doktoru gözetiminde planlı bir kilo yönetimi programı ile izlenmelidir. Gebelik boyunca kontrolsüz kilo alımı önlenen şişman kadınların, sağlıklı bir gebelik yaşama oranlarının arttığı çok net gösterilmiştir.

Eğer obeziteniz var ve hemile kalmak istiyorsanız, öncelikle kalıcı ve etkin bir kilo kaybı için araştırma yapmalısınız. Diyet ve egzersiz öncelikli ve her tedavinin ayrılmaz parçasıdır. Diyet ve egzersizin tek başına yetmediği durumlarda, kilo düzeyinizin gerekliliğine göre Mide Botoksu ve Mide Balonu gibi endoskopik yöntemler ile Morbid Obeziteniz varsa Obezite Cerrahisi’ne kadar uzanan çok çeşitli, etkin kilo kaybı elde edeceğiniz yöntemleri konusunda uzman ve deneyimli hekimlerle birlikte güvenle uygulayarak, kendinizi sağlıklı bir bebek için hazırlayabilirsiniz.

Şişman annelerde erken doğum riski, normale göre daha yüksektir.

Yanlış Bilgi!

Şişman kadınlarda tıbbi gereksinim nedeniyle erken doğum oranları göreceli daha yüksektir. Bunların nedenleri arasında pek anlaşılabilir olarak, annenin gebelik diyabeti, annenin hipertansiyonu gibi anneye ait faktörler sayılabilir. Ancak bu tıbbi gereklilikler dışında, tam da beklenenin tersine, obezitesi olan annelerdeki kendiliğinden oluşan erken doğum riski normal kilodaki annelerden %20 oranında daha düşüktür! Bunu izah edebilecek bir tıbbi bulgu da elimizde yoktur. Bilimsel olarak gösterilmiş olmasa da, şişman kadınların içinde bulunduğu hormonal süreçlerin bunda rolü olabileceği düşünülmektedir.

Astım ve Uyku Apnesi gibi obeziteye bağlı ortaya çıkan solunumsal sorunlar, akciğer dışı gebelik sorunlarına (sezeryan ihtiyacı ve gebelik yüksek tansiyonu gibi) daha çok yol açabilmektedir.

Tamamen Doğru!

Şişman kadınlarda solunumsal problemler doğal olarak daha fazla görülür. Bunun en temel nedeni artan karın içi yağlanma nedeniyle, akciğerin körük gibi karın içine doğru açılmasını sağlayan diyafram kasının, obezite nedeniyle kısıtlanmasıdır. Yani obezite, bir şekilde akciğerin genişleyerek havayla dolmasını kısıtlayan “Kısıtlayıcı bir Süreç” olarak tarif edilebilinir. Bu kilolarıyla hamile kalan kadınlarda, örneğin var olan astımın % 30’lara varan bir alevlenmesinin olduğu tespit edilmiştir. Bu normal kilodaki astımlı hastalardan bir buçuk kat daha fazladır.

Tıpkı obezitenin kontrol altına alınması gerektiği gibi, hamile kalmayı planlayan şişman ve solunum problemli annelerde bu sorunlara yönelik önlemlerinde multidisipliner bir yaklaşımla kontrol altına alınarak gebe kalınması önerilmektedir. Bütün bunların altında yatan neden olan obezitenin etkin kontrolü, tek başına birçok sorunu çözer.

Şişman kadınlarda emzirme oranları daha yüksektir.

Yok öyle birşey!

Şişman annelerin emzirme oranları genele göre daha düşüktür. Şişman annelerin sadece %80’i emzirmeye başlayabilir ve %50’sinden azı bunu 6 ay kadar devam ettirebilir. Bu genellikle doğum sonrası kiloların verilememesi ile de alakalı olup, annelerin bu konuda desteklenmesi önemlidir.

Şişman anneler için emzirme çok zorlu bir iş olabilmektedir. Her ne kadar meme boyutları büyük de olsa, sütleri geç oluşur ve miktarı azdır. Yaygın olarak şişman annelerin, bereket ve bollukla özdeşleştirilmelerine rağmen, memenin boyutu ve annenin şişmanlığı ile bebeğin sağlılık gelişiminin bir ilgisinin olmadığını artık çok net olarak biliyoruz.

Şişmanlık nedneiyle erken doğan bebekler yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde uzun dönem küvözde bakılmak zorunda kalarak, daha ilk dakikalardan itibaen annelerinde ayrı kalmaktadırlar. Bu nedenle yeterli uyarıyı almayan ve zaten üretkenliği kısıtlanmış olan şişman annelerin süt verme ihtimalleri daha da azalmaktadır.

Bu annelere doğumdan bile önce bir takım emzirme teknikleri eğitimi ve meme boşaltma pratikleri kazandırılmalıdır. bebebğinden ayrı kalan annelerin, bebeği varmışcasına, düzenli olarak meme pompalarıyla süt sağmaları, yakında gelecek olan bebeğe kendilerini hazır tutmalarına olanak tanıyacaktır.

Obezite Cerrahisi ve Gebelik

Buraya kadar Obezitenin hem hamile kalmaya nasıl engel olduğunu hem de obeziteyle hamile kalındığında hem annenin hem de bebeğin ne kadar riskli bir süreçle karşı karşıya kaldıklarını çok açık anlattım. Bu nedenle eğer obeziteniz varsa, lütfen planlı bir gebelik için bilinçli adımlar atın. Gebe kaldıktan sonra değil, gebe kalmayı planlamaya başladığınız anda bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurun. Obezitenizin durumuna göre kilo verme programınızın planlamasını kadın hastalıkları ve doğum uzmanınız ile birlikte, endokrinoloji uzmanı, diyetisyen ve gerekiyorsa obezite cerrahisi uzmanınız birlikte yapmalıdır.

Obezitenin temel tedavisi diyet ve egzersizdir. Bunun yetersiz kaldığı durumlarda, eğer vücut kitle indeksiniz 35 kg/m2 üzerinde ise ve eşlik eden sağlık sorunları varsa, etkin ve kalıcı bir kilo kaybı için obezite cerrahisi konusunda bilgi almanız, sağlıklı ve etkili bir hamilelik sürecine size en doğru şekilde yönlendirecek bir tedaviyi tanımanıza olanak tanır.

Daha önce çeşitli obezite cerrahisis ameliyatlarından birisi ile kilo vererek hamile kalmış kadınların, öncelikle obezite cerrahları ile görüşmeleri ve kadın doğum uzmanlarına destek olacak şekilde beslenme ve vitamin desteği konularında önerilerinin alınmasını sağlamaları yeterlidir. Obezitesinden etkin kurtulmuş bir anne, her zaman için eski halinden çok çok daha kolay, güvenli ve sağlıklı bir hamilelik süreci yaşar.

Size de sağlıklı, mutlu ve kolay bir gebelik süreci yaşamanızı dilerim.

Yazının devamı...

Kombo Diyet: Beslenme Felsefenizi Bir Haftada Değiştirin

Merhaba,

Öncelikle fazla kilolarınıza bir son vermek için adım atmanıza ne kadar sevindiğimizi ileterek sözümüze başlayalım. Başarmanın yarısıdır ilk adımı atabilmek. Kalan yarısı için ise, birazcık daha disiplinli bir çaba gerekir demek yanlış olmaz.

Unutmayalım ki vücut bir denge şaheseridir. Bu denge bozulduğunda ise, bu şaheseri korumak çok zorlaşır. Metabolizmanın sağlıklı işlemesi için de yine bu denge, enerjinin yönetiminde çok önemli rol oynar.

Sizin de gayet iyi bildiğinizi tahmin ettiğim şekilde, enerji alımı ile enerjinin harcanması arasında ki denge bizim fazla kilolarımızın mevcudiyetini belirleyen temel faktördür. Çok basit bir tanım olmakla birlikte hem aşırı kalorili beslenmeyi hem de tamamen hareketsiz bir hayatı da vurgulayan kapsamlı bir ifade oldu.

O zaman bu yazıda diyetinize ışık tutarken, hareketin de öneminin en kuvvetli şekilde altını çizelim.

Unutmayalım ki uzun dönemli kilo kaybı, doğru ve sağlıklı gıda tercihlerinden geçmektedir. Yani elinize bir haftalık diyet listesi alıp, onun sonunun gelmesini bekleyerek “Haftaya şunu, şunu, şunu da ekleyecek listeye! Sık dişini rahatlayacaksın!?” yada “Bakalım haftaya nasıl bir program var?” gibi düşüncelerle kendinizi değiştirmeniz ne yazık ki çok zor olacaktır.

Her zaman söylediğim bir şey var: Hiç kimse ömrü boyunca diyet yapamaz. Zaten ömür boyunca diyet yapmak zorunda kalacağını düşünmek, insanı strese sokar. Oysa Daha Sağlıklı Tercihler yapmayı öğrenmek, Daha Doğru Yeme alışkanlıkları edinmek kesinlikle diyet yapmak değildir. Bu şekilde diyet yapıyor olma durumundan, Doğru Ve Sağlıklı Beslenme durumuna geçmiş olursunuz. O zaman sadece kilo vermekle kalmazsınız. Kalp hastalıkları, damar sertliği, şeker hastalığı vs. gibi birçok ciddi hastalığa yakalanmaktan, avuç avuç ilaç kullanmaktan ve obeziteden de kurtulabilirsiniz.

Umuyorum ki bu önerdiğimiz kılavuz beslenme programımız ile kendinizi ve hayatınızı değiştirmeye şimdi, hemen, bu anda başlarsınız.

Bu diyet listemiz ortalama olarak günlük 1200 kalori içeren şekilde hazırlanmıştır. Günlük 1200 kalori çoğu kimse için yeterli olurken, kimilerine göre az gelebilir. Bu listeyi genel beslenmenize temel alarak, listedeki ara atıştırmalıkları kendiniz de azaltabilir, genel sebze oranını arttırabilirsiniz – ki bunun en güzel yolu ara atıştırmalarda ki meyve oranın arttırılması olabilir. Ayrıca acıktığınızı hissediyorsanız, öğünlerdeki protein içeriğini de arttırabilirsiniz. Bol lifle desteklenmiş, yağsız proteinli öğünler – buna ben kombo paket diyorum – bir öğünde ideal dengeyi yakalamaya, sizi çok daha iyi tok tutmaya yaracaktır.

Kendi yaratıcılığınızı kullanmaktan, menülerinizi ve gününüzü renklendirmekten çekinmeyin. Unutmayın bu liste değiştirmeden uygulamanız için değil, her yanını sınırsızca değiştirerek kendinize uyarlamanız için yazıldı.

Tabii ana hatlarıyla genel kurallara uyarak:

Üç Beyazdan Uzak Durun – Rafine ŞEKER, Rafine Beyaz UN, TUZ

Hayvansal Yağ Kullanmayın. Ayçiçek ve Zeytinyağı tercih edin.

Lifden Zengin, Protein Ağırlıklı Beslenin.

Öğün atlamayın. Gece Yemeyin, Yiyip uyumayın.

Çok düzenli uyuyun.

Almanız gereken ilaçlarınız varsa, düzenli kullanın.

DÜZENLİ OLARAK HERGÜN YÜRÜYÜN.

1.GÜN

Kahvaltı:

Bol Lifli Yulaflı Cornflakes – 2 çay bardağı

Yağsız Süt (Limitsiz)

Yarım Muz

Arzu edilirse kırmızı orman meyveleri (Yarım çay bardağı kadar)

Öğle Yemeği:

Kara ekmekli sandviç

İçine hindi füme 2 dilim

Marul, Domates dilimi, Jalapeno Turşu dilimleri

Arzu ederseniz süzme yoğurt/ light labne (birer çay kaşığı), tatlı kırmızı toz biberle sağlıklı bir krema ekleyebilirsiniz.

Ardından bir adet kivi ile tamamlayabilirsiniz.

Akşam Yemeği:

Fırında Pişmiş Somon ( Bir orta boy dilim)

Yanında kuskus, kuşkonmaz, taze fasulye ile (Düdüklünün buhar sepetinde 10 dakika yeterli)

Aileye servise etmek üzere kuskus da yaparsanız bir yada iki kaşık alabilirsiniz.

Yemek sonrası yarım kase ayıklanmış üzüm ve nar güzel olabilir.

2.GÜN

Kahvaltı:

Muzlu & Orman Meyveli Smootie - Yarım çay bardağı nar, orman meyveleri karışımı ve 1/3 muz blenderdan çok kısa geçirin. Kesinlikle şeker eklemeyin. Bir bardak yağsız sütle elinizle karıştırın. Çok az blender ile çevirmek, meyveleri küçük küçük tadabilmenize olanak tanır.

Evden çıkmadan bir adet de haşlanmış yumurtayı yiyebilirsiniz.

Öğle Yemeği:

Sebzeli çorba – Elinizde ne varsa, enginar, fasulye, kereviz, brokoli; düdüklünün buhar sepetinde 15 dakika pişirip, elinizle ufalayarak, yada bıçakla küçük orta taneli doğrayarak yapabilirsiniz. Çok az soğan ve sarımsak renklendirir. Arzu edilirse blenderdan geçirilerek smootie soup haline de getirebilirsiniz. Krema ve kıvam için yağsız süt kullanabilirsiniz.

Tam buğdaylı sandviç ekmeğine sebzeli püre sürerek öğünü tamamlayabilirsiniz. sebzeli püre için her türlü yeşil sebzeyi rondodan geçirip, ister sadece zeytin yağı, çok az himalaya tuzu ve karabiberle; isterseniz süzme yoğurtlu/light labneli sosumuzla kremalandırabilirsiniz.

Akşam Yemeği:

Kemiksiz Göğüs/But Izgara

Yanına sarımsak ile sotelenmiş bebek ıspanak, ızgara cherry domates ve konserve enginar göbeği birkaç adet servis edebilirsiniz. Belki 2 adet fırınlanmış küçük tatlı patates de yakışabilir.

Yemekten bir saat sonra bir kase süzme yoğurdu, isteğinize göre kuru yada taze meyvelerle zenginleştirip, bir çay kaşığı bal ile tatlandırabilirsiniz.

3.GÜN

Kahvaltı:

Soya Sütlü Yulaflı Ezme – Bir su bardağı yulafı, yarım su bardağı yağsız soya sütü ile mikrodalgada ısıtıp püre haline getirin. Üzerine biraz tarçın, bir çay kaşığı bal ve yanına ince dilimler halinde yemyeşil granny Smith elma ile servis edip yiyebilirsiniz.

Öğle Yemeği:

Yoğurtlu – Hafif Mayonezli “Kaçamak” Tavuk Salata

Derisi alınmış ve haşlanmış bir tavuk göğsünü, hafif küçük çekilmiş himalaya tuzu, az karabiber ile birlikte karışacak şekilde küçük parçalara kesin. Bu marine tavuğa, iki kaşık süzme yoğurt, bir yemek kaşığı zeytinyağı, bir kaç ufalanmış iç ceviz, bir tatlı kaşığı nar tanesi ve bir çay kaşığıyla isot biberi ekleyerek güzelce karıştırın. Bu karışıma en son bir tatlı kaşığı light mayonez ekleyebilirsiniz (ama aramızda kalsın, kimseye söylemeyin). Güzel marul yapraklarının üzerinde tabağa servis yapın ve çok az da limon gezdirin. Afiyet olsun.

Akşam Yemeği:

Annenizin Mutfağından Bir Sebze Yemeği

Benim favorim çok az sıvı yağ ile pişirilmiş az yağlı kıymalı bamya oluyor haftada en az bir gün. Ama siz isterseniz, yağı alınmış kuzu etli, dereotlu ekşili enginar da yapabilirsiniz.

4.GÜN

Kahvaltı:

Anadolu Kahvaltısı – Bugün kendinize kahvaltıda bir menemen ziyafeti çekebilirsiniz. Menemeni bol beyaz peynirli yaparsanız tokluğunuz daha da uzayacaktır. Arzu eden sade peynirli yumurta da yapabilir. En az iki yumurta yemelisiniz. Dikkat ettiyseniz hiç ekmek yazmadım. Onun yerine kendinizi bastırmak için, kahvaltıda bol bol beyaz peynirli ince kıyım yeşil roka salatası yiyebilirsiniz. Yada kahvaltıdan kalkıp yola çıkarken ısırabileceğiniz bir körpe salatalık da güzel olur.

Öğle Yemeği:

Kıtır Ekmeksiz Domates Çorbası – İster hazır ister, domates rendesiyle kendinzin hazırladığı sıcacık bir domates çorbası her zaman doyumsuzdur. Ancak biz doymak için çaba harcıyoruz. O nedenle çorbalarınızı yavaş yavaş ve ağır ağır içmeye çalışın.

Yarım kase tam buğdaylı makarna.

Yemeklerle birlikte su tüketmemeye çalışın.

Yemeğin ardından yarım muz yiyebilirsiniz.

Akşam Yemeği:

Kıymalı Bezelye – Bütün sebzeleri, hayvansal protein ile kombo yapmaya özen gösteriyoruz. Ayıklanmış yemyeşil taze bezelyelerde, yağsız kıyma ile birlikte enfes lezzetli ve doyurucu olmaktadır.

Ekmek yerine yarım kase kuskus terci edebilirsiniz.

5. GÜN

Kahvaltı:

Kepekli Light Beyaz Peynirli Ilık Tost – Yanına 3-4 siyah zeytin, bol domates ve salatalık

Yumurta hakkınız her sabah saklı elbette. İhtiyaç duyarsanız ekmek almaktansa, yumurtayı tercih edin.

Öğle Yemeği:

Ton Balıklı Salatasız Diyet mi olur?

Beyaz lahana ve mor lahanayı iri kıyım doğrayıp, zeytinyağı, elma sirkesi ile karıştırın. Az himalaya tuzu ekleyip ton balığı konservesini üzerine yayabilirsiniz. Birkaç dilim jalapeno biberi ile süslemek hem göresl hem de lezzet olarak çok zenginleştirebilir.

Akşam Yemeği:

Püre edilmiş Ispanak/Brokoli/Kuzu Kulağı yatağında, kekik soslu fırınlanmış ızgara körpe kuzu pirzola ve yanında Kuskus

3 kalem körpe kuzu pirzolayı, değirmende iri çekilmiş karabibere, kuru kekiğe ve az himalaya tuzuna doyurun. Zeytin yağı ile masaj yaparak eti yumuşatın. Streçe sarıp 15 – 20 dakika buzdolabında dinlendirin.

Körpe ıspanak yapraklarını, brokoli, taze kekik yaprakları ve kuzu kulaklarını arzunuz kadarında saplı derin bir dar ağızlı tencerede haşlayın. 5-10 dakika bunun için fazlasıyla yeterli çünkü hafif diri istiyoruz. Süzdükten sonra buzlu soğuk suya koyun. İki dakika bekledikten sonra, rondo içine alıp, tuz, karabiber az zeytin yağı, birkaç ayıklanmış badem yada ceviz içi, bir tatlı kaşığı süzme yoğurt ile çok kısa döndürün.

Pirzolaları ısıtılmış oluklu tavada arkalı önlü birer dakika mühürleyin. Önceden ısıttığınız fırın tepsisi üzerindeki ızgara teline yerleştirip, 150 derecede 10 dakika kadar bekleyin.

Etler 5 dakika kadar dinlenirken, haşlanmış kuskusunuzu, etin suyunu koyduğunuz tavaya alın. Hafif tuz ve karabiberle ısıtın.

Püre edilmiş sebzelerinizden 3-4 kaşık tabağa koyup, pirzolalarınızı güzelce aranje edin. Yanına etin suyunda sotelediğiniz kuskusu servis edin.

6.GÜN

Kahvaltı:

Bu sabah yağı alınmış 50 gram kavurma etli sahanda yumurta yiyebilirsiniz. Bunun yerine çemeni alınmış pastırmalı, anne salçalı yumurta da uygun olabilir.

Bir yeşil elma ile etin ağırlığını hafifletebilirsiniz.

Öğle Yemeği:

Öğle yemeklerinin vazgeçilmezi, club sandviçler gerçekten hayat kurtarıcı oluyor. Bugün tam tahıllı güzel bir sandviç ekmeğine dilimlenmiş soğuk hindi füme dilimleri ile bol marul, domates, turşu hatta ödül olarak bir dilim cheddar peyniri koyup; ister tost makinesinde hafif bastırabilir, ister mikrodalgada 30 - 45 saniye ısıtabilir yada doğrudan afiyetle yiyebilirsiniz.

Öğle yemeğinin ardından canınız tatlı çekerse, dilimlenmiş Granny Smith elma dilimleri üzerine, bir top vanilyalı dondurma ile tarçın serpebilir; beraberinde bir adet de hurma yiyebilirsiniz. Elmanın ekşiliği ile tarçın ve vanilyanın eşsiz tadı, damaklarınızı çatlatabilir. Aman dikkat edin.

Akşam Yemeği:

Uzaklardan bir esinti – Kepekli Jambalaya

Malzemeler

2-3 yemek kaşığı zeytinyağı

1 adet dörde bölünmüş tavuk göğsü,

150 gr. dana fileto - küp küp doğranmış

4-5 adet karides

1 adet soğan - doğranmış

1 adet yeşil biber - jülyen doğranmış

1 adet kırmızı biber - jülyen doğranmış

1 diş sarımsak - ince doğranmış

1 su bardağı kepekli pirinç

1 çorba kaşığı domates salçası

1 su bardağı konserve küp domates

1 tutam kırmızı acı biber

6-7 dilim Meksika Jalapeno Biberi (acı sevenlere)

2 adet defne yaprağı

Tuz ve taze çekilmiş karabiber

1 su bardağı tavuk suyu

1 su bardağı beyaz şarap (Dikkat alkol içerir. Alkol almayanlar bunu koymayabilirler.)

Bir avuç doğranmış maydanoz

Jambalaya Hazırlanışı:

Fırını önceden 180-200 dereceye ısıtın. Zeytinyağını geniş ağızlı bir tavada ısıtın. Dörde bölünmüş tavuk göğüslerini harlı ateşte kızartın. Aynı şeyi dana filetolar içinde yapın. Birlikte de yapabilirsiniz. Etleri fırına dayanıklı bir kaba koyun. Soğanları yumuşak ve parlak olana kadar kavurun. Ardından biberleri de ekleyin ve yumuşayana kadar pişirmeye devam edin. Son olarak sarımsak ve kepekli pirinci ekleyin. Biberleri pişirdiğiniz kaba, domates salçasını ilave edin ve ardından konserve domates, kırmızı biber, Jalapeno biberi ve defne yaprağını koyun. Damak zevkinize göre lezzetlendirin. Hazırladığınız bu pirinci etlerin üzerine koyun. Üzerine tavuk suyu ile beyaz şarabı dökün. Tuz ve karabiber ekleyip kapağını kapatın ve 1 saat boyunca pişirin. Pişirirken 1 veya 2 defa karıştırın. Karidesleri pişme süresinin son 10 dakikasında pişirme kabına ekleyin. Servis yapmadan önce maydanoz ile süsleyin. Ailenizle birlikte afiyetle yiyin.

7.GÜN

Kahvaltı:

Çılbırlı Kepekli Fresh French Toast – Bebek ıspanaklardan birkaç yaprak alıp, benmari usulü buharda 5-6 dakika muamele ederken, bir yumurtayı kaynar suya kırın. Bu arada bir dilim kepekli tost ekmeğini ekmek kızartma makinasında hafifçe kızartın. Light labne peynirini ekmeğe sürün, üzerine hafifçe buharda gevşemiş kıtır bebek ıspanaklarınızı koyun. En üste çılbır yumurtayı koyup hafif karabiber ve himalaya tuzu çekin. En üste de cheddar peyniri rendesi ile lezzetli kahvaltınızın sunumunu tamamlayın.

Öğle Yemeği:

Kara Fasulyeli Taze Yeşillik Fırtınası – Aklınıza gelebilecek her türlü renkte ve yeşilin her tonunda ki sebzelerden salatanızı ister elle ister kıyarak keyfinizce hazırlayın. Üzerine yarın orta boy kara fasulye konservesini boşaltın. Arzunuza göre sirke yada limon ile zeytin yağını aşırıya kaçmadan elbette serpin. Afiyetle yiyin. Protein ve lifin iç içe olduğu muhteşem bir veggie combo protein alacaksınız.

Akşam Yemeği:

Bebek Ispanak ve Roka Yatağında, Tereyağıyla Terbiye Edilmiş Mantar Soteli Izgara Dana Madalyon

Bir orta boy dana madalyonu iki tatlı kaşığı tereyağında arka, ön ve yanları mühürlenip suyunu hafif salıncaya kadar kızartın. Eti bir tahtaya alıp tuz ve karabiber ekip dinlenmeye bırakın. Etin suyuna dilimlenmiş mantarlarınızı atıp hafifçe çevirin. Tuz ve karabiber ekleyin. Ardından aldığınca sütü yavaş yavaş ekleyip sosu tamamlayın. Dana Madalyonu orta boy kalınlıkta dilimleyerek, sunum tabağına döşemiş olduğunuz bebek ıspanak ve roka yatağına güzelce yatırın. Üzerine mantarlı sosunuzu serpiştirerek afiyetle yiyin.

Haftada bir öğünde hayvansal yağ ile kendinize ödül verebilirsiniz.

Kendinize çok iyi bakın, Hep harekette kalın!

Yazının devamı...

Mide Botoksu: İçten Gelen Güzellik

Obezite çağımızın en önde gelen sağlık sorunlarından birisi durumuna gelmiş halde. Tüm dünyanın büyük bir örneklemesi sayılabilecek Amerika’da, nüfusun %30’unun ileri derece şişmanlık nedeniyle sağlık sorunları yaşamakta olduğunu yapılan araştırmalar gösteriyor. Obezitenin en önemli nedenini elbette kolayca “modern hayat” deyip kestirip atıyoruz! Oysa hareketsizlik ve bol kalorili beslenme bizim tercihimiz. Bu nedenle obezite ile karşı karşıya kalıyoruz. Obezitenin nedenini bu şekilde ortaya koyarsak, tedavinin temeli de kendini gösteriyor: Dengeli ve düşük kalorili beslenme ile gündelik hayatımızda bedensel aktivitenin bir düzen içinde kendine yer bulması...

Ne yazık ki özellikle morbid obezitesi olan kişilerde yapılan çalışmalar tek başına yaşam şekli değişimi, ilaç tedavisi ve egzersiz ile uzun dönemli ve etkin kilo kaybı elde etmenin çok zor ve yetersiz kaldığını gösteriyor. Bunun dışında asıl tedavi olan obezite cerrahisi, diyet ve ilaç tedavisiyle kıyaslanmayacak kadar hızlı, etkili kalıcı kilo kaybı sağlıyor. Ancak ameliyatlar da sonuç olarak büyük cerrahi tedaviler ve ölüme varabilen önemli riskleri de barındırıyorlar.

Ameliyat riskini almadan yapılabilecek tek tedavi bugüne kadar Endoskopik Mide Balonları idi. Bir çok farklı çeşidiyle yıllardır uygulanan mide balonları, geniş hasta kitlelerinde etkili olsa da; midenin balona olan reaksiyonu, toleransını ön görmek mümkün olmadığından, beklenen kilo kaybının elde edilemediği yada çok kısa sürede, midenin balonu kabul etmemesi nedeniyle çıkartılmak zorunda kalınan hastalarımız da olabiliyor.

Bütün bu tedavilerin hepsini birden gözden geçirdiğimizde ise ben aslında bunca yıllık tecrübemden sonra şunu görüyorum: Bu zayıflama işinin kolayı yok!

Canım hemen yelkenleri suya indirmeyin öyle. Elbette modern tıbbın çözüm arayışı emin olun sizin zayıflama azminizden aşağı değil. Gün geçmesin ki yepyeni buluşlar ve daha az riskli, uygulaması kolay yöntemler ile karşımıza çıkmasınlar. İşte bugün bunlardan bir tanesini size dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım: Mide Botoxu Uygulaması

Botox dediğimiz zaman, hanımlar hemen kulak kabarttılar gibi hissetim. Evet doğru Botox çok bildiğimiz bir estetik müdahele yöntemi... Özellikle göz ve dudak kenarı kırışıklıklarında çok sık kullanıldığını , belki de bu yazıyı okuyan bir çok okuyucumuz kendilerinden bile biliyorlardır.

Kısaca bu kadar bilmeyen “yeni başlayanlar” için botoxu kısaca hatırlatalım:

Botox aslında Clostiridium Botulinum adını verdiğimiz toprak kaynaklı bir bakterinin bazı tiplerinin ürettiği bir toxin. Özellikle kas kasılmasını engelleyen “nöro-toksin” etkili bir protein. Yani uygulandığı bölge kaslarında geçici felç oluşturuyor. Bu nedenle başta estetik olmak üzere farklı alanlarda geniş kullanımı olan bir ilaç olarak biliniyor.

Son günlerde bambaşka bir kullanım alanı ile adını daha çok duymaya başlayacaksınız: Obezite Tedavisi!

Mide Botoxu Nedir?

Mide Botoxu, kırışıklık için uyguladığımız “botox” enjeksiyonlarının, iştah kontrolü için tamamen endoskopik yöntemle mide duvarına yapılması işlemidir. Mideye ameliyatsız olarak, hafif bir sakinleştirici ile botox uygulaması ile farklı birçok çalışmada, diyete kıyasla daha etkin bir kilo kaybı elde edildiği gösterilmiştir.

Mide Botoxu Nasıl Kilo Verdirir?

Botox, endoskopik olarak mide kasına ufak acısız iğneler ile uygulandığında, hem midenin açlık hormonu salgısını azaltıyor, hem de midenin boşalmasını yavaşlatarak alınan besinlerin daha uzun mide de kalmasını yol açarak, tokluk hissinin uzamasını sağlıyor. Yani iki önemli mekanizmanın kullanıldığını öne süren teori mevcuttur:

Mide Açlık Hormonu Baskılanır – Mide boşken acıkmanızı sağlayan bir hormon üretir. Bu hormona Ghrelin adını veriyoruz. Yada Açlık Hormonu da diyebiliriz. İşte mide botoxu ile bu hormonun üretildiği bölgeye yapılan enjeksiyonlar ile Açlık Hormonunun üretiminin azaltıldığı farklı çalışmalarda gösterilmiştir.

Mide Boşalması Yavaşlatılır – Midemizin sürekli hareket halinde olması nedeniyle, öğütülen besinler hızla mideyi terk ederler. Bu bizim daha fazla yemek yiyebilmemizi sağlayan temel nedendir. Mide Botoxu özellikle midenin boşaltımına katkı veren bölümlerine uygulanarak, mide boşaltılmasını yavaşlatıp, tokluk hissinin uzamasına olanak sağlamaktadır.

Mide Botoxu: Kısa Bir Endoskopik Uygulama

Mide Botoxu doğrudan endoskopi ile uygulanmaktadır. Endoskopi, bugün ülkemizin her hastanesinde binlerce hastaya hergün uygulanmakta olan bir işlemdir. Mide Botoxu da aynen bu şekilde 10-15 dakikalık bir sürede endoskopi ile uygulanan bir zayıflama tedavisidir. Hastalar, tamamen sedasyon altında uyutularak, işlem sonunda uyandırılırlar. Neredeyse hiçbir hastamız, endoskopi yapıldığını bile hatırlamadan uyanır.

Mide Botoxu ile Ne Kadar Kilo Veririm?

Mide Botoxu midenize uyguladığımız ve toxin aracılığıyla hem mide boşltmasını yavaşlayatmayı hem de acıkma hissinizi bir miktar baskılamayı hedeflediğimiz bir tedavidir. Yapılan klinik çalışmalar ve vaka serilerinde büyük oranda hastanın ilk 3-4 hafta sonra botox etkinliğini en fazla hissettiklerini ortaya koymaktadır. Bu da kilo kaybının en belirgin olarak 3 haftadan sonra kendini gösterdiği anlamına gelir. Mide Botoxu bir cerrahi yöntem olmadığı için, elbette çok ağır kilo kayıpları elde edilmesi beklenmez. Yine de çalışmaların genel ortalalaması vücut ağırlığının % 10-15’ine varan kilo kayıplarının yakalandığını bize göstermektedir. 80 kilo olan birinde ilk 3 ayda yaklaşık 8-12 kilo arasında bir kilo kaybı hedeflenir.

Mide Botoxu Kalıcı Mıdır?

Mide Botoxu, bir bakteri toksinidir ve dokudaki etkinliği 3-6 ay arasında değişmektedir. Tamamen geri dönüşümlü bir tedavidir. Kalıcı etkinlik ve dolayısıyla hasar bırakmaz. Kilo kontrolü etkisi de çok uzun dönemli olmamaktadır. BU nedenle Mide Botoxunu ameliyattan korkan ve diyetlerine yardımcı arayan çok geniş bir hasta grubuna öneriyoruz. Bir başka kullanışlı tarafı ise, etkinliği azaldığında, Mide Botoxu işleminin tekrarlanabilmesidir. 6 aylık süreç sonunda, arzu eden ve euygun görülen kişiler tekrar mide botoxu olabilirler.

Mide Botoxu Nasıl Uygulanır?

Mide Botoxu planlanan kişinin işlem öncesi 8 saatlik açlık ile gelmesi gerekir. Basitçe anlatırsak, sabah 08:00’de işlem yapılacaksa, bir önceki gün normal beslenilir. Gece 24:00’den itibaren hiçbir şey yenmeden, ertesi sabah aç karına hastaneye gelinir.

İşlem hazırlığı bir damar yolu hazırlanmasından ibarettir. Damar içine verilen sakinleştiriciler ile hasta uyutulur. Hasta hiçbir şekilde hissetmeyecek ve işlemi hatırlamayacak şekilde, mideye ilerlenir ve Mide Botoxu uygulanmasına engel bir durum yoksa, Mide Botoxu endokopi içinden ilerletilen çok küçük bir iğne ile, midenin belirli bölgelerine küçük dozlarda yapılır. Bu enjeksiyonları yaparken mavi boyalı serum ile birlikte kullanmak, endoskopistin mideyi haritalaması ve dozları uygun anatomik bölgelere eşit dağıtmasını kolaylaştıran bir işlev görür. Bu işlemlerin hepsi 10 - 15 dakika içinde tamamlanır ve hasta uyandırılarak dinlenme odasında kısa süre izlenir.

Mide Botoxu Kime Uygulanır?

Kilo sorunu olan ve kendi çabalarıyla yada uzman diyetisyen arkadaşlarımızın yardımlarıyla yeterli kilo kaybı elde edemeyen herkes Mide Botoxu olabilir. Mide Botoxu için bir kilo sınırlaması yoktur. Vücut Kitle İndeksi 25 kg/m2 üzerinde olan fazla kilolu yada 30 kg/m2 üzerinde olan obezite hastalarında uygulanabilir.

Ancak genel kabul gören uygulamada, morbid obezite ve üzerinde aşırı kilo fazlalığında, çok etkin bir yöntem olmaması dolayısıyla, tercih edilmemektedir.

Boyumuz ile kilomuz arasında “Vücut Kitle İndeksi” (VKI) adı verilen bir oran mevcuttur. Obezitenin olup olmadığına ve obezite varsa nasıl tedavi edileceğine bu orana bakarak karar verilir.

Vücut Kitle İndeksi değerlerine göre obezite aşağıdaki gibi sınıflandırılır.

VKI < 20="" kg/m2="" ="">

VKI 20-25 kg/m2 Normal

VKI 25-30 kg/m2 Fazla Kilolu (Over-weight)

VKI 30-35 kg/m2 Hafif Obezite (Class l)

VKI 35-40 kg/m2 İleri Düzey Obezite (Class ll)

VKI 40-50 kg/m2 Morbid Obezite (Class lll)

VKI > 50 kg/m2 Süper Obezite (Class lV)

Obezitenizin düzeyi ne olursa olsun, temel tedavi aslında yaşam şeklinizi, yemek tercihlerinizi değiştirerek; daha hareketli bir gündelik hayata geçmek ve daha sağlıklı besinlerle zenginleştirilmiş bir beslenme düzenini oturtmaktır.

Kısacası Diyet ve Egzersiz obezite tedavisinin temelini oluşturur.

Tek başına diyetlerle başarılı kilo kaybı elde edemeyen birçok hasta, aynı zamanda obezite cerrahisi için de uygun olmayabilir. İşte bu hasta grubu için özellikle, Mide Botoxu Tedavisi çok etkili olabilmekte ve etkin kilo kaybının elde edilmesinde başarılı olabilmektedir.

Mide Botoxu Riskli Bir İşlem midir?

Mide Botoxu en risksiz zayıflama yöntemidir diyebiliriz. Uzun anestezi gerektirmez. 10 dakikada rahatlıkla tamamlanır. İşlemden yarım saat sonra hastaneden ayrılınır. Hemen işbaşı yapılır. Tamamen geri dönüşümlüdür.

Yapılan onlarca çalışmada, şişkinlik, hazımsızlık, karın ağrıları vb şikayetleri sıklıkla bildirilmekle birlikte, ciddi bir komplikasyon bildirilmemiştir. Sadece Abu Dhabi’den Dr. Nimeri ve arkadaşları, 46 yaşında bir kadın hastanın midesinin , mide botoxundan 2 hafta sonra mide nekrozu nedeniyle alımak zorunda kalındığını bildirmişlerdir. Bu hasta incelendiğinde, muhtemelen çok fazla sayıda enjeksiyona bağlı mide ödemi, mide çıkış darlığı ve kanama olduğu gözlenmiştir.

Bu ağır komplikasyon bütün dünyada bildirilen tek vakadır.

Standart uygulamada toplamda 20-24 enjeksiyon yapılması güvenilirlik açısından kabul görmektedir. Bu enjeksiyonları da sadece mide çıkışına değil, açlık hormonunun da salgılandığı fundusa yayılması, hem dar alana fazla ilaç verilmesinin önüne geçilmesine hem de mide bütününe etkinliğin dağıtılmasına olanak sağlamaktadır. Bu şekilde belli bir alanda yoğunlaşma ve ödem, kanam gibi sorunlar bir çok ekip tarafından hiç görülmemiştir.

Mide Botoxu etkinliği enjeksiyon sayısından ve yerlerinden bağımsızdır ve kesinlikle geçicidir. Öncelike bu işlemi yapacak hekimin bunu çok iyi anlaması ve tıbbi tedaviye taşıyabileceğinden fazla yük bindirmemesi çok önemli hale gelmektedir. Hastalar da bilgilendirilirken bu işlemin sınırları, uygulama avantajları ve çok uzun dönemli olaması gibi yönleri çok iyi anlatılırsa, o takdirde başarımız çok daha yüksek olmaktadır.

Mide Botoxu Sonrasında Diyet Yapılmalı mıdır?

Obezitenin ana tedavisi diyet ve egzersizdir. Bunların bütünü “Yaşam Şekli Değişimi” olarak tanımlanır. Mide Botoxu da hastaların tek başlarına yapmayı başaramadıkları bu değişimi yapmalarına yardımcı olacak bir yöntemdir. Mide Botoxu uygulanan kişilerin mutlaka düzenli takiplerle, bir beslenme programına uyarak, egzersiz yapmaları gerekir.

Özellikle sıvı kalorili gıdalar, çok rahat mideyi geçtikleri için kilo kaybını engeller. Şeker içeren her türlü tatlı, pasta vb. mide botoxunun etkisini azaltır.

Mide Botoxu, yapılması gereken yaşam şekli değişiminin hayata geçirilmesini kolaylaştırır. Mide Botoxunun 6 aylık süre içersinde etkisinin azalması sonrasında da bu değişimin kalıcı hale getirilmesi, kilo kaybının uzun dönemli kontrolüne olanak tanır.

Yazının devamı...

Kurban Bayramında Beslenmenin Püf Noktaları

Anadolu toprakları dünyanın en eski medeniyetlerinin harmanlandığı binlerce yıllık tarihi ve kültürüyle bugüne kadar uzanan dev bir mozaik adeta. Bu kadim medeniyetlerin hemen hepsinin az yada çok izini bulacağımız güzel ülkemiz, bugün de Musevi, Hristiyan ve Müslüman inanışlarının hep birlikte uyum ve kardeşlik içinde yaşama pratiğini bin yıldan uzun süredir sürdürdüğü bir tarihin mirasçısı olduğunun bilinciyle, farklı inanış ve kültürlerin kutsallarına top yekun sahip çıkarak tüm insanlığa eşsiz bir birlikte yaşama örneği sunmaktadır. Bugünler, Anadolu topraklarının büyük ekseriyetini teşkil eden Müslümanların iki önemli kutsal bayramından mübarek Kurban Bayramı’nın yaklaştığı günler olması nedeniyle, bambaşka bir coşkuya hazırlandığımız günlerdir.

Bayramlar, geleneksel Türk toplumunda neşeyle, coşkuyla ve özellikle de geniş aile toplantıları ile sevginin paylaşıldığı, özlemin giderildiği muhteşem zenginlikte sofralar ile kutlanır. Bu sofralarda özellikle kurban bayramının da olması dolayısıyla ağdalı sohbetlerin yanı sıra, kırmızı et ağırlıklı ağır ve ağdalı geleneksel Türk mutfağı da kendini gösterir. Bizler için adeta bir kaçamak zamanı, hayatın zorlu akışına verilmiş bir mola, bayram vesilesi ile bütün yemek kısıtlamalarının sanki askıya alındığı bir “özgürlük” dönemi olur. Hele bir de yakınlarımızın, komşularımızın tatlı ısrarları olunca... ”” gibi insanı daha fazla, daha fazla yemeğe zorlayan bir kültürümüzün de olduğunu unutmayalım..

Bu kurban bayramını bütün bunlara karşın, düzenimizi ve sağlığımızı; lezzetlerden ödün vermeden nasıl koruyarak geçirebiliriz onu konuşalım istiyorum.

Özellikle de yaşı ileri olup, kilo sorunları yaşayan, kalp hastalıkları, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, damar sertliği, kolesterol yüksekliği ve böbrek yetersizliği yaşayan dostlarımıza özellikle bu yazıyı dikkatlice okumalarını öneriyorum. Çünkü onlar için bayram yada değil, hayatın her anında dikkatli ve özenli davranmak, çok çok daha önemli elbette.

Kurban Bayramları, doğal olarak taze kesim kırmızı etin ağırlıklı olarak tüketildiği, hayvan yağların neredeyse her öğünde bolca kullanıldığı “özel” bir dönem oluyor her yıl. Fakat bizler de, özellikle artık kırsaldan çok, büyük şehirlerde, hareketsiz ve yüksek kalorili besinlere alışık olarak beslendiğimiz ve hayatımızdan neredeyse hareketi tamamen çıkarttığımız için, yukarıda bahsettiğimiz hastalıklara çok daha genç yaşlarda aday hale geliyoruz. Bayramın bu besinsel yüklenmesi o nedenle yaşlı yada genç hepimiz için ağır ve ani bir yük oluşturabilme tehlikesi taşıyor.

Bütün bu nedenlerde dolayı bayram keyfinizi bozmadan, hem her lezzetten karınca kararınca tadabileceğiniz, hem de vücut dengenizi bozmadan sağlıklı bir tatil geçireceğiniz bir kaç ufak püf noktayı burada vurgulamak istiyorum.

Kahvaltı Önemli!

Bayramlarda uzun bir tatil olması nedeniyle geç yatılıp geç kalkılması nedeniyle, birçok kez kahvaltıyı ıskalarız yada çok geçe bırakırız. Bu durumda güne zinde başlamak yerine, geceden kalan uyku mahmurluğunu, öğün kayması nedeniyle daha da pekiştirmiş olabiliriz. Özellikle uyku düzensizliğinin de obezite nedeni olabileceğinin altını çizerek, her sabah çok geçe kalınmadan, hafif bir kahvaltı yapmanızı öneririm. Aşırı rafine karbonhidrattan uzak, protein ve bitkisel yağdan zengin dengeli bir kahvaltı, güne daha tazelenmiş bir başlangıç yapma olanağı katacaktır. Özellikle ağır yemeklerle geçecek bir günün başlangıcında, detox görevi de görebilecek şekilde taze domates, salatalık, belki bol beyaz peynirli bir roka salatası hatta bir kaç dilim avakado, yeşil elma ve kırmızı meyvelerden de zenginleştirilmiş hafif bir meyve kürü ile kendinizi çok daha zinde ve tazelenmiş hissedeceksiniz.

Öğün Disiplinini Kaybetmeyin! Ara Öğünleri Atlamayın!

Özellikle kalabalık ailelerin bir arada olduğu büyük evlerde, yoğun günün hazırlığı gün içinde hiç bitmez. Mutfakta devamlı çalışan bir fırın, yanan ocak ve kaynayan tencereler eksik olmaz. Mutfak sohbetlerine de doyum olmaz elbette ama, ahh o sohbetlerin mezesi atıştırmalıklar olmasa... Devamlı pişen ve her an tadılıp atıştırmaya uygun bulunan tatlılar, tuzlular, poğaçalar, kurabiyeler, börekler bizleri öğünsüzce ve devamlı yemeye iten en önemli unsurlar. Özellikle öğün dışı atıştırdığımız rafine karbonhidratlar hem bizi tok tutmadığı gibi, beyaz un ve tereyağı dolayısıyla; o güzelim ev baklavaları her an masanın üzerinde yemeye hazır bulunmalarıyla aşırı kilolanmaya hazır hale getiriyorlar. O nedenle ara öğünleri atlamayın ama devamlı atıştırmalıkları azaltmak önemli.

En Kallavi Öğün Öğle Yemeği Olmalı!

Gündelik hayatta herkes gündüz çalıştığı için genellikle cumartesi akşam yemekleri bütün ailenin sofra başında toplandığı ve uzun sofralarda sohbetin koyulaştığı zamanlar olsa da; bayramlarda herkes evde oluyor ve her öğün aynı uzunlukta, ağırlıkta ve yoğunlukta oluyor. Biz bu nedenle gün içinde en ağır yemeklerin öğle yemeğinde yenilmesini tavsiye ediyoruz. Böylece, yemek sonrası hareket için daha çok olanak yaratabilir ve aldığımız kalorilerin büyük bölümünü akşama kalmadan yakabiliriz.

Akşam Yemeğinde Yüklenmeden Kaçının! Bol Lif ve Vitamin Depolayın!

Akşam yemeklerini, geleneksel ege mutfağına uygun şekilde kızartmalardan uzak, bol zeytinyağlı sebze yemeklerinden zengin bir menüyle, hafif et yemekleri ile tamamlayabilirsiniz. Bu şekilde hem orantılı bir öğün almış, hem kurbanın taze kesim etini dengeleyecek vitamin, mineral ve bolca lifden zengin bir destek oluşturmuş olursunuz. Ayrıca gece geç saatlerde yemek yememek gerektiğini, özellikle reflü ve kalp hastalarına hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Bol Bol Su İçin!

Özellikle sıcak ağustos ayında mübarek kurban bayramını karşıladığımız için, sıvı kaybımız fark etmesek bile çok olacaktır. Ayrıca ağır kırmızı etli yemeklerin getirdiği metabolik yükü hafifletmekte bol su alımının rolünün çok büyük olduğunu hatırlamakta fayda var.

Ara Öğünlerde Tatlı Yerine Meyve!

İster istemiz arada sırada atıştırmalıklar yapacaksınız. Özellikle de evlerde birbirinden değişik ve lezzetli tatlılar eksik olmayacak. Tatlı tüketiminizi ara atıştırmalık olarak değil de, seçeceğiniz bir öğünün bir saat ardından alacağınız bir ara öğün gibi planlarsanız, tatlı tüketimimizi azaltmayı başarabilirsiniz. Yoksa, fark etmeden gidip gelip tatlı yemeye başladığınızı görürsünüz. Ara öğünlerde elinizin altında taze meyveler olması, hem bol C vitamini, anti-oksidanlar ve bol lif almanızı sağlayarak; bağırsak düzeninizi de korumanızı sağlar. Yoksa bol kırmızı et ve hayvansal yağ bombardımanı altında, kolaylıkla kabızlık, şişkinlik, hazımsızlık sorunları yaşayabilirsiniz.

Kırmızı Eti Dinlendirmeden Tüketmemeye Çalışın!

Her halde bu bayram için uygulanması en zor önerimiz bu olsa gerek! Çünkü kurbanlık kesilen ve hemen evlere servis edilen bu taze kesim etleri; geleneksel olarak hemen kavurma yapmaya, mis gibi yoğurtlu elbasan tavalar, kuzu kapamalar yaparak fırına vermeye ve daha dumanı tüterken, ağzımız dilimiz yana yana yemeye programlanmış bir milletiz adeta...

Oysa kurban için bekletilen bu mübarek hayvanlarında kendince stresleri oluyor. Özellikle kesim günü bir bağlanılıp, bir çözülmek... Etrafta gürültünün artması..Başka hayvanların sesleri.. Gözlerinin, ayaklarının bağlanması.. Hepsi bu mübarek hayvanlar için büyük bir srtes kaynağı oluyor. Bu nedenle özellikle kurbanlık etleri daha koyu renkte, sert ve kuru olabiliyor. Bu etlerin çok çok iyi yıkanması, özellikle bu strese bağlı damarlarda oluşan pıhtıların iyi giderilmesi çok önemli. Eğer mümkünse bu etleri bir gece buz dolabında dinlendirip ertesi gün kullanmayı tercih etmek, etten alınan lezzeti daha da artıracaktır. Bu nedenle özellikle hanımlara söylüyorum. Dolabınızda kurbanlık kesim olmayan, kavurmalık kasap kesimi etinizi bulundurun. Özellikle taze kesim etlerin tüketilmesi mide bağırsak düzensizliklerine, hazımsızlığa, gaz ve şişkinlik ile reflüye neden olabilir.

Ve Elbette: Hareket, Hareket Hareket!

Hiçbir zaman unutmayalım ki, bizi ayakta tutan en önemli şey, hareket!. Her güzel şeyin bir bedeli olduğu gibi, bayramlarda yediğimizi damak çatlatan et yemeklerinin, dudak uçuklatan tatlıların da bedeli, güzel uzun aile yürüyüşleri!.. Her gün ortalam 10,000 adım kuralımızı, bu mübarek kurban bayramında da özellikle hatırlatmak istiyorum. Unutmayalım, inanlar için insanoğlunun fıtratında hareket vardır sözünde bir hikmet olduğunu hatırlayalım istiyorum. Aldığımız onca enerji yükünü yakamaz isek, bize ağır bedeller ödetebileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmayalım.

Harekette Kalalım, Hareketli Olalım!..

Hoşçakalın!. Sağlık, Esenlik ve Huzur Dolu Bir Bayram Geçirin...

Yazının devamı...

Tanısı Konamayan Hastalık: Safra Reflüsü

Psikolojik mi?, Yoksa Tedavisi Var mı?

‘Midem ağzıma geldi’ deriz bazen bizi rahatsız eden bir duruma şahit olduğumuzda. Oysa midemiz yerinde ve ağzımıza gelen de bir şey yoktur ancak rahatsızlığı çok net tarif etmek için sık sık kullanırız bu deyimi. Oysa kimi insanlar bu teşbihi çok bariz olarak yaşarlar. Bunların bir çoğu Gastroösofageal Reflü (Mide Reflüsü) hastalarıdır. Rahatsız edici olmakla birlikte, tanısı kolay ve tedavisi yüz güldürücüdür. Oysa bununla sık karıştırılan, mide reflüsü tedavisi ile kısmen yada hiç fayda görmeyen ve ciddi anlamda görmezden gelinen bir başka reflüden bahsetmek istiyorum bugün: Safra Reflüsü yada Alkalen Reflü Gastrit hastalığından...

Günümüzde toplumsal hayat çok yoğun stres ile birlikte hızla akan giden bir nehir gibi adeta. Bu hengame ve koşuşturma içinde bizler de girdaba kapılmışçasına kayboluyoruz. Ancak bu yoğun stres sağlığımızı da önemli derecede etkiliyor. Özellikle dengesiz ve sağlıksız hazır gıda ile şişirilmiş bir beslenme şeklimizin de olduğunu göz önüne aldığımızda birçok sorunun ortaya çıkmasının kolaylaştığını biz hekimler deneyimliyoruz. Bunların elbette en başında obezite ve şeker hastalığı geliyor. Eşlik eden kalp hastalıkları, uyku bozuklukları ve elbette strese bağlı mide hastalıklarını da hatırlamak lazım. Girişte de vurguladığımız gibi, bugün çok da önemsenmeyen ancak hastaların çok ciddi şikayetlerle kapı kapı tedavi aradıkları ve birçok kez ya üstünkörü reçetelerle düzenlenmiş tedavilerle gönderilen yada hiç önemsenmeden psikolojiktir diye kestirilip atılan bir hastalığı sizlere anlatamaya çalışacağız.

Safra Reflüsü

Mide, zorlu bir iş ile uğraşan güçlü bir organ olduğundan, kendi koruma mekanizmalarına da sahip. Özellikle mide duvarı aside karşı çok kuvvetli dirence sahip. Bu kadar güçlü bir organın en zayıf noktası ise, ince barsaklardan gelen safra salgısı!

Safra, karaciğer tarafından üretilen ve özellikle gıdalarla alınan kompleks yağların sindirimi için adeta bir deterjan işlevi gören bir yağ çözücü aslında. İçerik olarak da mide sıvısının aksine alkalen (asidin tam tersi bazik) bir salgı. Her insanda üretimi gece gündüz aralıksız devam eden ve normal bireylerde büyük oranda safra kesesinde depolanarak, yemek esnasında barsağa geçen bir döngüye sahip. Bu açıdan safra kesesi de, düzenlemede önemli role sahip bir organ gibi görülmekte.

Ancak safra kesesi taşları nedeniyle her yıl on binlerce kişide safra kesesi alınmakta ve bu insanlar normal hayatlarına devam etmekteler. Çünkü karaciğerde üretilen safra doğal olarak safra yolu ile barsağa akmaya ve işlevini yapmaya devam etmektedir.

Peki Neden Bazı Kişilerde Safra Reflüsü Olur?

Her şey bu doğal akışında gitmesine rağmen bazı kişiler, safra reflüsü nedeniyle çok ciddi şikayetler yaşarlar. Safra reflüsü olan kişilere baktığımızda, bunların bir kısmının safra keselerinin alınmasından sonra şikayetlerinin başladığını görüyoruz. Safra kesesi taşları toplumun %30’una yakın bir kesiminde olan ve tedavisi son noktada cerrahi olarak safra kesesinin alınması ile sonuçlanan bir hastalıktır. Bu nedenle de bu ameliyatlar genel cerrahlar tarafından yaygın olarak uygulanmaktadır. Günümüzde hali hazırda tüm safra kesesi ameliyatı olan hastaların ne kadarında, safra reflüsü geliştiğine dair bir veri bulunmamakla birlikte, kesin olarak söyleyebileceğimiz bir şey var. O da, bize alkalen reflü gastrit (Safra Reflüsü) ile başvuran hastaların nerdeyse yarısının daha önce safra kesesi ameliyatı olduğudur. Bu bir tesadüf müdür? Yoksa altta yatan muhtemel başka patolojik mekanizmalar var mıdır? Bunlara henüz net yanıt verebilmekten uzağız. Ancak safra kesesinin alınmasının bu sıkıntılara yol açabildiğini ifade etmemiz gerekir.

Safra Kesesi Ameliyatı Zararlı mıdır?

Bu durumda aklımıza hemen, acaba safra kesemde taş olsa bile ameliyat olmasam daha mı iyi? diye bir soru gelmesi çok normaldir. Buna da hemen yanıt verelim o zaman:

Safra kesesinde taşlar olan ve bu taşlar nedeniyle safra kesesi ağrısı, enfeksiyonu ve atakları geçiren hastalar ameliyat için aday hastalardır. Çünkü artık safra keselerinde ki taşlar sadece orada bulunmayıp, kesenin işlevselliğini de bozmaya ve daha da kötüsü safra kanalına düşüp ağır hayati sorunlara neden olabilecek bir risk taşımaya başlamışlardır. Bu nedenle şunu çok net ifade etmeliyiz ki; safra kesesi taşları eğer şikayet oluşturuyorsa ise mutlaka safra kesesi ameliyatı ile safra kesenizin alınması gerekir. Bu sizi safra reflüsünden daha büyük sorunlardan kurtaracak yegane tedavi şeklidir.

Safra Kesesi ile İlişkisiz Alkalen Reflü

Hastaların yarısı safra keseleri olduğu halde bu safra reflüsü sorununu yaşamaktadırlar. Bu kişilerde yapılan endoskopik incelemeler, mide içinde yoğun safra ile birlikte, gastroösofageal reflünün de bulunduğunu sıklıkla göstermektedir. Bazen tekrarlayan endoskopilerde bu safra görülmeyebilir. Bu durumlarda emin olmak için ösofageal manometri ile alt ösofagus basınçları ve pHMetre ile 24 saatlik asit-baz tayini yapılarak, gün içindeki seyri de değerlendirmek gerekir.

Bu hastalara en az 3-6 aylık diyet ve medikal tedavi ile takip edilmeleri önerilir. Ne yazık ki anatomik olarak safranın mideye kaçtığı durumlarda, medikal tedaviler kısmen şikayetleri azaltsa da sorunun kökenini ortadan kaldırmamaktadır. Uzun dönem devam eden safra tahrişi hem mide mukozasında hem de yemek borusu mukozasında kansere yol açabilecek kadar ağır bir tabloya ilerleyebilir.

Bu nedenle safra reflüsünün cerrahi tedavisi çok uzun yıllar önce tanımlanmış ve safrayı ve mideye yaptığı tahrişi ortadan kaldırmada ki etkinliği %100 olan yegane tedavi şeklidir.

Safra Reflüsü Ameliyatı

Safra Reflüsü denildiğinde ideal olan ameliyat De Meester Switch ameliyatıdır. Bu ameliyat 1982 yılında adını aldığı Dr. De Meester tarafından tarif edilmiş bir metabolik cerrahi yöntemdir.

On iki parmak bağırsağı ile mide arasında ki bağlantıyı kapatıp, on iki parmak bağırsağında ki safranın mideden 150 cm öteye boşaltılmasına olanak veren bir yöntemdir.

Bu yöntemle mideye hiç müdahale edilmez. Mide çıkışını kontrol eden pilor kası tamamen doğal olarak korunur. Asla emilim bozukluğu olmaz. Yemek kısıtlanmaz. Hayat olması gerektiği gibi normal olarak devam eder.

De Meester Switch ameliyatı deneyim isteyen ve hassas bir ameliyattır. Bu deneyime sahip olmayan cerrahlar, safra reflüsü için çok daha basit olan Gastrik Bypass ameliyatlarını uygulamaktadırlar. Bu ameliyatlar genel de eşlik eden gasroösofageal reflüsü olan hastalarda semptomları ortadan kaldırmakta başarılı olmaktadır. Ancak şunu çok net belirtmek gerekir. Bizim safra reflünüzü tedavideki amacımız sadece şikayetlerinizi değil, midenizin tamamındaki safra reflüsünü ortadan kaldırmaktır.

Bunun için mutlaka on iki parmak bağırsağı ayrılarak, safrayı kaynağında saptırmak gerekir.

Gastrik Bypass’da geride bırakılabilen küçük mide parçalarına safra tahrişini devam ettirebilecek bu yaklaşımlar, ileride kanser gibi istenmeyen durumların oluşmasını arttırabilir.

Bu nedenle De Meester Switch ameliyatı sorunu anatomik ve fizyolojik olarak, tam ve kesin bir şekilde ortadan kaldıran, ideal safra reflüsü ameliyatıdır. Yaşam şekli değişimi, ilaç tedavileri, uzun dönemli takiplere rağmen sonuç alamıyorsanız; De Meester Switch için araştırma yapmaya başlamanın zamanı gelmiş demektir.

Yazının devamı...

Tüp Mide Ameliyatı ile Zayıflama

Tüp Mide Ameliyatları

Obezite Cerrahisi, son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz etkili zayıflama yöntemlerinin tamamını kapsayan bir cerrahi tedavi şeklidir. Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de en sık uygulanan obezite cerrahisi çeşidi ise kısaca “TÜP MİDE” olarak adlandırılan Sleeve Gastrektomi ameliyatıdır. Bu yazımızda ana hatları ile Tüp Mide ameliyatını sizlerle birlikte her yönüyle ele alacağız.

Tüp Mide Ameliyatı Nedir?

Tüp Mide ameliyatı bir “Mide Küçültme” ameliyatıdır. Bu ameliyat tamamen kapalı olarak yani karında büyük kesiler yapılmadan, video kamera kaydı altında özel aletler yardımıyla uygulanır. Temel de yapılan ise, ortalama 1000 cc civarında olan midenin hacminin, yaklaşık 100 cc boyuta küçültülmesinden ibarettir.

Kimler Tüp Mide Ameliyatı Olabilir?

Obezitenin ameliyat ile tedavisinin hangi şartlarda uygulanması gerektiği çok net kriterler ile belirlenmiştir. Aralarında Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Diyabet Birliği (ADA), Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF)’nun da olduğu birçok uluslararası saygın örgütün oluşturduğu ve kabul ettiği bu standart protokol, 1992 yılından bu yana tüm dünyada yaklaşık 26 yıldır tedavi süreçlerinin ana kılavuzunu oluşturmaktadır.

Obezitenizin boyutu ve obeziteyle ilişkili ortaya çıkan sağlık sorunlarının ağırlığı, cerrahi tedavinin gerekli olup olmadığında ana belirleyici unsurdur. Kilo fazlalığı vücut kitle indeksi ile belirlenir. Öncelikle obezitenin sınıflandırmasını gözden geçirmek, kime ameliyat uygulanacağını anlamak için doğru olacaktır.

Obezite Nedir ya da Her Kilo Fazlalığı Obezite midir?

Boyumuz ile kilomuz arasında “Vücut Kitle İndeksi” (VKI) adı verilen bir oran mevcuttur. Obezitenin olup olmadığına ve obezite varsa nasıl tedavi edileceğine bu orana bakarak karar verilir.

Vücut Kitle İndeksi değerlerine göre obezite aşağıdaki gibi sınıflandırılır.

Kimler Obezite Cerrahisi Adayıdır?

Vücut Kitle İndeksi 40 kg/m2 üzerinde olan tüm bireyler “Morbid Obezite” derecesindedir. Morbid Obezite durumunda en etkin ve kalıcı kilo kaybı obezite cerrahisi ile elde edilmektedir. Morbid Obezite varsa, eşlik eden bir sağlık sorunu yada ek hastalık olup olmadığına bakılmaksızın, obezite cerrahisi uygulanabilinir.

Vücut Kitle İndeksi 35-40 kg/m2 arasında ve eşlik eden Şeker Hastalığı (Tip 2 Diyabet), Hipertansiyon, Kalp hastalığı, Uyku Apnesi, eklem bozuklukları, Kolesterol yüksekliği gibi hastalıkları olan bireyler de, en etkin ve kalıcı düzelmeye obezite cerrahisi ile ulaşabilirler.

Tüp Mide Ameliyatı Öncesi Diyet Yapılmalı mıdır?

Her hangi bir obezite cerrahisi kararı almadan önce, diyet ile hareketli ve aktif bir gündelik yaşam şekli değişimi denemiş olmak ve bu konuda samimi çaba harcamış olmak gerekir. Çünkü obezitenin temel tedavisi diyet ve yaşam şekli değişimi olduğu gibi, bu şekilde kilo veremeyen kişilerde, obezite cerrahisi sonrasında da benzer alışkanlıkların edinilmesi istenmektedir. Bu nedenle daha önce hiç diyet ve egzersiz çabası olmamış kişilerin, obezite cerrahisi sonrasında daha fazla sıkıntı yaşayabildikleri gözlenmektedir.

Tüp Mide Ameliyatının Öncesinde Ne Kadar Süre Hazırlık Diyeti Yapılmalıdır?

Tüp Mide Ameliyatı yada genel olarak obezite cerrahisi öncesinde hazırlık nasıl olmalıdır yada ne kadar ve ne şekilde diyet yapılmalıdır soruları halen net bir sonuca ulaşmamıştır.

Farklı cerrahi ekiplerin farklı yaklaşımları olabilmektedir.

Genelde birkaç günlük sıvı ve berrak beslenme, ameliyat öncesi vücudun dinlendirilmesi, barsakların rahatlaması ve ameliyatın kapalı alanda (karın kesilmeden) yapılacağı düşünüldüğünde, kolayca gerçekleştirilmesi için yeterli ve gerekli görülmektedir. Bazı ekipler bu kısa dönem sıvı beslenmeye, ishal yapıcı ilaçları da ekleyerek barsakların tamamen boşaltılmasını önerebilirler.

Ameliyat öncesi 30 yada 45 gün öncesinden başlayan uzun dönem protein ağırlıklı ve yağsız beslenme diyetleri de bazı cerrahlar tarafından uygulanabilmektedir. Bu şekilde uzun dönem hazırlık, karaciğer boyutunu küçültmek ve beslenme bozukluğunu düzelterek, vücudu protein açısından zenginleştirmek için uygulanır.

Aslında hastası için en uygun olacak hazırlığı, doktoru en iyi şekilde belirler. Her hastaya aynı hazırlık yapılmayabilir ve farklı uygulamalar olabilir. Önemli olan hastanın obeziteye rağmen içinde bulunduğu “Beslenme Bozukluğu” yada “Beslenme Yetersizliği” durumunun değerlendirilerek tedavinin planlanmasıdır.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Ne Kadar Hastanede Kalınır?

Tüp Mide Ameliyatı tamamen laparoskopik yöntemle (kapalı olarak) uygulandığı için, hastalar ameliyat sonrası ilk saatlerde ayağa kaldırılır ve yürümeye başlarlar. Ameliyat sonrası 1 ile 3 gün arasında hastanede takip edildikten sonra evlerine dönebilirler. Farklı cerrahlar hastalarını farklı sürelerde taburcu edebilirler. Hastanede ne kadar kalınacağı tamamen sizin kendi sürecinize bağlıdır.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Ne Zaman Gündelik Hayata Dönerim?

Tüp Mide Ameliyatı, kısa süren, hızlı iyileşme dönemi olan bir laparoskopik obezite cerrahisi yöntemidir. Tüp Mide Ameliyatı olan kişiler, hastaneden çıktıktan birkaç gün sonra rahatlıkla işlerine ve gündelik hayatlarına dönebilirler.

Tüp Mide Ameliyatından Hemen Sonra Nasıl Beslenmeliyim?

Tüp Mide Ameliyatı olan kişilerin ilk bir iki ayda sıvı alımlarının takibi çok büyük önem taşır. Çünkü ilk aylarda, bir bardak suyu bile rahatlıkla içmek mümkün olmaz. Dolayısıyla susadığınız zaman bir anda susuzluğunuzu giderecek sıvı almanız mümkün olmaz. Bu nedenle sık sık ve azar azar su içmeye önem gösterilmelidir.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Şeker Yenilebilir mi?

Tüp Mide Ameliyatı katı gıdaların alımını kısıtlayan bir mide küçültücü yöntemdir. Sıvı gıdalar ilk birkaç ay haricinde genelde çok iyi tolere edilir. Bu nedenle özellikle kalorili gıdaların alımından uzak durulması, etkin kilo kaybı ve bunun uzun dönemli korunması için çok önemlidir.

Şekerli gıdalar genelde yumuşak olmaları ve çok işlem görmüş olmaları nedeniyle, küçültülmüş mide tüpünden hiç zorlanmadan geçerek, çok miktarlarda tüketilebilirler.

Unutulmamalıdır ki, Tüp Mide ameliyatı, gıdaların emilip özümsenmesinde en ufak bir etkiye sahip değildir. Yani mideden barsaklara geçen her şey, her zaman tam olarak emilir.

Şekerli gıdalar, başta çikolata ve diğer tatlılar olmak üzere, yüksek kalori içerdiklerinden dolayı, kilo geri alımının ve yetersiz kilo kaybın oluşmasının en sık nedenidir. Tüp Mide Ameliyatı sonrasında, şeker tüketiminin tam olarak kesilmesi, başarılı kilo kaybı için ön şarttır.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Ne Kadar Kilo Verilir?

Tüp Mide Ameliyatı, etkili ve kalıcı bir obezite cerrahisi yöntemidir. Tüp Mide ameliyatı ile fazla kilonuzun yaklaşık % 75’i ve üzerini verebilirsiniz. Örneğin 160 cm boyunda ve 100 kilo bir kişi, ortalama 39 kg/m2 vücut kitle indeksine sahiptir. Tüp Mide ameliyatı ile ortalama 35-40 kg vermesi hedeflenir.

Tüp Mide Ameliyatı Sonrası Geri Kilo Alımı Olur mu?

Tüp Mide Ameliyatı, daha önce de belirttiğimiz gibi, sadece mide hacmini küçülten bir ameliyattır. Katı gıdaya karşı etkili olmakla birlikte, başta şekerli gıdalar ve tatlılara karşı koruyucu etkisi yoktur. İlk 1,5-2 yıllık balayı dönemi geçtikten sonra, midede esnemeler de kişiden kişiye farklılıklar göstermekle birlikte, genelde görülmeye başlar. İlk başlarda yoğun olarak açlık hissinin kaybolması belirgin iken, zamanla acıkma hissi dönmeye başlar.

Bütün bu faktörlerin üzerine, bir de yaşam şekli değişimi tam yapılmamış ve beslenme kurallarına uyulmamış ise, geri kilo alımı kolaylıkla görülebilir.

Tüp Mide Ameliyatı Sonrası Geri Kilo Alımında Ne Yapılmalıdır?

Tüp Mide sonrası geri kilo alımı, çoğunlukla düzensiz ve yanlış beslenme ile hareketsiz bir gündelik hayat nedeniyle meydana gelir. Kilo alımı yaşayanlarda genellikle doğru bir beslenme şekli ve düzenli bir egzersiz programı ile, daha iyi bir kilo kaybı elde etmek kolayca mümkün olmaktadır. Ancak her türlü denemeye ve çabaya rağmen başarılı olamayan hastalarda, farklı yöntemlere düzeltme yada Revizyon Cerrahisi teknikleri ile uzun dönemli kilo kontrolü sağlanır.

Tüp Mide Ameliyatı Hakkında Akılda Kalması Gerekenler

Tüp Mide Ameliyatı bir mucize değildir. Kendiniz için yapmanız gereken değişimlere yardımcı olacak güçlü bir tedavi şeklidir. Ancak sadece ameliyat tek başına yeterli ve etkin kilo kaybı elde etmeye yeterli olmaz. Tüp Mide Ameliyatı, hayat boyu sürmesi beklenen düzenli hareket ve dengeli beslenmeye mutlaka ihtiyaç duyar.

Unutulmamalıdır ki, en doğru tedavi, doktorunuz ile kendi özelinizde detaylıca değerlendirildiğinizde oluşacak tedavidir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.